• Sonuç bulunamadı

Salih Niyazi Dedebaba’dan Sonra Arnavutluk’ta Bektaşiliğin Durumu

Arnavutluk’taki Bektaşi tekkeleri Tepedelenli Ali Paşa zamanından itibaren devletle işbirliği içerisindeydi. Bu durum Salih Niyazi Dedebaba’nın Arnavutluk’a gelmesi ve dünya Bektaşilerinin kurumsal merkezi’nin de buraya taşınmasıyla devam etmiştir. Söz konusu iş birliğinin genel mahiyeti şu şekildeydi: Bektaşi tekkeleri devlete karşı çıkmaz, ülke menfaati için devlet politikalarıyla birlikte hareket eder ve devlet karşıtı bir politika gütmezlerse, devlet de tekkelerin ve Bektaşi tarikatının yürütme organlarının işine karışmaz.

Salih Niyazi Dedebaba’nın vefatına kadar devlete olan yakınlıklarıyla tanınan Bektaşiler bu durumdan çeşitli düzeylerde istifade etmişlerdir. Nitekim diğer dini gruplara kıyasla kendi dini faaliyetlerini bağımsız bir şekilde sürdürebilmede daha az sıkıntı yaşamış olmaları söz konusu iddianın açık kanıtıdır. 4 Salih Niyazi Dedebaba’nın vefatının akabinde devlet, Bektaşileri kendince yönetmeye çalışmışsa da Bektaşiler bağımsızlıklarını büyük ölçüde koruyabilmişlerdir. Bu durum 1945 yılında Komünist Partisi’nin Arnavutluk’ta hakimiyeti ele geçirene değin devam etmiştir. Bundan sonra Bektaşiler için sıkıntılarla dolu bir dönem başlamıştır.

3 Koca, a.g.e., s. 52

4 Shyqyri Hysi, Muslimanizmi Në Shqipëri në Periudhën 1945-1950, Mësonjëtorja Yayınevi, Tiran 2006, s. 162.

72 Salih Niyazi Dedebaba’dan sonra Dedebaba olarak 6 Ocak 1942 yılında Ali Rıza Dedebaba (1882-1944) seçilmiştir5. Ali Rıza Dedebaba6 1944 yılına vefat edinceye kadar görevini sürdürmüştür. Dedebabalık görevine seçildiği zaman bu göreve getirilmesi hususunda isteksiz olduğu, fakat kabul etmekten başka bir seçeneğinin olmadığı belirtilmektedir. Ayrıca o dönemde onun bu göreve getirilmesinde zamanın Arnavutluk başbakanı Mustafa Kruya’nın etkisinin olduğu da söylenmektedir. Bu iddianın doğru olma ihtimali yüksektir. Zira Ali Rıza Dedebaba’nın başbakanın akrabasıydı. Bu olay vesilesiyle o dönemde bazı muhipler arasında “siyaset veliliğe karıştı” söyleminin yayıldığı da rivayet edilmektedir.7

Ali Rıza Dedebaba uzun bir hastalıktan sonra 1944 yılında Tiran’daki dergâhın meydanında vefat etmiştir. Onun vefat ettiği dönemde Arnavutluk’ta iki ana siyasi grup vardı ve Bektaşiler de bu evrede ikiye ayrılmışlardı. Bunlardan biri Enver Hoca’nın liderliğinde partizan grupların oluşturduğu Komunist Partisi’ni, diğeri de Mehdi Frasheri önderliğinde olan Milli Cephesi Partisi’ni8 desteklemişti. Bu iki siyasi parti o dönemde Arnavutluk’un yönetimini ele geçirmek için büyük çaba sarf etmiştir. 1944 yılına gelindiğinde Milli Cephesi Partisi büyük oranda yönetimi ele geçirmişti.

Ali Rıza Dedebaba’nın vefatının ardından Mehdi Fraşeri’nin desteğiyle, yerine Kamber Ali Dedebaba gelmiştir.9 Bektaşilerin Milli Cephesi Partisi’ni desteklenmesinin en büyük nedenlerden biri de bu partinin başında bulunan Mehdi Fraşeri’nin kimliğidir. Zira demokratik yapısıyla öne çıkan ve mühim bir entelektüel olan Mehdi Fraşeri aynı zamanda Bektaşi idi.10 Bu destekçilerin önde gelenlerinden bir diğeri ise Amerika’da ilk Bektaşi Dergâhını açan Recep Baba’ydı. Bu dönemde komünist bloğun ve özellikle Yugoslavya’nın yardımını alan Partizan grupları Mehdi Fraşeri’yi yönetimden uzaklaştırarak kontrolü ele geçirdiler. Bunun yanı sıra Milli Cephesi Partisi’nin bütün üyelerini ve onlarla işbirliği yapan herkesi vatan haini ilan ettiler. Böyle bir ortamda bulunan Recep Baba İtalya’ya kaçmak için hazırlıklarını yaparak Kamber Ali Dedebaba’yı

5 Afmataj, a.g.t., s. 119

6 Ali Riza Dedebaba 18 Ekim 1882’de bugünkü adı Kruja olan Akçahisar’da doğmuştur.

7 Kaliçani, a.g.e., s.222

8 Arnavutça’da Balli kombetar diye adlandırılan, Ali Këlcyra ve Midhat Frashëri tarafından 1942 yılında kurulan anti-komunist ve anti-monarşist olan Milli Cephe Partisi Milliyetçi bir parti idi. Bkz. Barbara Jelavich, History of the Balkans, Vol. 2, Twentieth Century, Cambridge University Press, 1983, p. 274

9 Afmataj, a.g.t., s. 76;

Hysi, a.g.e., s. 191;

A.M.R, Fondi i Drejtorise se Dyte, sene 1958, D.62, f.19.

10 Hysi, a.g.e., s. 191

73 ikna etmeye çalışmıştır. Fakat Dedebaba: “Sonuçları ne olursa olsun vatanımdan ayrılmayacağım” cevabını vermiştir.11

Yönetimi ele geçirdikleri 13 Şubat 1945 tarihinde Kanber Ali Dedebaba Komünistler tarafından görevinden alınır ve yerine Cafer Sadık Dedebaba getirilir. Kanber Ali Dedebaba Milli Cephe Partisi’ni desteklediği için vatan haini ilan edilir ve tutuklanarak ceza evine gönderilir. Kendisi 1950 yılında 74 yaşında iken Tiran hapishanesinde vefat etmiştir.12 Onun makamına oturan Cafer Sadık Dedebaba Partizan Grupların saflarında yer almış, bu yüzden de komünistler tarafından desteklenmiştir. Fakat yaşlı ve hasta olduğu için Dedebabalık görevinde bir seneyi tamamlayamadan 1945 yılında vefat etmiştir.

Arnavutluk Bektaşileri arasında ortaya çıkan Komünist ve Milli Cephe ayrımı, komünistlerce çok iyi kullanılmıştır. Zira Komünist Partisi, Bektaşilerin arasında bulunan Komünist Bektaşi din adamlarını destekleyerek, Milli Cephesini destekleyen diğer Bektaşi din adamlarını ortadan kaldırmıştır. Nitekim bunlardan bazıları hapse atılmış, bazıları ise öldürülmüştür. Böylece sadece 1945-1947 yılları arasında 30 kadar entelektüel birikime sahip olan üst düzey Bektaşi babası komünistlerin zulmüne maruz kalmıştır.13

Cafer Sadık Dedebaba’nın ölümünden sonra yerine 8 Eylül 1945 tarihinde Abaz Hilmi Dedebaba seçilmiştir14. Abaz Hilmi Dedebaba bu göreve geldiğinde Bektaşilerin arasında artık Milli Cephe Partisi’ni destekleyenler kalmamıştı. Fakat Bektaşiler yine ikiye ayrılmıştı. Bu seferki bölünmede Bektaşilik’te reform söylemleri söz konusuydu. Bu reform, Bektaşi babalarının evlenmesi, sakallarını tıraş etmeleri, giyim kuşamlarının sivil kıyafetlere dönüştürülmesi ve en önemlisi de Bektaşiliğin artık dini bir müessese yerine sivil bir kurum halini alması gibi konuları kapsamaktaydı. Reformun en büyük destekçilerinden olan ve aynı zamanda önderliğini yapan kişi Komünist hükümetinde yer alan Mustafa Cani ya da diğer adıyla Faya Martaneşi Baba idi.15 Reformcuları destekleyen Bektaşi sayısı azdı fakat hükümetten gelen destekten dolayı etkileri fazlaydı.

Reformcuların karşısında, muhafazakârları temsil eden kişi ise Abaz Hilmi Dedebaba idi.

Bu sebeple Abaz Hilmi Dede’nin Dedebaba olarak seçilmesi reformculara karşı bir darbe

11 Kaliçani, a.g.e. s.227

12 Afmataj, a.g.t., s. 119

13 Rexhebi, a.g.e., s. 368.

14 Hysi, a.g.e., s. 192

15 Mustafa Cani’nin bahsi geçen reformu gerçekleştirmek istemesinin nedeni kendi gayri resmi evliliğini meşrulaştırmak için bir hamle olarak düşünülmektedir. Bkz. Hysi, a.g.e., s. 196

74 olarak algılanmıştı. Fakat Reformcular yine vazgeçmemişler ve 5 Ocak 1947 tarihinde Bektaşilik Reformu’nu ele alacak Olağanüstü Genel Bektaşi Kurulu’nu toplamayı başarmışlardı. Genel Kurul’un toplanması ayrıca iki tarafın destekçi sayısını belirleme noktasında önemli bir hadise idi. Kurulda Reformcuları destekleyenlerin sayısı muhafazakârları destekleyenlere kıyasla daha azdı. Bundan dolayı uzun tartışmalara rağmen reform paketini Genel Kurul’a kabul ettiremediler. Azınlık durumuna düşen Reformcular böyle bir yenilgiyi kabul edemediler. Böylece hükümetin gizli desteğiyle organize olmaya başladılar ve Bektaşi camiadan ayrılma kararı aldılar. Bunu gerçekleştirmek için başlattıkları geniş çaplı çalışma muhafazakârları çok kızdırmıştı.

Onların önderliğini yapan Abaz Hilmi Dedebaba, inandıkları ve savundukları idealler adına 18 Mart 1947 tarihinde Reformcuların önderlerinden olan Faya Martaneşi Baba ve Feyzo Dervişi Baba’yı öldürüp kendi hayatına son vermiştir.16 Kendi içinde sorunları olan hükümet böyle bir olayın karşısında hazırlıksız yakalanmıştı. Yetkililer birkaç ay boyunca Bektaşilerin yeni liderinin kim olacağı konusunda net bir karara varamamakla birlikte Abaz Hilmi Dedebaba’yı vatan haini ilan etmekte vakit kaybetmemişlerdir. 17

Başlangıçta hükümet olayı fırsat olarak değerlendirip Bektaşilerin başına Reformcuları destekleyen birini getirmeyi düşünmüş ve halkın nabzını yoklamak için ajanlar görevlendirmişti. Ajanlar hükümete gönderdikleri raporlarda, halkın Reformcuları desteklemediğini ve Abaz Hilmi Dedebaba’nın halk nezdinde kahraman bir veli olarak görüldüğünü açıkça belirtmişlerdi. Raporları dikkate alan hükümet projeden vazgeçmek zorunda kalmıştı.18

Bu dönemde Arnavutluk hükümetinin diğer bir hamlesi ise Bektaşilerin başına Ortodoks bir papaz getirme çabasıdır. Böylece Llazar Popoviç adında İşkodralı bir Ortodoks papazı hakkında bilgi toplanmaya başlanmış ve hükümet politikalarına uygun olup olmadığına dair araştırmalar yapılmıştı. Araştırmalar neticesinde Ortodoks papaz hükümet karşıtı çıkınca, onu Bektaşilerin lideri yapma arzusundan vazgeçilmişti.19 Bütün hamleler Bektaşi babalarına güvenilmediği için gerçekleştiriliyordu. Zira teklif götürülen

16 Hysi, a.g.e., s. 212

17 Hysi, a.g.e., s. 218

18 Hysi, a.g.e., s. 221

19 A.Q.SH, F. 14/AP, V. 1947, D.59, Fl. 24;

Hysi, a.g.e., s. 222

75 babaların çoğu, Komünistlerin tüm ısrarlarına ve ikna çabalarına rağmen Bektaşilerin başına geçme teklifini geri çevirmişlerdi.20

Uzun bir aradan sonra Bektaşilerin başına Ahmed Müftar Dedebaba getirilmiş ve bu kişi komünistlerin beğenisini kazanmıştı. Zira kendisi partizan grupların saflarında yer almış ve işgalcilere karşı savaşırken ağır yaralanmıştı. Ahmet Müftar Dedebaba aynı zamanda iyi eğitim görmüş bir şahıstı. Farsça, Arapça ve Osmanlıca bilen Ahmet Müftar Dedebaba 70 sayfalık Osmanlıca el yazısıyla kaleme alınmış bir esere de sahiptir. Şiiri seven Dedebaba Yunus Emre’nin dizelerinden çok etkilenmiş ve bunlardan birkaçını tekkelerde okutmak için Arnavutça’ya çevirmiştir. 21

Arnavutluk’ta Bektaşilik savaşlardan ve en önemlisi de siyasi kargaşalardan dolayı Dünya Bektaşi Merkezi olma vasfını yitirmişti. Çünkü diğer coğrafyalarda ayakta kalmayı başarabilen tekkelerle irtibatını sürdürememiş ve kendi iç problemlerine yoğunlaşmıştı.

Ahmet Müftar Dedebaba posta oturur oturmaz ilk olarak Arnavutluk topraklarında Bektaşiliği içine düştüğü kargaşadan çıkarıp yeniden canlandırmanın yollarını aramaya koyulmuştu. Öte yandan Bektaşiler reformculardan bir hayli rahatsız idiler. Bektaşileri yatıştırmak için Ahmet Müftar Dedebaba Selim Kaliçani Baba ile birlikte 3 ay boyunca bütün tekkeleri ziyaret etmişti. Diğer taraftan Reformcuların yaptıkları propaganda yüzünden Bektaşiler Komünistlerin dine baskı uygulayacağına dair endişeye kapılmışlardı.

Ahmet Müftar Dedebaba böyle bir iddianın gerçek olmadığını, zira devletin dini serbest bıraktığını ve dini grupların işlerine karışmadığını söyleyerek halkı ikna etmeye çalışmıştı.

Daha inandırıcı olmak amacıyla reformcu babaları bulundukları tekkelerinden kovmuş ve resmi dini kıyafetlerini çıkarmalarını emretmişti. Aynı zamanda dini kisvelerini komünist propaganda yüzünden çıkaran eski dervişleri yeniden derviş olarak kabul etmiş ve Bektaşi kıyafetlerini kendilerine tekrar giydirmişti.22 Bu dönemde birçok gencin Bektâşiliğe intisap ettiği bilinmektedir.

Ahmed Müftar Dedebaba Arnavutluk’ta Bektaşiliğin durumunu değiştirmek ve yeniden Dünya Merkezi haline getirmek için başka faaliyetlerde de bulunmuştur. Bu kapsamda 1 Aralık 1949 tarihinde Başbakanlığa bir mektup yazarak Bektaşiliğin Dünya

20 Hysi, a.g.e., ss. 223-224

21 Kaliçani, a.g.e., s.229;

Korespondenti Urtesia, “Respekt per Klerikun e Vyer”, Urtësia dergisi, Tiran, Haziran 2008, no. 65, ss.

11, 13

22 Kaliçani, a.g.e., s.230

76 Merkezi’ni Tiran’da yeniden canlandırmak için öneride bulunmuştur. Detaylı bir raporla bunu nasıl yapacağını, yeni durumun Bektaşiler ve özellikle Arnavutluk için ne tür getirileri olacağını açıklamış ve Başbakanlığı ikna etmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de zamanın şartlarını ve realiteyi göz önünde bulundurarak böylesi bir açılımın Doğu Komünist bloğunda ve Sovyetler Birliği’nde din hürriyetinin ne denli ileri seviyede olduğunu ve gerici Batı dünyasına bunun iyi bir ders olacağını bildiren ifadeler kullanmıştır.23 Komünist rejimin böyle bir teklif karşısındaki cevabının ne olduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Fakat bu tarz bir projenin hiçbir zaman hayata geçirilemediği bilinmektedir. Zira malum olduğu üzere Komünist Parti’nin asıl niyeti dini ortadan kaldırmak idi.

Ahmed Müftar Dedebaba zamanında, Bektaşilerin etkisini zayıflatmak ve Bektaşileri tekkelerden uzaklaştırmak için komünistlerin izlediği yol öncekilerden farklı idi. Böl ve yönet yönteminin etkili olmayacağı anlaşılınca, Bektaşilerin halk üzerindeki etkilerinin azaltılması yolunu tercih etmişlerdir. Böylece bir yandan ajanlar çeşitli bahaneler ve iftiralar öne sürerek halkı dinden uzaklaştırmaya çalışırken, diğer yandan Dedebaba’yı yanlış yönlendirmeye ve çeşitli vaatler ve teminatlarla dinin anayasanın garantisi altında olduğuna dair kendilerini ikna etmeye çalışmışlardı.24 Ayrıca farklı şehirlerde bulunan önemli babaların halk üzerindeki etkilerini azaltmak için Dedebaba’yı zekice planlarıyla ikna ederek, bu babaların farklı şehirlerin tekkelerine atanmalarını sağlamışlardı. Bu çerçevede örneğin güney Arnavutluk’ta bulunan bazı babaları kuzeye, kuzeydekileri ise güneye göndermişlerdi. Bunun neticesinde örf ve adetleri farklı olan yeni şehirlere atanan babalar yerli halkla anlaşamadıkları için tekke ziyaretlerinde azalma meydana gelmiştir.

Yukarıda belirtildiği üzere komünistler çeşitli yollarla halka din karşıtı propaganda yapmaya devam ediyorlardı.25 Dedebaba ise, Selim Kaliçani Baba’nın ifadesiyle, komünist

“arkadaşların” yardımcı olduklarını düşünüyordu. Aslında zahiren öyle görünüyordu. Bu noktada, Komünist Partisi’nin kuruluş aşaması ile iktidarının ilk yıllarında gerçek yüzünü gizli tuttuğunu hatırlatmak gerekir. Bu itibarla başlangıçta demokratik ve liberal bir görüntü vermeleri birçok insanın kanmasına sebep olmuştu. Kandırılan insanların çoğu

23 Hysi, a.g.e., ss. 184-186

24 Kaliçani, a.g.e. ss.230-231

25 Kaliçani, a.g.e., ss.234-235

77 partizan çetelerinde komünistlerle yan yana savaşanlardan oluşmaktaydı. Bunlardan biri de Ahmed Müftar Dedebaba idi. Yalnız komünistler Ahmed Müftar Dedebaba’ya güvenmemeye başlamışlardı. Ahmet Müftar Dedebaba ilk başlarda komünist değerlere inanan bir insan olarak, komünizmin dine herhangi bir zararı olacağına düşünmüyordu. Bu yüzden de komünistlerin hoşuna gitmeyecek derecede Bektaşilik ve din adına çok çalışmıştı. Komünistlerin asıl amacını gördükten sonra bile devletle ters düşmeyecek şekilde çalışma temposunu aynen devam ettirmişti. Kendisinin yoğun çalışma temposu halkta büyük beğeni toplamakta idi ve bu komünistlerin işine gelmiyordu. Bu yüzden onu artık Bektaşilerin Dedebabası olarak görmek istemiyorlardı ve postundan indirmek için kollarını sıvamışlardı. Komünistler nihayet bazı halifebabaları kullanarak Ahmet Müftar Dedebaba’yı postundan indirmeyi başardılar.

1958 yılında Dedelik Konseyi toplandığında, Ali Porodina Baba, Kazım Elbasani Dede, Kruya’dan İlyas Baba ve Korça’dan Sabri Baba, çeşitli gerekçeler öne sürerek Ahmet Müftar Dedebaba’nın Dedebabalık postuna layık olmadığını öne sürerek artık kendisini mürşid olarak görmek istemediklerini ve görevden uzaklaştırılması gerektiğini savundular. Böylece Konsey Ahmet Müftar Dedebaba’yı postundan indirerek yerine Komünist meclisinde milletvekili olan İlyas Fehmi Dedebaba’yı getirdi.26 Ahmet Müftar Dedebaba ise o zamanda derviş olan Hacı Reşat Bardhi Dedebaba’yla (ö. 2011) birlikte Malakastır şehrinin Drizar Köyü’ndeki harabeye dönmüş bir tekkeye sürgün edildi.27 Bir söylentiye göre ise Ahmet Müftar Dedebaba Abaz Hilmi Dedebaba’nın naaşını alarak Dünya Bektaşi Merkezi’nin türbelerinden birine defnetmiş ve onun adına bir anma töreni yapmıştır. Bu davranışın onun postundan indirilmesinin asıl sebebi olduğu öne sürülmektedir, zira Ahmet Müftar Dedebaba, hükümetin hain ilan ettiği birinin anısına bir tören düzenlemiş olmaktaydı. Doğal olarak hükümet de böyle bir davranışı affetmeyecekti.

Büyük bir ihtimalle komünistler, savaş esnasında partizan çetelerinde büyük bir komutan olduğundan dolayı Dedebaba’yı hapse atmak yerine sürgüne göndermişlerdi.28

Öte yandan İlyas Fehmi Dedebaba Arnavutluk Bektaşileri tarafından dedebaba olarak kabul edilmemektedir. Çünkü Bektaşilere göre o görevi boyunca Bektaşiliğe sadece

26 Kaliçani, a.g.e., s.260.

27 Korespondenti Urtesia, a.g.m., s.7;

Kaliçani, a.g.e., ss.265, 276

28 Böyle bir söylenti Bektaşi cemaati arasında meşhurdur, fakat doğru olup olmadığını tespit etme imkânımız olmamıştır. Ancak daha derinlemesine arşive dayalı bir çalışma yapıldığı takdirde bu iddianın doğruluğu veya geçersiz oluşu hakkında kesin bir yargıya varılabilir.

78 zarar vermiş ve devletin emirleri doğrultusunda çalışmıştır.29 Kendisi 1958 ile 1967 yılları arasında görevini sürdürmüştür. 1967 yılından sonraki hayatıyla ilgili fazla bilgi bulunmamaktadır. Onun görev süresi boyunca Arnavutluk Bektaşilerinin çoğu sürgünde olan Ahmet Müftar Dede’yi “dedebaba” olarak kabul ediyorlardı.

1. Ahmet Müftari Dedebaba Hakkındaki Tartışmalar

Ahmet Müftar Dedebaba’nın (1916-1980)30 şahsiyeti ve yaptığı hizmetler göz önünde bulundurulduğunda bazı kaynaklarda kendisiyle ilgili olarak dile getirilen

“komünistlerin kuklası”31 şeklindeki tabirin pek de yerinde olmadığını ifade etmek gerekir.

Bu hükmün, kendisinin söz konusu göreve komünistler tarafından getirildiği bilgisine dayanılarak verildiği anlaşılmaktadır. Hâlbuki Ahmet Müftar Dedebaba’dan önce seçilen Abaz Hilmi Dedebaba da aynı şekilde seçilmiştir. Durum böyle olunca birini

“komünistlerin kuklası” diğerini ise “Bektaşi kahramanı” olarak nitelendirmek konuyla ilgili fazla araştırma yapılmadığının göstergesidir. Zira mevcut belgeler ve Arnavutluk’ta yapılan araştırmalar Ahmet Müftar Dedebaba’nın olumsuz bir nitelemeyi hak etmediğini ortaya koymaktadır. Onun da Abaz Hilmi Dedebaba gibi Komünistlerin yardımıyla seçildiği doğru olmakla birlikte ilerleyen dönemde komünistler için çalışmadığı bilinmektedir. Nitekim kendisinin yine aynı komünistler tarafından görevinden uzaklaştırılmış olması hakikati apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.

1967 yılında Arnavutluk’ta dinler resmi olarak yasadışı ilan edildi32 ve bütün camiler, tekkeler ve kiliseler kamusallaştırılıp çok eski olanlar hariç, hepsi yıkıldı. Böyle bir ortamda komünistlere karşı çıkan birçok din adamı ya hapse atıldı ya da idam edildi.

Hayatta kalan din adamları ise, faaliyetlerini ancak gizli bir şekilde devam ettirebildiler. Bu bağlamda Ahmet Müftar Dedebaba Drizar sürgününün ardından Tiran’a yerleşmiş ve gizlice Bektaşi ayinlerini icra etmeye başlamıştı. Bu ayinlere genellikle kendisinin yakın

29 Kaliçani, a.g.e., ss. 260-270.

30 Bkz. Ek 1.1.4.

31 Bkz. Salih Çift, Son Bektâşî Dedebabası Ahmed Sırrı Dedebaba Ahmediyye Risâlesi ve Nefesler, Revak Kitabevi, İstanbul 2013, s.8;

Huseyin Abiva, Reflections On Baba Rexheb & The Bektashi Presence In North America, Babagan Books, 2008, p. 30;

Frances Trix, The Sufi Journey of Baba Rexheb, University of Pennsylvania Yayınevi, ABD 2009, s.

119

32 Bkz. Dinleri yasaklayan kararname Bkz. Ek 1.1.2.

79 çevresi ile güvendiği şahıslar katılıyordu. Böyle bir ortamda verdiği sözü tutan ve mücerredlik erkânından vazgeçmeyen Reşat Bardhi Derviş, Ahmet Müftar Dedebaba’nın en gözde dervişlerinden biri olarak hep yanında durmuş ve onun terbiyesinden geçmişti.

Reşat Bardhi Derviş’in gösterdiği sadakat ve fedakârlık daha sonraları karşılığını bulmuştur. Nitekim Ahmet Müftar Dedebaba, hayatta olan diğer halifebabalarla33 gizli bir toplantı yaparak, kendisinin hastalığı ile diğer halifebabaların yaşlı oluşlarını gerekçe göstererek Reşat Bardhi Derviş’i, halifebaba ve Dedebaba vekili yapma kararı almıştır.

Diğer babalar da böyle bir seçimin isabetli olduğunu söyleyerek ilgili kararı onaylamışlardır. Bunun üzerine Reşat Bardhi Derviş için bir icazetname hazırlanarak kendisine teslim edilmiştir.

Reşat Bardhi Dedebaba34 böylece Ahmet Müftar Dedebaba’nın 1980 yılındaki vefatına kadar gizli bir şekilde dedebaba vekili görevini, 1980 yılından sonra da 2011 yılına kadar dedebaba görevini üstlenmiştir. Arnavutluk’ta komünist rejimin sona ermesi ve demokratik rejimin yerleşmesiyle Reşat Bardhi Dedebaba 1991 yılında Rahibe Teresa’nın yardımıyla Tiran’daki Dünya Bektaşi Merkezi’ni yeniden açmıştır.35 1993 yılında ise VI. Bektaşi Kongresini düzenlemiştir.36 Bu kongrede Receb Baba dünya Bektaşilerinin Onursal Başkanı seçilmiştir. Aynı kongrede Reşat Bardhi Dedebaba tekrar dedebaba olarak onaylanmıştır. Hacı Reşat Bardhi’nin “dedebaba” olarak seçilmesi Türkiye’de bulunan Bedri Noyan tarafından iyi karşılanmamıştır. Zira Türkiye’de bazı Bektaşilere göre Hacı Reşat Bardhi Dedebaba 1992 yılında İzmir’e gelerek, Bedri Noyan’dan halifelik icazeti almıştır. Fakat 1993 yılında yapılan Kongrede Reşat Bardhi’nin dedebaba olarak seçilmesinin ardından Şevki Koca kendisine bir mektup ulaştırıp Bedri Noyan’nın halifesi olarak mevcut Dedebaba’nın sağlığında kendisinin Dedebaba seçilemeyeceği konusunda uyarmıştır.37 Ayrıca Hacı Reşat Bardhi Dedebaba’ya mücerred olması hasebiyle Türkiye’ye yerleşmesi ve Noyan’nın vefatından sonra Dedebaba olması teklifinde bulunulmuştur.38

Yukarıda dile getirilen iddialar Arnavutluk Bektaşilerince reddedilmektedir. Onlara göre Hacı Reşat Bardhi’nin müteehhil olan bir babadan halifelik icazetnamesi alması söz

33 Sözkonusu olan halife babalar Elbasanlı Şerif Baba ve Bayram Baba’dır.

34 Bkz. Ek 1.1.4

35 Ahmataj, a.g.e., s.87

36 Shyqyri Hysi, Histori E Komuniteteve Fetare Shqiptare, Mesonjetorja Yayınevi, Tiran 2006, s. 164

37 Koca, a.g.e., s. 54

38 Koca, a.g.e., s. 54

80 konusu olamaz. Zaten Hacı Reşat Bardhi’ye mürşidi olan Ahmet Müftar Dedebaba halifelik icazetnamesi vermişti. Öte yandan yukarıda zikredilen mektup Tiran’daki dergâhın arşivlerinde bulunmamaktadır. Son olarak, Arnavutluk’taki mücerred babaların, Türkiye’den gelen ve müteehhil olan babaların iddialarını hiçbir zaman ciddiye almadıklarını belirtmek gerekir.

Hacı Reşat Bardhi Dedebaba 2011 yılına kadar görevini sürdürmüştür. Vefatı dolayısıyla Dedebaba vekili olan Hacı Edmond Brahimaj Baba39 oybirliğiyle 2 Nisan 2011 tarihinde Dedebaba olarak seçilmiştir.40 Hacı Edmond Brahimaj Dedebaba günümüzde Dünya Bektaşilerinin Lideri sıfatını korumaktadır. Türkiye’deki Bektaşilerin bir kısmı Hacı Edmond Brahimaj Dedebabalığını kabul etmektedirler.41 Bunun dışında Amerika’da Detroit Dergâhı ve Balkanlar’da bütün Bektaşi dergâhları Hacı Edmond Brahimaj’ı

“Dedebaba” olarak kabul etmektedirler.