• Sonuç bulunamadı

SALGIN HASTALIKLARIN DÜNYA TARĐHĐNDEKĐ YERĐ

Bulaşıcı hastalıklar prehistorik dönemden bu yana insan yaşamını bütünsel olarak etkilemeye devam etmektedir. Dünya tarihinin bir parçası olan salgın hastalıkların ortaya çıkışı konusunda iki esas teori vardır. Birinci teori salgın hastalıkların iklim, çevre ve ortak yaşam gibi normal kabul edilen şartların

değişmesinden kaynaklandığını iddia eden Miazma Teorisi’dir31. Buna göre havanın,

toprağın ve suyun kirlenmesi insan sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Doktorlar tifüs, kolera, tifo ve sarıhumma gibi rahatsızlıkların çevresel koşulların ürünü olduğunu düşünmüşlerdir. Örneğin sıtmanın Orta Afrika’daki ormanların kesilmesi neticesinde yaşam alanları zarar gören sivrisineklerin kendilerine yeni habitatlar aramaya başlaması sonucunda ortaya çıktığı düşüncesi bu teori ile paraleldir. Miazma Teorisi 19. yüzyıla kadar bilim çevrelerinde daha kabul gören bir yaklaşımdı. Daha sonra doğa bilimlerinde gözlem ve deney imkânlarının artması neticesinde fizyoloji ve bakteriyoloji alanındaki çalışmalarda ilerlemeler sağlandı. Robert Koch ve Louis Pasteur’un çalışmaları ile beraber Germ (hastalık

29 Feza Günergun, Medical History in Turkey: A Review of Past Studies and Recent Researches, 20 Aralık 2011, s.1-2, Erişim: http://www.ihp.sinica.edu.tw/~medicine/ashm/lectures/Feza-ft.pdf 30

Feza Günergun, a.g.e., s.5-8.

31 Paul Kupperberg, The Influenza Pandemic of 1918-1919, New York, Chelsea House Publishers, 2008, s.7.

yapıcı mikrop) Teorisi bilim çevrelerinde hastalıkların sebeplerini açıklamak için daha çok kullanılır oldu. Buna göre, hastalıkların ortaya çıkmasında belirli patojenler etkili olmaktadır. Pasteur ipek böceği ile yaptığı deneylerde bu haşerenin taşıdığı mikrobun hastalığın ölümle sonuçlanmasında etkili olduğunu anladı, fakat mikrobun kendisi her zaman ölüme yol açmayabiliyordu, çünkü mikroba ev sahipliği yapan

kişinin vücut ısısı bile hastalığın gidişatını kayda değer biçimde

değiştirebilmekteydi32. Patojenin bir mikroorganizmanın yaşamını sona erdirmesi sadece kendi mikrobiyolojik yapısı ile alakalı değildir. Diğer faktörler de etkili olabilmektedir. Hastalıkların etiyolojisinin incelenmesinde bu iki teori de bilim dünyasında ne tam reddedilebilmiş ne de tam olarak kabul edilebilmiştir. Hastalıkların etiyolojisini öğrenebilmek için iklim ve patojene uzaklık gibi pek çok farklı değişkeni göz önünde bulundurabilmek gerekmektedir33.Salgın hastalıkların etiyolojisinin (nedenbilim) anlaşılması göründüğünden çok daha karmaşık ve çok farklı yönlere sahiptir.

Doğada hayvanlar ve bitkiler gibi canlı varlıkların tümü hava, su, toprak gibi cansız varlıklarla kurduğu fiziksel, kimyasal ve biyolojik ilişkileri sayesinde yaşamlarını sürdürebilirler. Doğal denge her türün kendi işlevini yerine getirmesine bağlıdır. Avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve sonrasında da endüstriyel üretim tarzına geçen insan, doğal dengeleri oldukça bozmuş, iklim değişimi, kirlilik, çölleşme, orman kaybı, türlerin yok olması, doğal kaynakların tükenmesi, toprak kaybı, asit yağmuru ve ozon incelmesi gibi çevresel sorunlara yol açmıştır34.

Tropik ormanlarda biyolojik açıdan uyumlu ve dengeli bir yaşam süren insanın ağaçtan inmesi ve kendine yeni yaşam alanları belirlemesi ile insan yaşamında pek çok köklü değişiklikler meydana geldi35. Dünya tarihinde pek çok büyük salgına yol açmış olan patojenlerin kökenini binlerce yıl önce avcılık ve toplayıcılık ile yaşamını sürdüren insanlarda bulmamız mümkündür. Bu insanların yaşadıkları yerlerde bulunan insan kemikleri ve dişleri üzerinde yapılan

32 Andrew Nikiforuk, Mahşerin Dördüncü Atlısı: Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi, Çev. Selahattin Erkanlı, Đstanbul, Đletişim Yayınları, 2010, s.20.

33 R.L. Atenstaedt, “The Response to the Trench Diseases in World War I”, Public Health, S. 121, Ağustos 2007, s. 635.

34 Gülgün Tuna, “Uluslararası Örgütler ve Çevre” Doğu Batı Dergisi, S. 24, 2003, s.257. 35 H. Erdem Çıpa, a.g.m., s.19.

incelemelerde tüberküloz ve cüzzam gibi hastalıkların izine rastlandı. Bu kemikler üzerinde yapılan DNA incelemelerinde ölümcül bakteri kalıntıları bulunmuştur36.

Tarımın başlaması bulaşıcı hastalıkların evrimini başlattı. Avcılık ve toplayıcılık ile geçimini temin eden insanlar daha sık yer değiştirir ve mikroplarını geride bırakıp başka yerlerde yiyecek aramaya veya avlanmaya koyulurlardı. Tarımın başlaması ile birlikte iktisadi koşullar insanları bir noktada daha uzun süre ikamet etmeye zorladı, çünkü zirai üretim yapabilmek bir noktada eski yaşam biçimine nazaran çok daha uzun bir süre ikamet etmeyi gerektiriyordu. Başka bir deyişle, tarımsal devrim bir yerde kalıcı ikamet etmeyi zorunlu hale getirdi. Bu durum, insanların içinde yaşadıkları ekolojik ortamı kirletmesinin de önünü açtı. Avcılık ve toplayıcılık yaparken de insanlar doğaya az da olsa zarar verirlerdi, ancak tarımın başlaması ile ortaya çıkan manzara çok farklıydı. Yerleşik yaşama geçen insanlar kendi lağım pisliklerinin içinde yaşadılar ve böylece mikroplar bir kişinin

vücudundan başkasının içecek suyuna daha kolay karışma imkânı buldu37. Ayrıca, at,

koyun, inek gibi hayvanların da evcilleştirilmesi ile beraber insanlar hayvanlar ile daha yakın temas kurmaya başladılar. Bu durum hayvanlar ile insanlar arasındaki etkileşimi arttırarak patojenlerin miktarının artmasına ciddi bir katkı sağlamıştır.

Yiyecek, iş ve barınma insanları yeni çevreleri istila etmeye ve ekolojik sistemi tahrip etmeye zorlamaktadır. Yağmur ormanlarının yok edilmesi, nehirlerin önüne setler çekilerek barajların inşa edilmesi ve vahşi hayvanların yakalanması gibi eylemler mikropların gelişip etrafa saçılması için oldukça ideal ortamların oluşmasını sağladı38. Nüfus artışıyla beraber teknik ilerlemeler insanları yaşadıkları yerlerde doğayı kendi yaşamsal çıkarları doğrultusunda dönüştürmeye zorladı. Avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçilmesi, yeni yerleşim alanları ve ekilebilir alan açmak için ormanların kesilmesi, içme ve sulama suyu ihtiyacı için su üzerinde kontrol sağlanması ekolojik dengede gözle görülür ciddi değişikliklere yol açmıştır39. Đnsanlar toprağı sürmekle, sığır ve koyun sürülerini ehlileştirmekle daha önce hiç

36 Barry Youngerman, Pandemic and Global Health, New York, Infobase Publishing, 2008, s.13. 37 Jared Diamond, a.g.e., s.264.

38 Dorothy Crawford, a.g.e., s.186.

39 Andrew Cliff, Peter Hoggett, Matthew Smallman-Raynor, World Atlas of Epidemic Diseases, Londra, Arnold Publishers, 2003, s. 185.

karşılaşmadıkları pek çok yeni mikropla karşılaştı. Tarım pek çok bakteriyi, virüsü ve mantarı insanların bahçelerinde evlerinde ve köylerinde bir araya getirerek ortak bir hastalık pazarı oluşturdu. Köpek evcilleştirildiğinde kızamık, inek evcilleştirildiğinde tüberküloz ve difteri insana bulaştı40. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, yakın tarihimizde milyonlarca insanın ölümüne yol açan çiçek hastalığı, grip, verem, sıtma, kolera ve kızamık gibi hastalıklar hayvan hastalıklarının evcilleştirilmiş halidir41. Đnsanlarla köpeklerin 65, sığırlar ile 50, koyun ve keçilerle 46, atlar ile 35, domuzlar ile 42, kümes hayvanları ile 26 ortak hastalığı vardır42. Bu istatistikî veri göz önüne alındığında insanların kendi yaşamsal çıkarları için hayvanları evcilleştirmesinin sonucunda hayvanlarda görülen patojenlerin, insanlara ne kadar çok sirayet ettiğini gösterir. Antik dönemde yaşayan insanların daha fazla yiyecek bulmak için tarım devrimini yapmaları onlara daha fazla yiyecek sağladı, ancak doğanın bu duruma tepkisi ise hiç beklenmedik bir durumdu. Patojenlerin yaşaması ve yayılması ile bu uygun ortam bireysel ve kitlesel ölümlerin daha da artmasına ciddi anlamda katkıda bulundu.

1800’de dünya nüfusunun yaklaşık olarak %2’sinden daha azı kentlerde yaşarken bu oran 1970’te %33’e ve 2000’de ise %70’lere kadar ulaşmıştır43. Bu kentleşme süreci belirli bir alanda nüfus yoğunluğunun artması anlamına gelmekte ve bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkıp yayılması için elverişli bir durum teşkil etmektedir. Avrupa’da sanayileşme ile birlikte artan tüberküloz vakalarının şehirlerde yüksek olması kritik bir öneme sahiptir. Şehirlerde sanitasyon uygulamaları sanayileşmeden sonra bilhassa 19. yüzyıl Avrupa’sında uygulanmaya başlandı. Kentlerde sanitasyon hizmetleri ve halk sağlığı konusunda çeşitli eksikliklerin ve aksaklıkların yaşanması da salgınlara davetiye çıkarmaktadır. Đngiltere’de 1842’de Edwin Chadwick’in yazdığı “Report on the Sanitary Condition

40 Andrew Nikiforuk, a.g.e., s. 27. 41 Jared Diamond, a.g.e., s.263.

42 Kenneth F. Kiple, “The History of Diseases”, Cambridge History of Medicine, Ed. Roy Porter, New York, Cambridge University Press, 2006, s.14.

of the Laboring Population in Britain” çalışmasından sonra halk sağlığı ve hijyen konusunda çok önemli mesafeler kat edildi44.

Đnsan sağlığı ve patojenlerin geçmişi hakkında yapılan çalışmaların sonuçları oldukça şaşırtıcıydı. Geçmişte avcılık ve toplayıcılık yaparak yaşayan ilk insanlar fiziksel anlamda çok daha dinç idi. 10,000 yıl önce toprağın işlenmesi ve hayvanların evcilleştirilmesi ile beraber nüfus kayda değer ölçüde arttı, ancak ortalama bir bireyin sağlığında çeşitli bozulmalar meydana geldi. Tarım devriminden ve hayvanların evcilleştirilmesinden sonra yaşayan insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda iskeletlerin kısaldığı ve iskeletlerde daha fazla kronik rahatsızlık görüldüğü tespit edilmiştir45. Đnsanın yaşamsal çıkarları uğruna yaşadığı ortamın ekolojik dengesini bozmasının bedeli daha fazla hastalık oldu. Daha fazla yiyecek bulmaya çalışan insan doğanın düzenine deyim yerindeyse çomak soktu. Bunu yaparken de daha fazla patojenin insanlara sirayetini kolaylaştırdı.

Barry Youngerman’a göre hastalıklara yol açan patojenler esas olarak 6 farklı şekilde bulaşıcılık göstermektedir:

1.Đnsandan Đnsana

Bulaşıcı bir hastalığa yakalanan kişiden diğer kişilere bulaşma yoludur. Grip ve frengi gibi hastalıklar bu şekilde bulaşmaktadır. Đnsanların aynı mekânı paylaşmaları, aynı havayı solumaları insandan insana bulaşmayı kolaylaştırmaktadır. Tarım devrimi ve Sanayi Devrimi ile beraber belirli toprak parçası üzerinde daha fazla nüfusun ikamet etmesi, patojenlerin insandan insana geçmesini inanılmaz ölçüde kolaylaştırdı. Đnsanların aksırması ve öksürmesi gibi davranışlar vücut içindeki patojenlerin diğer kişilere aktarılmasını kolaylaştırmaktadır.

2. Böcekten Đnsana

Đnsanın yaşam alanında bulunan haşereler fiziksel olarak küçük olmalarına rağmen halk sağlığı için ciddi tehlike teşkil etmektedir. Ancak mikroskop gibi gelişmiş gözlem araçları görülebilen parazit ve organizmalar böcekler sayesinde daha

44 Mark Kishlansky, Patrick Geary ve Patricia O’Brien, a.g.e., s.654. 45 Barry Youngerman, a.g.e., s.14.

geniş alanlara yayılabilir. Dünya tarihinde en büyük felaketlerden bir tanesi olan veba salgınlarında pireler “yersinia pestis” adlı bakterinin farelere ve insanlara taşınmasında başrol oynadı. Yine aynı şekilde sivrisinekler de sıtmanın böcekten insana taşınmasını sağlamaktadır.

3. Hayvandan Đnsana

Hayvanlar evcilleştirilmeden önce avcılık ve toplayıcılık döneminde insanların kendi geçimlerini sağlayabilmek için hayvanlarla fiziksel temas kuruyorlardı, ancak hayvanlarla fiziksel temas onların evcilleştirilmesinden sonra daha da yoğunluk kazandı. Bir hayvandan faydalanabilmek için onu yerleşim alanı yakınında tutmak, patojenlerin fiziksel temas veya daha farklı biçimde insanlara sirayet etmesinin yolunu açmıştır. Đnsanların hayvansal ürünleri tüketmesi o gıdalarda bulunan bakteri veya virüslerin insan vücuduna nüfuz etmesine yol açabiliyordu. Örneğin süt ürünlerinde bulunan brucella bakterisi, bu gıdaları tüketen insanlara bulaşabiliyordu.

4. Gıdadan Canlılara

Tarım devrimi ve endüstri devrimine paralel olarak suyun ve toprağın kirlenmesi ile birlikte çeşitli gıdalarda insan sağlığını tehdit eden patojenlerin sayısı ciddi anlamda artmıştır. Tarım devriminden sonra kırsal bölgelerdeki atıkların zirai bölgelere yakın olması ve sanayileşmiş yerlerde suların kirletilmesi gibi hadiseler insanlar için sıhhi anlamda ciddi zararlara neden olmuştur. Örnek olarak vermek gerekirse, kanser ve kalp rahatsızlıkları gibi hastalıklar antik dönemde de görülmekteydi, lakin son iki yüzyılda hızlı sanayileşmeyle beraber bu tür hastalıklara yakalananların oranı antik dönemlerle mukayese edildiğinde gıdaların canlılar arasında yaratmış olduğu tahribat ortaya çıkacaktır46.

5.Anneden Çocuklara

Annenin taşımış olduğu rahatsızlıklar bir sonraki kuşaklara genetik yollarla veya fiziksel temas vasıtasıyla aktarılabilmektedir. Annenin hamileliğinde, bebeğin doğumunda ve emzirilmesinde hastalık çocuklara geçebilmektedir. Örneğin, frengiye

yakalanmış bir kadının doğum yapması bebeğe de bu hastalığın sirayet etmesine yol açabilmektedir. Ayrıca Hepatit B virüsü de anneden bebeğe bulaşabilmektedir47. 6. Medikal Đşlemlerden Doğan Bulaşıcılık

Bu tür bulaşıcılık tıbbın gelişmesi ile birlikte ortaya çıkan bir türdür. Organ nakli ve kan nakli gibi medikal süreçlerden sonra donörde veya kadavrada bulunan patojenler alıcıya geçebilir. Verilen kanda veya organda AIDS’e yol açan HIV’in bulunması alıcının hayatını risk altına alabilir48.

Genel bir değerlendirme yapıldığında salgınların da en az insanlar kadar hızlı hareket edebildiğini göstermektedir. Ticaretin at veya deve sırtında yapıldığı dönemlerde patojenlerin yayılma hızı oldukça düşüktü, ancak 19. ve 20. yüzyılda ulaşım alanındaki baş döndürücü gelişmeler insan yaşamını bir yandan kolaylaştırırken diğer yandan da salgınların başka yerlere daha hızlı ulaşmasının yolunu açtı. Britanya ve Avustralya arası mesafe 19. yüzyılda yelkenli gemi ile 100 gün iken 20. yüzyılın başlarında bu noktaya seyahat süresi buharlı gemiyle yaklaşık 50 gün oldu49. Ulaşım araçlarının gelişmesi ile birlikte dünya üzerinde iki nokta arasındaki mesafe çok kısa bir sürede aşılabildi. Bu durum insanların sadece mal alışverişinde bulunmasına değil aynı zamanda barındırdıkları mikroorganizmaların diğer insanlara daha hızlı bulaşmasının yolunu açmıştır.