• Sonuç bulunamadı

Kişinin, bilinçli ve kasıtlı bir şekilde sosyal çevresine psikolojik veya fiziki olarak zarar vermeye yönelik bir davranışta bulunmasına “Saldırı” denir. “Saldırganlık ise, kişide, saldırı davranışı göstermeye yönelik olan ve nispeten süreklilik özelliği taşıyan bir eğilimi anlatır (İkizler,1997: 79)

Saldırganlık; başka kişilere ya da nesnelere yönelmiş olan zararlı, yok bilici bir davranış biçimidir” (Köknel,1986:82). Genellikle öfke, kızgınlık, saldırganlık birbirleriyle yakın bağlantısı olan kavramlardır. Ayrıca saldırgan davranışların duygusal düzeyinde, öfke ve kızgınlıktan başka değişik düzeylerde kin, nefret, düşmanlık, şiddet gibi yok edici duygular da bulunabilir.

Saldırganlık; öfke ve düşmanlık hisleriyle ilgili bir terim olarak, tehdit edilme, aşağılanma, engellenme durumlarına tepki olarak ortaya çıkar bir güdü olarak işlevde bulunur (Cliford, 1986:11).

Saldırganlık, genellikle bir başka kişiyi, fiziksel veya sözlü olarak yaralamayı ya da herhangi bir şeyi tahrip etmeyi amaçlayan davranış olarak tarif edilir. Diğer taraftan Krech ve arkadaşları saldırganlığı; herhangi bir engele karşı doğrudan doğruya yapılan bir çeşit hücum olarak tarif etmekte ve bu anlamda, "adaptis" (uyum sağlayıcı) bir davranış olarak kabul etmektedirler. Bu yazarlara göre saldırganlık, bazı hâllerde adaptis olmak erine zararlı sonuçlar da doğurabilmekledir. Freedman, Sears ve Carlsmith 1993 te saldırganlığı; fiziksel güç kullanılsın veya kullanılmasın “başkalarını incitmeyi amaçlayan her türlü davranış" olarak tanımlamışlardır (Öğütülmüş, 1995:22)

Kişide, saldırı davranışı göstermeye yönelik olan ve nispeten süreklilik özelliği taşıyan bir eğilimi anlatır.Bu tanımlarda spor açısından üzerinde önemle durulması gereken iki önemli nokta hemen göze çarpar. Birincisi saldırının hangi amaç ve kasıtla yapıldığı ile ilgilidir. İkinci nokta ise saldırının yöneldiği hedeftir.Öncelikle seyirci yi saldırganlığa iten sebeplerden en önemlisi sporcu saldırganlığını işleyelim. Bir sporcunun, ilgili spor dalına ait kuralların dışına taşarak, karşısındakine zarar vermek kasıt ve niyetiyle bir davranışta bulunma eğilimini göstermesidir. Sporda saldırganlık davranışları söz, beden ve işaretlerle yapılır.Acı vermek ve kızdırmak amacıyla rakibe veya hakeme karşı yapılan hakaret ve onlarla alay etme, sözlü saldırganlığa örnektir. İşaretlerle saldırganlık yumrukla, tenis raketi vb. aletlerle rakibi tehdit etmeyi kapsar. Aynı şekilde birtakım el-kol hareketleriyle veya bakışla da bu tür saldırganlık sergilenebilir. Bu saldırganlık çeşitlerine sporun her dalında ve türünde rastlayabiliriz (Kuru,2000:28).

1.8.1. Saldırganlık Çeşitleri

Futbol seyircisinin saldırganlığı, psikolojik açıdan üç grupta ele alınabilir;

Bireysel Saldırganlık: Her bir seyircinin tek başına göstermiş olduğu saldırgan davranışlardır.Kitlesel Saldırganlık: Birden fazla seyircinin bir araya gelerek sergiledikleri saldırgan davranışlardır. Kitlesel saldırganlığa yol açan koşullar ve süreçler bireysel

şekilde gösterilenden çok farklıdır. Bu iki saldırganlık türünde zarar nispeten daha azdır. Tamamen Şiddet İçeren Saldırganlık: Karşısındaki kişi ve eşyaları tahrip etmeyi amaçlayan saldırganlık tipidir. Buna holiganizm adı verilir (Acet,2005:28)

1.8.2. Saldırganlığın Kaynağı

Psikanaliz öğretisinin kurucusu olan Freud, ilk değerlendirmelerinde saldırganlığı; insanın yaşamını devam ettirici ve cinsel ihtiyaçlarının engellenmesi durumunda gösterdiği tepkisel davranışlar olarak ele almıştır. Sonraki çalışmalarında ise insanlarda saldırganlık, şiddet ve yıkıcılık yönünde doğuştan gelen bir eğilimin varlığından söz etmiştir. Freud'a göre bu eğilim, iki temel içgüdüden birisi olan, öldürme içgüdüsünden (thanatos) kaynaklanmaktadır. Bunun karşısında ise yaşama ait davranışları cinselliği ve kendini koruyucu içgüdüleri içeren yaşam içgüdüsü (eros) yer alır. Bütün davranışlarımız, bu iki içgüdünün birlikte hareketinden ortaya çıkar.Saldırganlık ve yıkıcılığın, öldürme içgüdüsünün bir ürünü olduğunu savunmuştur. Lorenz ve diğer psikanalistlere göre spor karşılaşmaları, özellikle de millî maçlar, saldırganlığın toplum üzerinde büyük tehlikeler yaratmayacak biçimde dışarı vurulmasını sağlar. Her toplumun kendi kültürel özelliklerine bağlı olarak benimsediği spor faaliyetleri, kavga etme veya savaşa girme şeklinde gözüken saldırganlık içgüdülerini etkisizleştirir. Futbol seyircisinin saldırgan davranışlarını da bu bağlamda değerlendirmek mümkündür. Seyircilerin içlerinde biriken enerjinin maç sırasında saldırganlık göstererek boşalması sürecine, sporun arınma fonksiyonu denir (İkizler, 1994:22).

Freud, Lorenz ve arkadaşları saldırganlığın içgüdüsel olduğunu savunurken, başka bilim adamları, saldırganlığın içgüdüsel bir davranış olmadığını savunmuşlardır. Demek istenen şey; saldırgan davranışların, hele üst seviyedeki memelilerde kognitif kontrolün etkisi altında olduğu ve büyük bir ihtimalle "'içgüdüsel" olmadığıdır. Çeşitli vakalar üzerinde yapılan çalışmalar, insanlarda agresif davranışları, nörolojik mekanizmaların idare ettiğini göstermektedir. Bazı beyin hasarlı kişilerde, korteksin kontrolü mümkün olmadığı için devamlı agresif davranışlar gözlenmektedir. Korteksin kontrolü ortadan kaldırılmadığı durumlarda, insanların saldırgan davranışları daha çok çevresinden öğrendiklerinin, çevresindeki modellerin ve "kültürün" etkisi altındadır. (ARIK, A., s. 198) Yukarıdaki verilere dayanarak saldırganlığın doğuştan bir davranış olmadığı, aile bireylerinin tutumu,

arkadaş, çevre ve yaşayış tarzı ile birbirine bağlantılı olarak geliştiği ve sonradan kazanılan bir davranış biçimi olduğu söylenebilir (Acet,2005:60).

1.8.3. Saldırganlık Kuramları

Saldırganlık kuramları, İçgüdü Kuramı, Biyolojik Kuramı, Engellenme-Saldırganlık Kuramı, İpucu-Uyarılmışlık Kuramı, Sosyal Öğrenme Kuramı olarak ele alınmıştır.

1.8.3.1. İçgüdü Teorisi

Kuramın önde gelen isimleri S.Freud ve K. Lorenz’dir. Freud 1920 yılından sonra yazdığı Haz ilkesinin ötesinde isimli eserinde ikili içgüdü kuramı kapsamında, saldırganlıkla ilgili görüşmelerini aktarmaktadır. Freud’a göre insanoğlunda iki temel içgüdü söz konusudur. Bunlardan ilki yaşam içgüdüsü olan eros, ikincisi de ölüm içgüdüsü olan Thanatos’dur. Nasıl ki artan seksüel enerji seksüel aktiviteyle azalıyorsa, ölüm içgüdüsüyle birlikte bulunan yıkıcı enerji de saldırgan davranışlarla azalmaktadır. Bu duruma Freud Katarsis adı verilmiştir. Freud’a göre içgüdünün temel fonksiyonu gereksinmelerin yarattığı gerginliği azaltmaktadır. İnsan da ölüm içgüdüsünün neden olduğu yıkıcılık, saldırgan eylemlerle azalmakta, saldırgan eylemlerde bulunduktan sonraki zaman aralığında ise yıkıcılık yeniden oluşmaktadır. Bu nedenle insan saldırganlığı Freud’a göre kaçınılmazdır (Tiryaki,2000:22).

1.8.3.2. Biyolojik Teorisi

Conner’e göre hayvan deneylerinde, seks hormonlarından testosteron verilmesi saldırganlığı artırmaktadır. Fetus erkek olduğunda testosteron vücutta oluşmaya başlamakta, dolayısı ile beynin oluşumunda da görev almaktadır. Bu nedenle erkeklerin kadınlardan daha saldırgan olduğu söylenmektedir. Almanya, İsviçre ve Danimarka’da cinsel şiddet suçundan mahkum olanlara, iğdiş edilmeyi kabul etmeleri durumunda erken salıverilecekleri söylenmiştir. Bu öneriyi kabul eden gönüllü suçluların izlenmesi sonucunda bunların cinsellikle ilgili düşünce ve eylemlerinde bir azalmanın yanı sıra cinsel saldırılarında da bir azalmanın olduğu belirlenmiştir. Saldırganlık ve kromozomlar ilişkisi incelendiğinde erkeklerdeki fazladan bir Y kromozomunun

saldırgan davranışlara neden olduğu yönünde bulgular elde edilmiştir. Bununla birlikte Y kromozomu ile ilgili farklı bulguların olduğu da unutulmamalıdır. Yine beyinde hipotalamus, mesansafalon ve amigdala’nın uyarılmasının öfke ve saldırgan davranışlara neden olduğuna ilişkin araştırmalar bulunmaktadır” (Tiryaki, 2000:11). Saldırganlık ve kromozomlar ilişkisi incelendiğinde, erkeklerdeki fazladan bir Y kromozomunun, saldırgan davranışlara neden olduğu yönünde bulgular elde edilmiştir. Bununla birlikte, Y kromozomu ile ilgili farklı bulguların olduğu da unutulmamalıdır. Yine beyinde hipotalamus, mesansafalon ve amig-dalanın uyarılmasının, öfkeye ve saldırgan davranışlara neden olduğuna ilişkin araştırmalar bulunmaktadır (Acet,2005:63).

1.8.3.3. Engellenme-Saldırganlık Teorisi

Engellenme-saldırganlık kuramı,1939 yılında Yale grubu olarak isimlendirilen Dollard, Doob, Milller, Mowrer ve Sears tarafından geliştirilmiştir. Bu psikologlara göre engellenme amaç veya hedefe ulaşmanın bloke edilmesi, durdurulmasıdır. Sporda, örneğin voleybolda smaçörün smaç girişimi blokla, futbolda santraforun gol girişimi savunma oyuncularıyla, boksta rakibin atmaya çalıştığı yumruklar vücut hareketiyle ya da alınan uygun gardla engellenmeye çalışır. Kurallara göre bu engellemeler arttıkça saldırgan dürtülerde artar ve artan bu saldırgan dürtü açık saldırgan davranışa neden olur. Örneğin futbolda savunma oyuncusunu geçemeyen santrafor, savunma oyuncusuna bilerek çelme ve dirsek atabilir ya da dünya ağır siklet boks şampiyonası ünvan maçında olduğu gibi M.Tyson’ın, rakibi E.Hoolyfield’ın kulağını ısırarak parçalaması gibi açık saldırgan bir davranış görülebilir. Yani kurama göre engellenme daima herhangi bir şekilde saldırganlığa yol açar ve saldırganlığa daima bir engellenmenin sonucudur (Tiryaki,2000:28).

1.8.3.4. İpucu-Uyarılmışlık Teorisi

Berkowitz’e göre engellenme, öfke olarak isimlendirilen duygusal uyarılmışlığın artmasına neden olur. Ama öfkeli olma hemen saldırganlığa neden olmaz. Çünkü engellenen kişi eğer hemen saldırgan davranışta bulunacak olursa cezalandırılacağını düşünebilir ve çevresel koşullar uygun olana da kadar saldırgan davranışta bulunmaz.

Ortam uygun olduğunda saldırgan davranışı gösterir. Aşağıda Berkowitz’in görüşünün şekilde ifadesi verilmiştir. Spor ortamında Berkowitz’in yaklaşımına uygun örnekler çoktur.Örneğin basketbol da topsuz alanda yapılan fauller, futbolda hakemin görüş alanı dışında atılan dirsekler, tekmeler, küfürleşmeler gibi (İkizler, 1995:22).

1.8.3.4. Sosyal Öğrenme Teorisi

Saldırganlığın sosyal öğrenme kuramı, Albert Bandura tarafından geliştirilmiştir. Bandura’ya göre (1973) “saldırganlık doğuştan gelen veya iç güdüsel bir özellik olmayıp, edimsel koşullanma ve gözlemsel öğrenmeyle öğrenilen bir özelliktir (Glyn,1986:3).

Bilindiği gibi edimsel koşullanma da istenilen davranımlar pekiştirilmekte, istenmeyen davranımlar pekiştirilmemektedir. Pekiştirilen davranımların ortaya çıkma sıklığı azalmaktadır (Tiryaki,2000:22).

Terry ve Jackson’a göre (1985) “spordaki pekiştirmeler üç grupta toplanmaktadır. Bunlardan ilki koçlar, sporcunun takım arkadaşları ve ailelerden oluşan referans gurupları, ikincisi sporun yapısı ve kuralları uygulamadan sorumlu kişiler ve hakemler, üçüncüsü de taraftarlar, medya, mahkemeler ve genelde toplumdur” (Zülal, 2001:25).

Benzer Belgeler