• Sonuç bulunamadı

Sınırları Sonsuza Açılan Açık ve Geniş Mekânlar

2. ROMANLARDA YAPI VE İZLEK

2.1. ÇİFTASLAN SERİSİ

2.1.4. Bakış Açısı ve Anlatıcı

2.1.6.2.2. Sınırları Sonsuza Açılan Açık ve Geniş Mekânlar

Bireyin kendisini güvende hissettiği ve ruhunun huzur bulduğu mekânlar açık mekân özelliği gösterirler. Bu anlamda açık mekânlar coğrafi özelliği ne olursa olsun kişinin kendisini güvende hissettiği ve duygu kanatlarını serbest bırakarak kendisini anın akışında süzülmeye bıraktığı veya bireyin ruhundaki rahatlamanın dışarıya ferahlık ve genişlik olarak yansıdığı mekânlardır denilebilir.

Şekil 4: Açık Geniş Mekân’ın Çizgisel Anlatımı

Zaman Yeli romanında Kendisini huzurlu ve rahat hisseden birey, bulunduğu mekânı da geniş ve ferah olarak algılar. Mekâna atfedilen bu özellik sayesinde mutlu ve huzurlu bireyin bulunduğu mekân da onun ruh halini yansıtan bir karaktere bürünür. Haydar, Vasili’nin evindeki toplantıda ve sonrasında ciddi anlamda huzursuzluk ve bunalım dolu anlar yaşar. Yaklaşan büyük kıyımın korkusu ve başarısızlık korkusu birleşince derin anaforlarda boğulan başkişinin bulunduğu mekânlar ağırlıklı olarak kapalı-dar özelliğe sahip olsalar da Haydar, yaşantısının dönüm noktası sayılabilecek bir kısımda büyük bir ferahlık ve huzur içerisinde mekânı da geniş ve açık olarak algılar.

Haydar, Vasili’nin isyancı birliklerine katılıp adını, sanını ve bütün rütbesini geçmişte bırakır. Bu yeni bir doğuş ve her şeyin yeniden kurulması anlamına gelmektedir. Gençliğinden beri tanıdığı Vasili ile yeni bir yaşama başlaması, çok sevdiği arkadaşının artık bir yoldaş olması Başkişinin mekân algısını değiştirir ve savaş öncesindeki puslu havayı rengârenk bir ortama dönüştürür ve başkişiyi çocukça bir sevinç kaplar.

Güneş usul usul batarken Kapadokya’nın rengârenk toprağına yeniden ayak basmak üzere odadan çıktık. Tuhaf; yalnız Vasili değil, ben de kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum. Odadan gerçek bir neşeyle, sabırsızlıkla kendimizi dışarı attıktan sonra, ilkgençliğimiz mi aklımıza geldi nedir, birbirimizi kovalayarak, bağırıp çağırarak manastıra doğru inmeye başladık. (Z.Y. s. 98)

Başkişinin anlatı boyunca karamsar ve korkulu bir ruh hali taşıması, bu durumdaki bir kişinin en ufak tebessüm damlasını okyanuslara dönüştürme hevesini yansılar. Haydar, kendisini bekleyen ötekileşmiş ve dışlanmışlık, adeta geçmişini unutturmak için tasarlanmış olayların öncesinde Vasili ile yenidünyalarında ve yeni kimlikleriyle küçük bir çocukluk yaşarlar. “İçteki genişliğin dışa taşınması ile mekân da genişlik kazanır”27 Küçük bir kasaba olan merkez, Haydar’ın gözünde yeniden doğuşun ve yeni bir düzenin başkenti olur. Bu haliyle küçük kasaba genişler ve başkişinin ve hayallerinin doludizgin koştuğu geniş bir mekâna dönüşür.

Güvercine Ağıt romanında Saruca Abdal’ın aslında zindanda başlayan ve sonlanan öyküsü boyunca, bulunduğu mekân onun için bir tefekkür yuvası olur. Saruca’nın tutsaklık döneminde kapalı bir yere atılan ve klostrofobik özellikler yansıtan bir durumla karşılaşılmaz; başkişi dervişliğinin gereği olarak düzenli aralıklarla kendisini çileye kapatır ve bu tutsaklığı da o düşünceyle bir erginlenme yeri olarak görür. Başkişinin hayalarının tekmelendiği, tırnaklarının arasına kıymık batırıldığı bu işkence mekânı ilk gelişinde gerçekleştirdiği ritüel ve duaların etkisiyle bir geniş mekâna dönüşür:

Bu düşüncelerden sonra sırtındaki torbadan tefini çıkarıp ağır ağır yükselen bir ritimle sallanmaya başladı(…) “Temmet ya kerim-i zülcelal, lebbeyk.” Bu bir sona eriş nidası idi. Ellerini göğsünde çapraz olarak birleştiren derviş sağ ayağının başparmağı üzerine bastırp bir süre öylece durdu., niyaz etti, yere oturdu. Gözleri kapalıydı, kendini dinliyordu; kanının damarlarının çeperlerini zorladığı, müziğin ruhunda yankılandığı âdeta çıplak gözle görülebiliyordu. Bundan sonrası artık dervişin erdiği huzuru gösteren bir deyiş olabilirdi (…)(G.A. s. 129-130)

Sıradan bir insan için dehşet verici ve ölüme en yakın olan zindan, Saruca’nın tevekkül ve inanç katmanlarında yoğurduğu kişiliğinde bir ibadet yerine dönüşür. Zindana atılmasının sebebi Moğol casusluğu şüphesi olsa da Saruca, tuz olayında aradığı anlamı ve kerameti burada arar. Bu düşüncelerle meşgul olan başkişi, zindanın yıkıcı ve iç karartıcı ortamından arınır. Lebbeyk kelimesi Kuran-ı Kerim’de geçen bir ifade olup, Allaha, emrine girdim demektir. Hiçkimselerin olmadığı ve aczin kapladığı taş zindanda Allah’a sığınarak olmuş ve olacağı yalnızca onda bilme yolunu seçen Saruca Abdal, bulunduğu mekânın kaosundan bu şekilde kurtularak mekânı açık mekâna dönüştürür.

Saruca Abdal, işkence ve zulme uğradığı bu zindanda aynı hücreyi paylaştığı Gülbeyaz ile iç karartan ve insanı korkutan zindanda kendisi gibi derviş olan; fakat aralarında bazı konularda farklar ve anlaşmazlıklar bulunan Saruca, ile Gülbeyaz sohbetlerinde karşılıklı olarak deyişler söylerler. Dünya görüşlerini ve tarikatlarının yolunu birbirlerine böylelikle anlatırlar. Bu paylaşımlar başkişiye bütün acılarını ve bilinmezliğin verdiği korkuyu unutur. Gülbeyaz ile aralarında geçen şu diyalog başkişinin bulunduğu mekânın karamsarlığından nasıl kurtulduğunu gösterir:

“Saruca bir şey söylemek ister gibi soluklanınca Gülbeyaz kudüme vurmayı bıraktı ve adam yorgun bir sesle nefesini söylemeye başladı:

(…)

Yel menem vü kor menem kor üzre buhur menem Marifetdür hor menem esrârıñ kokusunda (…) (G.A. s. 14)

(…)

Gorûnen görünmez oldı abdal gozüñ görmez bildi Aşk ateşi dile geldi gözden öte yanaram men (…)” (G.A. s. 151-152)

Karanlık zindanı aydınlatan muhabbetin ürünü olan deyişler, her iki kişinin de istiğrak haliyle gönüllerini birbirlerine açmalarının bir sonucu olarak gözlemlenir. Kalenderî dervişlerinin böyle durumlarda esrar kullanarak kendilerinden geçmeleri, bu ritüele-kendince- katılan Gülbeyaz’ın da dumanın etkisiyle bütün insani sınırlarını yıkıp kendisini ve tenini Saruca’ya sunmasıyla noktalanır. Böylelikle bir insanın zindanda düşünebileceği en son şeyi birbirlerine sunarak mekânın kapalılığını tersine çevirirler.

Kalenderiye romanında başkişi Bahri Efendi çok kısa bir süre kaldığı Kayseri’de Kalenderî isyanın patlak vermesiyle Mahzun Yusuf ve dervişlerinin esaretine girer. Bu zaman diliminde mekân-insan bağlamında bir bütünleşme yaşayamaz. Başkişi için açık geniş mekân olarak tanımlayabileceğimiz derecede bütünleştiği bir ortam bulunmamaktadır.

2.1.7. Kişiler Dünyası