• Sonuç bulunamadı

Sütten Yapılan Ürünlerle Ġlgili Fıkralar

Belgede Türk halk anlatmalarında süt (sayfa 114-118)

3. SÜTTEN YAPILAN ÜRÜNLER VE BUNLARIN YAPILIġI

1.5. FIKRALARDA SÜT

1.5.1. Sütten Yapılan Ürünlerle Ġlgili Fıkralar

Fıkra deyince ilk akla gelen Ģahsiyetlerden biri ise Nasreddin Hoca’dır. Dünyaca tanınan, din bilgini, Nasreddin Hoca, insanları güldürür, güldürürken de aynı zamanda düĢündürür. Bunu yaparken de insanları aydınlatmaya, doğru yola yönlendirmeye çalıĢır, aynı zamanda öğüt de verir. Fıkraları kısa ve özdür. Amacı sadece güldürmek değil, bununla birlikte yapılan haksızlıkları, düzensizlikleri ve zararlı olanı da göstermektir. Sabırlı, hoĢgörülü, Ģakacı ve yumuĢak baĢlıdır. Fıkralar duygulanmayı, düĢünmeyi ve halkın isteklerini dile getirir.

101

Nasreddin Hoca fıkraları incelendiğinde sütten daha çok sütten yapılan ürünler (yoğurt, ayran, peynir…) karĢımıza çıkmaktadır. Nasreddin Hoca’nın en ünlü ve bilinen fıkralarından biri de “Ya Tutarsa” fıkrası bunun en güzel örneklerindendir.

“Hoca biraz yoğurt mayası alıp Akşehir gölüne girmiş. Mayayı göle atmış. Bunu gören birisi,

-Ne yapıyorsun Hoca? diye sormuş. -Göle maya çalıyorum, demiş. Şaşıran adam,

-Göl maya tutar mı Hoca? diye sorunca, Hoca,

-Biliyorum, demiş, tutmaz; tutmaz ama, ya bir de tutarsa…(Nesin 1997: 42). Nasreddin Hoca hiçbir lafın altında kalmaz, her söze karĢılık verecek bir hazır cevabı mutlaka vardır. Fıkradan da anlaĢıldığı üzere Hoca iĢlerine baĢkalarının karıĢmasını da çok istemez.

Nasreddin Hoca’nın “Ev Ekonomisi” adlı fıkrasında yoğurt ve yoğurtçuya rastlamaktayız. Hoca bir gün eĢeğini satmak ister ve pazara götürür, Simsar’a satmasını söyler. Simsar eĢeği o kadar çok över ki eĢeğin taliplisi iyice çoğalır. Bunun üzerine Hoca da heveslenip açık artırmaya girer ve çokça para vererek eĢeğini satın alır, eve gelir, yaĢadıklarını karısına anlatır. Karısı da o gün yaĢadıklarını kocasına anlatır.

“Bu gün kapıdan yoğurt alıyordum. Yoğurtçu, terazinin bir kefesine dirhemleri koyup da kaseye yoğurt aktarmaya başlayınca, yoğurt çok olsun diye, dirhem kefesine gizlice altın bileziklerimi koydum” der. Bu bilezikleri de yoğurtçu alıp gider. Bunun üzerine Hoca da “Hay sen çok yaşayasın karıcığım! Ben dışarıdan, sen içerden gayret eldim de şu evin ekonomisi yoluna girsin!” demiĢ (ErmiĢ 1999: 80).

“Nasreddin Hoca ve Peynir” adlı fıkrada da baĢlığından da anlaĢılacağı üzere peynirle karĢılaĢmaktayız. Asya’da Nasreddin Hoca bir adam misafir olur ve peynir üzerine konuĢurlarmıĢ. Hoca peyniri o kadar çok övmüĢ ki evin beyi sofraya peynir

102

istemiĢ fakat evde de peynir yokmuĢ. Bunun üzerine Hoca da bu yiyecek insanı susatır, mideyi yorar, hasta eder demiĢ. Ev sahibi bu duruma ĢaĢırır. Biraz önce o kadar överken Ģimdi niye bu kadar kötülüyor diye. Hoca da bu tamamen peynirin durumuna göre değiĢir diye cevap vermiĢtir (Kayayerli 2001: 166). Bu da Hoca’nın her ortama ne kadar çabuk adapte olduğunu gösterir. Olduğuyla yetinen, Ģikâyet etmeyen, varsa sevinen, yoksa yerinmeyen bir yapısı olduğunu gösterir.

Mahalli fıkralar da incelendiğinde içinde süt ve süte dair unsurların yer aldığını görmekteyiz. “O Benden Yoğurt Umar” adlı fıkrada da her ne kadar “süt” geçmese de sütten yapılan “yoğurt” ve “ayran” ibaresi yer almaktadır.

Tatlıkayalı Hacı Emmi, eski yazılı bir kâğıdı iki Ģehirliye okumaları için verir fakat ikisi de okuyamayınca Hacı Emmi bu duruma kızar. Onun bu tavrından hoĢlanmayan Ģehirli ise;

“Köprübaşı‟nda Kör Omar Oturmuş kürkünü yamar Ben ondan ayran beklerim

O benden yoğurt umar ” (Sakaoğlu 1992: 33).

Diye bir dörtlükle duygularını dile getirmiĢtir. Burada nükte; kafiyeli bir Ģiir Ģeklinde karĢımıza çıkmıĢtır. Aynı zamanda eski yazıyı okuyamayan kiĢiye taĢ atmıĢtır.

Konya, geçmiĢinde dünyaca tanınan Mevlana Hazretleri gibi yüce zatlara ev sahipliği yapmıĢ Konyalılar için Evliya Çelebi, çok nüktedan olduğunu söylemiĢtir. Konya’da her yüzyılda fıkra yaratanlar olmuĢ ve çevrelerini nükteli sözleriyle eğlendirmiĢlerdir. Böyle olunca da bu yörede bolca fıkralarla karĢılaĢmak mümkündür. Bu fıkralarda da genelde sütten yapılan ürünleri bulmak mümkün.

Konya’da ün yapmıĢ olan küflü peynirin yer aldığı “Kaç Okka Kim Bilir?” fıkrasında sütten yapılan özel peynirle karĢılaĢılmaktadır. ÂĢık ġem’inin sarayda yükselmesini istemeyen bir grup ġem’iye bir soru sorarlar:

103

-“Duyduğumuza göre siz Konyalılar küflü peyniri çok severmişsiniz. Bu peynirle beraber yılda kaç okka kurt da yersiniz, kim bilir?” (Halıcı 1981: 48).

Türklerde ekmek, peynir, süt, meyve vb. dağıtmak meĢhurdur. Kapıya kim gelse eli boĢ gönderilmemesi âdetlerdendir. Bu âdetimiz fıkralara kadar da yansımıĢtır. “Küfürsüz Yapamaz Mısın?” adlı fıkrada Cambaz Deli Osman hayrı çok sevdiği için herkese bir Ģeyler dağıtırmıĢ. “Bir gün yine bir yol ağzına oturmuş gelene gidene peynir, üzüm, ekmek dağıtıyordu” (Halıcı 1981: 62).

“Nenemin Çiş Gabı” fıkrasında yoğurt ifadesini görmekteyiz. Erzurum’da yoğurtçuluk yapan bir çocuğa yoldan geçerken birisi neden süt getirmediğini sorar. Çocuk da eĢeğinin sıpasının öldüğünü söyler. Adam da bu durumda sinirlenerek çocuğa tokat atar, bu arada çocuğun elindeki çömlek yere düĢer, kırılır. Çocuk da, o ninemin çiĢ kabıydı diyerek üzüntüsünü dile getirir. Görüldüğü üzere yaĢlı kadının çiĢini yaptığı kap bile bir çocuk için o kadar değerlidir. Bu da bize yaĢlılara verilen değerin açık göstergesidir (Kılıç vd. 2001: 124).

Yine Erzurum yöresinde anlatılan bir diğer fıkrada da yoğurt kelimesiyle karĢılaĢılmaktadır. Köylünün biri kaymakama gider ve iĢlerini hallettikten sonra kaymakama yoğurt getirmiĢtir. Kaymakam da yoğurdun gerekli olmadığını, zahmet ettiğini dile getirince köylü:

“Aman kaymakam beg bu ne ki? Tükürim içine bir parhaç yoğurt ” demiĢ. (Kılıç vd. 2001: 143). Burada köylünün kaymakama ne kadar değer verdiğini ve kaymakamın da köylüye olan saygısını görmekteyiz. Köylü her ne kadar argoya yakın bir dille düĢüncelerini ifade etse de bu onun samimiyetliğinden kaynaklanmaktadır.

Alevî- BektaĢî fıkraları da incelendiğinde sütten yapılan ürünlerle karĢılaĢmak mümkün. “On Para” adlı fıkrada peyniri görmekteyiz. BektaĢî’nin biri fırından on paralık ekmek almıĢ. Fırıncı parasını aldığı halde hatırlamıyorum diyerek tekrar para almıĢ. BektaĢî’nin verdiği para da peynir için ayırdığı paraymıĢ. Oradan bakla gittiğinde ise peynir almıĢ, ona da parasını vermediği halde verdim ya demiĢ. Bakkal

104

da bu duruma sesini çıkarmamıĢ. BektaĢî ekmekle peyniri yedikten sonra Ģöyle dua etmiĢ:

“Yarabbi, sen işin iç yüzünü biliyorsun. Fırıncıdan on parayı al, bakkala ver!” demiĢ (ErmiĢ 1999: 73). BektaĢî olayı her ne kadar dalgaya alsa da hak yerini bir Ģekilde bulacaktır.

Belgede Türk halk anlatmalarında süt (sayfa 114-118)

Benzer Belgeler