• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: SERAHSÎ’NĠN FIKIH USÛLÜNDE NESĠH ANLAYIġI

3.10. Neshin ġartı

3.11.3. Sünnet ile Kitap‟ın Nesh Edilmesi

Serahsî âyetin âyetlerle, hadislerin de hadisler ile nesh olması konusunda ihtilâfların olmadığını ancak, Sünnet‟in âyet ile nesh olması ve âyetlerin de Sünnet ile nesh olması konusunda tartıĢmaların olduğunu söyleyerek,415

konunun eleĢtiriye açık oluĢunu dile getirir.416 Serahsî, âyetin âyeti ve Sünnet‟in Sünneti nesh etmesi konusunda çok ayrıntı vermemesine rağmen, farklı görüĢlerin serdedildiği Sünnet‟in âyeti nesh etmesi konusunda ayrıntılı malûmât verir.417

Serahsî, Kitap‟ı ancak mütevâtir ya da meĢhûr Sünnet ile nesh edilmesinin câiz olduğunu, haber-i vâhid ile Kitap‟ın neshinin sabit olamayacağını ifade eder. Zira,

411 Ġbn Hacer, el-Askalânî, Fethu‟l-Bâri, Bulak, 1301, X/51.

412 Ġbn Hacer, Fethu‟l-Bâri, X/24.

413 Koçkuzu, A.Osman, Hadiste Nâsih Mensûh Meselesi, s. 320.

414

Serahsî, s. 77.

415 Serahsî, el-Usûl, II/67.

416 Serahsî, el-Usûl, II/68.

74

meĢhûr ve mütevâtir haberin Hz. Peygamber‟e nispeti kesin olurken, haber-i vâhidin Hz. Peygamber‟e ulaĢmasının ise kesin olmadığını söyleyerek418

onun vefatının ardından, her Sünnet‟in Kitap‟ı nesh edemeyeceğini ortaya koyar.

Serahsî‟nin beyân ettiğine göre, Ġmam ġâfî, Kitap‟ın Sünnet ile, Sünnet‟in de Kitap ile neshini câiz görmemektedir. Serahsî, bu konuda ġâfî‟nin görüĢlerine geniĢ yer vererek, daha sonra bu görüĢlere itirazlarını ortaya koyarak cevaplar verir.

Serahsî‟nin naklettiğine göre ġâfî, “Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, bize kavuĢmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur‟an getir

veya onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.”419

âyetinde, Rasûlullah‟ın inen vahye tâbi olduğuna ve ondan bir Ģey değiĢtiremeyeceğine dair nas olduğunu söyleyerek, Rasûlullâh‟ın “mübeyyin” olduğunu lâkin, neshte yetkisinin olamayacağını ifade eder.420 ġâfî “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde)

düşünmeleri için sana bu Kur‟an‟ı indirdik”421

ayetini delil olarak gösterir. Zira bu âyet ġâfî‟ye göre, neshin bu husustaki mevcudiyetini nefyetmiĢtir. Bir baĢka âyette Allah Teâlâ Ģöyle buyurur: “Biz herhangi bir âyeti nesh eder veya onu unutturur (ya da

ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz.”422

ġâfî, bu âyete dayanarak,

Sünnet‟in Kur‟ân‟a denk ya da ondan daha hayırlı olmadığını, Kur‟ân‟ın yaratılmadığını ve mu„ciz olduğunu belirtir. Fakat ġâfî, bu özelliklerin Sünnette mevcut olmadığını, onun yaratılmıĢ bir söz olduğunu ve mu„ciz olmadığını dile getirir. Ġmam ġâfî, neshin bu Ģekline karĢı çıkarken, Rasûlullâh‟a nispet edilen “Size, benden bir söz rivayet

edildiğinde onu Allah‟ın Kitap‟ına arzedin. Şayet Allah‟ın Kitap‟ına muvafık olursa onu kabul edin, şayet Allah‟ın Kitap‟ına muhâlif ise onu reddedin”423

sözünü de kendi görüĢü için dayanak yapar. Rasûl‟den Allah‟ın kelâmına muhâlif bir sözün çıkmasının mümkün olmadığını, nesih kabul edildiğinde, böyle bir durumun kabulünün de mümkün olacağını söyleyen ġâfiler, Kitab‟ın Sünnet ile nesh edilmesine karĢı çıkmıĢlardır.

418 Serahsî, el-Usûl, II/76.

419 Yunus, 10/15.

420

Serahsî, el-Usûl, II/72.

421 Nahl, 16/44.

422 Bakara, 2/106.

75

Onlara göre Kur‟ân‟ı ancak Kur‟ân nesh edebilir. Çünkü Kur‟ân‟ın bir benzeri yoktur.424 Ġmam ġâfi‟nin bu konuda Sünneti koyduğu yer, Allah‟ın Kitap‟ından nesh edenle nesh olunanın beyânının Rasûlullâh tarafından yapılmasıdır. Nitekim ġâfî‟ye göre miras meselesinde nâsih ve mensûh olan âyetleri Rasûlullâh beyân etmiĢtir. diyerek425 ġâfî‟nin kanaatlerine geniĢ yer verir.

Serahsî, Hz. Peygamber‟in görevi Kur‟ân‟ı tebyîndir. O‟nun sözü Kitabı nesh edemez diyenlere karĢı, “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde)

düşünmeleri için sana bu Kur‟an‟ı indirdik”426

âyetinin manasının, okunan Kur‟ân‟ın dıĢında, Kitap‟ta yazılı olmayan bir hükmün beyân edilmesi olduğunu, bunun da birinci hükmün sona ereceği zamanın müddeti olduğunu ifade eder. Zira âyetteki “mâ nuzzile

ileyhim” sözündeki maksat „kitap‟ olmuĢ olsaydı, “bellig mâ unzile ileyke min rabbike”427 ayetinde olduğu gibi “Rabbinden sana indirilen şeyi tebliğ et” denilirdi. Serahsî ifadenin bu Ģekilde kullanılmasının, onun “gayr-i metlûv vahiy” hükme iĢaret ettiğini belirtir. Serahsî‟nin “gayr-i metlûv vahiy” den kastettiği manada Rasûlullâh‟tan duyulmuĢ olan Sünnetten baĢka bir Ģey değildir. Zira Peygamber din hakkında “O

nefsinin arzusuyla konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler.”428

âyetinde bahsedildiği gibi ancak vahiy ile konuĢmaktadır. O, kendisine gelen vahye tâbi olmuĢ ve gayr-i metlûv olan vahyi, kendi ifadeleriyle ümmetine açıklamıĢtır. Açıklanan bu hükümde Serahsî‟ye göre Kur‟ân‟daki diğer hükümler gibi Allah Teâlâ‟nın sabit bir hükmüdür. Serahsî, “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse

ondan vazgeçin.”429

ve “Eğer Allah‟ı seviyorsanız, bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin”430

âyetlerini zikrederek, Peygamber‟e tâbi olmanın farziyetini ortaya koyar. Hükmün sona erme müddetinin açıklamasının, metlûv olan vahiyle yapılabileceği gibi, gayr-i metlûv olan vahiyle de açıklanabileceğini, bu gayr-i metlûv hükümlerin de zâhiren Rasûlullâh‟a, hakikatte ise Allah‟a ait olduğunu söyleyerek bu açıklamaların da nesih olacağını beyân eder.431

424

Ebû Zehra, Muhammed, İmam Şâfi, (trc. Osman Keskioğlu), DĠB. Ankara, 2000, s. 240.

425 Ebû Zehra, İmam Şâfî, s. 240.

426 Nahl, 16/44. 427 Mâide, 5/67. 428 Necm, 53/3-4. 429 HaĢr, 59/7. 430 Âl-i Ġmrân, 3/31.

76