• Sonuç bulunamadı

Animasyon

Bölümü’nde

okuyor

43

şam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sö-zel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı dav-ranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, kar-maşık gelişimsel bir bozukluktur.”

Süleyman’ın kader ortağı, onun her daim yanında olan babası Mustafa Beyle oyun sırasındaki ilişkisi nasıl olacaktı! Perde aralarında babasına habire ba-kıp duracak mıydı! Babası ona yardımcı olacak mıydı, heyecandan repliklerini unutacak mıydı? Hiçbiri ol-madı, karşımızda harika bir yetenek vardı… Kendim-den nasıl da utandım, şaşkınlıklar içindeydim… Ona Karadeniz şivesini nasıl öğrendiğini sordum, babası yanıtladı: “Bir gecede öğrendi, baba tarafım Karade-nizlidir. Ertesi günü ben hocalara şive çalıştığımızı söylemedim. Süleyman çıktı Karadeniz şivesiyle oy-nadı, hocalar şaşırdılar. Öyle şaşırdılar ki, ona koşa-rak sarıldılar. Biliyor musunuz, böyle şeyler onu çok motive ediyor, hayata bağlanıyor.”

Süleyman Öztürk, İstanbul Aydın Üniversitesi Gü-zel Sanatlar Fakültesi, Çizgi Film ve Animasyon Bölümü’nde yüzde 50 burslu okuyor. Artık fakültesi-ne tek başına gidip gelebiliyor. Okuldaki dersliklerini

buluyor, dersler bittikten sonra evine dönebiliyor. Babası onun doğal gölgesi gibi, hayatın her aşama-sında o gölge onu izliyor. Süleyman’ın doğal gölge-sini kampus içinde buldum, o anlattı, ben not aldım.

Yıkılmıştık

“Süleyman’a 18 aylıkken teşhis konuldu, teşhisi Ga-zeteci Oktay Ekşi’nin eşi koydu. Yıkılmıştık, yavaş yavaş ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Bize çok yardımcı olan hekimler oldu. Bunlardan biri Yankı Yazgan’dı. Yankı Bey dedi ki: “Fabrika çıkışı bir aracı-nız var. Bu aracın boyası kötü, lastikleri patlak, mo-torda sıkıntılar var, kliması yok. Siz bunları paranızla onartacaksınız. Anladık ki bundan sonraki süreçler parayla gerçekleştirilecek. Yankı Bey bize iki yakada yerler önerdi. Çocuklara 40 saat eğitim verdirmek

gerekiyor, çünkü 6 yaşına kadar çocuklardaki bey-nin yüzde 80-90’ı tamamlanıyor. Siz 6 yaşına kadar nelerde başarı sağlarsanız, ileride çocuğun öğren-mesinin önünü açabiliyorsunuz. Her şeyi birebir öğ-retmeniz gerekiyor. Çocuğa sen ben kavramını bile bire bir öğretmeniz gerekiyor, çünkü kendisini kendi ismiyle tanımlıyor. Sözgelimi herkes ona hep Süley-man dediği için, SüleySüley-man acıktığında, ‘SüleySüley-man acıktı’ şeklinde ifade ediyor. Ben acıktım demiyor; tabii bunu öğretebiliyorsunuz. Devamlı aynı şeyleri çalıştırmanız gerekiyor, en önemli şey sabırdır.”

“Malın ne önemi var, söylesenize!”

Hayatı artık oğlundan ve otizmden kopuk değildi. “Yürüyen bir işimiz vardı. Babamla birlikte çalışıyor-duk. Süleyman’a o kadar çok zaman ayırmak zorun-daydım ki, işler yürümüyordu birlikteyken. Yavaş yavaş kendimi işten çekmeye başladım ve sonuçta iş yerini kapattık. Süleyman ileride kendi başına bir şey yapamayacaksa, ilerleyemeyecekse malın mül-kün ne önemi olabilir ki, söylesenize!”

“Süleyman ile her şeyi çok güzel bir şekilde konuşabi-liyoruz. Ben Süleyman’ın eğitimi için buradayım, çünkü onun burada kendi dünyasını kurması gerek. Kapıdan okula girdiğinde görevlilerle konuşabilmeli, ‘kolay gel-sin’ demeli, arkadaşını gördüğü zaman selam verebil-meli, dersine zamanında girebilmeli. Tüm bunları masa başında sağlayamazdınız. Kimi zaman olumsuzlukları ben sağlıyorum ki ne olacağını göreyim. (Gülerek) Çı-kardığım bütün olumsuzluklara iyi cevaplar geldi.” Okul hakkında konuşurken kapıdan bir elinde çanta-sıyla Süleyman çıkageldi. Dersi erken bitmişti. “Hoş geldin Süleyman” diyerek elimi uzattım. Elimi sıktı, kendi dünyasıyla geldi masamıza ilişti. Hareketle-ri kendine özgüydü, karşısındakini kendine göre yo-rumluyordu. Babasını görünce sevinmişti ama bunu belli etmiyordu, vücudu o anda bir güvene bürün-müştü sanki. Bir hamburger yemek istiyordu, bunun nasıl satın alınacağını besbelli öğrenmişti, kararlıydı ve hamburgerciye yöneldi.

45

Babası: “Biz Florya’da oturuyoruz. Buralardan

ge-çerken hep buralara gelebilecek miyiz acaba diyor-duk. Oldu… Hep hayal kuracaksınız, o hayali gerçek-leştirmek için çaba göstereceksiniz. Biz elimizden geleni yaptık. Birçok ailenin imkânsızlıktan ne yapa-caklarını bilmediklerinden bu mücadeleyi bıraktıkla-rını biliyorum.”

Defterimin bir boş sayfasını önünü koydum

Süleyman hamburgerini bitirmişti… Sıkışık olan ma-saları düzelttik, ona bir yer açtık. Konu birden oto-mobillere sıçradı. Mustafa Bey beni göstererek, “Bak Tuğba da otomobillere meraklıymış,” dedi. Sü-leyman, “Hangi markaları seviyorsun Tuğba?” diye sordu. “Volkswagen Beetle,” dedim. Süleyman ma-sada duran defterime bakarak, “Mercedes mi çiz-sem acaba?” diye sordu. Defterimin bir boş

sayfa-sını önüne koydum, çizdiği objeleri 360 derecelik açıyla çiziyormuş. Otomobili çizerken bütün aksesu-varlar çizimin içinde yer alıyordu. Babası: “Bak karı-şık gelebilir ama dikkat edersen otomobili silecekle-rinden kapı kollarına kadar her şeyi bütün ayrıntıla-rıyla çiziyor.”

Gerçekten büyülenmiştim. “Çizdiğin otoları hep saklayacağım,”dedim. Sormadan edemedim: “Baba-nı nasıl ta“Baba-nımlarsın?” Süleyman: “Babam olduğu için, baba.” Mustafa Bey’e aynı soruyu soruyorum. “Hayatı-mın eğitmeni oldu Süleyman, ben onun sayesinde çok şey öğrendim,”diyor sonra ekliyor: “Ben burada olma-dığım zamanlar, istiyorum ki onu tanıyanlar ona bir se-lam verip bir masanın etrafında çay içebilseler. Böyle insanlar bir arkadaş grubunun içinde yer bulabilseler…” Beni sorarsanız, ben de başka biri olmuştum Süleyman’ı tanıdıktan sonra.

Babası,

Benzer Belgeler