• Sonuç bulunamadı

4. İNTİBAH’TA ‘İYİ’ VE ‘KÖTÜ’NÜN İFADESİ

4.1. Sözcük ve Sözcük Grubu Bazında Söylem Analizi

Bu bölümde karakterler için kullanılan sözcük ve sözcük grupları ‘kötü’ ve ‘iyi’ olmak üzere iki gruba ayrılarak incelenecek olup, takibinin kolay olması açısından karakterler bazında sınıflandırma yapılacaktır.

4.1.1. ‘Kötü’ Üzerine Bir İnceleme

Kötü’nün romanda ve dolayısıyla dönem toplumunda nasıl ifade edildiği bu bölümde incelecektir.

4.1.1.1. Niteleyiciler

Grice’ın ‘alaka’ ilkesine göre, bir konuşmacı tarafından söylenen her söz konuyla alakalıdır ve bir amaca yöneliktir.123Bir kişinin bir eylemi gerçekleştirmesi

anlatılırken, sıfatlar ve zarflar kullanılmasa da olaylar ve karakterler yalın bir dil ile aktarılabilir. Dilin her bir noktada kullanımı seçim gerektirir, dolayısıyla her bir metin farklı kelime seçimiyle de aktarılabilir. Sonuç olarak öyle ya da böyle o farklı şekilde aktarılabilecek olan ifadeler kullanılmamış, diğerleri seçilmiştir.124

Bu kelimelerin de seçilmiş olmalarının bir amacı bulunmaktadır.

Türkçede ana öğe yüklemdir ve sadece yüklemden oluşan cümleler kurulabilir. Ancak bu anlatım türü ayrıntıları içeremeyeceği ve tatsız kalacağı için romanlarda pek tercih edilmez. Barthes’ın gerçeklik etkisi (reality-effect) adını verdiği kavram da bu konu ile ilgilidir. Tahkiyeye büyük bir etkisi olmamasına rağmen kişiler ya da yerler hakkında sunulan bilgiler anlatının atmosferini oluşturmakta, karakter ya da bahsedilen yer hakkında fikir vermektedir. Ayrıca bahsedilen yer ya da kişinin daha ‘gerçek’ olmasına katkı sağlamaktadır.125

Dolayısı ile bizim burada niteleyiciler olarak adlandırdığımız sıfatlar ve zarflardan yararlanılarak, olaylar ve kişilere dair

123

Abdülhamit Çakır, Söylem Analizi (Konya: Palet Yayınları, 2014), s.68. 124

H.G. Widdowson, Discourse Analysis (Oxford: Oxford University Press, 2007), s.69 125

http://www.oxfordreference.com/view/10.1093/oi/authority.20110803100407783 [Erişim:

39

ayrıntılar sunulabilir. Nitekim “…anlatı, sadece fonksiyonu olan şeyleri içerir ve her şey farklı oranlarda önem arz eder.”126

Bizim bu çalışmada üzerinde durduğumuz nokta, neden özellikle belirli bir sıfat ve zarfın, belirli bir kişiyi ya da belirli bir eylemi nitelediğidir. Nitekim söylem analizi yazarların sadece yazdıkları şey ile değil; endişe, tutum ve duygularını nasıl yazdıklarıyla da ilgilenir.127

4.1.1.1.1. İsmi Niteleyenler

Mehpeyker

“Malûmdur ki böyle seyir ziyneti olan hanımefendilerin yüzlerindeki yaşmak âdeta kabarmış düzgün demektir: setr-i sîma için değil tezyîn-i cemâl için kullanılır. Belki hâssası, havâî gönül -hafif akıl- yalancı nezâket gibi saklamak istediği şeyi tamamıyla meydana koymaktan ibarettir.”(47/Osm. 29)

Burada havâî gönül, hafif akıl ve yalancı nezâket ifadelerindeki ‘havâî’, ‘hafif’ ve ‘yalancı’ sıfatları dikkat çekmektedir. Alıntının başında gördüğümüz ‘böyle seyir ziyneti olan hanımefendilerin’ ifadesindeki ‘böyle’ kelimesinden anladığımız şey kadınların bir kategoriye alınmış olduklarıdır. Seyir yani gezme, eğlenme alışkanlığı olan hanımların ‘havâî gönül’, ‘hafif akıl’ ve ‘yalancı nezaket’ sahibi olduklarını yazar bu tür kelimeleri tercih ederek düşündürmektedir. Saklanması gereken özellikler olarak sunulması da bir kadında havâîliğin, hafif akıllılığın ve yalancı tavırların kabul edilemez olduğunun ifadesidir. Ayrıca burada “saklamak istediği” ifadesi kullanılarak karakterin art niyetli oluşuna bir gönderme yapılmaktadır. Nitekim yazara göre Mehpeyker Ali Bey’e samimi duygularla değil, yalancı bir tavırla yaklaşmaktadır.

“Her türlü evzâʻı taklitte en mâhir usta oyunculara hocalık etmeye muktedir olan Mehpeyker hüzn-i derûnunu şetâret-i caʻliye ile örtmeye çalışır yolda hafif hafif ve fakat acı acı bir tebessüm ederek…” (52/Osm. 32-33)

Burada ‘her türlü evzâʻı taklitte en mâhir usta oyunculara hocalık etmeye muktedir olan’ sıfat tamlaması Mehpeyker’i niteleler. Yazara göre, bu karakter taklit yeteneği

126

Roland Barthes, “Introduction to the Structural Analysis of Narratives”, Image Music Text içinde (London: Fontana Press, 1977), s.89.

127

Deborah Cameron and Ivan Panovic, “Discourse and Discourse Anaysis”, Working with

40

iyi olduğu için aldatıcı olabilir. Mehpeyker bu ifadeye göre oyunculara dahi ders verebilir seviyede bir ustalıkla karşısındakini kandırabilir.

“Bu muʻâmele-i dil-firîbe karşı Ali Bey âdeta gaşyolmuş idi.” (57/ Osm. 38) Mehpeyker’in davranışındaki sahtelik vurgulanmaktadır. Gönül aldatan anlamına gelen128 ‘dil-firîb’ sıfatı Mehpeyker’in davranışını nitelemektedir.

“…şeytanet-kârâne bir ihtiyât olduğunu Ali Bey anlamak(anlayabilmek) şöyle dursun…” (59/ Osm. 41)

Mehpeyker kendisiyle evlenmek isteyen Ali Bey’e olumsuz yanıt verdiğinde, bu hareketi yazar tarafından ‘şeytanet-kârâne’ sıfatı ile nitelenmektedir. Burada şeytan ifadesinin kullanılmasının sebebi karakterin kurnaz olarak gösterilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. Yazar dini motifleri kullanarak ‘kötü’ algısını geliştirmektedir.

“Mehpeyker … gayet lâubâli, nihayet derecede sadakat-nümâ bir tarz ile söze başlayarak dedi ki…” (81/ Osm. 67)

Bu cümlede Mehpeyker’in tarzı Kâmûs-ı Türkî’de ‘saygısız, çekinmez’ anlamlarını taşıyan ‘lâubâli’ kelimesi ile nitelenmektedir129. Hem de aynı tavır için ‘sadık’ değil

‘sadakat-nümâ’ kelimesi kullanılmaktadır. Yani Mehpeyker ‘sadakat gösteren’130

bir tarz ile söze başlar. Bu ifadeler ile Mehpeyker’in yine sahte davranışlarının vurgulandığı söylenebilir.

“…kesik kesik lakırdılarla hulûs şekline dökülmüş birtakım sitemlere kalkışınca …” (92/ Osm. 80)

Yazar Mehpeyker’in sitemini ‘hulûs sitemler’ diyerek değil de ‘hulûs şekline dökülmüş sitemler’ diyerek bir sıfat fiil ile oluşturulmuş niteleme ifadesi ile açıklamaktadır. Yani yazar, Mehpeyker’in sitemlerinin içten olmadığını, onun bu sitemleri samimi şekilde göstermeye çalıştığını vurgulamaktadır.

“Kızın sesi de sîması kadar güzel olmakla ara sıra mizâcı gibi hafif ve havâî şarkılarla dahi meclisi parlatırdı”. (93/ Osm. 81)

128

Redhouse’s Dictionary. Haz. J.W. Redhouse. Bs. London: B. Quaritch, 1880, s. 677. 129

Kâmûs-ı Türkî. Haz. Şemsettin Sami. Bs. İstanbul: İdeal Kültür&Yayıncılık, 2017, s.949. 130

41

Mehpeyker’in karakteri burada ‘hafif’ ve ‘havâî’ olan şarkılara benzetilmiştir. “Mizâcı gibi hafif ve havâî” edat grubu ile şarkı kelimesi nitelenerek benzerlik kurulmuş, okuyucunun Mehpeyker’i ‘havâî’ yani Kâmus-î Türkî’de açıklandığı üzere ‘nefs ve şehvetine düşkün, hafif mizâçlı’131

olarak düşünmesi sağlanmıştır.

“…maʻşûkasının sahte tereddütlerine, musannaʻ niyâzlarına…”(98/ Osm. 86) Yazarın yorumu olarak Mehpeyker’in tereddütü ve istekleri sahte ve musannaʻ sıfatları ile nitelendirilmiştir.

Abdullah Efendi

“Abdullah Efendi Suriye’nin en ziyade fesâd-ı ahlâk ile muttasıf edânîsinden olarak intisâp ettiği birkaç taciri desâisiyle batırmak sayesinde bir hayli servet peydâ etmiş…” (110/ Osm. 102)

‘Fesâd-ı ahlâk ile muttasıf’ şeklinde nitelenen bu karakterin ahlâkındaki bozukluk tüccarları dolandırmasıyla açıklanmıştır. Ayrıca Abdullah Efendi’nin karakterinin ‘kötü’lüğü fiziksel görünüşündeki çirkinlikle vurgulanmıştır. Karakterin tasvirinde oldukça olumsuz anlamlar taşıyan sıfatlar kullanılmıştır. Aşağıda da görüleceği üzere; ‘melezi andıracak derecede esmer’, ‘gözleri çipil’, ‘burnu çentik’ ve ‘iri dişleri çürük’, ‘ağzı iğrençlik derecesinde vâsıl’, ‘sakalı uyuz hayvan tüyü gibi’ şeklindeki nitelemelerle, okuyucunun karakteri olumsuz şekilde görmesi sağlanmıştır.

“Sinni yetmişi mütecâviz olduğu muʻâşeret-i nisvân yolunda kendini alamadığı gibi çehresi pek ziyade çiçek bozuğu olmakla beraber rengi melezî ʻaddolunacak derecelerde esmer, gözleri birkaç defa çektiği remed-i Mısrî bekâyâsından olarak hem perdeli hem çipil, burnu hiçbir vakit âsârından kurtulamadığı frengî beliyesiyle çürümüş Frenk inciri gibi hem iri hem çentik, birkaç çürük diş ile çirkinliği bayağı iğrençlik derecesine vâsıl olan ağzı gayet geniş, bıyığı, sakalı ise uyuz havan tüyü kadar seyrek bir şey olarak redâet-i ahlâkının üstat elinden çıkma bir tasvir-i mücessemi hükmünde olan o müstekreh kıyafetiyle …” (111/ Osm. 102)

131

Kâmûs-ı Türkî. Haz. Şemsettin Sami. Bs. İstanbul: İdeal Kültür&Yayıncılık, 2017, s.1173.

42

“Oturduğu odaya girip de kızı görünce zebanî suratından numûne olan çehresi kocakarı ağlayışından çirkin bir tarz-ı nefret-engîz bir gülümsemeye başladı.” (116/ Osm. 108)

Abdullah Efendi’nin çehresi bu cümlede ‘bir zebânî suratından numûne olan’ ifadesi nitelenirken, gülümsemesi de ‘kocakarı’ gülümsemesine benzetilmiştir. ‘Kocakarı’ kelimesi Kâmus-ı Türkî’de ‘acûz’ yani huysuz yaşlı kadın olarak tanımlanmaktadır.132

Bu karakterin gülüşü, huysuz yaşlı bir kadının ağlamasından bile daha çirkin olarak ifade edilmiştir.

‘Zebânî’ kelimesi ise Kâmus-ı Türkî’de ‘ehl-i cehennemi cehenneme defʻ etmeye memur olan melâike’ olarak tanımlanmıştır.133

Zebânî, şeytanın yardımcısı şeklinde bilinmektedir. Mehpeyker şeytan olarak anılırken, onun istediklerini yerine getiren Abdullah Efendinin de ‘zebânî’ şeklinde adlandırılmasıyla ikisinin de kötü karakterler olduğu vurgulanmaktadır. Bu kötülük vurgusu da daha önce olduğu gibi dini bir motiften yararlanılarak daha güçlü hale getirilmiştir.

“Herif ise şerâret-i fıtriyesine nazaran kendince hiç hükmünde olan öyle bir matlap için kızın gösterdiği şiddet-i telâşı istihfâf ile zerâfete dökülerek …” (135/ Osm. 132)

Burada ‘öyle bir matlap’tan kasıt Mehperker’in Ali Bey’den almak istediği intikamdır. İntikam almak dahi Abdullah Efendi’nin “şerâret-i fıtriyyesine nazaran kendince hiç hükmünde olan” bir eylemdir. Bu ifade ile karakterinin ne kadar kötü olduğu gösterilmektedir.

“Bir derecede ki Ali Bey’in vücudunu hevesât-ı mekrûhesine tâbiʻ olmadığı için yeryüzünde zevâ’idden ʻaddeden Abdullah Efendi’nin tesvîlât-ı şeytan- pesendânesiyle …” (167/ Osm. 170)

Burada Abdullah Efendi’nin hareketi şeytan-pesendâne şeklinde ifade edilmektedir. Bu bağlamda kasıt insan kandırma özelliği taşımasıdır.

132

Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî (İstanbul: İdeal Kültür&Yayıncılık, 2017), s.875. 133

43 Hırvat ve Pertev Ağa

“…Arab’ın kelb-i şikârı hükmünde olan maʻhûd Pertev Ağa …” (139/ Osm. 138)

Bu kısımda Pertev Ağa, Arab’ın av köpeğine benzetilmiştir. ‘Arab’ın kelb-i şikârı hükmünde olan’ sıfat fiil grubu ile nitelenmiştir. Köpeğe benzetilmesi sahibinin sözünden çıkmayan bir mahlûkat olmasından kaynaklanmaktadır. Bu karakterin görüldüğü üzere iradesi yoktur. Bu da bir insan için alçaltıcı bir ifadedir, bu durumda yazar bu karaktere olumsuz yaklaşmamız gerektiğini göstermektedir.

“Kelb-i sayd ve silâh-ı taʻaddînin insan şekline girmiş birer misali olan iki melʻûn doğrudan doğruya bağa gittiler.” (170/ Osm. 172)

Hırvat ve Pertev Ağa hayvanattan olan ‘köpek’ ve cansız bir varlık olan ‘silah’a benzetilmelerinin yanı sıra ‘insan şekline girmiş birer misâli’ şeklinde bir sıfat tamlaması ile nitelenmişlerdir. Yazar direkt olarak insan olmadıklarını söylemek yerine insan şekline girmiş diyerek dolaylı yoldan bu karakterlerin insani özellikleri taşımadıklarını yani vicdan ve düşünce sahibi olmadıklarını belirtmektedir.

Ali Bey

“Fakat vâlidesinin hafif bir sitemi üzerine bunca lütuflarını, müsâmahalarını aklına bile getirmeyen beyefendi…” (113/ Osm. 104)

Bu noktaya kadar yazarın çeşitli ifadelerle koruduğu Ali Bey’i ilk defa olumsuz bir ifade ile nitelenirken görmekteyiz. Yazar, Ali Bey’in eylemlerini genellikle ‘Ne yapsın?’, ‘Başka çaresi yoktu.’ anlamlarına gelecek ifadelerle açıklamıştır. Bu kısımda ise annesinin hafif sitemi üzerine lütuflarını hatırına ‘getiremeyen’ değil de kendi kararıyla anlamını taşıyabilecek ‘getirmeyen’ fiilimsisi ile nitelediğini görmekteyiz. Annesinin fedakârlıklarını göz ardı ederek Ali Bey, kitabın bu noktasına kadar övülen aile terbiyesinden uzaklaşmıştır.

“Efendi ise ihtiyârıyla atıldığı derekât-ı felâketten kendini kurtarmak için uzatılan yed-i muʻâvenetini ısırmakla me’lûf bir mecnun ile…” (156/ Osm. 157)

44

Burada mecnun diye ifade edilen kişi Ali Bey’dir. ‘Yed-i muʻâveneti’ yani yardım elini ısırmaya alışmış bir kişi olarak tasvir edilmektedir. Yardım elini dahi ısırmaya alışmış bir kişi haline gelmiştir ki bu da aşağılık bir durumdur.

“Ne yapalım? Herkes ettiğini bulur. Evin içine soktuğun bir fahişe ikimizi de bu hale getirdi” yollu seng-dilâne birtakım takrîʻât ile…” (158/ Osm. 159) Ali Bey’in annesine olan tavrı ‘seng-dilâne’ yani taş kalpli şeklinde açıklanmıştır.134 O dönemki toplumda aileye verilen önemin vurgulandığı bu romanda, Ali Bey’in annesine karşı tavrının merhamet barındırmaması olumsuz özellik olarak yansıtılmaktadır.

4.1.1.1.2. Fiili Niteleyenler Mehpeyker

“Bir güzeli severdi, fakat yılan bir çiçeği nasıl severse bu da öyle severdi, bir adamı nasıl sararsa bu da öyle sarmak isterdi.” (49/ Osm. 31-32)

Mehpeyker ‘yılan bir çiçeği nasıl severse bu da öyle severdi’ cümlesinde ‘öyle’ zarfı ile yılana benzetilmiştir. İnanışa göre şeytan Havva’ya yılan şeklinde yaklaşıp ilk günahın işlenmesine sebep olmuştur. Yazar Mehpeyker için yılan kelimesini kullanarak, onu Ali Bey’i kandıran ve günahlarından sorumlu olan kişi şeklinde görmemize neden olmaktadır. Ayrıca ‘yılan bir adamı nasıl sararsa bu da öyle sarardı’ cümlesinde ‘öyle’ zarfının kullanımı ile yine onu yılanla özdeşleştirmemizi kolaylaştırmaktadır. Ancak yılanın adamı sarması ona sevgisinden değil onu boğmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde Mehpeyker de Ali Bey’i sarar ancak bu sevgi iyi bir sevgi değildir. Mehpeyker, yazara göre Ali Bey’i bir şekilde himayesi altına almak istemektedir.

“Mezar vücudu nasıl kucaklarsa bu da öyle kucaklamaya çalışırdı. Nasıl kucakladığına dünya yüzü göstermezse, bu da öyle ihtisâs etmek arzusunda bulunurdu.” (49/ Osm. 32)

Mehpeyker’in Ali Bey’e yakınlık göstermesi mezarın insanı sarmasına benzetilerek okuyucuya ölüm hatırlatılmaktadır. Bu da okuyucuda Mehpeyker’e yönelik kötü bir his uyandırmaktadır.

134

45

“…işretle me’lûf olacak derecelerde aşüfte-meşrep olması…” (93/ Osm. 81) Yine Mehpeyker’in özellikleri belirtilirken ‘olmak’ fiili aşüfte meşrep ifadesi ile nitelenmektedir. ‘İçki kullanacak derecede aşüfte’ diyerek yazar karakterin zaten ‘aşüfte meşrepli’ olduğunu ancak bunun bir de ‘içki kullanacak derecede’ olduğunu söylemektedir. Bu ifade ile içki kullanan kadının ‘aşüfte’ şeklinde adlandırıldığı anlaşılmaktadır.

“Mehpeyker şikârına göz atmış yılan gibi gazabından bükülerek…” (139/ Osm. 138)

Mehpeyker’in hareketi avını izleyen bir yılanın bükülmesine benzetilmiştir. ‘Yılan’ okuyucuda olumsuz bir his uyandırarak ‘kötü’ algısını geliştirmektedir.

“Mehpeyker ise gayz-ı muzmer gibi gün doğmadan uyanmış fikr-i intikam gibi hasmını taharrî ile…” (139/ Osm. 137)

Mehpeyker’in uyanışı ‘gayz-ı muzmer gibi’ edat grubu, yani ‘vakitsiz biçimde insanın içinde uyanan kin ve intikam düşüncesi’ ile nitelenerek karakterin olumsuz özelliği vurgulanmıştır.

“Mehpeyker ise yalnız niyet-i melʻûnesiyle kanâʻat edemeyerek kan yalamakla mütelezziz olan sibâʻ-i vahşete bile istikrâh verecek derecelerde bî-rahmâne bir intikam daha almak tasavvuruna kalkıştı.” (170/ Osm. 173)

Mehpeyker’in bu kalkışması ‘kan yalamaktan lezzet alan hayvanları bile iğrendirecek derecelerde merhametsizce’ şeklinde nitelenmiştir. Yazar bu durumda Mehpeyker’i aşağının da aşağısı şeklinde göstermiştir.

Ali Bey

“Bey bî-edebâne bir dest-i red ile vâlidesini bir tarafa kaktı, pençesine sayd geçmiş, gözüne kan görünmüş canavar gibi dişleriyle, tırnaklarıyla kızın ötesini berisini yırtmaya, koparmaya başladı.” (144/ Osm. 143)

Ali Bey’in validesine karşı hareketi ‘bî-edebâne’ şeklinde ifade edilmiştir. Ali Bey’in dikkat çeken en iyi özelliğinin edepli ve eğitimli olması olduğu düşünüldüğünde, bu ifade Ali Bey için oldukça olumsuzdur. Ayrıca kızın ötesini berisini yırtıp

46

parçalaması sebebiyle canavara benzetilmiştir. Ali Bey’in eğitimli kişiliğinden çıkmaya başladığı bu şekilde gösterilmiştir.

Diğerleri

“Fakat berikiler – silâh-ı tagallüpleri altında can veren bîçarelerin aʻzâ-yı meyyitesini paralamadıkça rahat edemeyen Tatar hûn-rizleri gibi – işin bu derecesiyle kanâʻat etmeyerek…” (141/ Osm. 140)

Burada berikiler diye ifade edilenler Abdullah Efendi ve Pertev Ağa’dır. Bu iki karakter ‘kana susamış Tatarlar gibi kanâʻat etmeyerek’ zarfı ile betimlenmiş ve cani oldukları vurgulanmıştır. Bu bölümde Dilâşûb karakterine iftira etmektedirler. İftiranın Ali Bey üzerindeki etkisini artırmak için de yalan üzerine yalan söylemişlerdir. Yazar bu durumun ‘kötü’lüğünü daha da vurgulamak maksadıyla bu benzetmeden faydalanmıştır.

“Abdullah Efendi Mehpeyker’in ifâdât-ı hüzn-engîzini dinlerken çehresinde sayd bekler sibâʻın zehr-handi gibi kerîh kerîh bir takım inkılâplar hâsıl olurdu.” (166/ Osm. 165)

‘Av bekleyen vahşi bir hayvanlar gibi’ edat grubu ile ‘hâsıl olurdu’ fiili nitelenerek Abdullah Efendi hayvanlara benzetilmiştir. Bunun sebebi, onun hayvanlar gibi aklî melekelerini kullanmadan sadece istediklerini gerçekleştirmesidir. Yani içgüdüleriyle hareket edip, etrafını düşünmemesi onu insanlıktan uzak tutar.

“Abdullah Efendi… astığı adamın darağacı altında yatan cellâtlar gibi ferîh ve fahûr uyudu.” (169/ Osm. 171-172)

Uyudu fiili ‘cellâtlar gibi ferih fahûr’ zarfı ile nitelendirilmiştir. Cellât Kâmûs-ı Türki’de “idam ile mahkûm mücrimînîn ve zamân-ı kadîmde örfen katli iktizâ edenlerin katline memur adam, pek merhametsiz adam” şeklinde tanımlanmıştır.135

Burada Abdullah Efendi hem kendince Ali Bey’i Mehpeyker’i üzdüğünden dolayı cezalandırmak istediğinden, hem de merhametsiz oluşu münasebeti ile cellâda benzetilmiştir. Ayrıca söylenilen cellât astığı adamın darağacı altında yatan rahat, vurdumduymaz ve merhametsiz bir cellâttır. Bu olumsuz özellikler de hâlihazırda olumsuz bir anlam taşıyan cellât kelimesine bir vurgu katmaktadır.

135

47 4.1.1.2. İsimler

“Kız ise şeytanet-i fıtriyyesi iktizâsınca Mesut Efendi ile geçen mâcerâdan beyin elbette hakîkate vâkıf olacağını ve o hâlde dahi mutlaka kendiyle bir belâya çıkarmaya kalkışacağını ayniyle keşfeylediği gibi bu harekete karşı iktizâ eden tedâbirini dahi hazırlamıştı (80/ Osm. 65)

Burada kız diye bahsedilen kişi Mehpeyker’dir. ‘Şeytanet’ Kâmûs-ı Türkî’de “fesatlık, fitne, hile, hudʻa” olarak tanımlanmaktadır.136

Toplumda olumsuz olarak kabul edilen bu ifadenin bu bölümdeki karşılığı ‘fesât’ yani bozulma şeklinde düşünülebilir. Karakterindeki ‘fesât’lık gereği Ali Bey’in kendisiyle ilgili hakikate ulaşacağını tahmin etmektedir. Bu bölümde dikkatimizi çeken husus şudur: Mehpeyker, Ali Bey’e karşı geçmişi ile alakalı yalan bir ifadede bulunmamıştır. Hatta Ali Bey kendisi ile evlenme düşüncesini dile getirdiğinde, onu kati surette reddetmiştir. Ali Bey Mesut Efendi ile karşılaştığında, Mehpeyker hâliyle Ali Bey’in kendisiyle ilgili gerçeği öğreneceğini tahmin edebilmektedir. Lâkin bu durumda ‘şeytanet-i fıtriyye’ ifadesini gerektirecek bir durum oluşmamıştır. Yazar özellikle ‘şeytanet-i fıtriyyesi gereğince harekete geçmiştir’ ifadesini kullanarak karakteri olumsuz görmemizi amaçladığını açıkça göz önüne sermektedir.

“Herif ise şerâret-i fıtriyyesine nazaran kendince hiç hükmünde olan öyle bir matlap için kızın gösterdiği şiddet-i telâşı istihfâf ile zerâfete dökülerek …” (135/ Osm. 132)

Bu kısımda ‘herif’ olarak bahsedilen kişi Abdullah Efendi’dir. Kâmûs-ı Türkî’de herif kelimesi “adi ve bayağı adam, hakîr ve nâdân şahıs” şeklinde verilmektedir.137

Romanın diğer bölümlerinde tercih edilen Abdullah Efendi ismi de kullanılabilecekken ‘herif’ kelimesi tercih edilerek karakterin bayağılığı hatırlatılmaktadır.

“Abdullah Efendi… vesâ’it-i melʻanetinden Pertev Ağa nâmında…” (139/ Osm. 137)

‘Pertev Ağa’ adı verilen bu karakterin kitapta tanıtımı bu şekilde verilmiştir. ‘Vesâ’it-i melʻanet’ isim tamlaması ile nitelenerek kötülük aracı olduğu

136

a.g.e., s.622. 137

48

söylenmektedir. ‘Melʻanet’ Kâmûs-ı Türkî’de “laʻnetleme, laʻnete müstahak fiil ve hareket” şeklinde açıklanmıştır.138

Laʻnetlenecek bir hareketi yapacağına işaret edilerek, toplumda da bu şekilde tanındığı belirtilerek karakteri nasıl konumlandırmamız gerektiği açıkça verilmiştir.

“Ali Beyin sâʻika-i sefâhatle terbiyesi o kadar bozulmuş, ahlâkına o mertebede fesât ve küfrân-i nimet çökmüş idi ki…” (158/ Osm. 159)

‘Fesât’ ve ‘küfrân-i niʻmet’ isimleri ile aslında Ali Bey’in ahlakının iyice bozulmuş olduğu ve kendisinden beklenmeyen eylemlerde bulunduğu belirtilmektedir.

“Kelb-i sayd ve silâh-ı taʻaddînin insan şekline girmiş birer misâli olan iki melʻûn doğrudan doğruya bağa gittiler.” (170/ Osm. 172)

‘İki melʻûn’ şeklinde ifade edilen kişiler Hırvat ve Pertev Ağa’dır. Burada bu iki karakter ‘av köpeği’ ve ‘zulüm silahının insan şekline girmiş birer misâli’ olarak ifade edilirken, herhangi bir irade ve düşünce sahibi olmadan bir araç ve hayvan olarak kullanılmaları itibariyle köpek ve silaha benzetilmişlerdir.

“O içmeye başladı, karı da defʻ oldu gitti” (173/ Osm. 177)

‘Karı’ şeklinde ifade edilen kişi kerhâneci kadındır. Bu kelimeden karakterin olumlu olamayacağını çıkarmaktayız nitekim Kâmûs-ı Türkî’ye göre ‘karı’ kelimesi insanın dişisi şeklinde tanımlanır.139

İnsanın dişisi ancak hürmet merâm olduğunda kadın şeklinde ifade edilir. Burada ‘kadın’ yerine ‘karı’ kelimesi seçildiğinden dolayı yazarın bu kişiye saygı duyulmaması gerektiğini düşündüğü anlaşılmaktadır.

4.1.1.2.1. İsimleşmiş sıfatlar

‘Habise’, ‘melʻûne’, ‘aşüfte’ ve ‘fecire’ ifadeleri Mehpeyker için kullanılmıştır. Bu kelimeler sözlükte sıfat olarak verilmiş olup romanda Mehpeyker karakterini nitelemek amacıyla isim şeklinde kullanılmıştır.

“Mehpeyker öyle mütecâhilâne sualler veyahut yalancı nümâyişlerle beyin remâd-ı sükûnet altında mestûr olan ateş-i tehevvürünü alevlendirmeye kalkışacak sade dillerinden olmadığı için gayet lâubâli, nihayet derecede sadakat-nümâ bir tarz ile söze başlayarak dedi ki…” (81/ Osm. 67).

138

a.g.e., s.1084. 139

49

Burada Mehpeyker’in ‘mütecâhilâne sualler’ sormayıp ‘yalancı nümâyiş’lerde

Benzer Belgeler