• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. RUSYA DIŞ POLİTİKASININ İNCELENMESİ

2.3. Rusya`nın Güvenlik Doktrini

NATO’nun Rusya’ya yakın bölgelerdeki faaliyetleri, uluslararası terörizmin yayılması ve Rusya’nın komşu bölgelerindeki uluslararası cihatçı grupların faaliyetleri, ana dış tehditler olarak değerlendiriliyor. Rusya Federasyonu'nun egemenlik ve toprak bütünlüğünü baltalayarak devletin anayasal yapısını değiştirme girişimleri ve Rusya Federasyonu'ndaki yasadışı silahlı grupların faaliyetleri temel iç tehditler olarak kabul edilmektedir. Bu tehditlere yanıt vermek için CSTO’nun rolü belgede vurgulanmaktadır. Rusya`nın silahlı çatışmaları caydırmak ve engellemek amacıyla CSTO'ya katkıda bulunacağı belirtilmektedir (Rusya Federasyonu`nun Askeri Doktrini, 2010).

25 Aralık 2014 tarihinde RF Cumhurbaşkanı V. Putin, yeni Askeri Doktrini onayladı. Bu doktrinde özellikle BRICS üyesi ülkelerle işbirliğinin genişletilmesinin önemi, Abhazya ve Güney Osetya ile ilişkilerin geliştirilmesi konuları, Ukrayna ve çevresindeki durumun yanı sıra Kuzey Afrika, Suriye, Irak ve Afganistan'daki olaylarla bağlantılı olarak Rusya'ya yeni tehditler belirtilmektedir. Doktrine göre, Rusya'ya yönelik ana dış tehditlerden birisi NATO'nun doğuya doğru genişlemesidir. Temel iç tehdit ise Rusya nüfusuna, özellikle gençler üzerinde bilişim araçlarıyla etki yaparak, vatandaşların anavatanlarının korunması alanında tarihsel, manevi ve yurtsever geleneklerini baltalamayı amaçlayan faaliyetler belirtilmiştir (Galperoviç, 2014).

2.3. Rusya`nın Güvenlik Doktrini

Rusya için tüm dünyada istikrarın sağlanması için önce kendisinin ulusal güvenliğinin garanti altına alınması gerekiyor. Aksi takdirde dünyanın istikrarı söz konusu olamaz. Bu nedenle Karadeniz, Orta Asya, Ortadoğu ve hem de Kafkasya bölgelerinde istikrar ve güvenlik dünya jeopolitiğinde güvenlik yaklaşımlarının değişmesiyle direk ilişkilidir. Dolayısıyla Rusya Batı dünyasına kendi güvenlik projesini sunmuştur (Gafarlı, 2012: 172).

RF`nin ilk Güvenlik Doktrini 1997`de kabul edilmiştir. “Dünya Topluluğunda Rusya”, “Rusya`nın Ulusal Çıkarları”, “RF`nin Ulusal Güvenlik Tehditleri”, “RF`nin Ulusal Güvenliğinin Sağlanması” başlıklı bölümlerden oluşan bu belgede uluslararası alanın karakteristiğinin çok kutuplu bir dünyanın oluşumu yönünde eğilim gösterdiği, bu sürecin devam edeceği ve çok kutuplu dünyanın Rusya`ya küresel alanda dünya gücü olma imkanı sunacağı ileri sürülmüştür. İçinde bulunduğu uluslararası durumun RF`ye güvenliğini korumak için önemli fırsatlar sunduğu, fakat uluslararası tehditlerin varlığı ve iç reformların uygulanmasındaki zorluklar Rusya`nın güvenliğini korumasını

25

zorlaştırdığı belirtilmektedir. Doktrine göre NATO`nun doğu yönündeki genişlemesi Rusya için kabul edilemezdir ve RF`nin ulusal güvenliği için temel tehditlerden birisidir. BM gibi uluslararası, AGİT ve BDT gibi bölgesel mekanizmaların işletilmesi Rusya`nın uluslararası güvenliğinin sağlanması açısından temel araçlar olarak görülmekte ve bu araçlar hukuki ve siyasi anlamda RF`nin ulusal çıkarlarına hizmet ettiği berlitilmektedir. Doktrinde, uluslararası siyaseti meşgul eden, kitle imha silahlarının yayılması, uluslararası terörizm, artan bölgesel sorunlar, uyuşturucu ticareti, küresel ve çevresel sorunlar ve diğer yeni güvenlik sorunları, Rusya`ya uluslararası iktisadi ve mali kuruluşlarla ilişkilerini geliştirmesi dahil uluslararası politikada geniş perspektifler sunmakta olduğu belirtilmiştir. Batı ile ilişkilerin ektisadi ve mali yetersizlik ve teknoloji transferi başta olmakla birçok alanlarda pragmatik çizgide yürütülmek istendiği anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra Asya-Pasifik bölgesi ile de ilişkilerin önemi vurgulanmıştır. Rusya`nın ulusal güvenliğine en önemli tehditlerden birisi ise etnik parçalanma ve iş etkenlerdir. Rusya`nın çok etnikli yapısı, ulusun toplumsal katmanlarındaki kutuplaşmayı şiddetlendirdiği ve bunun ulusal güvenliğe direk tehdit oluşturduğu belirtilmiştir (Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Konsepti, 1997: 50-60). RF`nin yeni cumhurbaşkanı V. Putin`in iktidar döneminin başında, başka sözle 10 Ocak 2000 tarihinde Rusya`nın yeni Ulusal Güvenlik Doktrini kabul edilmiştir. Doktrinin giriş bölümünde RF`nin ulusal güvenliği olarak onun egemenliğinin temel taşıyıcısı, iktidarın tek kaynağı olan çokuluslu halkının güvenliği belirtilmiştir. Doktrinin birinci bölümünde uluslararası sistemde temel dönüşümlerin yaşandığı belirtilmiş, iki kutuplu sistemin çökmesi ardından ABD hegemonyası altında oluşabilecek tekkutuplu sistem ve bu sistemde Amerikan hegemonyasını kendi küçük çıkarları açısından faydalı gören ülkelerin varlığı ve bunun neden olduğu Amerikan liderliği senaryosu ele alınmış ve tehdit unsuru olarak algılanmış, ikinici senaryoda ise ekonomik ve politik entegrasyon girişimlerinin artması nedeniyle çok kutuplu bir sistemin gelişmesi gösterilmiştir. Rusya ABD liderliğindeki tek kutuplu sistemi kesinlikle kabul etmemek, aynı zamanda çok kutuplu sistemin tesis edilmesini kendi çıkarları için elzem görmektedir. Yeni doktrinde Doğu Avrupa`nın bozulan statükosunun oluşturduğu tehditler gösterilmiştir. Böylece bu doktrin Rusya`nın bundan sonra izleyeceği dış politika çizgisini belirlemek açısından da önem taşımaktadır. Doktrinde 1999 Kosova krizi ile ilgili kaygılar yansımaktadır. Rusya bu olaydan sonra AB ve NATO`nun doğuya doğru genişlemesine ilk sert tepkisini göstermiştir. Doktrinde NATO`nun BM GK kararı olmadan Yugoslavya`ya müdahelesi,

26

BM`i pasifleştirmesi, uluslararası hukuka saygısızlık girişimleri eleştirilmiştir. ABD`nin Avrupa ülkelerinde Füze Kalkanı Sistemleri yerleştirmesi Rusya`nın ulusal güvenliğine doğrudan tehdit olarak nitelendirilmiştir ve 1990`larda Batı`yla oluşmakta olan olumlu havanın bu tür girişimlerle ciddi şekilde bozulduğu açıklanmıştır. Doktrinde, daha önceki doktrinlerde olduğu gibi ulusal güvenliğe en önemli tehditlerden bazılarının iç sorunlardan kaynaklandığı, ekonomik, demografik, kültürel, dini ayrımcılık, etnik milliyetçilik, sınırları aşan organize suç örgütlerinin faaliyeti, dış destekli terörist gruplarının altı çizilmiştir. Rus dilli halkın korunması, kitle imha silahlarının yayılması, bölgesel anlaşmazlıklar ve çatışmaların varlığı, uluslararası terörizmle mücadele, nükleer ve radyoaktif güvenlik, küresel nitelik taşıyan çevresel ve ekolojik sorunlar, uyuşturucu kaçakçılığı vd. sorunlar 2000 yılı Rusya Ulusal Güvenlik Doktrini`nin temel konuları olmaya devam etmiştir (Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Konsepti, 2000: 1-9, 20-24).

Ağustos 2008`de beş günlük Rusya-Gürcistan savaşından sonra Rusya`nın uluslararası ilişkilerinde önemli değişimin yaşanması bu zamana kadarki 1997 Rusya Ulusal Güvenlik Stratejisinin ana çizgilerinin değiştirilmesi ihtiyacı doğurmuştur. Bu amaçla RF Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev tarafından 2008 yılında sunulan ve 12 Mayıs 2009`da onaylanarak yürürlüğe giren yeni güvenlik projesi “2020 Yılına Kadar Rusya Federasyonu`nun Ulusal Güvenlik Stratejisi” adlanmaktadır (İsmayılov, 2015: 2-3). Belgenin giriş bölümünde Rusya`nın siyasi, iktisadi ve sosyal kriz durumunu aştığı, anayasal sistemin çökertilmesi veya toprak bütünlüğünün bozulması gibi temel korkuların önemli ölçüde geride bırakıldığı, çok kutuplu bir sistemde rekabet gücünün geliştirilebildiği, ulusal çıkarları destekleyecek imkan ve becerilerin güçlendirildiği ve bu nedenle bir sonraki aşamaya geçilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Yeni stratejide ulusal güvenliğin sağlanması için ekonomiye daha önemli dikkat ayrıldığı görülebilir. Bu bağlamda RF`nin büyük kaynak potansiyeli ve bu potansiyelin gerçekçi yönetiminin ülkenin küresel nüfuzunu genişletebileceği ileri sürülmüştür. Kaynaklara erişim konusunda yaşanan rekabet zamanı askeri gücün kullanımının göz ardı edilmemesi gerektiği de özellikle dikkate sunulmaktadır. Diğer belgelerde belirtildiği gibi burda da temel hususlardan birisi NATO`nun genişlemesidir (2020 Yılına Kadar Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Stratejisi, 2009).

Bu güvenlik stratejisine göre Moskova`nın kırmızı çizelgeleri ve etki hudutları belirtilmiştir. “Kırmızı sınırlar” olarak da tanımlanabilen bu hudutlar Ortadoğu, Orta

27

Asya, Doğu Avrupa ve Güney Kafkasya`dan geçmektedir. Fakat bu sınırlara Batının karışmaması NATO ve AB`nin genişlememesi anlamına geliyor. Böyle bir süreç ise sadece Yeni Atlantik Mimarisi`nde varılan anlaşmalar sonucunda elde edilebilir. Kırmızı sınırlar içerisinde ismi geçen bölgeler eski SSCB ülkeleri yerinde oluşturulan BDT ve KGAÖ olarak bilinen askeri kanadı içermektedir. Fakat dünya konjonktürü bugün Yeni Atlantik Güvenliğinin oluşumuna henüz hazır değildir. Bu proje öncelikle ABD tarafından veto edilmiştir. AB ülkeleri de böyle bir yeni güvenlik yapılanmasına destek vermemekte, fakat redd de etmemektedir (Gafarlı, 2012: 172). Bununla birlikte BM, G8, G20, BRICS gibi çok taraflı forumlarla etkileşimin geliştirilmesi gerektiği, aynı zamanda Avrasya Ekonomik Topluluğu ekonomik bütünleşmenin itici gücü, bölgesel düzeyde önemli enerji, endüstri, altyapı, su ve diğer alanlardaki ortak projelerin başlıca destekleyicisi olduğu ifade edilmiştir (2020 Yılına Kadar Rusya Federasyonu Ulusal Güvenlik Stratejisi, 2009).

2009`dan itibaren yaşanan gelişmeler Rusya ve Batı ülkeleri arasındaki ilişkileri Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi en aşağı düzeye indirmiş, 2013`de patlak veren Ukrayna krizi ise bu ilişkileri yeni bir düzeye taşımıştır. 2014`de Kırım`ın Rusya tarafından ilhakı ile Ukrayna krizinin yeni bir boyut kazanması, Batı ile Rusya arasındaki rekabetin yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Böylece Rusya`nın ulusal güvenlik stratejisinin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Mayıs 2015`te Rusya Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri olarak görev yapan Nikolay Patruşev tarafından, ülkenin ulusal güvenlik stratejisi ve diğer güvenlik belgelerinin uluslararası konjonktürde yaşanan gelişmeler ışığında gözden geçirildiğini ve Aralık 2014`de kabul edilen Rusya askeri doktrinine uygun bir şekilde yeniden düzenlendiği açıklanmıştır. Bu değişiklerin temel nedenleri Arap Baharı, Suriye-Irak krizi ve Ukrayna`da yaşananlar olmuştur. Patruşev`e göre ABD ve NATO Rusya ile ilişkilerinde son dönemlerde saldırgan bir politika izlemekte, Rusya ile sınırları bulunan Doğu Avrupa ülkelerinde askeri sayılarını ve füze savunma sistemlerini artırmaktadır. Ayrıca 2015, Şubat ayında kabul edilen ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi`nde de Rusya`nın saldırgan tutumu ABD`nin ulusal güvenliği için tehdit olarak açıklanmıştır. Kreml de, bu yorumdan rahatsızlığını ifade etmiştir. Güvenlik stratejisinde yapılan değişikliklerde, son dönemlerde Rusya`ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlar sonucu ülkenin ekonomi güvenliği tehdit altına alındığı da dikkate alınmıştır (İsmayılov, 2015: 6-7).