• Sonuç bulunamadı

RUMLARIN BÜYÜÐÜ HERAKLÝUS’A

Elçilerden Dihye bin Halife, ticaretle meþgul olan çok zengin bir insandý. Büyük bir kabilenin re-isi olan Hazreti Dihye, Müslüman olmadan önce de Peygamber Efendimizi çok severdi. Ticaret için git-tiði yerlerden her dönüþünde mutlaka Efendimizi ziyaret eder ve ona hediyeler getirirdi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de hediyelerini kabul ettikten sonra ona:

– Ey Dihye! Eðer beni memnun etmek istiyor-san Müslüman ol ve cehennem ateþinden kurtul, der ve onun Müslüman olmasýný çok arzu ederdi.

Dihye ise her seferinde:

– Hele bir düþüneyim, daha zamaný var, diye cevap verirdi.

Bedir Savaþý’ndan sonra Dihye bin Halife, bir gün yine Peygamberimizi ziyarete gelmiþti. Ancak bu seferki geliþi her zamanki gibi deðildi. Hazreti

Dihye, Peygamberimizin huzuruna girince Efendi-miz üzerindeki hýrkayý çýkardý ve onun oturmasý için yere serdi. Dihye bin Halife çok þaþýrmýþtý. He-men hýrkayý yerden aldý, öptü ve baþýnýn üzerine koydu. Ardýndan da kelime-i þehadet getirerek Müslüman oldu.

Tatlý dilli, güler yüzlü bir insan olan ve oldukça etkili konuþan Hazreti Dihye, Rumcayý da çok iyi bilirdi. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), onu bu sebeple Rum Kayseri’ne gönder-mek üzere seçmiþti.

Hazreti Dihye, davet mektubunu aldýktan son-ra atýný Þam tason-rafýna sürdü ve hýzla yol almaya baþ-ladý. Dereleri tepeleri, vadileri ve uçsuz bucaksýz çölleri bir bir aþarak sonunda Þam’a ulaþtý. Rum Kayseri Heraklius, o günlerde Þam’da bulunuyor-du. Hazreti Dihye, hiç zaman kaybetmeden saraya vardý ve Heraklius’la görüþmek için saray görevlile-rine baþvurdu. Heraklius’un adamlarý onu dinledik-ten sonra kendisine:

– Kayser’in huzuruna çýktýðýn zaman baþýný eðip yürüyeceksin ve yaklaþýnca da yere kapanýp secde edeceksin. Secdeden kalkmana izin vermedikçe de asla baþýný yerden kaldýrmayacaksýn, dediler.

Bu sözler, Dihye’ye çok aðýr gelmiþti. Onlara þunlarý söyledi:

– Biz Müslümanlar, Allahü Teâlâ’dan baþka hiç-bir kimseye secde etmeyiz. Hem insanýn insana sec-de etmesi, insanýn yaratýlýþýna terstir.

Bunun üzerine Kayser’in adamlarý:

– O hâlde Kayser, getirdiðin mektubu hiçbir zaman kabul etmez ve seni huzurundan kovar, de-diler.

Hazreti Dihye sözlerine þöyle devam etti:

– Bizim Peygamberimiz Muhammed Aleyhisse-lâm baþkasýnýn, kendisine deðil secde etmesine;

önünde eðilmesine bile müsaade etmez. Kendisiyle görüþmek isteyen köle bile olsa ona ilgi gösterir, onu huzuruna alýr, derdini dinler, sýkýntýsýný giderir, gönlünü alýr. Bunun için ona tâbi olanlarýn hepsi hürdür, þereflidir.

Hazreti Dihye’nin, Rum Kayseri’nin huzurunda eðilmeyeceðini belirtmesi üzerine orada bulunan-lardan biri:

– Mademki Kayser’e secde etmeyeceksin, o hâl-de üzerine aldýðýn vazifeyi yerine getirebilmen için sana baþka bir yol göstereyim. Kayser’in, sarayýnýn önünde dinlendiði bir yer var. Her gün öðleden sonra bu avluya çýkar, oralarý dolaþýr. Orada bir minber vardýr. Onun üzerinde herhangi bir þikâyet veya yazý varsa, önce onu alýr okur, sonra istirahat

eder. Sen de þimdi git, hemen mektubu o minbere koy ve dýþarýda bekle. Mektubu görünce seni çaðýr-týr. O zaman vazifeni yerine getirirsin, dedi.

Bunun üzerine Hazreti Dihye, davet mektubu-nu söylenen yere býraktý. Ardýndan da büyük bir heyecanla beklemeye baþladý. Bir süre sonra avluya çýkýp dolaþmaya baþlayan Heraklius, minberin yaný-na gelince mektubu alýp açtý, sonra da okunmasý için tercümana verdi. Tercüman, saygýyla Resûlulla-hýn mektubunu okumaya baþladý:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ýn adýyla, Allah’ýn Resûlü Muhammed’den Rumlarýn büyüðü Heraklius’a”

O sýrada Heraklius’un kardeþinin oðlu Yennak da yanýnda bulunuyordu. Birdenbire sinirlenen Yennak, tercümanýn göðsüne þiddetli bir yumruk vurdu. Darbenin þiddetiyle adamcaðýz yere düþü-verdi. Bu sýrada Resûlullahýn mektubu da tercüma-nýn elinden düþtü. Heraklius, kardeþinin oðlunun hiddetlenmesine bir anlam veremeyip niçin böyle yaptýðýný sorunca Yennak:

– Görmüyor musun? Mektuba hem senin is-minden önce kendi ismi ile baþlamýþ hem de senin hükümdar olduðunu söylemeyip “Rumlarýn büyüðü Heraklius’a” demiþ. Niçin “Rumlarýn Hükümdarý”

diye yazmamýþ ve senin isminle baþlamamýþ? Onun mektubu bugün okunmaz.

Bunun üzerine Heraklius þöyle cevap verdi:

– Vallahi sen, ya çok akýlsýzsýn veya koca bir de-lisin. Senin böyle olduðunu bilmiyordum. Ben daha mektubun içinde ne olduðuna bakmadan, yýrtýp at-mak mý istiyorsun? Hayatýma yemin ederim ki eðer o, söylediði gibi Allah’ýn Resûlü ise mektubuna be-nim ismimden önce kendi ismini yazmakta ve beni Rumlarýn büyüðü diye anmakta haklýdýr.

Ona böyle dedikten sonra da Yennak’ýn dýþarý çý-kartýlmasýný emretti. Heraklius’un emri derhâl yeri-ne getirilerek Yennak, kýsa sürede oradan uzaklaþtý-rýldý. Ardýndan da mektup okunmaya devam edildi.

“Hidayet üzere olanlara selâm olsun.

Bundan sonra seni Ýslâm’a davet ediyorum.

Müslüman ol ki kurtuluþa eresin. Böylece Allah mükâfatýný iki kat verir. Eðer yüz çevirirsen, bun-dan dolayý bütün yüz çeviren halkýnýn günahlarý sana yüklenir.

De ki: ‘Ey ehli kitap! Sizinle bizim aramýzda birleþeceðimiz müþterek ve adil þu sözde karar kýla-lým: Allah’tan baþkasýna ibadet etmeyelim. O’na hiçbir þeyi ortak koþmayalým. Allah’ý býrakýp kimi-miz kimikimi-mizi ilâhlaþtýrmayalým.’ Eðer bu daveti

reddederlerse: ‘Bizim Allah’ýn emirlerine itaat eden müminler olduðumuza þahit olun.’ deyin.

(Âl-i Ýmrân sûresi, 64. âyet)”

Mektup okunurken Heraklius’un, duyduklarýn-dan çok etkilendiði belli oluyordu. Sýrýlsýklam terle-miþti. Mektubun okunmasý bitince:

– Süleyman Peygamberden sonra Allah’ýn adýy-la baþadýy-layan bir mektup görmemiþtim, dedi.

Daha sonra saygýyla mektubu öpüp baþýna koy-du, baþka hiçbir þey demedi. Daha sonra mektubu aldý atlastan bir ipeðe sardý, onu da altýndan bir bo-ru içine koydu ve saklanmasýný emretti.

Ardýndan adamlarýna:

– Araþtýrýn bakalým, Þam’da Peygamberin mem-leketinden gelmiþ kimse var mý? Eðer kimse bulur-sanýz derhâl huzuruma getirin, diye emir verdi.

Emri alan askerler, çarþý pazarý araþtýrmaya baþ-ladýlar. O günlerde Ebu Süfyan, kýrk kiþilik bir ka-file ile ticaret için Mekke’den Þam’a gelmiþti. Mek-ke’den getirdikleri mallarý çarþýda satmakla meþ-guldüler. Askerler, onlarýn Mekke’den geldiðini öð-renince Ebu Süfyan’ý saraya çaðýrdýlar. O da arka-daþlarýndan bazýlarýný yanýna alarak saraya vardý.

Bu sýrada Heraklius da Rum ileri gelenleri ile birlikte sarayda yerini almýþtý. Tercümaný aracýlýðý ile Ebu Süfyan ve arkadaþlarýna:

– Peygambere soyca içinizde hanginiz en yakýn-dýr, diye sordu.

Ebu Süfyan:

– Soyca en yakýn benim, diye cevap verdi.

Bunun üzerine Heraklius, Ebu Süfyan’ýn öne, arkadaþlarýnýn ise onun arkasýna oturmalarýný em-retti. Ardýndan:

– Ben Ebu Süfyan’a Peygamber hakkýnda soru-lar soracaðým, eðer yalan söylerse arkadaþsoru-larý onu yalanlasýnlar, dedi.

Sonra da sormaya baþladý:

– Sizin içinizde onun soyu nasýldýr?

– Soy bakýmýndan hiçbirimiz ondan üstün deði-liz.

– Onun soyu içinde bir kral var mýdýr?

– Hayýr.

– Peygamberliðinden önce onun yalanýna þahit oldunuz mu?

– Hayýr, hiçbir zaman.

– Ona kimler tabi oluyor? Halkýn ileri gelenleri mi yoksa fakir kimseler mi?

– Daha çok halkýn fakir ve zayýflarý.

– Ona uyanlar artýyor mu yoksa eksiliyor mu?

– Eksilmiyor, aksine günden güne artýyor.

– Onun dinine girdikten sonra beðenmeyip dö-nen var mý?

– Hayýr.

– Onunla hiç savaþtýnýz mý?

– Evet.

– Yaptýðýnýz savaþlar nasýl sonuçlandý?

– Bazen biz galip geldik, bazen de o bizi yendi.

– Sizden, ondan önce peygamberlik iddiasýnda bulunmuþ bir kimse oldu mu?

– Hayýr, hiç olmadý.

– O size neleri emrediyor?

– Yalnýz tek olan Allah’a ibadet etmeyi, O’na hiçbir þeyi ortak koþmamayý emrediyor. Atalarýmý-zýn taptýðý þeylerden bizleri menediyor. Namazý kýl-mayý, doðru olkýl-mayý, kimsesizlere ve fakirlere sada-ka vermeyi, haram olan þeylerden sakýnmayý, sö-zünde durmayý, emaneti sahibine vermeyi ve akra-baya iyi davranmayý emrediyor.

Heraklius, soru sormayý burada sona erdirdi, al-dýðý cevaplar karþýsýnda çok duygulanmýþtý. Saray ileri gelenleri onun ne diyeceðini merakla bekliyor, Ebu Süfyan ve arkadaþlarý da Rum Kayseri Herak-lius’un sorularý niçin sorduðunu öðrenmek için sa-býrsýzlanýyorlardý.

Nihayet Heraklius, etrafýndaki saray erkânýna göz gezdirdikten sonra Ebu Süfyan’a dönerek ko-nuþmaya baþladý:

– Onun soyu nasýldýr, diye sordum. Ýçinizde en yüksek soydan geldiðini söyledin. Peygamberler de zaten böyle kavimlerinin en soylularýndan seçilir.

“Soyundan kral var mýdýr?” dedim. Sen “Ha-yýr.” diye cevap verdin. Eðer soyundan bir melik ol-saydý, bu da atalarýnýn mülkünü geri almak istiyor diye hükmederdim.

“Hiç yalanýna þahit oldunuz mu?” dedim. “Ha-yýr.” diye cevap verdin. Ben ise kesin olarak biliyo-rum ki insanlara yalan söylemeyen bir kimse, Al-lah’a karþý hiç yalan söylemez.

“Ona kimler tabi oluyor?” diye sordum. Sen

“Hep zayýf ve fakirler.” dedin. Peygamberlere tabi olanlar zaten hep böyledir. “Ona uyanlar artýyor mu eksiliyor mu?” diye sordum. “Artýyorlar.” diye cevap verdin. Ýþte iman böyledir. Ýnananlarýn sayýsý hep artar.

“Onun dininden dönenler var mý?” diye sordum.

“Hayýr.” dedin. Ýþte iman böyledir. Kalpte kökleþin-ce bir daha çýkmaz. “Onunla savaþtýnýz mý?” diye so-runca, “Savaþtýk, bazen o bazen de biz galip geliyo-ruz.” dedin. Zaten diðer peygamberler de böyle sý-kýntýlar çekmiþlerdir.

“Onun soyundan peygamberlik iddiasýnda bu-lunan oldu mu?” dedim. Sen “Hayýr.” dedin. Eðer böyle olsaydý o da kendinden önce söylenmiþ olan bir söze tabi oluyor diye düþünürdüm.

“Size neyi emrediyor?” dedim. Sen, “Yalnýz tek olan Allah’a ibadet etmeyi, O’na hiçbir þeyi ortak koþmamayý emrediyor. Atalarýmýzýn taptýðý þeyler-den bizleri menediyor. Namazý kýlmayý, doðru ol-mayý, kimsesizlere ve fakirlere sadaka vermeyi, ha-ram olan þeylerden sakýnmayý, sözünde durmayý, emaneti sahibine vermeyi ve akrabaya iyi davran-mayý emrediyor.” dedin.

Eðer o zat hakkýnda söylediklerinin hepsi doð-ru ise þüphesiz O bir peygamberdir. Zaten ben bir peygamberin ortaya çýkacaðýný biliyordum, fakat O’nun sizin içinizden çýkacaðýný tahmin etmemiþ-tim. Eðer O’nun yanýna gitmem mümkün olsaydý, kendisiyle görüþmek için her türlü zahmete katla-nýrdým. Yanýnda olsaydým hizmet eder ayaklarýný yý-kardým. Yeminle söylüyorum ki O’nun mülkü, þu ayaklarýmý bastýðým yerlere ulaþacaktýr.

Toplantý sona ermiþti. Ebu Süfyan ve arkadaþ-larý, oldukça þaþýrmýþ bir þekilde saraydan ayrýldý-lar. Yolda giderken Ebu Süfyan, “Heraklius bile Muhammed’den korkuyor.” demekten kendini ala-madý.

Ertesi gün Rum Kayseri Heraklius; komutanla-rýný, yardýmcýlarýný ve din adamlarýný sarayýn büyük salonuna topladý. Peygamberimizin elçisi Dihye bin Halife de oradaydý. Heraklius kalabalýða hitaben:

– Kitaplarda okuduðumuz Peygamber ortaya çýkmýþtýr. O’nun elçisi bize kadar ulaþtý. Bildiðiniz gi-bi O’nun haberini gi-bize getirdi. Gelin Peygambere ta-bi olalým. O’nun hükmü, mutlaka ta-bir gün buralara gelecektir, diye baþladý ve etkili bir konuþma yaptý.

Heraklius’un konuþmasý biter bitmez, salonda-kilerin hepsi baþlarýndaki külâhlarý havaya atýp ho-murdandýlar:

– Sen, bizleri Hýristiyanlýktan dönmeye mi da-vet ediyorsun, diyerek salondan çýkmak için kapýya doðru yöneldiler.

Bu beklenmedik tavýr üzerine Rum Kayseri Heraklius, onlarýn salondan çýkarak halký isyan et-tirip kendisini tahttan indireceklerini düþündü. Du-rum çok kritik idi. Hemen bu duDu-ruma bir çözüm bulmasý gerekiyordu. Ayaða kalkarak:

– Ben dinimden dönmedim. Sizin de dönmenizi istemiyorum. Ancak ben, sizin dininize baðlýlýðýnýzý anlamak istedim, diye gür bir sesle onlarý uyardý.

Salondakiler, onun bu sözlerini duyunca sakinle-þip yerlerine oturdular. Heraklius, saltanatýnýn sona

ereceði kaygýsýyla o anda imanýný gizlemeyi tercih etmiþti. Olaylar iyice yatýþýp ortalýk sakinleþince Peygamberimizin elçisi Dihye’yi odasýna çaðýrdý.

Elinde bir mektup vardý. Mektubu Dihye’ye verdi ve:

– Bu mektubu al. Þehirde Uskuf Dagatur adýn-da bir papaz var. Onun sözü benden adýn-daha çok din-lenir. Çok bilgilidir ve Rumlar arasýnda ona çok say-gý duyulur. Mektubu ona ver, dedi.

Hazreti Dihye de mektubu alarak saraydan ay-rýldý. Zaten Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hýristiyan âlimlerinden olan Dagatur’a verilmek üzere elçisine bir mektup daha vermiþti.

Hazreti Dihye, þehirde herkesin tanýdýðý ve çok say-gý duyduðu papazýn evini kolayca buldu. Onunla tanýþýp bir süre konuþtuktan sonra Rum Kayseri Heraklius’un selâmýný söyledi. Ardýndan da onun mektubunu Dagatur’a verdi. Dagatur, Heraklius’un mektubunu okuduktan sonra onu kitaplarýndan bi-rinin arasýna koydu.

Hazreti Dihye, geliþ sebebini Dagatur’a daha detaylý anlattýktan sonra Peygamberimizin gönder-diði mektubu çýkarýp okumaya baþladý:

“Müminlere selâm olsun!

Hiç þüphesiz Meryem oðlu Ýsa, Allah’ýn pak ve nezih Meryem’e ilka ettiði Ruhu ve kelimesidir.

Ben; Allah’a ve Allah tarafýndan indirilenlere, Ýbrahim, Ýsmail, Ýshak, Yakub ve torunlarýna in-dirilenlere, Musa ve Ýsa’ya verilmiþ olanlara ve bütün peygamberlere Rableri tarafýndan vahyedi-lenlere inanýrým. Biz onlardan hiçbirini diðerle-rinden ayýrt etmeyiz. Hepsinin peygamberliðine inanýrýz. Biz Allah’a itaat eden Müslümanlarda-nýz. Hidayete tabi olanlara selâm olsun.”

Mektubu gözyaþlarý içinde dinleyen Dagatur, gözyaþlarýný silerek konuþmaya baþladý:

– Vallahi senin Efendin, Allah tarafýndan görev-lendirilmiþ hak bir peygamberdir. Biz O’nun sýfat-larýný biliyoruz. O’nun özelliklerini kutsal kitaplar-da yazýlý bulmuþuz.

Papaz, bunlarý söyledikten sonra hemen Müslü-man olduðunu ifade etti ve durumunu Peygamber Efendimize bildirmesini Hazreti Dihye’den istedi.

Uskuf Dagatur, her pazar kiliseye gidip orada toplanan Hýristiyanlara vaaz ettikten sonra, bir son-raki pazara kadar evine girer ve hiç dýþarý çýkmazdý.

Müslüman olduktan sonraki pazar günü, Hýristi-yanlar yine kiliseye toplanýp onu beklemeye baþla-dýlar. Ama Dagatur, hasta olduðunu söyleyerek evinden dýþarý çýkmadý. Bu hâli üç hafta sürdü. Hý-ristiyanlar onun durumundan iyice endiþe etmeye baþlamýþlardý. Bir sonraki pazar günü yine kilisede

toplandýlar ve onu beklemeye baþladýlar. Papaz gel-meyince:

– Ya o çýkar ya da biz onun yanýna gideriz. Za-ten o, þu Medineli elçi geldiðinden beri deðiþmiþtir.

Biz onun durumundan hoþlanmýyoruz, diye haber gönderdiler.

Dagatur, habercilere kiliseye geleceðini söyle-dikten sonra odasýna gidip üzerine bembeyaz bir el-bise giydi. Asasýný da eline alarak kilisede onu bek-leyenlerin yanýna vardý. Kilisedekiler, onun ne ya-pacaðýný merak ediyorlardý. Onlara:

– Ey Rum topluluðu! Bize Son Peygamberin mektubu ulaþtý. O, bizi yüce Allah’ýn son dinine da-vet ediyor, dedi. Sonra da “Ben þehadet ederim ki Allah’tan baþka ilâh yoktur. Muhammed Allah’ýn kulu ve Resûlüdür.” diyerek Müslüman olduðunu ilan etti.

Dagatur sözünü bitirir bitirmez Rumlar, ona hücum ettiler ve öldürücü darbelerle oracýkta onu þehit ettiler. Hazreti Dihye, Dagatur’un Müslüman olmasýna çok sevinmiþken göz açýp kapayýncaya ka-dar Rumlar tarafýndan þehit edilmesine çok üzüldü.

Karmakarýþýk duygularla oradan ayrýlýp tekrar He-raklius’un sarayýna gitti. Artýk vazifesini tamamla-mýþtý. Rum Kayseri’ne þehirden ayrýlmak istediðini söyledi. Bunun üzerine Heraklius ona, Peygamber

Efendimize ulaþtýrýlmak üzere bir mektup ve çeþitli hediyeler verdi. Hazreti Dihye, onlarý alarak atýna bindi ve Medine’ye dönmek üzere oradan ayrýldý.

Resûlullahýn verdiði görevi eksiksiz yerine getirmiþ-ti. Ancak gördüðü olaylarýn tesirinden bir türlü kurtulamýyordu. Dagatur’un kendi halký tarafýndan þehit edilmesi ve Rum ileri gelenlerinin, devlet bü-yükleri Heraklius’a isyan etmeleri bir türlü gözü-nün ögözü-nünden gitmiyordu.

Bu düþüncelere iyice dalmýþtý ki at kiþnemeleri ve insan sesleri ile kendine geldi. Eþkýyalar etrafýný çevirmiþlerdi. Hazreti Dihye’yi atýndan indirdiler ve ne kadar deðerli eþyasý varsa hepsini aldýlar. Sonra da hýzla oradan uzaklaþtýlar. Hazreti Dihye, kýsa bir þaþkýnlýktan sonra eþkýyalardan arda kalan eþyalarý arasýnda Heraklius’un mektubunu aradý, eþkýyalar mektuba dokunmamýþlardý. Buna çok sevindi.

Atýna binerek yoluna devam etti. Birkaç gün sonra da Medine’ye vardý. Vakit geçirmeden Pey-gamber Efendimizin huzuruna çýkarak baþýndan ge-çenleri bir bir anlattý. Sonra da Rum Kayseri He-raklius’un mektubunu Efendimize verdi. Efendimi-zin isteði üzerine kâtiplerinden biri mektubu oku-maya baþladý:

“Ýsa’nýn müjdelemiþ olduðu Allah’ýn Resûlü Muhammed’e, Rum Kayseri’nden,

Elçin mektubunla bana geldi. Þehadet ederim ki sen Allah’ýn Resûlüsün. Biz seni zaten Ýncil’de yazýlý bulmuþtuk. Meryem oðlu Ýsa, senin geleceði-ni müjdelemiþti. Ben Rumlarý sana inanmaya davet ettim. Ancak onlar buna yanaþmadýlar. Onlar beni dinleselerdi, þüphesiz kendileri için hayýrlý olurdu.

Ben senin yanýnda bulunup sana hizmet etmeyi ne kadar arzu ederdim.”

Mektubun okunmasý bitince Peygamber Efen-dimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) þöyle buyurdu:

– Mektubum yanlarýnda bulunduðu sürece on-larýn saltanatý devam edecektir.

Gerçekten de baþta Heraklius olmak üzere Rum Kayserleri bu mektubu nesilden nesile emanet edip sakladýlar.

ÝLK MÜSLÜMAN

Benzer Belgeler