• Sonuç bulunamadı

s.17

Yapılan klinik gözlemler ve deneysel araştırmalar sonucunda, balın antibakteriyel ve antienflamatuar özelliklere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Bal, yaralardaki enfeksiyonun ve bu bölgedeki ölü hücrelerin ağrısız olarak temizlenmesinde ve yeni dokuların gelişmesinde son derece etkilidir. Balın ilaç olarak kullanılışından en eski tarihi yazıtlarda dahi bahsedilmektedir. Günümüzde de bilim adamları ve doktorlar balın yaraların tedavisindeki etkisini yeniden keşfetmektedirler.

20 yıldır bal araştırmasının öncülüğünü yapan ve Yeni Zelanda'daki Waikato Üniversitesi'nde biyokimya profesörü olan Dr. Peter Molan, balın antimikrobik özellikleri konusunda bir uzman olarak şöyle demektedir:

“Yapılan denemeler balın yanık yaralarındaki enfeksiyonu kontrol etmede, hastanelerde çoğunlukla antibakteriyel merhem olarak kullanılan gümüş sülfadiazinden daha etkilidir ve yeni dokuların gelişimini harekete geçirmektedir.”2

s.21

10-13 Eylül 2000 tarihlerinde Avustralya'nın Melbourne şehrinde yapılan “Dünya Birinci Yara Tedavisi Kongresi”nde, enfeksiyonlu yaraların tedavisinde balın kullanılması konuşuldu. Toplantı flşu yorumlar çerçevesindeydi:

“Birçok antibakteriyel madde bakteriden dolayı enfeksiyon kapmış yaraların tedavisinde antibiyotiklere direnç gösterirler. Bu durum önemli bir tıbbi sorun oluşturur. Aynı şekilde birçok doğal madde de yaraların tedavisinde etkili değildir. Ancak bal çok farklıdır, yaralı dokuların tedavisindeki kullanımı 4 bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Balda çok güçlü anti-bakteriyel aktiviteler mevcuttur; dolayısıyla yaralardaki enfeksiyonun temizlenmesinde ve yaraların enfeksiyondan korunmasında çok etkilidir.”4

s.24

Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır ; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır ; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz... (Rad Suresi, 4)

s.38 KUDÜS

LUT GÖLÜ

ÖLÜ DENİZ

s.39

Bizanslıların Perslere yenildiği savaşın gerçekleştiği Lut Gölü havzası. Yukarıda bu bölgenin uydudan çekilmişflfotoğrafı görülmektedir. Dünyanın en alçak bölgesi olan Lut Gölü civarı deniz seviyesinin 395 metre altındadır.

AKDENİZ

TEL AVİV

s.41 Lut Gölü

s.43

Solda, Lut Gölü'nün uydudan çekilmiş fotoğrafları görülmektedir. Lut Gölü'nün rakımı ancak modern çağlardaki ölçümlerle tespit edilebilmiştir. Bu tespitler doğrultusunda da "yeryüzünün en alçak yeri"nin bu bölge olduğu ortaya çıkmıştır.

s.55

Günümüzde fizyon yöntemi ile atom çekirdeği yarılarak parçalara ayrılabilmektedir.

atom çekirdek nötron kuark

s.59

19. yüzyılda Mısır hiyeroglifleri çözülene dek "Haman" kavramı bilinmiyordu. Hiyeroglifler çözülünce, Haman'ın Firavun'un yakın bir yardımcısı ve "taş ocaklarının başı" olduğu anlaşıldı. (Altta, Mısır'daki inşaat işçileri) Dikkat edilmesi gereken nokta, Kuran'da da Haman'ın Firavun'un emrinde inşaatları yöneten bir kişi olarak anılmasıdır. Yani Kuran'da, o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek bir bilgi verilmiştir.

s.62

Mısır'da, 19. yüzyılın başlarında, Orta Krallık döneminin sonlarına ait bir papirüs bulundu. Bulunan papirüs Hollanda'daki Leiden Müzesi'ne götürüldü ve A. H. Gardiner tarafından 1909'da tercüme edildi.

Papirüsün tamamı Admonitions of an Egyptian from a Heiratic Papyrus in Leiden (Leiden'deki Papirüste Bir Mısırlının Nasihatleri) adlı kitapta yer almaktadır. Papirüste Mısır'daki büyük değişimler; açlık, kuraklık, kölelerin Mısırlıların servetleriyle kaçışı ve ülke çapındaki ölümler tarif edilmektedir. Papirüs, Ipuwer adındaki bir Mısırlı tarafından yazılmıştı ve buradaki anlatımlardan bu kişinin Mısır'daki felaketlere bizzat şahit olduğu anlaşılmaktaydı.31 Bu papirüs çok anlamlı olarak felaketleri, Mısır sosyetesinin ölümünü, Firavun'un yıkımını anlatan bir el yazmasıdır.

s.65

Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Gerçekten, sana katımızdan bir zikir verdik. Kim bundan yüz çevirirse, şüphesiz kıyamet günü o, bir günah-yükü yüklenecektir. (Taha Suresi, 99-100)

s.69

Yukarıdaki uydu fotoğraflarında Arap Yarımadası'nın güneyinde yer alan Umman'dan bir kesit görülmektedir. 1992 yılında NASA'nın uzaydan görüntülediği Ubar şehri'ne ait fotoğraflarda, antik çöl yollarına ait izler tespit edilmiştir. Kuran'da 1400 yıl önce haber verilen Ad kavmi, günümüzün teknolojik imkanları ile bir Kuran mucizesi olarak ortaya çıkmıştır.

s.71

Ölü Deniz'e ait bir fotoğraf

s.75

Marib Tapınağı'nın kalıntıları

s.76

Yukarıda ve yan sayfada yıkıntılarına ait resimleri görülen Marib Barajı, Sebe halkının en önemli eserlerinden birisiydi. Kuran'da bahsedilen Arim seli ile beraber bu baraj yıkıldı ve Sebe Devleti ekonomik yönden zayıflayarak bir süre sonra yıkıldı.

s.79

Kuran, Sebe Melikesi ve halkının Hz. Süleyman'a tabi olmadan önce, "Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmekte" olduklarını bildirmektedir. Yazıtlarda bulunan bilgiler, bunu doğrulamakta, Sebe halkının yandaki ve ona benzer tapınaklarda aya ve güneşe taptıklarını ortaya koymaktadır.Sütunların yüzeyinde Sebe dilinde yazılmış yazıtlar bulunuyor.

s.81

Ürdün'deki ünlü Petra kalıntıları

Andolsun, Hicr halkı da gönderilen(elçi)leri yalanlamışlardı. Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi. Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi. Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara yetmedi. (Hicr Suresi, 80-84)

s.89

Onlar hala Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı ? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) ulacaklardı. (Nisa Suresi, 82)

s.103

şekil 1: ilk 19 rakam

Paskal üçgeni matematiğin cebir ve olasılık hesaplarında kullanılan aritmetik bir üçgendir.

s.104

şekil 2: ilk 19 sayı

s.105

O (Kuran), alemler için yalnızca bir zikir (öğüt ve hatırlatma)dir. Gerçekten onun haberini bir zaman sonra öğreneceksiniz. (Sad Suresi, 87-88)

s.109

Prof. Adel M. A. Abbas'ın Science Miracles (Bilimsel Mucizeler) adlı kitabı›

s.110

Yukarıdaki tablo mukatta (sembolik) harfleriyle başlayan surelerde, "Nun" harfi ile sona eren ayetlerin dağılımını göstermektedir.

s.111

Yukarıdaki tabloda Kuran'ın kafiye sisteminin %79,92'sini oluşturan 4 harfin orantılı bir şekilde dağılımı görülmektedir.

s.124

Fransız biyolog Louis Pasteur

s.125

Alexander Oparin

s.126

En son evrimci kaynakların da kabul ettiği gibi, hayatın kökeni, hala evrim teorisi için son derece büyük bir açmazdır.

s.127

Evrim teorisini geçersiz kılan gerçeklerden bir tanesi, canlılığın inanılmaz derecedeki kompleks yapısıdır. Canlı hücrelerinin çekirdeğinde yer alan DNA molekülü, bunun bir örneğidir. DNA, dört ayrı molekülün farklı diziliminden oluşan bir tür bilgi bankasıdır. Bu bilgi bankasında canlıyla ilgili bütün fiziksel özelliklerin şifreleri yer alır. İnsan DNA'sı kağıda döküldüğünde, ortaya yaklaşık 900 ciltlik bir ansiklopedi çıkacağı hesaplanmaktadır. Elbette böylesine olağanüstü bir bilgi, tesadüf kavramını kesin biçimde geçersiz kılmaktadır.

s.130

Evrimcilerin doğal seleksiyon iddiası kısa süre içinde çöküşe uğramıştır. Hızlı koşan bir geyik, av olmaktan kurtulabilir; ama bu, onu bir başka canlıya kuşkusuz ki dönüştürmez.

s.131

HAYALİ ÇİZİM

Lamarck zürafaların ceylan benzeri hayvanlardan türedikleri gibi bilim dışı bir görüşe inanıyordu. Onun yanılgılarına göre otlara uzanmaya çalışan bu canlıların zaman içinde boyunları uzamış ve zürafalara dönüşüvermişlerdi. Bu mantık dışı iddiaya göre canlılar yaşamları sırasında kazandıkları özellikleri sonraki nesle aktarıyorlar, böylece evrimleşiyorlardı. Evrimciler bu masalsı anlatımı aşağıdakine benzer hayali şemalarla destekleyerek ayakta tutmaya çalışmışlardır. 100 yıl öncesinin batıl inançları olarak nitelendirilebilecek bu iddianın genetik biliminin gelişmesiyle birlikte hiçbir dayanağı kalmamıştır. Mendel'in 1865 yılında keşfettiği kalıtım kanunları, yaşam sırasında kazanılan özelliklerin sonraki nesillere aktarılmasının mümkün olmadığını ispatlamıştır. Böylece Lamarck'ın zürafa masalı da tarihe karışmıştır.

s.132 anten gözler ağız bacak

Evrimciler yüzyılın başından beri sinekleri mutasyona uğratarak, faydalı mutasyon örneği oluşturmaya çalıştılar. Ancak on yıllarca süren bu çabaların sonucunda elde edilen tek sonuç, sakat, hastalıklı ve kusurlu sinekler oldu. En solda, normal bir meyve sineğinin kafası ve sağda mutasyona uğramış diğer bir meyve sineği.

s.135

Kretase dönemine ait bu yusufçuk fosili 125 milyon yıllıktır. Günümüzde yaşayan yusufçuklardan hiçbir farkı yoktur.

s.136

Kretase dönemine ait bu timsah fosili 65 milyon yıllıktır. Günümüzde yaşayan timsahlardan hiçbir farkı yoktur.

Bu 50 milyon yıllık çınar yaprağı fosili ABD çıkarılmıştır. 50 milyon yıldır çınar yaprakları hiç değişmemiş evrim geçirmemiştir.

İtalya'da çıkarılmış bu mene balığı fosili 54 - 37 milyon yıllıktır.

s.139 SAHTE

İnsanın evrimi masalını destekleyen hiçbir fosil kalıntısı yoktur. Aksine, fosil kayıtları insanlar ile maymunlar arasında aşılamaz bir sınır olduğunu göstermektedir. Bu gerçek karşısında evrimciler, gerçek dışı birtakım çizim ve maketlere umut bağlamışlardır. Fosil kalıntılarının üzerine diledikleri maskeleri geçirir ve hayali yarı maymun yarı insan yüzler oluştururlar.

s.151

Evrimcilerin istedikleri tüm şartlar sağlansa bir canlı oluşabilir mi? Elbette ki hayır. Bunu daha iyi anlamak için şöyle bir deney yapalım. Yandakine benzer bir varile canlıların oluşumu için gerekli olan bütün atomları, enzimleri, hormonları, proteinleri kısacası evrimcilerin istedikleri, gerekli gördükleri tüm elementleri koyalım. Olabilecek her türlü kimyasal ve fiziksel yöntemi kullanarak bu elementleri karıştıralım ve istedikleri kadar bekleyelim. Ne yapılırsa yapılsın, ne kadar beklenirse beklensin bu varilden canlı tek bir varlık bile çıkaramayacaklardır.

s.153

Gözü ve kulağı, kamera ve ses kayıt cihazları ile kıyasladığımızda bu organlarımızın söz konusu teknoloji ürünlerinden çok daha kompleks, çok daha başarılı, çok daha kusursuz yapılara sahip olduklarını görürüz.

s.156

Bir cisimden gelen uyarılar elektrik sinyaline dönüşerek beyinde bir etki oluştururlar. Görüyorum derken, aslında zihnimizdeki elektrik sinyallerinin etkisini seyrederiz. Beyin ışığa kapalıdır. Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık beynin bulunduğu yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen yer kapkaranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadığınız kadar karanlık bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dünyayı seyredersiniz.

Benzer Belgeler