• Sonuç bulunamadı

Ruhsal Rahatsızlığı Olan Bireylerin Damgalanmasındaki Faktörler Damga, kavram itibariyle açıklaması karmaşık, zamana göre değişim gösteren,

SOSYAL DAMGALAMA SÜRECİNİN MEDİKAL NEMESİS KAVRAMI EKSENİNDE ANALİZİ

4. Sosyal yapısalcılık: Temel varsayım, gerçeğin insan etkinliğinin bir ürünü olduğudur

3.2.2. Ruhsal Rahatsızlığı Olan Bireylerin Damgalanmasındaki Faktörler Damga, kavram itibariyle açıklaması karmaşık, zamana göre değişim gösteren,

3.2.2. Ruhsal Rahatsızlığı Olan Bireylerin Damgalanmasındaki Faktörler Damga, kavram itibariyle açıklaması karmaşık, zamana göre değişim gösteren, kimi zaman olumlu anlamları da barındıran bir yapıdadır. Kavramın karmaşık oluşu, damgalama sürecinin çözümlenmesini de güçleştirmektedir. Ancak günümüzde “kara leke” olarak da anlamlandırılan bu kavramın her koşuldaki ortak özelliği, normal dışı olarak konumlanması, sıradan özelliklerin dışına taşmış olmasıdır. Bu sıradışı durumun normalleşmesi ve toplumun bu durumu kabul edebilir hâle gelebilmesi için damgalanmış bireylerin sosyal ilişkilere daha çok nüfuz etmesi gerekmektedir. Goffman, kişilerin birbirlerine yaklaştıkça stereotipik tepkilerin azalacağından bahsetmektedir:

Bir kusur(örneğin yüzdeki bir şekil bozukluğu) her ne kadar bir yabancıyı rahatsız etse de kusurlu kişinin yakın çevresi bundan muhtemelen rahatsız olmayacaktır. O zaman damga idaresi alanı esas olarak kamusal yaşamla, yabancılar ya da yalnızca tanış olunanlarla, kısacası bir diğer ucunda yakın mahrem çevrenin olduğu bir hatla ilişkili görülebilir (Goffman, 2014: 89).

Goffman’ın verdiği örnekte, damgalanan bireylerin kişiler arası iletişiminin arttırılması ve daha görünür bir pozisyonda olmasının damgalamayı azaltıcı yönü vurgulanmıştır. Normal olarak adlandırılan bireylerle bir arada yaşamak, aynı sosyal ortamı paylaşmak ve aynı sorumlulukları üstlenmek, damgalanan kişilerin ayrımcılığa uğramış pozisyonlarını ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır.

Damgalanan bireylerin yaşadığı zorluklar, salt içinde bulundukları koşulların olumsuz oluşundan kaynaklanmamaktadır. Dikkat çeken pozisyonda olmaları da onları farklı yönden zora sokmaktadır. Kara’nın yüz nakli yapılan bireylerle ilgili araştırması, bu dikkat çeken durumun, yüz nakli bekleyen bireylerde yarattığı zorlukları gözler önüne sermektedir:

İzin versem sürekli gazeteciler gelirdi. Sizinle konuşmamız da biraz Selahaddin hoca ile mümkün oldu. Onun izni olmadan pek güvenmek mümkün değil. Ara sıra arıyor gazeteciler görüşmek için. Yaptıkları haberlerin iki tanesi doğru. Sadece ameliyat sonrası yüzümü çekmişlerdi. Sürekli medyayla görüşürsek özel hayatımız kalmıyor.

Doktorumuz izin verir ve uygun görürse görüşüyorum. Hastanede babam gazetecilerden kaçıyordu. Onlar için biz sadece haber değeri taşıyorduk (Hatice Nergis) (Kara, 2013:

89).

Damgalı bireylerin yaşadığı sorunlar yalnızca bulundukları ortamdan dışlanma ya da ayrımcılığa uğrama değil aynı zamanda bütün dikkatleri üzerine çekme özellikleridir.

Haber değeri taşıyan bu bireyler için özel hayatlarına müdahele edici rahatsızlık boyutuna varan istenmeyen durumlar olabilmektedir. Damgalamanın çok boyutlu, karmaşık bir yapıda olduğu düşünülürse, dikkatleri üzerine çekmek de bu olumsuz anlamın bir parçası olabilmektedir.

Damga kelimesi günümüzde her ne kadar karmaşık yapıda olsa da, tarih boyunca geçirdiği aşamalar itibariyle olumsuz anlamı barındırmış, damgalanan kişilerin hayatlarını zora sokmuştur. Orta Çağ’da görülen salgın hastalıklara yakalanan kişilerin lanetlenmesinden günümüzün yaygın hastalıklarından AIDS’e yakalananların damgalanmasına kadar olan süreçte, damgalama kendini olumsuz şekliyle var etmiştir.

Sonntag, metaforlar üzerinden hastalıkların taşıdıkları olumsuz anlamları incelemiştir. Kanser metaforları, hiçbir değeri olmayan mecazlardır. Sontag’a göre tarihsel bir olayı kansere benzetmek, hastalıkları metaforlaştırmak, gerçekten bu hastalığa yakalanmış bireylere yardımcı olmaz. Bu durum kanser gerçeğini basitleştirerek kendini meşrulaştırma ve haklı gösterme’ye hizmet eder (Sontag, 2005:

93). Hastalıkların damgalanmasının farklı alanlarda kendini gösterdiği bu örnek üzerinden anlaşılabilmektedir. Hastalıkların metaforik düzeyde basitleştirilmesi, hastaların damgalanmasını sürdürücü etki yaratabilmektedir. Dilde gerçekleşen bu metaforik anlam, gerçek hayatta hasta bireylerin hayatlarını zorlaştırıcı etki yaratabilmektedir.

Ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerin damgalanması da bu karmaşık sürecin bir görünümü olarak kendini göstermektedir. Bu süreç kendini kültürel, zamansal, tarihsel, toplumsal ve politik zeminde farklı şekillerde yaratmaktadır. Ancak uzlaşılan bir nokta vardır ki; önyargılardan arınamamış algılara maruz kalan ruhsal rahatsızlığa sahip bireyler, dışlaştırıcı etkiyle karşılaştıkları takdirde, bu durum onlarda olumsuz anlamda etkilemektedir. Ayrımcı ve yabancılaştırıcı pozisyonu azaltmak için, damgalanan bireyleri normların dışına itmeyen, toplum nezdinde ‘normalleştiren’ dış etkilerin müdahelesi gereklidir. Ruh sağlığında toplum-temelli modelin uygulanması gerekliliği de bu ihtiyaçtan ötürü kendini göstermektedir.

Toplum-temelli modelde, toplumla iç içe yaşama, aynı sorumlulukları paylaşma olanağı sunulan ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerin, bu sosyalleşme sürecinde

ayrımcılığın en aza indirilmesi amaçlanmıştır. Aksi takdirde bu bireylerin dışlandığı, hastanelere kapatıldığı, öncelikli olarak ilaç tedavisine başvurulduğu durumlar meydana gelebilmektedir. Ruhsal rahatsızlığa sahip bu bireyler kendilerini dışlanmış hissetmekte ve toplumun dışında olmanın yarattığı olumsuz sonuçlarla ve bu sonuçların yarattığı yeni semptomlarla baş etmek durumunda kalmaktadırlar.

Link ve ark. tarafından ruhsal rahatsızlıklarından ötürü damgalanan bireylerle yapılan çalışmada, bu bireylerin psikiyatrik tedavi süreçleri olumlu olsa ve semptomları

en aza indirilese bile, tedavi süreci sonunda damgalanması sonucunda hastalık sürecinde yaşadıkları olumsuz etkiler nüksetmekte ve devamlılık göstermektedir. Damgalanma sonucu gösterilen tepkiler, psikiyatrik semptomlardan farklı olarak, damga ölçüleri (stigma measures) olarak adlandırılmalıdır. Bu damga ölçüleri, damgalama sonrasında bireyde oluşmaya başlayan semptomlar, stresli yaşam, kronik stresörler ve diğer depresyon belirtileri kadar bireyin yaşamını etkilemektedir (Link ve ark., 1997: 187).

Psikiyatrik tedavi sürecinde, ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerin hayat kalitesini arttırmak amaçlanıyorsa öncelikli olarak üzerinde durulması gereken nokta, damgalamayı azaltıcı uygulamalar olmalıdır. Damgalanmış bireyin tedavi süreci sonrasında, farklı semptomlarla yaşam kalitesinin düşmesi demek hem tedavi sürecinin olumlu etkilerinin üzerini örter hem de meydana gelen semptomlar için yeni tedavi ihtiyacını doğurur. Ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerin psikiyatrik tedavi sürecindeki yeterli psikiyatrist ve sağlık personeli, yatak sayısı, hastane içi koşullar kadar kritik olan nokta tedavi süreci sonrası hastaların içinde bulundukları yeni koşullardır. Eğer ki bu durum, damgalanmış bireylerde yeni semptomlar oluşturuyorsa, çözümlenmesi gereken esas sorunun damgalamayı önleyici tedbirler olduğu açıktır.

Damgalamanın olumsuzluklarından sadece ruhsal rahatsızlığı olan kişiler etkilenmez. Aynı zamanda bu bireylerin aileleri de damgalanmaktadır. Ruhsal rahatsızlığı olan bireylerin ve ailelerin benlik saygısı azalır, aile içi ilişkiler zedelenir, arkadaş edinme güçlükleri ortaya çıkar. Bunların neticesi ise hasta ve ailelerini durumu kabullenmekte isteksiz olmaya sürüklemektedir (Doğanavşargil Baysal ve ark. , 2013:

247). Hasta olarak adlandırılan bu bireylerin dışında, bu kişilerin aileleri de benzer problemlerle karşılaşmaktadır. Ruh hastası ya da akıl hastası olarak damgalanan bireylerle bir arada yaşamak ya da arada kanbağının olması, aile bireylerinin de hayatını zorlaştırmaktadır. Damgalamanın etki alanı sadece hasta olarak adlandırılan bireylerle sınırlı değildir.

Üçok, damgalanma sorununun aileler üzerinde daha büyük etkisi olduğundan bahsetmektedir. İki yanlı suçluluk duygusu hissetmektedirler. Hem kendilerini ruhsal

rahatsızlığı bulunan yakınlarının sorumlusu olarak görmekte hem de çevrenin gözünde

“bir akıl hastasının” annesi, babası, kardeşi olmanın zorluklarıyla yaşamaktadırlar (Üçok, 2003: 4). Bu ailelerin ve yakınların, hayatlarını olumsuz anlamda etkileyen durumlardır. Damgalamanın ayrımcılığa dönüştüğü noktada bu ayrımcılığa maruz kalan taraftadırlar. Bazı durumlarda da ailelerin ve yakınların damgalamayı yaratan özneler oldukları ve damgalayıcı şiddet uyguladıkları tespit edilmiştir.

Yıldız ve ark.’larının 167 şizofreni hastası, 86 MDB hastası ve 45 şizofreni hastasının yakınıyla yaptığı araştırma sonuçları bunu göstermiştir. Ailedeki bireyler hem yakınlarının ruhsal rahatsızlıklarından ötürü damgalanmış hissetmekte hem de hastalara karşı kendileri de damgalyıcı durumda olabilmektedirler. Şizofreni rahatsızlığı olan bireyler, bazı durumlarda fazlasıyla tüketici olabilmekte ve aileler hasta yakınlarına

‘keşke hiç doğmasaydı’ şeklinde sitemlerde bulunabilmektedirler. Aile bireylerinin bu durumu ruhsal rahatsızlığa sahip yakınlarına hissettirdikleri takdirde, bu hasta üzerinde damgalamanın arttırılmasına sebep olabilmektedir (Yıldız ve ark.., 2012: 2).

Damgalamanın şiddetini arttıran ve damgalayıcı faktörleri yaratan sadece ruhsal rahatsızlığı bulunan bireylerin yakınları değil, aynı zamanda hastanın kendisidir. Ruhsal sıkıntıları olan bireyler burada dışsal herhangi bir faktöre ihtiyaç duymadan kendi kendilerini damgalamaktadırlar. Bunun kavramsal karşılığı içselleştirilmiş damgalama’dır. İçselleştirilmiş damgalama, ruhsal rahatsızlık tanısı konmuş bireylerin, tanı koyulmadan önce, ruhsal hastalığa dair sahip oldukları yargılardan ötürü kendilerini damgalanmış hissetmeleridir. Bu durum dışsal faktörlerden ve kişinin ruhsal rahatsızlığı sırasında yaşadığı deneyimlerden bağımsızdır (Çam ve Çuhadar, 2011: 137). İçsel damgalama aynı zamanda kişinin toplumsal algılama biçimini kanıksamasıdır.

Toplumsal bakış açısı, bu noktada kişinin kendi deneyimlerinin ve yaşantısının ötesine geçmektedir. Toplumsal güç, bireyin kendisini damgalamasına yön vermektedir.

Ruhsal hastalıkların damgalanması birkaç ana başlık etrafında incelenebilir.

Damgalama sürecinde öncelikli etmenlerden biri toplumun ruhsal rahatsızlığa sahip bireylere, özellikle şizofrenlere bakış açısıdır. Ağır ruhsal rahatsızlıklara sahip bireylerin

tehlikeli olduğu algısı çeşitli araçlarla topluma ulaşmaktadır. Özellikle medya, tehlike algısının yaratılmasında öncelikli araçlardandır. Ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerle aynı ortamda çalışmak istenmemesi, aynı sosyal ortamda bulunmaktan kaçınılması, iletişim kurma konusunda yaşanan tereddütler damgalanan bireylerin tehlikeli olduğu algısından kaynaklanmaktadır.

İkinci olarak ruhsal rahatsızlıklar konusunda, hekimlerin ve sağlık personelinin yeterince bilgi sahibi olmamasıdır. Sağlık hizmetlerine ilk ulaşım alanı olan birinci basamak sağlık hizmetleri ile ruhsal hastalık hizmetleri alanının yeterince bütünleşme sağlayamaması ve bu konuda yetersiz kalınması ruhsal hastalıkların damgalanma sürecini etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Sağlık hizmetleri alanının ilk basamağındaki pratisyen hekim ve sağlık personelinin bu konuda yeterince bilgi sahibi olmaması, toplumun ruhsal hastalıklar ile ilgili farkındalığının arttırılmasında büyük engel teşkil etmektedir. Toplumda güvenilir bir otorite figürü olan pratisyen hekimlere, ruhsal hastalıklar ve damgalamayla ilgili gerekli donanımın kazandırılması, damgalama karşıtı mücadelenin önündeki en büyük adımlardan biri olacaktır.

Üçüncüsü, kişinin kendi kendisini damgalaması ve ailesi tarafından damgalanmasıdır. Ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerin, rahatsızlıklarından önce sahip oldukları basmakalıp düşünceler, hem psikiyatri tedavi sürecinde hem de tedavi sonrası süreçte yaşamını olumsuz yönde etkileyen önemli faktörlerdendir. Bireyin içinde yaşadığı kültürel form ve toplumsal yargılar, kendi kendini damgalamasındaki en belirgin nedenlerdendir. İçinde yaşadığı toplumsal ve kültürel formlar, kişinin kendi kendini damgalama düzeyini belirlemektedir. Benzer şekilde ruhsal rahatsızlığı olan bireylerin ailelerinin, bu bireyleri olumsuzlayıcı davranışları, bireyin benlik saygısını yitirmesine yol açarak damgalamanın şiddetini arttırıcı etkide bulunmaktadır.

Son olarak tüm bu faktörlerin içinde konuşlandığı hukuki yaptırımlardan ve yasal düzenlemelerden bahsedilebilir. Ruhsal rahatsızlıkların toplum-temelli modelinde amaç ve hedefler yönergede mevcuttur. Ancak bu modelin uygulamaya geçebilmesi için, uygun koşullarda uygun amaç ve hedeflerin belirlenmesi ve bunların uzun süreli

planlanması gerekmektedir. Yönerge değişiklikleri, yasal düzenlemelerde olduğu kadar uygulamada da geçerli olmalıdır.

Damgalamanın önlenmesinde ana etmenler bu şekilde özetlenebilir. Ruhsal rahatsızlığa sahip bireylerde tedavi süreci kadar etkili olan damgalama karşıtı algının yaratılması, bu bireylerin öncelikle insan haklarını korumaya sonrasında ise yaşam kalitesini arttırmaya yönelik bir harekettir.

3.3. Ruhsal Rahatsızlığı Olan Bireylerin Sosyal Damgalanma Sürecinin