• Sonuç bulunamadı

Rıfat Paşa’ya Göre Batı ve Osmanlı Medeniyetinin Karşılaştırılması

BÖLÜM 3: OSMANLI DEVLETİ’NİN MODERNLEŞME SÜRECİ

3.7. Mehmed Sadık Rıfat Paşa’ya Göre Değişimin Zorunluluğu ve Medeniyet

3.7.5. Rıfat Paşa’ya Göre Batı ve Osmanlı Medeniyetinin Karşılaştırılması

Batı medeniyetinin ilerlemesinde İslam kültürünün etkilerinden bahseden Sadık Rıfat Paşa bazı konularda İslamiyet’in ve Osmanlı Devleti’nin batı üzerinde etkili olduğunu ileri sürmektedir. Batı medeniyetinin temel esaslarını ortaya koyan Rıfat Paşa İslamiyet’te var olan idari, iktisadi ve hatta adli esasların Avrupa’da var olduğunu ve muntazam bir şekilde uygulandığını ileri sürmektedir.

Osmanlı ve İslam kültürü içerisinde yetişen eğitimini de aynı kültür ve medeniyet içerisinde tamamlayan Rıfat Paşa herhangi bir yabancı dil de bilmemektedir. Fakat Avrupa’ya yapmış olduğu seyahatlerinin bir sonucu olarak Osmanlı Devleti’nde bir takım yeniliklerin yapılmasının zaruretinden bahsetmekten kendini alamamıştır. Bu konuların başında Tanzimat fermanının temel esası olan can, mal, ırz ve namus güvenliğinin sağlanması gelmektedir. Ayrıca Osmanlı tebaası arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin iktisadi, idari ve sosyal alanlarda eşit hakların verilmesini de savunmaktadır. Sadık Rıfat Paşa yazmış olduğu birçok risalesinde Hükümdarlara devleti yönetme görevi Allah tarafından verilen bir lütuftur. Bundan dolayıdır ki bu hükümdarlar halkın amiri değil halkına eşit ve adaletli bir şekilde hizmet eden memuru olduklarının bilincinde olmalarını tavsiye etmektedir.

Sadık Rıfat Paşa İslamiyet’in özünde var olan değerlerin (adalet, eşitlik, dürüstlük, çalışkanlık, insan haklarına saygı vs.). Avrupa’da daha iyi ve daha istikrarlı bir şekilde

uygulanmasını üzülerek takip etmekte ve bu durum Paşayı derinden etkilemektedir. Sadık Rıfat Paşa, Avrupa seyahati sırsında ve daha sonra İstanbul’a döndüğünde kaleme aldığı risalelerinde bu durumdan sık sık bahsetmektedir. Özellikle “Avrupa Ahvaline Dair Risale” sinde bu durumdan bahsederken Avrupa medeniyetinin özelliklerini, gelişme nedenlerini ve mantığını anlatırken aslında İslam kültüründen pek farklı olmadığını görmüştür.

Avrupa’da meydana gelen teknolojik gelişmeler neticesinde Osmanlı Devleti ile Avrupa arasında ekonomik anlamda büyük farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Avrupa’nın ekonomik olarak refaha kavuşması onu siyasi ve askeri alanda büyük yenilikler yapmasına zemin hazırlamıştır. Sözünü ettiğimiz 18. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin durumuna baktığımızda kaybedilen savaşların devletin hem ekonomik hem askeri hem de siyasi olarak yıpranmasına sebep olmuştur. Bu dönemde Osmanlı Devleti kendi valilerine söz geçiremeyecek hatta onlarla pazarlık yapmak zorunda kalacaktır. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ve Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa bunlara örnek verilebilir. Sadık Rıfat Paşa Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bu şartlar içerisinde Avrupa’nın en güçlü ve devletlerinde biri olan Avusturya’ya elçi olarak gönderilmiş ve Avrupa’nın sahip olduğu sosyal siyasi ve askeri imkânlara bizzat şahit olmuştur. Sadık Rıfat Paşa gibi toplumsal meselelerle yakından ilgilenen ve halkın refahını ve devletin bekasını düşünen birisinin Avrupa’daki bu gelişmelere karşı kayıtsız kalması düşünülemez.

Sadık Rıfat Paşa Tanzimat döneminin diğer aydınları gibi batının eğitim, bilim ve adalet alanındaki gelişmesini yakından takip ederek Osmanlı Devletinde bu kurumların işlerlik kazanması için çalışmalara başlamış ve özellikle hürriyet fikrinin toplumun geneline yayılması için risaleler yayınlamıştır. Sadık Rıfat Paşa’dan sonra Avrupa’ya giden bir başka aydın da Namık Kemal de Batı medeniyetinin temelinde toplumsal refahı görmüş ve bunun sebebinin ise Avrupa’da yaygın olan hürriyet fikrine bağlamıştır (Meriç, 1978: 254-255).

Gerek Sadık Rıfat Paşa gerekse Namık Kemal Avrupa’nın toplumsal yapısını incelerken her ikisinin de kafasındaki soru birbirinden farklı değildi. Batıdaki bu gelişmeleri Osmanlı toplumuna nasıl anlatacaklar ve bu durum gerek halk arasında gerekse yönetim kadroları tarafından nasıl karşılanacaktı. Cevdet Paşa, Tunuslu

Hayrettin Paşa, Ahmet Mithat Efendi gibi dönemin diğer aydınları da Sadık Rıfat Paşa’nın Kafsındaki bu sorulara cevap aramakta ve toplumun bu kanayan yarası tüm bu aydınların ortak bir dertte birleştirmiştir. Batının bu kadar gelişmişliği ve bu gelişmişliğin temelinde İslamiyet’e ait özelliklerin var olması bu aydınların düşündüğü başlıca konulardan birisidir.

Sadık Rıfat Paşa özellikle maddi taraflarını beğendiği Batı medeniyetine hayranlığını gizleyememektedir. Bu dönemde sıkça tekrarlanan “Batı’nın sadece teknolojisini alalım” sözü belki de bu aydınların komplekslerini yenmek için kullandıkları bir kalkan gibi göze çarpmaktadır.

Sadık Rıfat Paşa’nın Osmanlı ve Avrupa medeniyeti arasında farkları anlatırken dikkat çektiği özelliklerden biriside Osmanlı Devletindeki “Müsadere Usulü”nün varlığı ve bundan dolayı da özel mülkiyetin olmayışı idi. Sadık Rıfat Paşa, ister normal bir vatandaş olsun ister devlet memuru, isterse devlet adamı olsun bu kişiler öldüklerinde geriye bıraktığı mal ve eşyalarına devlet tarafından el konularak müsadere edilmesini eleştirmektedir.

Osmanlı Devleti ile Batı arasında farklılıklar bulunmasına rağmen her II. Mahmut dönemi ile birlikte toplumsal reformları gerçekleştirmeye başlayan Devlet-i Aliye yüzyıllardır bünyesinde barındırdığı farklı din ve mezhepten insanların inançlarını özgürce yaşamalarına da zemin hazırlamıştır. II. Mahmut’un “ Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hıristiyanları kilisede ve Musevileri de havrada görmek isterim” sözleri Osmanlı devletinin farklı din ve milletlere göstermiş olduğu hoşgörüyü en iyi şekilde özetlemektedir (Karal, 1988: 152).

Devletin halkın gelirine göre vergi alması ve vatandaşları arasında vergi adaletini sağlaması da devlet adamlarının görevleri arasındadır. Sadık Rıfat Paşa, devlet adamlarına öğüt vermek için kaleme almış olduğu “İdare-i hükümetin bazı kavaid-i esasiyesine mütetammin Rıfat paşa merhumun kaleme aldığı risale”sinde bu duruma işaret etmektedir.

Sadık Rıfat Paşa Avrupa şehirleri ile Osmanlı şehirlerini mukayese ederken iki toplum arasındaki sosyal farklılıkların yanı sıra maddi farklılıkların bulunduğundan bahsetmektedir. Örneğin Avrupa şehirlerinde binalar beton ağırlıklı yapıldığı için daha

sağlam ve daha uzun ömürlü olurken, ahşap mimarinin ağırlık kazandığı Osmanlı Devletinde küçük bir yangın ile büyük bir mahallenin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığından yakınmaktadır.

Sadık Rıfat Paşa her ne kadar Batı medeniyetine hayranlığını gizleyemese de muhafazakâr bir çevrede yetişmiş olmanın kendisinde bıraktığı tesir neticesinde Batı’nın bazı hallerini eleştirmekten kendini alamaz. Bunlardan bir tanesi Avrupa’daki basın özgürlüğüdür. Özellikle devlet ve mezhepler hakkında her türlü yayının çok rahat bir şekilde basılmasını eleştirmekte ve bu durumun insanların zihinlerini karıştıran zararlı bilgiler içerebileceğini savunmaktadır. Sadık Rıfat Paşa “Avrupa Ahvaline Dair Risale”sinde basın özgürlüğünün İngiltere ve Fransa’da bulunduğunu diğer Avrupa devletlerinde basında sansürün olduğunu da kaydetmektedir.

Sadık Rıfat Paşa, Osmanlı medeniyeti ile Avrupa medeniyeti arasında mukayesede bulunurken toplumsal gelişmişlik olarak Avrupa’nın bir çok alanda ilerlemiş olduğunu sık sık vurgulamasına rağmen, yetişmiş olduğu muhafazakâr çevrenin etkisinden bir türlü kurtulamamış ve bazı meseleleri yorumlarken geçmiş yaşantısının etkisi altında kalmıştır. Her fırsatta vatan özleminden bahseden Sadık Rıfat Paşa Avrupa’da gezip gördüğü yerleri tasvir ederken bile kendi vatanından örnekler vererek betimlemelerde bulunmuştur. Örneğin Milan’ın havasının hafifliğini İstanbul’un havasına benzetirken, göl kenarındaki yalıları da Boğaziçi’ndeki yalılara benzetmektedir.

Sadık Rıfat Paşa Batı medeniyeti ile ilgili görüşlerini ve Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki toplumsal farklılıkları ortadan kaldırmak ve bu konuda devlet adamalarına bilgiler vermek için “Avrupa Ahvaline Dair Risale”yi kaleme almış ve bu belge bir bakıma Tanzimat Fermanının bir hazırlık çalışması niteliğine bürünmüştür. Hatta bazı meseleler hakkında daha tafsilatlı bilgi verdiği için Ercüment Kuran bu risaleyi Tanzimat Fermanından daha kapsamlı bir belge olarak nitelemektedir (Kuran, 1994c: 139).

Sonuç olarak Sadık Rıfat Paşa ve Tanzimat Dönemi aydınlarının Avrupa medeniyeti ile Osmanlı medeniyetinin mukayesesini yaparken Batı medeniyetinde var olan ve bizim aydınlarımızın dikkatini çeken tüm özelliklerin aslında İslam kültür ve medeniyetinin temelinde var olmasıdır. Bu durum tüm aydınlarımızın dikkatini çekmiş ve bunun az da olsa bunun ezikliğini hissetmişlerdir.

Benzer Belgeler