• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: SÛFÎ VE ŞİÎLERE GÖRE BEŞERÎ BİLGİ VE KAPSAMI

2.1. Bilme Yönüyle İnsan Sınıfları

2.1.1. Peygamber

2.1.1.2. Peygamber’in Mûcize Gösterme Vasfı

Bütün semâvî dinlerin önemli bir unsuru olan peygamber inancı, İslâm dininin âmentüsünde de yer almaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlere iman edilmesinin ve aralarında fark gözetilmemesinin gerekliliği bildirilmektedir.370 İnsanların peygamber gönderilmeden sorumlu tutulmayacaklarının

368 Müfîd, en-Nüketü’l-i’tikâdiyye, s. 36; Şeyh Müfîd’in bu isimde bir kitabı olduğu kaynaklarda geçmekteyse de bu ismi taşıyan iki ayrı kitap ona atfedilir. Aynı müellife ait aynı ismi taşıyan iki ayrı kitabı olması düşük bir ihtimal olduğundan ve alıntı yaptığımız bu kitabın Müfîd’e olan isnâdında çeşitli şüpheler vardır.

369

Müfîd, Evâilü’l-makâlât, s. 45.

370

el-Bakara 2/285: Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”

85

beyan edilmesi,371 Resûle tâbi olmanın Allah Teâlâ’ya uymak olarak görülmesi372, Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberin insanlar arasında özel bir statüsü olduğu gerçeğini göstermektedir.

Peygamberi diğer insanlardan ayıran birçok husus olsa da, temel özelliği onun diğer insanların normal vasıtalarla idrak edemeyeceği bazı gaybî bilgilere ulaşabilmesidir. Bu bağlamda peygamberliğin temel kriteri onun Allah katından özel bilgi alıp bunu tebliğ etme durumudur. Peygamber bu bilgiyi Allah Teâlâ’dan doğrudan veya vasıtalı olarak alabilir ve aldığı vahiylerden insanlarla alakalı kısmını teblîğ eder.

Allah Teâlâ’dan, meleklerinden, daha genel ifadeyle gayptan bilgi alabilme özelliği özellikle sûfî ve şiîlere göre sadece peygamberlere has bir durum değildir. Bu husus peygamberi diğer insanlanlardan ayıran vasıfları belirlemeyi zorlaştırıcı bir unsurdur. Temel olarak bütün mezhepler açısından peygamberi diğerlerinden ayıran vasıf; Allah Teâlâ’nın peygamberi peygamber olarak tayin etmesidir ki bu peygamberin velî/imâm ve diğer insanlardan ayrıldığı en açık yönüdür.

Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberlerin seçilmiş kul olma özelliği birçok âyette vurgulanmıştır.373

Buna binaen, bu konuda kelâmcılar, sûfîler ve şiîler arasında aykırı bir görüşe rastlanmaz.374

Kelâmcılar peygamberde bulunması gereken vasıfları incelerken daha çok nebînin nübüvvetini ispatı açısından konuya yaklaşmışlardır. Bu bağlamda peygamberin özelliklerinden mûcize göstermesi ve mâsumiyeti konusunu daha yoğun incelemektedirler. Bu iki konu aynı zamanda peygamberin bilgi bağlamında diğer insanlardan ayrıldığı yöndür. Nitekim insanların beş duyunun dışında bir bilgiye muhatap olmaları, ancak mûcizeyle açıklanabilir. Mâsumiyet de, hiç günaha girmemek bağlamında doğru-yanlışı ayırt edebilme bilgisiyle ve hatta yerine göre gayp bilgisiyle ilişkilidir.

371

el-İsrâ 17/15: Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz. .

372 en-Nisâ 4/80: Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.

373

Âli İmrân 3/33: Şüphesiz ki Allah, Âdem'i, Nûh'u, İbrahîm’in âlini ve İmrân’ın âlini âlemlere üstün olarak seçti.

374

Tirmizî, Hatmü’l-Evliya, s. 336; Şerif Mürtezâ, ez-Zehîra fî ilmi’l-Kelâm, s. 325; İbn Fûrek, Makâlâtü’ş-Şeyh, s. 181; İmamü’l-harameyn el-Cüveynî, el-İrşâd, Mektebetü’l-hâncâ, Mısır 1950, s. 355; Ayrıca bkz. Yusuf Şevki Yavuz, “Peygamber” DİA, XXXIV, s. 261.

86

Eş‘arî, mûcizelerin peygamberlerden başkasının elinde ortaya çıkması konusunda görüş ayrılığı olduğunu söylemektedir. Bunun mümkün olmadığını söyleyenlerin bulunduğunu belirttikten sonra, Râfızîler’in (Şîa’nın) mûcizenin imamların elinde ortaya çıkmasını ve imamların meleklerden bilgi almasını mümkün gördüğünü zikreder. Ayrıca bazı Râfızîler’in bu konuda aşırı giderek, imamlara gelen bilgilerle şeriatın dahi nesh edilebileceğine inandıklarını nakleder.375

Eş‘arî, bazılarının mûcizenin salihler elinde ortaya çıkmasını mümkün gördüğünü, buna şart olarak da salih kimsenin nübüvvet iddiasının bulunmaması ve iyi bir kimse olması gerektiğini aktarır.376

O, bazılarının mûcizenin yalancıların elinde ortaya çıkmasını mümkün gördüğünü belirtir. Onlara göre bunun nübüvvet iddia etmeyen birisinde ortaya çıkması gerekmektedir. Nitekim ulûhiyet iddia eden bir kimsenin yalancılığı mûcize gösterse de, herkes tarafından anlaşılabilir. Ancak nübüvvet iddia eden birisinde mûcize görülmesi, onun iddiasının kanıtı olacağından yalancı olarak nübüvvet iddia eden bir kimsenin elinde mûcize ortaya çıkamaz. O, bu görüşün Hüseyn en-Neccâr’a ait olduğunu kaydeder.377

Eş‘arî, sûfîlerin de sâlihlerin elinde mûcizenin ortaya çıkışını câiz gördüklerini, bunun da ötesinde cennet nimetlerine henüz dünyadayken ulaşabilmenin mümkün olduğuna inandıklarını, meleklerden bilgi alabildiklerini, şeytanlarla savaştıklarını iddia ettiklerini ve bunların hepsinin sâlih amellerin bir getirisi olduğunu söylediklerini aktarmaktadır. O, sûfîlerden bazılarının bu sayılanlara ilâve olarak Allah Teâlâ’yı dünyadayken görebileceklerini, onun huzuruna çıkıp ondan doğrudan bilgi alabileceklerine inandıklarını belirtir. Bunun da ötesinde bazı aşırı sûfî gruplarının bütün bunların yanında kendilerinden ibadetin düştüğünü, bütün herşeyin kendilerine mübah olduğunu, kendilerinin nebî ve resûllerden daha efdal olduğunu iddia ettiklerini söyler.378

Eş‘arî’nin bu aktardığı bilgilerden hicrî III. asra kadar olan dönemde mûcize konusunda ciddî tartışmaların yaşandığı ve mezheplerin kendi bakış açısına göre mûcizeyi konumlandırdıkları anlaşılmaktadır. Sadece bu bilgiler ışığında dahi mezheplerin genel tutumuna göre peygamberin şahsiyetini diğer insanlardan ayırma anlamında mûcizenin 375 Eş‘arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, s. 438. 376 Eş‘arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, s. 438. 377 Eş‘arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, s. 438. 378 Eş‘arî, Makâlâtü’l-İslâmiyyîn, s. 439.

87

tek başına bir değer yargısı olmadığı görülmektedir. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre mezheplerin nebî konusundaki ortak noktası; nübüvvet iddiasında bulunup mûcize ortaya koyan kimse nebîdir ve nebîyi diğer insanlardan ayıran yegâne unsur da bu husustur.

Bâkıllânî, nübüvvet iddiasının bir insanın peygamberliğini ispat için yeterli olmadığı ve muhakkak mûcize göstermesinin gerekliliği üzerinde durarak, nebînin diğer insanlardan ayrılmasında mûcizenin önemini teyit etmektedir.379

O peygamberin kendisinin nebî olduğunu bilmesini zorunlu görmektedir ve bu bilginin Allah Teâlâ tarafından nebînin kalbinde oluşturulan zorunlu bir bilgi olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda nebî nübüvvetini zarurî bilgiyle bilir, insanlar ise onun nübüvvetini istidlâlî olarak mûcizeyle anlar.

İbn Fûrek, risâlet sahibinin akıl, fazilet, zekâ, bilgi, salah, iffet, şecaat, sehavet ve zühd yönünden diğer insanlardan üstün olmasının gerekli olduğunu belirtir. Bir bakıma nebî bu özellikleriyle diğer insanlardan ayrılmaktadır. Ancak bu net bir ayrımın ifadesi olamaz. Nitekim her insanda yukarıdaki vasıflardan bazıları belirli ölçüde bulunmaktadır. O, bu özelliklere ve nübüvvet iddiasına ilave olarak şu dört husustan biriyle nebîyi diğer insanlardan ayırır; i-Mûcize göstermesi, ii-mûcize sahibi birisinin onu tasdik etmesi, iii-insanlarda zorunlu bilgi oluşması, iv- daha önceki peygamberin onu net vasıflarıyla bildirmesi.380

İbn Fûrek mûcizenin sadece peygamberde oluşmayacağı velîlerde de oluşabileceğini söylemektedir. Bu bağlamda tek başına mûcizenin varlığını peygamberlik gerekçesi olarak saymaz.381

Eş‘arîlerden nebîyi diğer insanlardan ayırma vasfını belirlemeyi en çok vurgulayan kişinin Cüveynî olduğu söylenebilir. O, nübüvvetin araz olmayıp nebînin şahsına ait olduğunu kabul eder ve nübüvvetin sadece Allah Teâlâ’yı bilmekle açıklanamayacağını belirtir. Onun bu söylemi aynı zamanda döneminde yaşayan bazı sûfîlere cevap

379

Bâkıllânî, el-İnsâf, el-Mektebetü’l-ezheriyye li’t-turâs, Kahire 2000, s. 59.

380 İbn Fûrek, Makâlâtü’ş-Şeyh, s. 182.

381

88

niteliğindedir. O, nübüvveti tartıştıktan sonra konuyu Allah Teâlâ’nın resûlüne “Sen benim resûlümsün.” demesiyle açıklar. 382

Mâtürîdîler ve Mu‘tezile nebînin şahsını diğer insanlardan ayırma noktasında mûcizenin önemi konusunda Eş‘arîlerle genelde aynı görüşü paylaşmışlardır. İmam Mâtürîdî bu konuyu kapsayıcı bir şekilde ele alarak nebîyi diğer insanlardan ayıran üç temel husus olduğunu belirtmektedir. Birincisi nebînin şahsiyeti, yaratılışı ve güzel ahlakıdır. İkincisi elinde hissî ve aklî mûcizeler ortaya çıkışıdır. Üçüncüsü ise kendisine duyulan ihtiyaçtır.383

Kâdî Abdülcebbâr da, nübüvvet iddiasının ve mûcizenin ortaya çıkışınının nebînin temel özelliği olduğunu söylemektedir.384

İslâm Filozofları nübüvvet ve mûcize konusunda kelâmcılara yakın bir görüş ortaya koymuşlardır. Bu konuyu Kindî ve Fârâbî’den daha sistemli ve açık bir şekilde ele aldığı düşünülen İbn Sînâ peygamberi diğer insanlardan ayıran üç temel unsuru vurgulamaktadır. Birincisi; peygamberin çok yüksek seviyede bir sezgi gücüne sahip oluşudur ki nebî bununla hiçbir insan kendisine bir şey öğretmeksizin faal akılla olan iletişimi sayesinde bilgiye ulaşır. İkincisi üstün hayal kuvvetidir ki nebî bununla gaybî hususları bilir. Bu özellik normal insanlarda rüya esnasında gerçekleşirken nebîde hem rüya hem de uyanıkken gerçekleşebilir. Üçüncüsü ise mûcize gösterebilme özelliğidir.385

Eş‘arîye göre sûfîler velî bir kimsenin elinde mûcize ortaya çıkmasını mümkün görür ve onların bu düşünceleri Şîa’nın mûcize anlayışından pek farklı değildir. Onun zikrettiği bu durum ilk sûfilerden itibaren açıkça görülmektedir. Ancak sûfîler nebîlik iddiasında bulunmayan kimseden ortaya çıkan mûcizelere kerâmet adı vererek, onu insanların zihnindeki mûcizeden ayırmaktadırlar.386

Hakîm et-Tirmizî peygamberin alâmetinin nübüvvet iddiasıyla mûcize olduğu gibi, velînin alâmeti de kerâmettir diyerek, ikisini birbirine yakın görür. Nitekim ona göre velâyet nübüvvetin bir parçasıdır.387 Tirmizî, bu söylemiyle birlikte mûcizeyle kerâmeti 382 Cüveynî, el-İrşâd, s. 355. 383 Mâtürîdî, Kitâbü’t-tevhîd, 202. 384 Abdülcebbâr, Şerhü’l-usûli’l-hamse, s. 568. 385

İbn Sînâ, el-Mebdeü ve’l-meâd, Umman 1998, s. 115-120; Hülya Alper, “İbn Sînâ ve Bâkıllânî Örneği’nde İslâm Filozofları ile Kelâmcıların Nübüvvet Anlayışına Genel Bir Bakış” İslâm’da Peygamber İnancı, s. 164-169.

386

Tirmizî, Hatmü’l-Evliya, s. 393; es-Serrâc, el-Luma‘, s. 403; Kelâbâzî, et-Taarruf li mezhebi ehli’t-tasavvuf, s. 79-82; Sülemî, Hakaikü’t-tefsîr, I, s. 48; Kuşeyrî, er-Risâle, s. 73.

387

89

eserinin baki kalması yönünden birbirinden ayırmaktadır. Ona göre nebî isterse mûcize baki kalır, ancak kerâmet velîden olup, devamlı olmaz.388

Serrâc, Hakîm et-Tirmizî’yle aynı görüşleri paylaşmakla birlikte “Âyetler Allah’ın, mûcizeler peygamberin, kerâmet evliyanındır.”389 görüşünü benimser. O, ayrıca kerâmetin de mûcize gibi istitaat dairesinde olduğunu söylemektedir.390 Serrâc’ın bu görüşüyle felsefecî düşünce arasında bağlantı kurulabilir.

Şiî düşüncede mûcize peygambere has bir durum değildir. Bu konuda daha önce zikredilen Eş‘arî’nin Şîa hakkındaki aktarımlarının şiî eserlerde aynen mevcut olduğu görülmektedir. Ahbârî ekolün önemli ismi Kuleynî el-Kâfî’de imamlara ait pek çok mûcize örneklerine yer vermektedir.391 Sadûk mûcizenin illeti konusunda; mûcizenin peygamberin peygamberliğini ve imamın imâmetinin ispatı olduğu rivayetini aktarır.392 Şeyh Müfîd’e göre mûcize peygamberlere has bir durum değildir. O, Şîa içerisinde bu konuda farklı görüşler oluştuğunu da belirterek şunları kaydetmektedir:

“İmamlar, sefirler ve onlara yakın kimselerin elinden mûcize ortaya çıkması câizdir. Ne aklen, ne Kur’ân’da ne Sünnet’te buna aykırı bir durum yoktur. Bu görüş İmâmiyye’nin çoğunun görüşü olup, Mu‘tezile’den İbn Ehşîd de bu görüştedir. Ehl-i hadîs ise, salih ve iyi kullarda da ortaya çıkışını mümkün görür. İmâmiyye’den benî Nevbaht Mu‘tezile’yle aynı görüşü paylaşarak bize bu konuda karşı çıkar.”393

Mürtezâ da Şîa’nın çoğunun görüşünü paylaşarak mûcizenin hangi davayla ortaya çıkarsa o davanın doğruluğunu ispat edeceğini belirtir.394

Ona göre mûcizeleri peygamber nübüvveti için, imam imâmeti için, salih bir kimse salahını ispat için delil olarak gösterebilir.395 Bununla birlikte mûcize, ne peygamberin peygamberliği için ne de imamın imâmeti için şart değildir.396

Şiî ulemadan aktarılan bu görüşler çerçevesinde nübüvveti olağanüstü bir şekilde bilgi elde etme ve diğer insanlardan nebîyi ayırma anlamında mûcize tek başına yeterli bir 388 Tirmizî, Marifetü’l-esrâr, s. 51. 389 Serrâc, el-Luma‘, s. 390 390 Serrâc, el-Luma‘, s. 390. 391 Kuleyni, el-Kâfî, s. 287. 392 Sadûk, İlelü’ş-şerâi, s. 123. 393 Şeyh Müfîd, Evâilü’l-makâlât, s. 69. 394

Şerif Mürtezâ, eş-Şâfî fi’l-imâme, I, Tah. Abduzzehrâ, Müessesetü’s-Sâdık, Tahran 2004, s. 196.

395 Şerif Mürtezâ, ez-Zehîra fî ilmi’l-Kelâm, s. 332.

396

90

unsur değildir. Ancak nübüvvet iddiasıyla birlikte bulunduğunda elinde mûcize ortaya çıkan kişinin nebî olduğu bilinebilir.

Sûfî ve şiî düşüncede nebîyi diğer insanlardan ayıran özelliği bağlamında mûcizenin tek başına yeterli olmadığı görülür. Mûcizenin önemli bir yönünün gaybî bilgilerden oluştuğu düşünülürse, velî/imam’ın bu konuda nebîye ortak olduğu açıktır.

Benzer Belgeler