• Sonuç bulunamadı

Paylafl›m Kavgas›d›r” Oktan ERD‹KMEN

Belgede 26 6 (sayfa 36-40)

yakıtların azaltılmasının hedeflendiği ve bu nedenle çevre dostu gibi görü-len bu antlaşma imzalandıktan sonra, taraf ülkeler her türlü yeni teknolojiyi almakla yükümlü olacaklardır. Ve eğer yeni teknolojiyi satın alacak pa-ranız yoksa da, gelişmiş ülkeler tek-noloji yardımı adı altında uzun vade-li krediler açarak kendi ekonomilerini geliştireceklerdir. Diğer bir deyişle Kyoto antlaşması ile dünyada yasal modern sömürge sistemi kurulmaya çalışılmaktadır.

Eğer gerçekten dünyada iklimin insanoğlu nedeni ile değiştirildiğini iddia ediyorlarsa, ve bu değişimin %75’inden fazlasına Çin, Amerika, Rusya ve Almanya gibi 8-10 ülke ne-den oluyorsa, nene-den tüm ülkeleri bir masa etrafına topluyorlar? Geçtiğimiz Haziran ayında yapılan G-7’ler (G-8) toplantısında, halen Kyoto’nun önün-de en büyük engel olan ABD önün-değişik bir Post-Kyoto teklifi sunmak istedi. Ancak başta Almanya olmak üzere bu teklif hemen ret edildi ve konunun BM toplantılarında konuşulmasını is-tedi. Yani, ortada “küresel ısınma” adı altında ama henüz paylaşımı yapıla-mayan çok büyük ticaret pastası var. Paylaşım gerçekleştiği an biz de imza atmak zorunda kalacağız.

GAP'ı ve projenin geldiği nokta-yı verimlilik ve çevre açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

GAP projemiz dünyanın en büyük su projelerindendir. Toplamda 30 mil-yar dolar harcanarak yapılması plan-lanan bu projede oldukça büyük iler-leme kaydedilmiş ve şimdiye kadar 18 milyar dolar civarında yatırım ya-pılarak projenin önemli bir bölümü de hayata geçirilmiştir. Ancak proje-nin yapımı öncesinde detaylı yapıl-ması gereken jeolojik, biyolojik , jeo-kimyasal, ziraat gibi bilimsel çalışma-ların yeterli düzeylerde yapılmaması ve projenin uygulamaya sokulmasın-dan sonra da yanlış tarım politikaları-na ısrarla devam edilmesi nedeniyle maalesef tarım açısından bekleneni verememektedir. Özellikle, damıtma sulama ve drenaj sistemlerinin yapıl-maması/atlanması nedeniyle, ilk yıl-larda elde edilen verimden hızla uzaklaşılmış ve bazı kaynaklar göre %30 gibi oldukça büyük bir tarımsal

alan da tuzlanma nedeni devre dışı kalmıştır. Söz konusu sorunlar şu an giderilmeye çalışılıyor ancak bilimin zamanında kullanılmaması nedeniy-le, gerek verimli tarım alanlarının kaybı ve gerekse verimlilik açısından kayıplarımızın çok ciddi boyutlarda olduğu da bir gerçektir. Özetle GAP projesi, Türkiye’de bilimin çok daha detaylı ve dikkatli kullanılmak zorun-da olduğunun çarpıcı bir örneğidir.

Termik santraller kolay kredi bu-labilirken GAP neden uluslararası büyük kredilerden yararlanamadı?

Uluslararası büyük krediler bir ül-kenin ekonomik gelişmesi için veril-mez. Kredi, gelişmiş ülkelerin kendi ekonomilerini büyütmek için kullan-dıkları en büyük silahtır. Örneğin, Türkiye’ye demiryolu için değil de karayolu yapımı için kredi verilir. Çünkü, gelişmiş ülkelerin kamyon, petrol gibi mallarını satması gerek-mektedir. Eğer ulaşımı demiryolu ya-parsak gelişmiş ülkelerin bu konular-daki satışları azalacaktır.

Almanya, 2004 yılında Mersin’de yapılan termik santral için kredi verir-ken, burada kullanılacak kömürün Kolombiya’dan satın alınmasını şart koşmuştu. Çünkü Kolombiya’nın Al-manya’ya çok büyük borcu vardı ve kömüründen başka satacak bir şeyi de yoktu. Yani Almanya verdiği kredi karşılığında hem parasını işletti hem de başka bir ülkeden alacağını garan-ti altına aldı.

GAP’a kredi verilmemesini bu ne-denden dolayı çok doğal karşılıyo-rum. GAP’a verilen kredi karşılığı ya-bancı ülkelerin kazancı ne olacaktı? Hiçbir şey. Çünkü buradan elde edi-lecek tüm maddi kazanç Türkiye’nin olacaktır. Ve çok daha önemlisi, GAP’ın Türkiye’yi siyasi olarak Orta-doğu’da çok daha güçlü hale getire-cek olmasıdır. Su, hem üretim açısın-dan hem de enerji açısınaçısın-dan tartışma-sız dünyadaki en büyük potansiyel ekonomik güçtür ve her geçen gün bi-raz daha önem kazanmaktadır.

Bu konuda kredi vermeye yanaş-mayan AB’nin, GAP yönetiminin uluslararası bir yönetime devredilme-sini AB’ye giriş şartlarından biri ola-rak gündeme getirmesi gerçekte GAP’ın ne kadar önemli bir yatırım

olduğunun ve bu projenin tamamlan-masından korktuklarının göstergesi-dir. Bugün GAP projesini aslında ön-celikli olarak desteklemesi gerekenler güney komşularımızdır. Çünkü baraj-lar, buharlaşmanın en az olduğu de-rin vadilere yapılmalıdır. Güney kom-şularımızda bu tür derin vadiler çok çok azdır ve ayrıca iklimleri çok da sı-caktır. Bu nedenle suyun, iklimsel olarak daha serin olan Türkiye’deki derin vadilere yapılacak barajlarda tutulması onlar için de çok büyük avantajdır.

GAP projesi, Türkiye’nin kendi sulaması ve enerji açığını kapatması açısından olduğu kadar da Ortado-ğu’da siyasi gücünü arttıracak en önemli silahıdır ve bir an önce bitiril-mesi gerekmektedir.

Kyoto'nun imzalanması için bü-yük çaba harcayan kesimler GAP konusunda neden sessiz kalıyorlar?

Türkiye’deki STK’ların bir kısmı maalesef bilimden ve dünya gerçekle-rinden uzaktalar ya da yeteri kadar bilgi sahibi değiller. Örneğin Yortanlı Barajı’nı ele alalım. Antik kent bulu-nan bu alanda barajın su tutmaması için büyük gayret sarfediyorlar. Ama Anadolu’da 40 binden fazla antik alan var. Yani Anadolu’da, özellikle su kaynakları yanında, kazmayı vur-duğunuz her yerde antik şehir vardır. Bu mantığa göre hiçbir yere baraj ya-pamazsınız.

Türkiye’deki STK’lar yabancıların ellerine verdiği bilgilerle konuşuyor-lar. Örneğin, Türkiye’de nükleer san-tral yapılmasına karşı olan ve eylem-leri düzenleyen “çok büyük” bir ya-bancı STK, Finlandiya’da yapılan nükleer santral için “lütfen teknoloji-ye dikkat edelim” diyor. Gönül rüz-gar, güneş gibi enerjileri istiyor ama günümüzdeki teknoloji henüz bu tür kaynaklardan doyurucu enerji sağ-lanması için yeterli değil. Ama baraj yaparak hem kendi enerjimizi hem de sulamayı sağlayarak tarımda geliş-meyi sağlayabiliriz ve özellikle enerji maliyetlerini çok düşürebiliriz.

Türkiye’deki STK’ların, Ata-türk’ün sözlerini daha dikkatli oku-malarını ve dünyadaki özellikle ener-ji konusundaki gelişmeleri iyi izleme-lerini tavsiye ederim.

EKONOM‹

Selim SOMÇA⁄ Ocak 2008

G

eçtiğimiz iki ay boyunca Ameri-ka’da mortgage ve konut sektör-lerinin çökmesiyle başlayan eko-nomik çalkantı derinleşmeye de-vam etti. Bu süreçteki bazı ilginç noktala-rı kısaca görelim:

Amerika’nın en büyük bankası, Amerikan kapitalizminin dünya çapında-ki sembol markalarından Citibank Kasım başında mortgage krizinden ötürü 4. dö-nem bilançosunda da USD 11 mia.lık za-rar göstereceğini açıkladı. Amerika’nın en büyük bankasından gelen bu haberle Amerikan piyasasında o zamana kadar hâkim olan, Amerikan bankalarının mort-gage zararlarının 3. dönemden sonra de-vam etmeyeceği görüşü çöktü.

Aralık başında Citibank’ın çok bü-yük sayıda (45 bine kadar) elemanını iş-ten çıkartacağı açıklandı. Böylece Citi-bank’ın mortgage zararlarından dolayı ne kadar sıkıştığı iyice anlaşılmış oldu.

ABD’de özel bir konut fiyatları en-deksinin bu yılın 3. döneminde geçen yıla göre % 4.5 gerilediği açıklandı. Bu son 20 yılın en büyük düşüşü.

ABD Ticaret Bakanlığı Ekim ayında yeni ev fiyatlarının geçen yılın Ekim ayı-na göre % 13 düştüğünü açıkladı. Bu son 37 yılın en büyük aylık düşüşü.

ABD’de Ekim ayında geri ödeneme-yen mortgage kredilerinin sayısının geçen yılın Ekim ayına göre % 94 arttığı açıklandı.

Özetlersek, Amerika’da bir yandan konut sektöründe fiyatlar hızla gerilerken, bir yandan da ödenemeyen konut kredisi sayısı hızla artmaya devam etti. Öte yan-dan Amerika ve Avrupa finans sisteminde mortgage çöküşünden kaynaklanan za-rarlar en büyük kurumları sarsmaya de-vam ederken, bunun yarattığı güvensiz-lik sonucunda kurumlar arası kredi akışı

tıkandığı için likidite yeniden sıkışmaya başladı, bunun üzerine Amerikan ve İn-giliz merkez bankaları piyasalara yeniden ilave likidite aktarmaya başladı.

Bu arada Aralık ayı boyunca Ameri-kan ekonomisinin yavaşladığını gösteren belirtiler güçlenmeye devam ettiği gibi, Amerikan ekonomisinde ortya çıkan ya-vaşlama diğer gelişmiş ülkelere de yayıl-maya başladı. Aralık ayında İngiltere ve Kanada merkez bankaları faiz indirirken ve Avrupa Merkez Bankası da Euroland için 2008 büyüme tahminini aşağıya çekti.

17 Aralık: Moody’s sermaye yeter-lilik oranı düşmüş olan Citibank’ın kredi notunu düşürdü.

18 Aralık: LIBOR oranlarının yük-selmeye devam etmesi üzerine Avrupa Merkez Bankası yıl sonıu likidite ihtiyacı için Avrupa bankacılık sistemine USD 500 mia tutarında 2 hafta vadeli borç verdi. USD 500 mia bankanın şimdiye kadar yaptığı fonlama miktarlarına kıyasla re-kor düzeyde yüksek bir tutar.

Kasım ortasında 4.40’lara kadar geri-lemiş olan 3 aylık LIBOR 17 Aralıkta 4.95’e yükselmişti. AMB’nın 4.21’lik dev fonlamasından sonra 3 aylık LIBOR an-cak 4.70’lere kadar geriledi.

22 Aralık:Amerikan Hazinesi önder-liğinde mortggae tahvili fonlarını

yüzdür-mek için Amerikan bankalarınca kurulma-sı düşünülen USD 90 mia.lık kurtarma fo-nu planı bankaların gereken kaynağı bula-mamaları yüzünden suya düştü.

26 Aralık:Ekim ayında ABD’nin 20 kentsel bölgesinde konut fiyatlarının bir yıl önceye göre % 6.1 gerilediği açıklandı.

27 Aralık:ABD’de Kasım ayı daya-nıklı tüketim malı siparişlerinin % 0.1 art-tığı açıklandı. Piyasalar % 2 artış bekle-mekteydi.

28 Aralık:ABD’de yeni ev satışları-nın Kasım ayında geçen yıla göre % 34 oranında gerileyerek son 9 yılın en düşük düzeyine indiği açıklandı.

Özetlersek, Aralık ayının ikinci yarı-sında da Amerikan konut/mortgage sek-törlerindeki çöküş devam etti, Amerikan ekonomisinin yavaşladığını gösteren be-lirtiler güçlendi. Mortgage’a bağlı finansal çöküşün yarattığı güven bunalımı yüzün-den piyasalardaki likidite sıkışıklığı da derinleşti, merkez bankalarının faizleri düşürmek için piyasalara pompaladığı para miktarı çok yüksek boyutlara ulaştı, buna karşılık faizler çalkantı öncesi dü-zeylere indirilemedi. Bütün bunlar Ame-rika’daki mortgage kökenli ekonomik sı-kıntıların sonuna gelinmediğini, çalkantı-nın 2008’de daha da derinleşeceğini orta-ya koyuyor.

SÖYLEfi‹

“Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Kooperatifçiliği” adlı çalışmanızda, ko-operatiflerin Türkiye’de neden, hangi koşullarda kurulduğunu incelediniz. Konuyu biraz açar mısınız?

Erçin: Kitapta, Atatürk’ün kooperatif kurucusu olarak önderlik ettiği kooperatif-ler, İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri-nin üniversitede Türk Kooperatif Kuru-mu’nu nasıl kurdukları, Anadolu Ajan-sı’nın atası olan Matbuat ve İstihbarat Mü-düriyeti Umumiyesi’nin

ku-ruluşu gibi ilginç bilgi-ler de bulunuyor. Ça-lışmadaki bütün kooperatif uygula-malarını kendi dö-nemlerindeki ko-şullarında değer-lendirdim ve o de-vir şartlarında doğ-ru ve tutarlı olabile-cek bir uygulamanın, bugün geçerli olma-yabileceğini belirttim.

Kooperatifleri nasıl tanımlıyor ve günümüzde nereye oturtuyorsunuz?

Erçin: Kooperatifler kendi kendini oluşturan, kendi kendini koruyabilen, kendi kendini yönetme özelliğine sahip, özerk, bağımsız ve demokratik yönetim şeklinin hâkim olduğu, ulusal ve ulusla-rarası düzeylerde diğer kooperatiflerle iş-birliği yapan ve toplumsal sorumlulukla-rı olan kuruluşlardır. Basorumlulukla-rışçı kural ve dav-ranışlarıyla, insanların yaşam kalitelerini yükseltip, korumalarıyla, ülkede ve dünyada sosyal adaleti, sosyal ba-rışı sağlayan ve koruyan, tüm insanlığın ortak faydasına

çalı-şan örgütlerdir.

Günümüzün politikacı-ları iktidarpolitikacı-ları döneminde servet sahibi olurken, dev-let kurucusu Atatürk, çift-liklerini de millete hediye etmedi mi?

Erçin: Aynen öyle. Ve bu hediyelerin anlamı çok büyük-tür. 11 Haziran 1937'de

‹stanbul Üniversitesi S.B.F. Ö¤retim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ferhat Erçin:

“Kooperatifler Ekonomik

Belgede 26 6 (sayfa 36-40)

Benzer Belgeler