• Sonuç bulunamadı

-71-

yönetimine el koyan Pervez Müşerref, 2008 yılına kadar iktidarda kalmıştır. 2007 yılı sonlarına doğru sürgünden dönen Benazir Bhutto, uğradığı ilk suikast saldırısından kurtulmasına rağmen, 27 Aralık 2007’deki ikinci suikastta yaşamını yitirmiştir. Navaz Şerif ise, 2013 yılındaki seçimleri kazanarak başbakan olmuş ve Pakistan siyasi hayatında ilk kez bir sivil hükümet görev süresini tamamlamıştır. Ancak 2017 yılında (Panama Davası sebebiyle) Pakistan Yüksek Mahkemesi tarafından görevinden uzaklaştırılmıştır.

Son olarak 2018 yılı Temmuz ve Eylül ayında gerçekleştirilen seçimlerle başbakanlığa İmran Han, cumhurbaşkanlığına ise Arif Alvi seçilmiştir.

Pakistan İslam Cumhuriyeti parlamenter demokratik sistemle yönetilmekte olup, eyaletlerden oluşan federal bir yapıya sahiptir. Pakistan parlamentosu, 342 üyeli bir Ulusal Meclis ile 104 üyeli bir Senato’dan oluşmaktadır. Ayrıca, her eyaletin yerel düzeyde gerçekleştirilen seçimlerle göreve gelen milletvekillerinden oluşan eyalet meclisleri bulunmaktadır. Eyaletlerde, seçimle işbaşına gelen bir Eyalet Başbakanı ve merkezi yönetimi temsilen, Cumhurbaşkanı tarafından atanan bir Eyalet Valisi görev yapmaktadır. Ülkede yürütme erki merkezî yönetim ile eyalet yönetimleri arasında paylaşılmış durumdadır. Ülkede dört eyalet (Pencap, Sind, Hayber-Pahtunhva ve Belucistan) bulunmaktadır. Afganistan sınırında bulunan ve 7 İdari Birimden müteşekkil

“Aşiretler Bölgesi” (Federally Administered Tribal Areas / FATA) Mayıs 2018 ayında yapılan anayasa değişikliğiyle Hayber-Pahtunhva (Khyber Pakhtunkhwa) eyaletine katılmıştır.251

-72-

değişimine paralel olarak kimlik bunalımları ve kimlik oluşturma çabalarıyla karşılaşmıştır. Bu kimlik temelli olgular, kaçınılmaz olarak uluslaşma süreçlerinde kurucu etkiye sahip olmaktadır.252 Çünkü her ulus doğal olarak bir toplumdur ancak her toplum henüz ulus olmayabilir.253 Bu manada Pakistan, dar çerçeveli ve sıklıkla ordu tarafından müdahale edilen bir siyasi yapının şekillendirdiği, etnik/bölgesel kimlik, din/mezhep ve şehirli/kırsal ayrımının ayrıştırıcı bir faktör olduğu ve bu bağlamda ulusal bütünleşme anlamında ciddi sorunlar yaşayan bir ülke profili çizmektedir.254 Her iki Dünya Savaşının ardından özgürlüklerini kazanan devletler, Westfalyen düzen sonucu ortaya çıkan ve ulus-devlet modeli olarak tüm dünyaya yayılan, sanayileşmiş ve gelişmelerini tamamlamış Avrupa ulus-devlet sistemini örnek almışlardır.255 Zira yeniden şekillenen uluslararası ilişkiler ortamında modern çağın siyasal yapıları, bütün toplulukları “ulus-devlet”

şeklinde örgütlenmeye zorlamıştır.256 Ancak dekolonizasyon sonrası oluşan yeni sistemde ortaya çıkan zayıf ve kırılgan devletlerin fiziksel sınırları sömürgecilik döneminde genelde yapay olarak tanımlanmış etnik ya da dinî kimlikler üzerinden belirlenmeyi sürdürmüştür. Bu durum ise, kaçınılmaz olarak beraberinde birçok sorun ve çatışma getirmiş, yeni devletler, kimlik politikalarına uygun vatandaş yaratma gayretlerine girişmiş ve bunun sonucunda Pakistan gibi birtakım devletler yıkıcı ve olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalmış, toplum ile yönetim arasında telafisi güç olan meşruiyet sorunları ortaya çıkmıştır.

Hopf’a göre kimlikler, uluslararası ilişkiler açısından aktörlere belirli ölçülerde düzen ve

252 Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Ortadoğu’da Millet, Milliyet, Milliyetçilik, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 12-13.

253 Yıldız, “Kimlik ve Ulusal Kimlik Kavramlarının Toplumsal Niteliği”, s. 13.

254 Wagner, “Pakistan's Foreign Policy Between India and Afghanistan”, s. 247; Karl Von Vorys, Political Development in Pakistan, Princeton University Press, Washington, 2015, s. 151-152.

255 Gabriel A. Almond ve Sidney Verba, The Civic Culture: Political Attitudes and Democracy in Five Nations, Princeton University Press, New York, 1963, s. 6-7.

256 A. Nuri Yurdusev, “Ulus-Devlet: İnsanlığın En Tehlikeli İcadı”, (ed.) Tayyar Arı, Uluslararası İlişkilerde Post Modern Analizler-1, Kimlik, Kültür, Güvenlik ve Dış Politika, Bursa, 2012, s. 64.

-73-

öngörülebilirlik sağlamaktadır. Devletler birbirlerine kimliklerine göre davranışlar sergilemektedir ve kimlikler devletlere, diğer devletlerin tanıyacağı ve ona göre karşılık vereceği eylemlerinin temelini oluşturmaktadır.257 İnşacı yaklaşım bağlamında devlet kimliğini bağımsız, dış politikayı ise devlet kimliğine bağımlı bir değişken olarak varsaydığımızda, devletlerin kendilerini diğer devletlere göre nasıl tanımladıkları, çıkarlarını ve dış politika davranışlarını belirlemelerinde önemlidir.258 Kimlik olgusunun, Wendt’in ileri sürdüğü gibi sadece etkileşim sonucu olarak değil, aynı zamanda içsel süreçlerin de etkisiyle oluştuğunu dikkate almak gerekir.259 Çünkü bir devletin bir yapıyı nasıl algıladığı kimlik ile açıklanabilir.

Ulus-devletleşme sürecinin bir aracı olan ulusal kimlik inşası, özellikle sömürge sonrası döneme ait bir kavram olarak görünürlüğünü artırmıştır. Bu süreçte, devletin kimliği ile devleti oluşturan bireylerin varsayımsal kimliğinin örtüştüğü kabul edilmektedir.260 Örtüşmemesi durumunda ise, kimlik sorunsalı olarak karşımıza çıkan konu, büyük oranda etnik/dini kimlik ile ulusal kimlik ayrımına dayalıdır. Etnik/dini kimlik ile ulusal kimlik arasında temel farklılık varoluşsaldır. Etnik/dinsel kimlik doğumsallıkla bağıntılı iken, ulusal kimlik Westfalyen yapının ve modern çağın içsel bir kavramı olarak çeşitli yapay unsurlara bağlıdır.261 Çünkü kültürel bir nitelik taşıyan etnik/dini kimlikten farklı olarak ulusal kimlik toplumsal konsensüs ile ilintili bir kavramdır ve bu durum toplumu doğa durumundan yapay bir oluşuma, bir başka ifade ile devletsizlik durumundan devletlilik

257 Hopf, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory”, s. 174-175.

258 Weldes, “Constructing National Interests”, s. 276.

259 McSweeney, Security, Identity and Interest: Sociology of International Relations, s. 127-128.

260 Yıldız, “Kimlik ve Ulusal Kimlik Kavramlarının Toplumsal Niteliği”, s. 12.

261 M. Umutcan Yüksel, “Ortadoğu’ya İnşacı Kuram Açısından Alternatif Bir Yaklaşım: Ortadoğu’da

Kimlik Sorunu”, s. 3, Academia internet sitesi,

https://www.academia.edu/4128738/Ortado%C4%9Fuya_%C4%B0n%C5%9Fac%C4%B1_Kuram_A%

C3%A7%C4%B1s%C4%B1ndan_Alternatif_Bir_Yakla%C5%9F%C4%B1m_Ortado%C4%9Fuda_Kiml ik_Sorunu

-74-

durumuna evirmektedir.262 Tarihin bir ürünü olan ulusal kimlik siyasi bir süreçtir ve ulusal kimlikler de ulusal ve uluslararası siyasi süreçlerle ve etkileşimle oluşmaktadır.263 Dolayısıyla, Doğu toplumlarında yaşanan kimlik sorununun temelde yapay kurumlar ile ortaya çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Tek başına etnik dayanışma duygusu ulusu oluşturmasa da etnik gruplar belirli şartlar oluştuğunda ulusa dönüşme potansiyeline sahip olduğundan uluslaşmanın ilk adımı olarak görülebilir; çünkü etnik gruplar siyasallaşmaları halinde ulusçuluk ideolojisiyle hareket etmekte, bu ise ulus inşasına olanak sağlayabilmektedir.264 Kuramsal olarak ulus-devlet, belirli sınırları olan toprak parçası üzerinde, idaresindeki toplulukları ve bu etnik topluluklara özgü dil, din, gelenek gibi alt kimlik unsurlarını kompoze ederek ortak kültür ve değerler çerçevesinde bütünleştiren ve genelleştirilmiş tek bir üst kimlik dahilinde örgütleyen siyasi yapılardır.265 Ulus-devlet, dayanışma ve sağlam bir siyasal örgütlenmeye sahip olduğu düşünülen bir varsayımdır ve ulus-devlet bağımsız ve tek siyasal “birlik” ile türdeş ve tek kültürel “kimlik” ister.266 Ulus inşası projesindeki başarı, ortaya çıkacak siyasi ve toplumsal birçok riski azaltacaktır. Buradaki başarı ölçütü ise, ulusu oluşturan topluluk bireyleri arasındaki farklılıkların ortadan kaldırılarak türdeş bir yapının kurulması ve bir bütün olunduğuna inanılmasıdır.

Ancak, çok etnisiteli toplumların, ulus-devlet süreçlerinde kimlik temelli sorunları tam olarak aşamadığı birçok örnekte görülmüştür ki bu durumun ulus-devletin oluşum aşamasındaki sosyal ve yapısal birtakım faktörlerden kaynaklandığını söylemek yanlış

262 Idem.

263 Katzenstein, The Culture of National Security: Norms and Identity in World Politics, s. 5.

264 Erol Kurubaş, “Etnik Sorunlar: Ulus-Devlet ve Etnik Gruplar Arasındaki Varoluşsal İlişki”, Doğu Batı, Sayı:44- Ocak-Şubat-Mart 2008, s. 22.

265 Ibid., s. 12.

266 Erol Kurubaş, Asimilasyondan Tanınmaya: Uluslararası Alanda Azınlıkların Korunması ve Avrupa Yaklaşımı, Asil Yayıncılık, Ankara, 2006, s. 15.

-75-

olmayacaktır. Nitekim, ulus-devlet inşasında genellikle ana temeli oluşturan dil, din, ırk ve etnisite faktörlerinin sahip olduğu potansiyel çatışma sahaları, İslam coğrafyasındaki yeni ulus-devlet düzenine geçiş sürecinde de gerçek bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.

Sadece ırk, coğrafya veya din birliği ulus-devletin oluşmasında yeterli değildir; dil, din, ırk ve etnik ortaklıklara rağmen ortak kimlik inşası süregelen bir sorunsal olmuştur.

Nitekim Pakistan sadece etnik gruplara ve eyaletlere bölünmüş bir ülke olmaktan ziyade bölgesel aidiyetlerin, etnik kimliklerin, kabile ve aile bağlarının, dini kutuplaşmaların ve siyasi gruplaşmaların iç içe geçmiş olduğu bir ülke durumundadır.267 Bu durum ise, kaçınılmaz olarak Pakistan’ın siyasi yapısını ve toplumsal yaşamını karmaşık bir hale getirmektedir.

Ağırlıklı olarak İslami kimlik temelinde kurulmaya çalışılan devletlerin sabit sınırlar içerisinde ve tam egemenlik anlayışı ile yönetilmesi düşüncesi, sömürge sonrası toplumlarda, Batılı devletlere kıyasla pek de başarılı gelişim gösterememiştir.268 Çünkü sömürge dönemindeki toplumun ihtiyaçları ve ülke gerçekleriyle bağdaşmayan eski kural ve uygulamaları yeni yapılanmalarında ortadan kaldıramamış, bu durum ise toplumsal çatışmaları ve ülke içi mücadeleleri daha da derinleştirmiştir. Sömürge yönetimlerinden kurtulan ülkelerin liderleri, genelde toplumun büyük kesimini ve farklı grupları dışlayıcı iktidarları ile sadece yönetici elitleri ve çevresini kalkındırmışlar, toplumun büyük kesimi ile etkili ve yeterli bir devlet-toplum ilişkisi tesis edememişler, dolayısıyla meşruiyetlerini tam olarak sağlayamamışlardır.269 Nitekim, ulus-devlet yapılanmasında bir tür olan ve bir nevi ihraç yoluyla, yani Batılı değerlerle ulus-devlete ait kimlik inşası270 Pakistan ve

267 Vorys, Political Development in Pakistan, s. 153-155.

268 Alavi, “Nationhood and the Nationalities in Pakistan”, s. 1527.

269 Denisa B. Kostovicova ve Vesna Dzeliloviç, Persistent State Weakness in the Global Age, Ashgate Publishing Group, United Kingdom, 2009, s. 3.

270 Jürgen Habermas, “Öteki” Olmak, “Öteki”yle Yaşamak, İlknur Aka (çev.), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004, s.13-14

-76-

Afganistan’da yaşanan ve halen devam etmekte olan bir süreçtir. Ancak her iki ülkedeki içsel yapıları senkronize edecek olan başta idari yapıların sağlıklı ve etkin çalışmaması, farklı etnik grupların bir ortak kimlik temelinde bir araya gelmesini mümkün kılamamıştır.271 Kuruluşundan itibaren ülke içindeki yapı ve uluslararası alanda yaşanan gelişmeler neticesinde kimlik ve bileşeni olan ulusa dair kavramları tanımlamada yeterliliği tartışmalı olan Pakistan, bazı araştırmacılara göre millet olmaksızın milliyetçiliğe sahip olmaya çalışan bir devlet yapısındadır.

Etnik topluluklar kendilerine has nesnel ve öznel özellikler taşımaktadırlar ve etnisite, kimlik sahibi olmanın ve diğerleri tarafından tanınmanın bir bileşimidir.272 Hindistan ve Pakistan’ın ayrılış sürecinde iki ülke arasında gerçekleşen Hindu ve Müslüman mübadelesi sebebiyle 10 milyon civarında insan Pakistan’a gelmiş, bu da farklı etnik ve kültürel yapılara sahip kesimler arasında pek çok sorunu beraberinde getirmiştir. Pakistan, Hindistan gibi çok dilli ve etnisiteli, homojen olmayan toplumsal bir yapıya sahiptir273 ve Pakistan coğrafyasında yaşayan sıradan ülke vatandaşından karar verme mekanizmalarında olan elitlere kadar birçok birey kendisini etnik kimlikleriyle tanıtmakta ve tanınmaktadır. Nitekim 1960-1980’li yıllarda Pakistan siyasi yaşantısında yer alan ve anayasa yapımında önemli rolü olan Vali Han, ulus ve etnik kimlik bileşenleri arasındaki bu dilemmayı “ben binlerce yıldır bir Peştunum, 1300 yıldır bir Müslümanım, ve sadece 40 yıllık bir Pakistanlıyım” sözleriyle dile getirmiştir.274 Etnik grupları oluşturan bireyler, nesnel açıdan “biz” yapan ortak ve ayırıcı bileşenler olan dil, din, kültür gibi paylaşılan unsurların yanı sıra, öznel olarak da bu bileşenlere aidiyet

271 Vorys, Political Development in Pakistan, s. 27-28.

272 Yurdusev, “Avrupa Kimliğinin Oluşumu ve Türk Kimliği”, s. 19-20.

273 Vorys, Political Development in Pakistan, s. 27-31.

274 S. Ahmed Akbar, “Tribes, Regional Pressures and Nationhood”, (ed.) Victoria Schofield, Old Roads and New Highways: Fifty Years of Pakistan, Karachi, 1997, s. 14.

-77-

duygusunu her türlü yapısal kimliğin önünde tutmaktadırlar.

Bununla birlikte, toplumsal yapı içerisinde etnik-bölgesel kimlik, din-mezhep ve şehirli-kırsal ayrımı ciddi bir şekilde ayırt edici özellik olarak görülmektedir.275 Birçok kavim ve etnisitenin İslam dini ortaklığı ile oluşan Pakistan’da hâlen birbiriyle tam olarak kaynaşmamış ve aralarında ciddi sosyal tabakalaşma olan değişik beş etnik topluluk yaşamaktadır. Ülkenin doğusunda Pencap Eyaletinde yaşayan Pencaplılar %45 gibi bir çoğunlukla ülkenin en önemli etnik grubunu oluşturmaktadır. %14’lük kesimi oluşturan Sindliler, %10’luk kesimi oluşturan Seraikiler ve %8’lik kesim olan Urduca konuşan Hindistan Muhacirleri güneydoğuda Sind Eyaletinde; %15 gibi bir orana sahip olan Peştunlar (Pathanlar) Afganistan sınırı boyunca yer alan Kuzey Batı Sınır Eyaletinde (North-West Frontier Province- NWFP)276 ve %4’lik kesim olan Beluciler güneybatı bölgesinde Belucistan Eyaletinde yaşamaktadır.277 Ülkenin bahse konu çoğul etnik varlığı içinde Pakistan ulusal kimliği ile bu etnik gruplara ait aidiyetlerin arasındaki ilişki yapısının nasıl olacağı konusunda çözüm bulunamamıştır. Bir başka ifadeyle siyasi yapı etnisite bağlamında yaşanan bu çoğulluk durumunu ulusal kimlik yapısı altında kurumsallaştıramamış ve bu kurumsallaşma süreci içselleştirilmemiştir. Bu durum, kaçınılmaz olarak, Pakistan’da etnik ve mezhepsel çatışmaların siyasal istikrarı tehdit etmesine, ülkenin dışsal etkilere daha açık bir hale gelmesine ve yönetiminin zorlaşmasına yol açmaktadır.

Pakistan uluslaşma sürecini henüz tamamlayamamış bir devlettir. Uluslaşmadan beklenen paylaşılan ortak değerler etrafında toplanmayı ve birlikte bir gelecek ideali

275 Vorys, Political Development in Pakistan, s. 27-31.

276 19 Nisan 2010 tarihli düzenleme ile Hayber-Pahtunhva eyaleti adını almıştır.

277 İbrahim Özhazar, Modern Dönem İslam Ülkeleri (2. Cilt), Balkanlar, Türkistan ve Güney Asya, Tire Kitap, İstanbul, 2017, s. 216; Rehan Mullick ve Joseph Hraba, “Ethnic Attitudes in Pakistan”, International Journal of Intercultural Relations, Vol.25, 2001, s. 166-169.

-78-

yaratmayı başaramamıştır. Etnik toplulukların kendilerini halen öncelikli olarak etnik kimlikleri ile tanıtması aşılabilmiş bir sorun değildir. Pakistan’ın sahip olduğu etnik çoğulluk ve farklılıklar sebebiyle dine dayalı ortak ulusal kimlik oluşturma ideali bu manada önemlidir.278 Çünkü Pakistan’ın kurucu elitleri, ülkenin çeşitli etnik ve kültürel gruplardan oluşan bu heterojen yapısından kaygı duymuşlardır. Bu sebeple ülkenin kuruluş aşamasından itibaren din olgusu önemli bir birleştirici olarak görülmüştür.279 İlk Kurucu Meclisin “1949 Hedefleri Kararları”nda, İslam'ın öğretilerine ve gereksinimlerine uygun yaşama vurgu yapılarak, İslam hükümlerinin temel alındığı ortak bir zemin oluşturulmaya çalışılmıştır.280 Dolayısıyla, İslamiyet ortak paydası ile milliyetçilik temelindeki kimlik inşası, ülkede birliği sağlamak için kullanılan bir ideoloji olmuştur.281 Bu tür bir ideoloji aslında çok da yeni değildir; yüzyıllardan beri, özellikle Doğu toplumlarında din, derin bir şekilde içselleştirilmiş282 toplumsal kimliğin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Avrupa devletlerinde ulusçuluk fikri Orta Çağ düşünce sistemine karşı ve kavim, etnik kimlik temelinde geliştirilmiş iken, Müslüman ülkelerdeki ulusçuluk fikri İslami idealler üzerine inşa edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsız Müslüman ulus devletlerin verdiği sömürge karşıtı mücadeleler ümmet kimliği ve bilinci üzerine bina edilmiş, bir başka deyişle ulusal kimlikte İslamiyet’ten vazgeçilmemiştir.283 Modern devlet yapılanmasına doğru yaşanan süreçte ise, birçok Müslüman devlet, uluslararası sisteme uyum sağlamak için, din öğesini de barındıran, kendilerine has Batılı

278 Surendra Chopra, “Islamic Fundamentalism and Pakistan’s Foreign Policy”, India Quarterly, Vol. 49 (1-2), 1993, s. 23-24.

279 Kumar, “Pakistan’s Foreign Policy, Trends and Challenges”, s. 3; Pande, Explaining Pakistan’s Foreign Policy: Escaping India, s. 2,3; Rizvi, “Pakistan: Ideology and Foreign Policy”, s. 49-50.

280 C.Christine Fair, “Pakistan’s Internal Security Environment”, Mapping Pakistan’s Internal Dynamics;

Implications for State Stability and Regional Security, The National Bureau of Asian Research, NBR Special Report, No.55, Washington, February 2016, s. 35-36; Aktaş, Pakistan Dosyası, s. 64.

281 Pande, Explaining Pakistan’s Foreign Policy: Escaping India, s.2

282 Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Ortadoğu’da Millet, Milliyet, Milliyetçilik, s. 12.

283 Rizvi, “Pakistan: Ideology and Foreign Policy”, s. 50.

-79-

devlet yapılanmalarına dönüşmeye mecbur kalmışlardır.

Bu bağlamda da Pakistan’ın toplumsal ve siyasal yaşamında en önemli unsurların başında din olgusu gelmektedir. Bağımsızlığından bugüne kadar parlamenter demokratik sistemin sürekli kesintilere uğramasının yanı sıra özellikle dil, mezhep, etnik bölünmeler ile ekonomik ve siyasi dengesizlikler yaşayan Pakistan’ın milli birliktelik motivasyonunu bu coğrafyaya özgü bir yapı taşı olan “din” oluşturmuştur.284 Pakistan, Hint kıtasında Müslümanların çoğunlukta yaşadığı (kuzeydoğu ve kuzeybatı) bölgeleri bir araya getirme fikrinin bir ürünü olduğundan, birbirinden 1600 kilometre mesafede olan iki ayrı idari yapının bir devlet çatısı altında birleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Pakistan’ın içsel yapısında din ile devlet ilişkileri ve İslamiyet’in toplumsal ve siyasal yaşamdaki konumu önemli bir yer tutmaktadır. Kuruluşunda temel yapı taşı olan bu öğe, daha sonra Pakistan’ın hemen her siyasal hareketinde etkili bir inşa malzemesi olarak kullanılmış ve sürekli olarak dine atıflar yapılmıştır.285

Toplumsal ve siyasal hayatta büyük bir role sahip olan din öğesi, aslında İngiliz sömürge döneminde de farklı amaçlarla kullanılan bir araç olmuştur. Britanya Hindistanı’nda toplumsal sınıflandırma etnik temelden ziyade dini (Hindu ve Müslüman) temele dayanmaktaydı. Sömürge yönetimi tarafından yapılan bu Hindu-Müslüman ayrımı, bağımsızlık öncesinde Müslümanlar arasındaki etnik ve sınıf farklılıklarını örten bir kimlik anlayışı oluşturmuştur.286 Bu sebeple Pakistan, Müslüman kimliğine dayalı olarak Hinduların çoğunlukta olduğu Hindistan’dan ayrı bir devlet olarak kurulabilmiştir.287 Bu

284 Tilak Devasher, Missing Factors in India’s Policy Towards Pakistan, Vivekananda International Foundation, New Delhi, June 2017, s. 4.

285 Hasan Askari Rizvi, “Pakistan”, Asian Affairs: An American Review, Vol. 10 (1), 1983, s. 49; Khan,

“Understanding Pakistan's Pro-Taliban Afghan Policy”, s. 142.

286 Abdullah Ahsan, “Pakistan Since Independence: An Historical Analysis”, The MuslimWorld, Vol. 93, No.3-4, 2003, s. 353.

287 Haqqani, Pakistan: Between Mosque and Military, s. 175-176.

-80-

bağlamda etnik farklılıklar yüzünden dine dayalı ortak ulusal kimlik oluşturma düşüncesi Pakistan için önem kazanmıştır.288

Bütün üçüncü dünya ülkeleri için yapılan “yapay devlet” iddiası, Pakistan içinde ileri sürülmüştür. Ancak Hint alt kıtasında yaşayan Müslümanların din temelli tercihleri sonucunda ortaya çıkan Pakistan’ın diğer üçüncü dünya ülkelerine nazaran daha fazla meşruiyet taşıdığı söylenebilir.289 Kurulduğu dönemde İslam hükümleriyle yönetilen tek ülke olan Pakistan’da, günümüzde bile başarılı olmak isteyen hemen her siyasal hareket dine atıf yapmakta, güncel Pakistan Anayasası kendisini düşünce, konuşma, din ve ibadet özgürlüğü, toplanma, dernek ve basın özgürlüğünün yanı sıra statü eşitliği de dahil olmak üzere temel hakların güvence altına alındığı İslami ve demokratik bir devlet olarak tanıtmaktadır.290 Pakistan’da iktidarlara gelen elitler ister Batı eğilimli (Benazir Bhutto, Pervez Müşerref) olsun ister daha muhafazakar (Navaz Şerif) olsun, din söyleminden ve ülkeyi oluşturmadaki rolünün öneminden vazgeçmemişlerdir.

Pakistan’ın Müslüman halkının büyük çoğunluğu Hint etnik kökenlidir. Yüzyıllar boyunca, milyonlarca insan, bir kısmı zorla olsa da Hinduizmin yapısal özelliklerinden dolayı İslamiyet'i kabul etmiştir. Müslüman kalabilmelerinin var olmalarının temeli olduğuna inanan ve bu kültürü korumak için mücadele veren Hintli Müslümanlar, dönemin yükselen değeri olan “ulus-devlet” çerçevesinde, etnik kökenleri karışık olduğundan kendilerini tam olarak isimlendirememişlerdir.291 Bu sebeple din bir birleştirici ve tanımlayıcı kavram olmuştur. Hindistan’la benzer kültürel özelliklere sahip olmakla birlikte Pakistan’ın yaklaşık 210 milyonluk nüfusunun %95-97’si Müslüman

288 Chopra, “Islamic Fundamentalism and Pakistan’s Foreign Policy”, s. 238.

289 Kumar, “Pakistan’s Foreign Policy, Trends and Challenges”, s. 3-4.

290 Pakistan Devleti internet sitesi, https://thecommonwealth.org/our-member-countries/pakistan/

constitution-politics, erişim tarihi: 20.09.2020

291 Alavi, “Nationhood and the Nationalities in Pakistan”, s. 1527.

-81-

olup diğer azınlık gruplar olan Hristiyan, Hindu, Sih, Budist, Ahmedi ve Bahailerin fazla ağırlıkları yoktur.292 Müslüman kesimin %80-85'ini Sünniler, %10-15'ini de Şiiler oluşturmaktadır ki Pakistan, İran'dan sonra en fazla Şii nüfusuna sahiptir.293 Pakistan mevcut nüfusu ile çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkeler sıralamasında Endonezya’dan sonra ikinci sıradadır.

Müslümanlığın sağladığı birlikteliğe rağmen Sünni çoğunluk ile Şii azınlık arasında mezhepsel kutuplaşmalar söz konusudur. Devlet, kuruluşundan itibaren, bu sorunu aşmak için İslam’ın bir “milliyet” olarak algılanmasına çalışmış, uluslaşmanın ve dini ülke içi bütünleşmenin bir harcı olarak kullanmıştır. Cinnah, Müslümanların bir millet olduğunu özellikle vurgulamış ve Hindistan’dan ayrı Müslüman bir devlet kurmak için İslam’ı kullanmıştır.294 Ziya ül-Hak da Pakistan’ın “İsrail gibi ideolojik bir devlet olduğunu ve nasıl Yahudilik olmadan İsrail olamayacaksa, İslâm olmadan da Pakistan’ın olamayacağını” söylemiş,295 ve İslam’ı uzun zamandan beri yaşanan ulusal kimlik sorunun da çözümü olarak görmüştür.296 Nitekim günümüze kadar 1956, 1962 ve 1973 yıllarında yapılmış olan anayasalarda Müslüman, Urduca konuşan, federal bir İslâm cumhuriyeti kurulmaya çalışılmıştır.297

Pakistan için bir diğer iç yapısal sorun sahası siyasi meşruiyettir. Bu durum ülke içi siyasi

292 Pakistan Hükümeti İstatistik Bürosu internet sitesi, http://www.pbs.gov.pk/sites /default/files//tables/POPULATION%20BY%20RELIGION.pdf, erişim tarihi: 20.09.2020

293 Çevik, Pakistan Siyasetini Anlama Kılavuzu, s. 85.

294 Chopra, “Islamic Fundamentalism and Pakistan’s Foreign Policy”, s.238; O.N. Mehrotra, “Pakistan and the Islamic World”, Strategic Analysis, Vol. 5 (1-2), 1981, s. 32.

295 Shahid Javed Burki, Pakistan: A Nation in the Making, Oxford University Press, London, 1986, s. 77-78.

296 Haqqani, Pakistan: Between Mosque and Military, s. 122.

297 Matthew J. Nelson, “Informal Agencies of Influence in Pakistan: The Interdependence of Social, Religious, and Political Trends”, Mapping Pakistan’s Internal Dynamics; Implications for State Stability and Regional Security, The National Bureau of Asian Research, NBR Special Report, No.55, Washington, February 2016, s. 68; Pande, Explaining Pakistan’s Foreign Policy: Escaping India, s. 22;

Swarna Rajagopalan, “Internal Unit Demarcation and National Identity: India, Pakistan and Sri Lanka”, Nationalism and Ethnic Politics, Vol. 5, Issue 3, Routledge, 1999, s. 204.

-82-

yapının gelişememesinde önemli bir yer tutmuştur.298 Batı devletleri demokratik yapılar sayesinde kendilerini topluma kabul ettirmişlerdir. Ancak Pakistan’da, kuruluşundan itibaren İslami ideolojiye299 dayalı ulusal kimlik oluşturma çabaları devam ederken, bölgesel ve küresel ölçekli değişimler çerçevesinde uluslararası alanında karşılaşılan güçlükler, devleti ulusal ve uluslararası meşruiyet anlamında birtakım sorunlarla karşıya getirmiştir. Pakistan’ın bağımsızlığı yolunda en önemli role sahip olan ve halen siyasi yaşantısına devam eden Müslüman Birliği Partisi, devlet ve toplum arasında demokratik bir uzlaşı kuramamış, toplum içinde arabulucu ve uzlaştırıcı bir rol oynayamadığından etnik ve bölgesel farklılıkların aşılmasını sağlayamamıştır. Dolayısıyla ulusal birlik sorunlu bir hal almıştır.300

Pakistan’ın kuruluşunda büyük rol oynayan Pakistan Müslüman Birliği liderlerinin büyük çoğunluğu, Batılı laik bir eğitim almış, avukat, doktor, gazeteci, tüccar ve toprak sahiplerinden oluşmakta idi. Aslında Cinnah’ın amacı, İslami inanışları evrensel bir anlam yükleyerek demokratik bir hukuk sistemiyle birleştirmeye çalışmak; demokratik ve laik bir Pakistan oluşumu sağlamaktı.301 Cinnah Pakistan’ın teokratik bir devlet olmayacağını özellikle vurgulamıştı.302 Ancak bağımsızlık hareketinin başını çeken Müslüman Birliği Partisi elitleri ile Müslüman geniş halk kitleleri arasında sosyal ve kültürel bir uçurum mevcuttu.303 Partinin içinde yer alan kişiler ayrılma sürecinde sıkıntılar yaşamamış, mülteci olmamış ve Hindistan’dan kaynaklanan tehditleri tecrübe

298 Mahin Karim, “Mapping Pakistan’s Internal Dynamics: Implications for State Stability and Regional Security”, Mapping Pakistan’s Internal Dynamics; Implications for State Stability and Regional Security, The National Bureau of Asian Research, NBR Special Report, No.55, Washington, February 2016, s. 4-5.

299 Pande, Explaining Pakistan’s Foreign Policy: Escaping India, s. 2.

300 Alavi, “Nationhood and the Nationalities in Pakistan”, s. 1527.

301 Mobasher Jawed Akbar, Tinderbox: The Past and Future of Pakistan, Harper Collins Press, New Delhi, 2011, s. 265.

302 Jinnah Speeches and Messages, 26 February 1948, Pakistan resmi internet sitesi, http://www.pakistan.gov.pk/Quaid/messages_page3.html, erişim tarihi: 23.06.2020

303 Alavi, “Nationhood and the Nationalities in Pakistan”, s. 1527-1529.