• Sonuç bulunamadı

Padişahın Sağlığına Kavuşmasının Tebriki

1.2. MERASİMLERE DAİR TELHİS, TAKRİR VE

1.2.1. Saray Merâsimleri

1.2.1.5. Padişahın Sağlığına Kavuşmasının Tebriki

Hükümdarların hastalanması üzerine telhisler yazıldığını görmekteyiz. Bu telhislerde Râgıb Paşa hükümdarın hastalığından duyduğu üzüntüyü anlatmaktadır. Telhislerde hükümdarın sıhhatına kavuşması tebrik ve takdim olunan hediyelerin kabulu arz arz edilir:42 “Pâye-i serîr-i übbehet-semîr-i tâc-dârîlerine hezâr acz u iftikarile arz u takdîme ictisâr olunan hediyye-i hakirâne ve berg-i sebz-i nâçîzânemin hakaret ü hasâsetinden iğmâz-ı lahza-yı iltifât ile lutfen ve inâyeten meşmûl-i nazar-ı avâtıf-eser-i hüsn-i kabûl buyurulmak mes’ûl-i müstemendâne ve müsted‘â-i çâkerânem idügi ma‘lûm- ı mekârim-mersûm-ı zıllullâhîleri buyuruldukda emr ü fermân”43

Mecmuanın ikinci bölümünde de padişahın hastalığı üzerine yazılmış telhisler vardır. Bu telhisin birinde tarih verilmiştir. 3 Safer1118/7 Mart 1745 tarihli telhisin sahibi dönemin sadrazamı Seyyid Hasan Paşa’dır.44 Hekîm-başı Hayâti-zâde Efendi’nin

40 Metinde, bk. “Şerbet isti‘mâlinde yazılan telhîsin ber-vechi mu‘tad müsveddesidir”, vr. 9b-10a. 41Metinde, bk. “Fasd-ı hümâyûn vuk‘unda ber-vech-i mu‘tâd yazılan telhîsin müsveddesidir”, vr. 8b-9b. 42 “Tebrîk-i hengâm-ı tedâvî-yi tab‘-hümâyûn ve arz u takdîm olunan hedâyâ-ı ubûdiyyet-meşhûn kabûli

recâsını hâvî yazılan telhis”, Metin, vr.16b.

43Metin, vr. 17b.

44 “Mizâc-ı letâfet-imtizâc-ı hazret-i cihân-dârîye bir mikdâr inhirâf ârız olup lutf-ı Bârî ile mündefi‘ ve

âfiyete mübeddel oldığını Hekîm-başı Hayâti-zâde Efendi gelüp haber virmekle teşekkür zımnında ba‘zı hediyye ile irsâl olunan telhîs-i şerîf müsveddesidir 3 S [1]158”, Metin, 44a.

22

hükümdarın afiyette olduğunu haber vermesi üzerine, Seyyid Hasan Paşa’nın hükümdara teşekkür ve bazı hediyelerini sunduğunu anlamaktayız. Yine bir telhiste hükümdarın hastalığı üzerine acil şifalar dilendiği ve hediyelerin takdim edildiğini görmekteyiz.45 Bir diğer telhiste ise hükümdarın vücudunda çıkan çıbanı bildirmektedir. Bundan duyulan üzüntü ve dualar hükümdara bildirilmektedir. “Mübârek kadem-i şerîflerinde bir çıban

çıkdığı resîde-i sem‘-i kulları olmağla şevketlü efendimin bî-râhat oldukları fikriyle birkaç günden berü azîm elem ü kederde olup bu eyyâm-ı mübârekede ve leyâlî-i sa‘îdede def‘-i ârızaları içün lâzıme-i zimmet-i ubûdiyyetim oldığı üzere du‘â-yı hayra müdâvemetde iken..”46

1.2.2.Kalyon, Sandal-ı Hümâyûn ve Filika-i Hümâyûn İnşası Merasimleri

Osmanlılar, denizle doğrudan ilgisi olmayan bir uc beyliği olarak kurulmakla beraber fethettikleri yerlerdeki halkın denizcilik birikiminden de istifade ile ilk deniz faaliyetlerine giriştiler. XV. yüzyılın ortalarından itibaren devletin bir imparatorluk hüviyeti kazanmasıyla donanmanın fonksiyonu arttı. Osmanlı donanması Karadeniz ve Akdeniz’de imparatorluğun sınırlarını genişletme ve bu sulardaki hâkimiyeti tesiste büyük rol oynadı. XVI. yüzyılda Osmanlı donanması Avrupalı devletlerin tek başlarına savaşmayı göze alamadıkları bir Akdeniz gücü haline geldi. Bu tarihlerde Avrupa donanmalarında, yüksek bordalı, yelkenli savaş gemilerinin hizmete sokulmasıyla deniz savaşları yeni bir mahiyet kazanmaya başladı. Artık silahlandırılmış İngiliz ve Felemenk yelkenli ticaret gemileri de Akdeniz’de boy göstermekteydiler. Binlerce yıllık geleneğe

sahip kürekli gemiler, yani kadırgalar kendi sularında egemenliğini yitirmekteydi. (Aydın,2011: 19)

Genel anlamda bütün yelkenli gemilere kalyon denilmekle birlikte bu isim aslında en büyük üç direkli gemiler için kullanılıyordu. (Bostan,1996: 11-15) XVII. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı donanmasında kadırgalardan kalyona geçiş iki aşamada gerçekleşti. 1650/1662 seneleri birinci aşama deneme mahiyetinde olup kadırgaya geri

45 “Mizâc-ı hümâyûna bir mikdar inhirâf ârız olmağla isticlâb-ı şifâ-yı âcil ve takdîm-i hediyye zımnında

tahrîr buyurılan telhîsin müsveddesidir”, Metin, vr. 43b.

23

dönüldü. 1682’den itibaren başlayan ikinci aşama ise kalyon dönemini kalıcı kıldı. (Aydın, 2011: 25)

1645-1669 seneleri arasında yaklaşık yirmi beş yıl süren Girit seferi, Osmanlı denizciliğinde önemli bir dönüm noktası teşkil etti. O zaman kadar donanmanın bel kemiğini teşkil eden kürekli gemiler, yani kadırgalar ile ilgili kanaatler değişmeye ve artık Akdeniz’de görülmeye başlayan yelkenli gemilerin, yani kalyonların şöhreti artmaya başladı. Girit savaşı sırasında Osmanlılar kalyona geçme teşebbüslerinde bulundularsa da donanmanın esasını yine kadırgalar teşkil ediyordu. Girit meselesi ve donanmanın Venedik karşısındaki olumsuz durumu tartışılmaya başlandı ve devlet erkânı donanmanın ıslahı hakkında çeşitli görüşler ortaya attı. Venedik donanmasına karşı koyabilmek için kalyon yapılması gerektiği üzerinde durdular ve kalyona kalyonla karşılık verilmesini teklif ederek 1648’de kalyon inşasına karar verdiler. (Bostan, 1999: 80)

Veziriazam Melek Ahmed Paşa’nın 1651’de inşa ettirdiği 60 zira (45,48m) uzunluğundaki kalyon suya indirilince yan yatıp büyük oranda su aldı. Bu hadise devlet katında büyük bir üzüntüye sebep oldu. Halk ise aşırı vergi toplanması sebei ile kendilerine yapılan haksız uygulamalardan ötürü bunun yaşandığına inanmaktaydı. Yeni inşa edilen kalyonlar Venedik donanması karşısında başarı sağlayamayınca kadırga inşasına geri dönüldü. (Aydın,2011: 26)

1682’de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın sadareti ve Bozoklu Mustafa Paşa’nın kaptanıderyalığı esnasında on kalyon inşası ile kalyon dönemi ikinci defa yeniden başladı. Bu kalyonların uzunluklarının sekizinin 45 zira, ikisinin 50 zira, dördünün ise üç ambarlı olması kararlaştırıldı. Kalyonların yeni bir nizam verilmesinden sonra daha düzenli bir şekilde kalyon inşa edilmeye başlandığı gibi uzunluklarının da giderek arttığı anlaşılmaktadır.(Bostan,1999: 80) XVIII. yüzyılın başlarında artık Osmanlı donanmasının esas gücünü kadırgalar değil sayılarının kırka tamamlanması emredilen kalyonlar oluşturdu.(Aydın,2011: 27)

Kalyonların hem inşasına başlanması hem de denize indirilmesi merâsimle gerçekleştirilirdi. Mecmadaki bir telhise göre kalyon inşasına başlama merasimi şöyle icra olunmaktaydı: Merâsim, dolayısıyla kalyonun inşasına başlanacak uğurlu vakit müneccimbaşı tarafından belirlenirdi. O gün sadrazam, bütün tersane ricali ile birlikte kalyonun yapılacağı yere gelir, padişahın sağlığı ve devam-ı devleti için dualar edilir, uğurlu saat girdiğinde kurbanlar kesilir, ardından “kalyon-ı mezkûrun esâs fevz-i istinâs

24

i‘tibâr olunan bodoslaması kaldurılub” inşasına başlanırdı. Nihayet sadrazam teşrifattaki yerlerine göre tersane çalışanlarına, mimarlara ve sairlerine hil‘atler ihsan eder, gemiyi tamamlamak için gayret ve sadakatle çalışmalarını tembihler, kendi dairesine döner, böylece merasim sona ererdi47.

İnşası tamamlanan kalyonların denize indirilmesi merasimi ise biraz daha mutantan idi. Mecmuada Râgıb Paşa’ya ait üç ayrı telhisde toplam beş adet kalyonun denize indirilmesi konu edinilmiştir. Paşa, telhislerinden birisinde, “Tersâne-i Âmirelerinde muhâfaza-i sevâhil ü cezâ’ir ve muhârese-i merâsî vü benâdir içün ale’d- devâm tertîb ü inşâ ve techîz ü icrâlarına ihtimâm olunagelen kalyon-ı kûh-nümûnlardan bu esnâda mi‘mârî-i himmet-i şâhâne ve hendese-kârî-i inâyet-i şehen-şâhâneleriyle lenger-endâz-ı sâhil-i itmâm ve sancak-efrâz-ı kenâre-i ihtitâm olan ‘Murâdiye’ ve ‘Tuhfetü’l-mülûk’ nâm” iki kalyonun denize indirilme merasimini bildirmektedir. Telhise göre, merasim Perşembe günü saat üçte yapılacak, “ber-mu‘tâd-ı kadîm tahdîs-i ni‘met-i sühûlet ve der-hâst-ı füzûnî-i ömr ü devletleriyçün” kurbanlar kesilecek ve dualar edilecektir. Padişahı Tersane-yi Âmire’ye götürmek üzere kapudane-i hümâyûn tahsis edilmiştir. Râgıb Paşa, padişahtan, belirtilen saatten yarım saat önce kapudaneye binmek üzere hazırlanmasını rica etmektedir.48

Râgıb Paşa, bir başka telhisinde ise Feyz-i Hudâ isimli kalyonun denize indirilmesinden bahsetmektedir. Cumartesi günü saat üçte gerçekleşecek merasim için yine yarım saat önce padişahı Tersane’ye getirmek üzere bir kapudâne-i hümâyûn tahsis edilmiştir49. Bir diğer telhisde Râgıb Paşa, Mansûriyye ve Mes‘ûdiyye isimli iki kalyonun denize indirilmesi merâsimine dair bilgi vermiştir. Bu merâsimin Pazartesi günü gerçekleşeceği ve padişahın bu defa öncekilerden farklı olarak üç ambarlı kalyon ile Tersane’ye götürüleceği görülmektedir.50

Osmanlı’da gemilerin denize indirilmesi sırasında padişahın da iştiraki ile Tersane’de merasim yapılmasının Donanmâ-yı Hümâyûn’a ait gemiler için söz konusu olduğu görülmektedir. Geleneğe göre padişah bütün törenlere değil, sadece kalyon gibi

47 Metinde, bk. “Kayık inşâsına mübâşeret olundukda takrîr”, vr. 118a-b [Başlıktan kayık inşasına işaret edilmekle birlikte takrirde kalyon inşasına başlama merasiminden söz edilmektedir].

48 Metinde, bk. “Tuhfetü’l-mülûk nâmında inşâ olunan kalyon içün yazılan telhîs”, vr. 12b-13a.

49 Metinde, bk. “Feyz-i Hudâ nâm kalyon deryâya ilka olındığında yazılan telhîs müsveddesidir”, vr. 13a- 13b.

50 Metinde, bk. “Mansûriyye ve Mes‘ûdiyye nâm iki kıt‘a kalyonun tekmîlinde yazılan telhîsin müsveddesidir”, vr. 13b-14b.

25

büyük gemiler için yapılan törenlere katılıyordu. (Özdemir,2010: 18) Mecmuadaki belge suretlerinde, padişah için inşa olunan filika-i hümâyûn veya sandal-ı hümâyûn gibi daha küçük gemiler için de ya Kayıkhane-i Hümâyûn’da ya da yine Tersane-i Hümâyûn’da tören yapıldığı, bu merâsimde sadrazam ile şeyhülislâmın hazır bulunduğu görülmektedir. Merâsim için öncelikle sadrazam, müneccimbaşıdan uğurlu gün ve saati belirlemesini ister, akabinde gelen cevabı padişaha arzederek törenin icrasına müsaade rica ederdi. Nitekim kim tarafından yazıldığı tespit edilemeyen bir takrirde, bütün süreç şöyle ifade edilir: “Müceddeden inşâları irâde-i mülûkâne buyurılan sandal-ı ikbâl-

nümûn ile filika-i hümâyûnları Hamdülillâhi’l-müte‘âl resîde-i mersâ-yı hüsn-i hitâm olup nüzûl-ı şeref-lüzûmlarına bir münâsib ü sa‘d sâ‘at ihtiyârı müneccimbaşı efendi dâ‘ilerinden istifsâr olundukda işbu mâh-ı zilka‘deü’ş-şerîfenin üçünci isneyn güni sâ‘atin akrebi üç sâ‘at on beş dakikadan dörde varınca leb-i deryâya ilka ve nüzûlleriçün münâsib ü sa‘îd vakit oldığını müş‘ir efendi-i mûmâ-ileyhin gönderdigi pusulası merfû‘- ı atebe-i ulyâ-yı husrevânîleri kılınmışdır. Yevm-i merkumda semâhatlü şeyhü’l-islâm efendi dâ‘ileriyle çâker-i müstedîmleri kayıkhâne ve Tersâne-i Âmirelerinde bulunup bi’l- yümn ve’l-ikbâl ikisinin dahi deryâya nüzûllerine ibtidâr olunacağı ma‘lûm-ı hümâyûnları buyuruldukda emr ü fermân”51.

Padişahın izin vermesi üzerine sadrazam, şeyhülislâm ile birlikte sandal ve/veya filikanın inşa olunduğu Kayıkhane ya da Tersane’ye yahut önce birine sonra diğerine gelerek, merâsimi icra ederlerdi. Bu merasimler oldukça sade olmakla birlikte büyük gemiler için yapılan törenlerin ana hatlarını (dua etme, kurban kesme, hil‘atler, kürkler ve atiyyeler ihsanı) içermekteydi52.

Benzer Belgeler