• Sonuç bulunamadı

ORTAÖĞRETİM DERSLERİNDE ATATÜRK İLKELERİYLE ÇELİŞEN ÖĞELER

Prof. Dr. Seçil AKGÜN *

Türk devrimi, Türk ulusunun tanrısal haklarla donatılmış hanedan sistemine dayalı imparatorluktan ulusal egemen­ liğe dayalı laik hukuk düzenine geçişidir. Türk toplumunü siyasal ve kültürel tutsaklıktan kurtaran ve çağdaş değerlere kavuşturan bu geçiş, bilimin yol göstericiliğinde gerçekleşmiş bilimsel bir gelişmedir. Temel taşı laiklik olan bu bilimsel gelişme, Atatürk İlkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti sözcükleriyle ayrılmaz bir bütün oluşturur. Her büyük dev­ rim gibi Türk Devrimi de anlaşılmak, benimsenmek, yaşatılmak için beklentilerini ulusa çevirmiştir. Ulusun devri­ min koruyuculuğunu üstlenebilmesi için en gerekli öğe de eğitim dir. Bir ülkenin eğitim politikasının o ülkedeki yönetimin karakterini yansıttığını düşünürsek, her devrim gibi Türk Devriminin de öncelikle eğitim kurumuna el attığını, eğitime yepyeni bir kimlik ve anlam getirdiğini görür ve nede­ nini anlarız. Yeni devlet şeklinin belirlenmesinden hemen sonra atılan güçlü bir adımla Türk Eğitim Sistemi değiştirilm iştir. Osmanlının son yüzyılına egemen olmuş medrese eğitimi, çağdaş eğitim kurumlan ve misyonerlerin azınlık okullarından oluşan üçlü eğitim sistemi tarih sayfa­ larına bırakılıp ulusal eğitimi içeren yepyeni bir kimliğe

* ODTÜ Fen - Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.

kavuşturulmuştur. 3 M art 1 9 2 4 günü birbirini izleyen 3 yasa çıkarılmıştır. Halifeliğin kaldırılması ile devlet, Seriye ve Evkaf Vekâletlerinin kaldırılması ile hukuk, Tevhid-i Tedrisat, yani Öğrenim Birliği Yasası ile de eğitim laikleşmiştir. Os­ manlI İmparatorluğundaki üçlü uygulama içinde ülkeye birbi­ rinden farklı dünya görüşüne sahip bireyler yetiştiren siste­ min yerini bütün okulları Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında toplayan yeni sistem yürürlüğe girmiştir.

Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitim ini yönlendirip yönetecek olan bu Bakanlık, kurumsal açıdan yeni yasa kadar yeni değildi. Gerçekte, eğitimin çağdaşlaştırılması da yeni bir atılım değildi. OsmanlI’nın son dönemindeki atılımlarını bir yana bırakırsak, Atatürk, daha 1 9 1 9 yılında ulusal egemenliğin ve bunu sağlayacak ulusal eğitimin kurtu­ luş demek olan çağdaşlaşmadaki yerini vurgulamaya başlam ıştı.1 Değinilen Bakanlık ise ilk kabinede yer almış, eğitim çalışmaları, Kurtuluş Savaşı'nın kan ve barut kokuları arasında sürdürülm üştü. Atatürk, Türk ulusunun gele­ ceğinde eğitimin en büyük rolü üstleneceğinin bilinciyle en yoğun ilişkilerini eğiticilerle sürdürmüş, yurt gezilerinde öğretmenlerle konuşmuş, onlara bir yandan yeni kuşakların yetişmesinde özgür düşüncenin ve bilimselliğin esas tutul­ ması gerektiğini anlatmış, bir yandan da onları da bilim ve tekniğin yol göstericiliğinde birleşmeye çağırmıştı. 2 Onlara bir ulusun gerçek kurtuluşunun eğitim alanında zafer kaza­ narak gerçekleşebileceğini bunun için de eğitim program­ larının hem toplumsafyaşamın hem de çağın gereksinmele­

1 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II. Ankara: 1 9 5 9 , s. 1 1 , (2 4 .1 2 .1 9 1 9 ). ^Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I. Ankara: 1 9 4 5 , s. 2 3 0 , (1 .3 .1 9 2 2 )

rine güre uyarlanması gerektiğini açıklamıştı. 3 İşte Türk Devriminin belki de en köklü ve güçlü adımı olan Öğrenim Birliği Yasası bu çerçevede gerçekleşti. Bu gelişme ile özünde Allah-kul ilişkisini içeren eğitim sistemi yerine devlet- ulus ilişkisi çerçevesinde laik eğitim gündeme geldi. 4 3 0 sayılı yasa, bütün bilim ve ortaöğretim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığfna bağlanmasını resmileştirirken yasanın 4. maddesi ile "Eğitim Bakanlığı din konusunda yüksek uz­ manlar yetiştirilmek üzere üniversitede (darülfünunda] bir İlahiyat Fakültesi, İmam ve Hatiplik gibi din hizmetlerinin yeri­ ne getirilmesi göreviyle yükümlü memurların yetişmesi için de ayrı okullar açacaktır" deniyor, böylece yürürlükteki eğitimin topluma ulusal düşünce ve inanç özgürlüğü, barış ve demokrasi sözü veren laik eğitim olacağı pekişiyordu. Bundan sonra dinsel nitelik taşıyan mahalle mektepleri ve m edreseler kapatılıp eğitim , inançların gölgesinden çıkarıldı. Bilim ve tekniğin söz sahibi olduğu çağdaş eğitim kurumlan geliştirildi. Latin harflerine geçiş, eğitime büyük kolaylık sağladı. Bir yandan okullar bir yandan okur-yazarların sayısı hızla arta rken4 din görevlisi yetiştirm ek üzere sürdürülen Imam-Hatip Okulları bir süre sonra ilgisizlikten kapatıldı. İlahiyat Fakültesi de aynı akibete uğradı. Ancak, Atatürk'ün ölümünü izleyen zaman dilimi içinde tersine bir değişim başladı. Uygulanan tam anlamıyla laik eğitimken,

3Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri II. Ankara: 1959. s. 4445.

■^1327 - 1 9 8 1 döneminde öğretim kurumlarında 4 6 kat [% 4 5 5 0 'iik ) artış, ö ğrenci sayısında 8 0 kat, ö ğ re tm e n sayısında da 5 6 kat a rtış g lrü lm ü ş tü r .

Yahya Kem al Kaya. "B ugün Milli Eğitim im izin D u ru m u ". Cum huriyet Döneminde Eğitim, İstanbul: 1 9 8 3 , s. 7 1 -7 2 .

1 9 4 9 yılında velilerin isteği üzerine ilkokullara Din Dersleri konuldu.5 Aynı yıl "Din meselelerinin sağlam ve ilmi esaslara göre incelenmesini mümkün kılmak ve mesleki bilgisi çok kuvvetli bulunan yeni din adamlarının yetiştirilmesi için lüzumlu ş a rtla rı sağlamayı" am aç tu ta ra k Ankara Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesi kuruldu.6 Yine aynı yılı izleyen yıllarda çok hızlı çoğalacak 10 Imam-Hatip Okulu ku­ ruldu.7 Bu gelişmeleri ortaöğrenime de din dersleri konul­ ması, sonra bu kurumlara öğretmen yetiştirecek Yüksek İslam Enstitülerinin kurulması, daha sonra da Din Dersleri­ nin zorunlu hale getirilmesi izledi.

Uygulamada Atatürk'ün İlkeleri çerçevesinde gelişen Öğrenim Birliği Yasası ve doğal olarak da İlkelerle çelişen bu gelişmeler günümüz gençliği arasında kamplaşma yarattı. Bölünmeyi başlattı. Ulusal bütünlüğü sarsarak Atatürk'ün Öğrenim Birliği Yasası ile engellemeye çalıştığı iki ayrı dünya görüşü olan bireyler yetişmesine yol açtı. Bu çerçevede Atatürk'ün ulusal eğitimdeki amaç ve Milli Eğitim Ba- kanlığı'ndan beklentilerini Medeni Bilgiler adıyla hazırlattığı ki­ taptan incelemek, bugünün orta öğretim inde A tatürk İlkeleriyle çelişen yönleri tanımlamada yararlı olacaktır:

"Bilgi, bütün hayatın ruhudur. İnsana saadet getiren bilim olacaktır. Medeniyet bilginin eseridir... Vekâlet, tahsil derecelerine göre muhtelif kademelerde bilgili ve ameli vatandaşlar yetiştirmekle mükelleftir." "Bütün

5 Fehmi Yavuz. Din E ğitim i ve Toplumumuz. Ankara: 1969, s. 156. ®Aynı, s. 59,

Ankara Üniversitesi Rehberi, 1965 -1 9 6 6 .

7 Bahattin Akşit. ODTÜ İnsan B ilim leri Dergisi, 1 9 8 6 /1 . s. 146'.

vatandaşların ana dil ile okur-yazar olmaları M aarif Vekâletinin idealidir. Bütün vatandaşların cumhuriyeti­ mizi tanıyıp sevmeleri, din ve itikat kayıtlarını dünyadaki yaşayış huduttan haricinde manevi bir mefhum olarak tanım ları bilginin telkin edeceği en mühim esaslar- dandır... Türkiye'de tahsilin esası birdir. Medrese tah­ sili kalktıktan sonra meslek tahsilindeki hususiyetler başlayıncaya kadar vatandaşları tek mektep sistemi altında yetiştirmek kaidesi konmuştur. Hangi mesleğe girecek olursa olsun bütün vatandaşlar tahsil derece­ lerinin baş tarafını bir ve m üşterek program lar üzerine yaparlar. Bu cumhuriyetin büyük eseridir".8 Osmanlı İmparatorluğu, eğitim düzenindeki ikilemden ne­ redeyse eğitim yoksunluğundan çektiği kadar çok çekmişti. Atatürk, yukarıdaki satırlardan da anlaşıldığı gibi, Türk ulu­ sunun bu ikileme düşmesinden sakınmış, Osmanlı eğitim düzenindeki yanılgıyı te kra rla m a m a sı O'nu başarıya ulaştırmıştır. Laiklik temeli üzerinde gelişen eğitim, Atatürk İlkeleriyle beslenmişti. Başta Cumhuriyetçilik ilkesi eğitime dayandı ve eğitimle gelişti. Atatürk öğretmenlere "Cumhu­ riyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister" derken Türkiye'nin özgür düşüncenin ışığında, ulusal eğitim sistem i içinde yetişecek kuşaklara özlemini yansıtmıştı. Unutmamak gerekir ki Cumhuriyeti de ulusal eğitimle yetişmiş özgür düşüncenin ışığında yurt bağımsızlığını ko­ ruyabilecek gençliğe emanet etmişti.

Ulusal egemenliğin topluma yansıması demek olan Halkçılık ilkesi demokrasinin ve eşitliğin temelidir. Atatürk, ®Afet İnan. Medeni B ilgiler, Ankara: 1969, s. 294.

bu ilke çerçevesinde halkı bilinçlendirmeyi ön plana getirir­ ken "halkı kendi seviyeme çıkarmak" sözünü kullanarak bu tırmanışta eğitimin gereğini ortaya koymuştu. Halkçılık, eğitime din, dil, ırk, cins farkı gözetmeyen eşit, ulusal eğitim olarak yansıdı.

Devletçilik ilkesi Batıdakinden farklı olarak devletin salt ekonomik işlevini değil, bunun yanı sıra eğitim, sosyal adalet gibi alanlarla ilintisini de kapsamakta olduğundan, eğitimle içiçedir.

Milliyetçiliğe gelince, bu İlke Atatürk'ün ulus tanımında ye­ rini bulur. Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milleti denir" tanımını yaptıktan sonra, "Ne mutlu Türküm diyene" sözleriyle milliyetçiliği bireylere bir duygu olarak sunm uştur. Çağdaş m illiyetçilik de bir düşünce ve duygu ortaklığıdır ki bu da eğitimin oluşturduğu bir olaydır.9

Laiklik, yalnız din ile devletin ayrılığını vurgulamakla kal­ mayıp devletin ve toplumun her işlevinde ve doğal olarak da hatta özellikle eğitimde özgür düşünce, özgür ahlak, özgür vicdanın yerini vurgulayan bir ilkedir.

Devrimcilik, toplumu durağanlıktan kurtaran, dinamik­ le ş tire n ilke d ir. Y e n iliktir. - B ilim s e llik tir. Bu ilke doğrultusunda Atatürk "Hayatta En hakiki m ürşit ilimdir. İlmin dışında m ürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir" diyerek bilimselliği, eğitimi devrimcilik ilkesinin eş anlamlı kav­ ramı yapmıştır.

9 E nver Ziya Karal. "Atatürk İlkelerinin Biçimlendirdiği Milli Eğitim". Atatürk ve Eğitim, Ankara: T E D , 1 9 8 1 , s. 2 0 .

Görülüyor ki, A ta tü rk İlkelerinin her biri eğitim bağlantılıdır ve eğitim ürünüdür. Ama yukarıda da değinildiği gibi O'nun eğitime yansıyan ilkeleri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ilerlemesi, yükselmesi hedeflenmişken, ölümünden sonra genellikle politik çıkarlar doğrultusunda eğitimde de Atatürkçülük'ten ödünler verilmiş, laiklik başta olmak üzere eğitimdeki Atatürk İlkeleri sarsılmıştır. Bu sarsıntı yeni yetişmekte olan kimselerin kişilik formasyonları bakımından en çok etkilenebildikleri yaşları içeren ortaöğrenimde en be­ lirgin boyutlarda yansımıştır.

Günümüzde eğitim uygulaması ile ilkelerin öngördüğü bi­ limsellik ve hoşgörülü düşünce özgürlüğü arasındaki kesin çelişkiler oluşturan bu yansımanın ilk boyutu Anayasamızda belirmiştir. 1982 Anayasasının 2. maddesinde "T.C. top­ lum, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan hak­ larına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başta belirtilen il­ kelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" derken, 24. maddesi, "Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Din ve ahlak eğitimi ve öğretimi devletin gözetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerine bağlıdır" diyerek gerek kendi içinde, gerek Atatürk İlkeleri ile, gerekse Öğrenim Birliği Yasası ile çelişki ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi laiklik, devletin din ile ilgili so­ runların dışında kalmasını öngörür. Dolayisiyle, Anayasada bir yandan laiklik vurgulanırken, bir yandan da din derslerinin Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı ortaöğretim kurumlarında hem de zorunlu ders olarak verilmesinin öngörülmesi

çelişki oluşturmaktadır. Laiklik, hukuksal, siyasal ve toplum­ sal temeller üzerine gelişir. Oysa değinilen uygulama bu üç olguyla da çelişmektedir. Hukuksal dayanak, din derslerinin anayasal zorunluğu içermesiyle sarsılmıştır. 42. maddenin "eğitim ve ö ğ re tim A ta tü rk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre dev­ letin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz" hükmüne karşın Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesinin gözetimi ve Djya- net İşleri Başkanlığı denetimi altında geliştirilen ve sayıları çığ gibi artan Kur'an Kurslarıyla yine, sarsılmıştır. 174. madde, T.C.'nin laikliği koruma amacı güden İnkılap Kanun­ larını güvence altına almaktadır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu da Anayasadaki İnkılap Kanunları sıralamasında birinci sırada gelmektedir. Böylece üstelik anayasal korumada olan laiklik ilkesinin oratöğretimdeki çelişkisinin hukuksal boyutları gözler önüne serilmektedir.

Siyasal açıdan, Anayasa’yı, laiklik ilkesini korumak için edi­ len yeminlere karşın bazı politikacılar, din-devlet ayrılığını ala­ bildiğine iç içe getirm ekte ve bunu konumuz olan orta öğretim e de yansıtmaktadırlar. Bir devlet bakanı "Türkiye'de yayılmış iki teşkilattan biri Milli Eğitim, öbürü Diya­ net İşleri Başkanlığı'dır. Biri okulda, diğeri camide hükümet politikasını yayarlar” '10 diyerek Türk-lslam sentezi, yani 1 9 8 0 ’lerden sonraki devlet politikası çerçevesinde din- devlet birlikteliğini gündeme getirebilmektedir. Birçok Milli Eğitim Bakanı göreve geldiğinde mesleki ve teknik öğretime ağırlık vereceklerini söylemekle birlikte ağırlığı Imam-Hatip

10Cemil Çiçek. Cumhuriyet. 13 .11.1990.

Okullarına vermişlerdir. Üstelik bilindiği gibi meslek okulu olması gereken bu okullar, 1983 yılından beri üniversiteye girişe hak kazanmış amaçlarından saparak genel öğretim kurumlarına dönüşm üşlerdir.'1'’ Laiklik İlkesi ile çelişen bu kimliğe karşın bir Milli Eğitim Bakanı "Bize nasip olursa biz bu temeller üzerinde inşallah 21. yüzyılın elinde musaf taşıyan uzay elbiseli neslini yetiştireceğiz"12 diye övünürken bir başka Milli Eğitim Bakanı bir yandan 2G öğrenci velisinin başvurusu ile açılabilen ve bugün izinli olanların bile sayıları ortaöğretim kurumlarının üstünde olan Kur'an Kurslarının hem B yıla çıkarılmasını önermiş, hem de 3 yıllık sertifika sa­ hiplerinin fa rk dersle rine gire re k ortaokul mezunu sayılmalarını savunmuştur.13

Bu uygulamalar sosyal açıdan da laikliği zedelemektedir. Toplum içinde Atatürk'ün en çok kaçındığı ikiliğe yol açmakta "Kültürel kimliği, milli benliği, değer yargıları, yaşam biçimi, dünya görüşü, kısaca eğitim profili çok farklı iki ayrı gençlik kuşağı yetişmesine yol açmaktadır."14

Değindiğimiz uygulamalar, eğitim sisteminin demokra­ siye yapısal uyumunu etkilemektedir.15 Dolayisiyle, yara alan

11 Milli Eğitim Temel Kanunu [ 2 4 . 6 .1 9 7 3 tarih ve 1 7 3 9 S .K .): 1 7 3 9 Sayılı Kanun'da 1 5 . 5 .1 9 8 3 tarih ve 2 8 4 2 sayılı Kanun değişikliği m adde 3 2 ; Im am -Hatip Liseleri İmamlık, Hatiplik ve Kur'an Kursu öğretciliği gibi din hizmetlerini yerine getirm esi ile ilgili görevli elemanlar yetiştirmek üzere M illî Eğitim B akan lığı'n ca açılan o rta ö ğ re tim sistem i içinde h e m m e s le ğ e , h e m y ü k e k ö ğ re n im e hazırlayıcı p ro g r a m la r uygulayan o rta ö ğre tim k u ru m u d u r.

1 ^ H a s a n Celal Güzel. "T ü rk Edebiyat D ergisi ile M ülakat". H ürriyet. 5 .1 1 .1 9 8 8 .

1 "A v n i Akyol

1 ^Zekai Baloğlu. Türkiye'de Eğitim. İstanbul: TÜ S İA D , 1 9 9 0 , s. 1 3 5 . ^ ü z e r Ozankaya. "Eğimde Laiklik". Eğitimde Laiklik. Ankara: T E D , 1 9 9 1 , s.

1 2 3 -1 4 5 .

yalnız Laiklik İlkesi değildir. Türkiye Cumhuriyeti ulusal bir dev­ lettir. Din ise uluslararası bir kavram olduğundan ulusal bir devletin kurumlan arasında yer alması sakıncalıdır. Aksi halde uluslararası müdahale getirm esi -veya götürmesi- kaçınılmaz olur. Milli Eğitim sistemi içinde ulusüstü din eğitimi verilmesi, ortaöğretimdeki din dersleri ve İmam Hatip Liseleri ile ulusal, laik eğitim karşısında uluslararası özlü başka bir seçenek oluşturulması eğitim ile doğrudan eşgüdüm içinde olması gereken M illiyetçilik İlkesi ile çelişkidir.

Milli Eğitim Temel Kanunu'nun "Türk milli eğitiminin amacı, Türk milletinin bütün fertlerinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline ge­ tirm iş yurttaşlar olarak yetiştirm ek"16 tanımından ve aynı yasanın 4. maddesi ile "Eğitim kurumlan dil, ırk, cinsiyet ve din ayrımı gözetmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" t içeriğinden sonra ortaöğretim kurumlarında toplumun büyük bir kesimine yönelik de olsa yine tümünün inancını içermeyen zorunlu bir din dersi uygulamasının çoğu kez de Sünni mezhebinin öğretileri ağırlıklı verilmesi ayrıcalık yaratır. Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Kur'an Kurslarına ilişkin Diyanet İşleri Başkanlığının son yönetmeliği, Başkanlığın müfredat programı, kursların öğretim yılı süreci içinde uy­ gulanması ve kursların donatımı, bu kursları okul haline ge­ tirm ekte17 ve böylece, bir kısım öğrenciye Milli Eğitim Siste-1BMilli Eğitim Temel Kanunu ( 1 7 3 9 S .K .). 1 6 . 6 . 1 9 8 3 ; 2 8 4 2 değişikliği

Madde 1.

1 7 Necla A rat."Eğitim ve öğretim Uygulamaları ve Laiklik" (Panel). Eğitimde Laiklik. Ankara TE D . 1 9 9 1 , s. 2 1 7 .

mi içinde ayrıcalık sağlanmaktadır. Atatürk'ün Halkçılık ilke­ si, eşitlik ve demokrasi demektir. Demokrasi, demokratik kültürle ayakta durur ve bu kültüre sahip kim seler tarafından yürütülür. Bilimseldir. "Doğru" demokrasilerde tartışılır. Gelişir. Tek ve değişmez değildir. Oysa din kitap­ larının her biri tek ve değişmez doğru getirmişlerdir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine ve din bilgisini öne alan eğitime ister istemez yansıyan bu öz, bu eğitimi alanlara ge­ tirdiği ayrıcalıkla yukarıda sözü edilen eşitliğe, demokrasi ve eşitliği içeren Halkçılık İlkesine çelişkidir.

Devletçiliğin ulusal eğitimi de sağlayan yönü ve yinelemek gerekirse, dinsel eğitimde zorlamanın devletin laik karakte­ rinde yarattığı yara, uygulamanın Devletçilikle çelişen boyu­ tudur.

Devrimcilik İlkesi de örneğin, ortaöğretimde okutulan biyoloji dersleri örneğinde, sıraladığımız çelişkilerden nasibi­ ni almıştır. Pozitif bilime dayalı Biyoloji derslerinde insanın türeyişinin bilimsel açıklamaları, Darvvin teorisi ile hücreden üremesi ile yapılırken, Lise I. sınıf Biyoloji kitaplarına 19B5 yıında dönemin Milli Eğitim Bakanı'nın Talim ve Terbiye Daire­ si üzerindeki baskısı ile kutsal kitaplarda yer alan yaratılış ko­ nusu da eklenmiştir. Böylece öğrencilere, aynı ders içeriğinde biri bilimsel, öbürü dinsel olmak üzere iki ayrı dünya görüşü öğretilmektedir. Bu durumda öğrenci de çoğu kez aynı anda bu iki çelişik kuramı sürdürmenin ola­ naksızlığını kavrayarak ya bilime, ya kutsal kitaplara yönelmek zorunda kalarak öğretm en ve arkadaşları arasında kamplaşma durumunda bırakılmaktadır. Bilimsel­ likle dine dayalı olguların çelişerek öğrenciye sunulması, Din

Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi kitaplarında da görülmektedir. Ürneğin, Lise II. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bil­ gisi kitabında "İnsanı en çok düşündüren nereden geldiği ve nereye gideceği sorularıdır. Kur'an bu soruya bizim Allah'tan geldiğimiz ve yine O'na döneceğimizi bildirerek açık bir cevap veriyor"18 derken yine Fen derslerinde öğrenciye bilimsel açıdan anlatılanla çelişki ortaya konmaktadır. Üstelik öğrenci bir yandan gömülen insan cesedinin bir süre sonra toprak olduğunu öğreniyor, bir yandan da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında "Ruhun ebedi olduğuna, yani bedenle birlikte olduğuna inanan, dünyanın sonu olduğuna, bir gün cesetlerin dirileceğine de inanır" satırlarını okuyarak ikilem içine itilm ektedir.19 Öte yandan, "Ahiret inancı insanın günlük yaşayışında kötülüklerden caydırıcı bir tesir yapar" satırlarında okuduğu ahlak, iyilik- kötülük, cennet-cehennem dengesi üzerine oturtularak laik­ liğin göstergesi özgür ahlak anlayışından bambaşka bir boyutta tanıtılmaktadır.

Bu veriler ışığında yine de söz konusu derslerin laikliğin, yani inanç özgürlüğünün gereği verildiğini, toplumsal gerek­ sinmeyi yanıtladığı, bireylerin dinini öğrenebilecekleri en iyi yerin eğitim kurumlan olduğu pek çok kimse tarafından öne sürülmektedir. Bu yargı, bir açıklama gerektirmektedir. Unutmamak gerekir ki din derslerinin hem de zorunlu hale getirilm esine karşın, Kur'an K ursları gibi okul dışı gelişmeler alabildiğine artmıştır. Yani okullara zorunlu din dersleri koymak ya yarar getirmemiş, veya yeterli olmamış

1 s Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri Lise I (Bakara Suresi Ayet 156) 19Aynı.

olmalı ki yalnız İstanbul'da Müftülüğe bağlı Kur'an Kurs­ larının sayısı 253 iken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yeni rapo­ runda her yıl ortalama 2 3 4 yeni Kur'an kursu açıldığı yazılmıştır.20 Son 2 0 yılda genel liselerde öğrenci sayısı 3 katına, tüm mesleki-teknik öğretimde 4 .9 katına çıkarken Imam-Hatiplerde bu artış 13 kattır.21 199 0 yılı olarak sayısı 3B3 olan İmam Hatip Orta kısmına 189447, 3 6 6 olan Lise­ lerine 93 0 7 7 öğrenci kayıtlıdır. Özünde meslek bilgisi ver­ mesi gereken bu okulların 19 8 8 'e kadar verdiği 1 5 7 7 5 3 mezunun ancak 39909'unun Diyanet İşlerine bağlı görevler aldığı ve yine özü itibariyle imamlık veya hatiplik yapamaya­ cağından kızların alınmaması gereken bu okullarda orta kısmında 4 9 9 0 4 , lise kısmında 1 9 2 6 7 öğrenci olmak üzere 69171 kız öğrenci bulunması22 okulların amacının saptığının açık göstergesidir. İmam Hatip mezunları mes­