• Sonuç bulunamadı

Organizmanın kendi fizyo-psikolojik kaynaklarının zorlanıp tükenmesi karşısında gösterdiği, uyum yapmaya yönelik, sürekli değişen bilişsel ve davranışsal çabalar olarak

sıralanabilir (Akt: Şahin ve Durak, 1995).

Stres kontrol altına alınabilirse, bireyin amaçlarını ve umutlarını gerçekleştirmesini engelleyen etmenleri aşması için ona cesaret verecek bir unsur olabilir. Bireyin mutluluğunu, sağlığını, güvenliğini, kendine olan saygısını ve zihinsel dengesini tehdit eden durumlarda stres bireyi erken uyaran sistemdir. Ancak bazı insanlar strese karşı diğer insanlara kıyasla daha dayanıklıdır. Bireyin gelecekteki sağlığı, mutluluğu ve başarısı karşılaştığı strese uyum sağlayabilmesine ve dayanıklılığına bağlıdır. Eğer bu uyum ve dayanıklılığı sağlayamazsa, bireyde hastalık, depresyon, kendine olan saygının kaybedilmesi ve başarısızlık durumları ortaya çıkabilir. Stres aşırı boyutlara ulaşırsa hastalık ve gerginliğe yol açabilir. Fakat stresten kaçmak mümkün değildir (Norfolk, (1989).

Genel olarak stresten kaçarak kurtulmaya çalışmak stres seviyesini en üst seviyede tutmaktadır. Stresten kaçmaya çalışmak yerine onunla mücadele ederek ondan kurtulmaya çalışmak stres seviyesini düşük seviyede tutulmasını sağlayacaktır (Calvete ve ark., 2002). Stresten kaçmaya çalışmak yemekten, içmekten, nefes almaktan, çalışmaktan, sevmekten veya sevilmekten kaçmak gibi bir şey olur. O halde amacımız stresle başa çıkmayı öğrenmek olmalıdır.

Günlük yaşamda dört değişik biçimde kendini gösteren stresle organizma başa

çıkma mücadeleleri vermektedir. Başa çıkma stratejisi, kavramsal olarak bireyin bilişsel alanındaki motivasyonunu belirlemektedir. Stresle başa çıkma yolları beden, zihin ve davranışla ilgili olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. İlk grupta gevşeme teknikleri, değişik beden egzersizleri ve beslenme biçimleri yer alır. İkinci grupta zihinsel başa çıkma yolları, uyumsuzluğa yol açan inançlarla uğraşma ve zihinsel düzenleme teknikleri bulunur. A tipi davranış biçiminin değiştirilmesi, güvengenlik eğitimi ve zaman düzenlemesi ise üçüncü gruptaki davranışçı başa çıkma yollarını oluşturmaktadır (Akt: Şahin, 2002).

Stresli yaşantılarla karşılaşan birey kendi sağlığı ve iyi oluşu için bir değerlendirme sürecine girebilmektedir. Bu değerlendirme süreci, birincil değerlendirme, ikincil değerlendirme son aşama olan başetme olmak üzere üç çeşittir (Akt: Uçman, 1990; Yöndem, 1998).

Birincil değerlendirmede stresli durumun birey için ne anlama geldiği değerlendirilir. Bu aşamada stresli durum birey tarafından zarar veya kayıp, tehlike mücadeleye davet biçiminde değerlendirilebilmektedir. Kişi herhangi bir organını kaybettiğinde ya da bir arkadaşlığı bittiğinde yaşadığı olumsuz durumları zarar veya kayıp olarak değerlendirmektedir. Karşılaşılan durumu zarar veya kayıp ya da tehlike olarak değerlendirenler öfke, korku veya gücenme gibi olumsuz duygular yaşadıklarından gerçek stres durumu ile karşı karşıyadırlar. Buna karşın stresin kaynağını mücadeleye davet olarak değerlendiren bireylerde ise olayın üstesinden gelme, kazanç ve gelişme elde etme beklentileri vardır. Yani birincil değerlendirme, bireyin durumu kendisi için tehlikeli ya da tehlikesiz olarak değerlendirdiği aşamadır. Eğer birey durumu tehlikesiz olarak değerlendirdiyse diğer aşamaya gerek duymayabilir. Durumu tehlikeli olarak

değerlendirdiyse “Bu durum karşısında ne yapmalıyım” sorusunu kendine sorarak ikincil değerlendirme aşamasına geçer (Yöndem, 1998).

İkincil değerlendirmede, kişi olayı ya da durumu tehdit edici olarak algıladıktan sonra eyleme geçmek için seçeneklerini düşünür. Bu aşamada "kişinin tepkide bulunmak için kaynaklarını ve düşüncelerini değerlendirmesi söz konusudur. Kişi kendisine "ne yapabilirim?", "Başetmek için planlarım nedir?", "Davranışlarıma çevre nasıl bir tepki gösterir?" gibi sorular sorar ve bu sorulara verilecek yanıtlar başetme türlerini de etkiler. Birincil ve ikincil değerlendirme sadece bir öncelik-sonralık sıralaması anlamına gelmez, değerlendirme görevlerinin boyutlarının farklılaştığını gösterir. Değerlendirme sürecinde bu aşamaların birbirini etkilediği de açıkça görülebilir. Bazı durumlarda ikincil değerlendirmenin sonuçları birincil değerlendirmeyi etkileyebilir. Örneğin; ikincil değerlendirme, birincil değerlendirmede problemin algılanması ile oluşan tehdit duygusunu artırabilir ya de azaltabilir. Benzer şekilde, birincil değerlendirmeye ilişkin yargı, ikincil değerlendirmede hangi tür eylemlerin kullanılacağını da belirleyebilir. Lazarus yeniden değerlendirme ile değerlendirme sürecinin öğeleri arasında bazı geribildirimlerin olabileceğini farketmiş ve bu karşılıklı etkiyi bilişsel süreçlerin karmaşıklığı ile açıklamıştır (Yöndem, 1998).

Üçüncü aşama olan baş etme, kişinin çevresinde oluşan iç ve dış taleplerin, bilişsel ve davranışsal olarak durumu kontrol altına alma çabasıdır (Folkman ve Lazarus, 1980). Bu süreçte, kişinin tehdit edici duruma bir şekilde tepkide bulunması, stratejilerini uygulaması beklenir. Gösterilecek tepki, o kişi için olası tepkiler arasından seçilecektir. Ancak tepkinin; seçimi, değerlendirme sürecinin sonucu olarak, kişinin repertuarındaki her bir tepkinin göreli gücüne bağlıdır. Örneğin herhangi bir durum fiziksel olarak tehdit edici olarak değerlendirilirse, kişi bu tür bir durum karşısında kullanabileceği, daha önceden öğrendiği bir tepkiyi gösterecektir. Geçmişte hem mücadele etmeyi hem de kaçmayı öğrenmişse, benzer bir durumda kişinin hangi stratejiyi seçeceğini tahmin etmek güçtür (Yöndem,1998).

Caplan (1964), stres yaşantılarında ve kriz alanlarında kullanılan başa çıkma stratejilerini uyuma yönelik ve uyuma yönelik olmayan şeklinde belirlemiştir. Buna göre;

- Gerçekleri araştırmak ve durumla ilgili bilgiyi sağlamak için dolaysız yoldan arayışa geçmek uyuma yönelik; sorunları hayalci düşünceye dayandırarak yargılara varmak ve yadsımak ise uyumsuz bir yaklaşımdır.

- Olumlu ve olumsuz duyguların serbestçe anlatım bulabilmesi ve içinde bulunulan durumla ilgili sıkıntı ve üzüntünün olduğu gibi kabul görmesi uyuma yönelik; buna karşın olumsuz duyguları yansıtma, yadsıma, ve geri çekilme gibi savunma mekanizmalarını kullanarak kaçınılması ise uyumsuz bir yaklaşım tarzıdır.

- Diğer bireylerden yardım isteme, uyuma yönelik; buna karşın yardımı kabul

etmeye yönelik direnç gösterme ise uyumsuz bir yaklaşımdır.

- Karşılaşılan duruma ilişkin sorunu çözme kapasitesi ve sorunun kapsamını çeşitli parçalara ayırabilme uyuma yönelik bir yaklaşımdır. Buna karşın aşırı çaba ya da az çaba göstermek ise uyumsuz bir yaklaşımdır.

- Stres yaşantısı boyunca başa çıkma stratejilerini değiştirmekte gösterilen istek ve esneklik ile duygu ve gereksinimlerin bilişsel değerlendirmesini eyleme dönüştürmek uyuma yönelik; buna karşın sorunları genelleştirerek tepki göstermek ve buna bağlı olarak çabuk yılgınlık göstermek uyumsuz bir yaklaşımdır.

- Bireyin kendisine inanıp güvenmesi uyuma yönelik; bireyin yeteneklerine inanması ise uyumsuz bir yaklaşımdır (Aysan, 1988; Akt: Özer, 2001).

Araştırmacılara göre başa çıkmanın işlevi genel olarak bireyi ya da ailesini olumsuz fiziksel ya da psikolojik sonuçlardan korumaktır (Folkman 1984, Holahan ve Moos 1986). Aldwin, Folkman ve Lazarus (1976), başa çıkmanın sıkıntıya yol açan sorunun ele alınması (problem odaklı başa çıkma) ve duyguların düzenlenmesi (duygu odaklı başa çıkma) gibi iki önemli işleve sahip olduğunu belirtmektedir (Lazarus, 1993).