• Sonuç bulunamadı

Günümüzde devletin rolü hem iç hem de dış politika taleplerine cevap verecek şekle bürünmektedir. Bir yandan ulusal sınırlar içinde piyasa başarısızlıklarını düzeltmeye yönelik işleyişine devam eden devlet organizasyonu, diğer taraftan uluslararası iş ve finans çevrelerinin değişken talep ve beklentilerini göz önünde bulunduran politikalar üretmek zorundadır (Güran ve Oğuz, 2010: 76). Bu durumda devletler ulusal ve uluslararası talepleri karma bir biçimde sunan ve ulus devlet anlayışını küreselleşme ile kombine eden yeni bir anlayışı sürdürmeye çalışmaktadır.

Devlet toplumun kalıcılığını ve sürekliliğini temsil eder dolayısıyla her hükümetin temel görevi, doğmamış kuşakların çıkarlarını devletin dar görüşlü ve bencil içgüdülerine karşı korumaktır. Optimum devlet kavramının iki göstergesi vardır, birincisi ekonomide

mevcut iş gücü başına düşen toplam tüketim göz önüne alındığında, nesiller arası transferin toplam faydayı arttıramayacağı yaklaşımı, ikincisi ise optimum sermaye düzeyine ulaşıldığında sermaye stoğundaki herhangi bir değişimin bireyin toplam faydasını arttıramayacağı yaklaşımıdır. Yani sermaye birimi başına gelir büyüme oranına eşit olacağından sosyal sermaye ve iş gücü aynı oranda büyüyecektir (Stein, 1969: 139- 141).

Devlet başarısızlığının nedeni optimal olmayan sonuçlara neden olan uygulamaların toplamı olabilir. Kontrol edilmeyen tüm piyasa başarısızlıkları devletin başarısızlığı olarak nitelendirilebilir. Bu başarısızlıklar ile ilgili olarak iki sonuç çıkartılabilir. Bunlardan birincisi; devlet tarafından kullanılan kıt kaynakların israfı sonucu kaynakların özel sektöre oranla pahalılaşması ki bu durum kamu sektöründen özel sektöre beyin göçü nedeni ile değil tamamen kaynak dağılımında etkinsizlik nedeniyle gerçekleşir, ikincisi ise kamu ve özel sektör arasındaki faaliyetlerin bölüşümünde ekonomik etkinsizliktir (Ulusoy, 1992: 345-348). Bu durumda devletin ekonomiye müdahalesi kaçınılmaz olacak, regülatif uygulamaların hayata geçirilmesi için uygun zemin oluşturulmuş olacaktır. Bir sonraki bölümde regülasyonlar konusu açıklanmaya çalışılacaktır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

REGÜLASYONLAR

Birden fazla akademik disiplini ilgilendiren regülasyon kavramı ile ilgili pek çok tanım bulunmaktadır ancak en genel tanımı ile regülasyon, devletin ekonomik etkinsizliği gidermek ve piyasa aksaklıkları ile mücadele etmek amacıyla yaptığı bir takım düzenleyici işlemler olarak ifade edilebilir.

Ekonomik anlamda dünyada hâkim olan rekabet politikaları bir yandan etkin kaynak dağılımı sağlamayı hedeflerken diğer yandan bazı ekonomik ya da sosyal kuralların uygulanması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu ve benzeri sebeplerle ülkeler kendi piyasaları ile uyumlu regülatif politikalar oluşturmaya başlamışlardır (OECD, 1998: 194).

3.1. Regülasyonların Tarihçesi

Regülasyonlar, regülasyon adı ile olmasa da ilk devlet oluşumlarının ortaya çıkması ile uygulanmaya başlamıştır. Milattan Önce 2100 yıllarında ortaya çıkan Hammurabi Kanunlarında dahi regülasyonlara örnek olarak verebileceğimiz bazı ekonomik düzenlemeler mevcuttur. Hammurabi Kanunlarında Mezopotamya toplumlarında tüccarlık yapan kişilerle ilgili çeşitli düzenlemeler mevcuttur. Örneğin, tüccar olarak tanımlanan kişilerin, ölçü ve tartı hileleri yapmaları, eksik ya da hatalı ürün satmaları ya da borçlarını zamanında ödememeleri gibi bazı mesleki kabahatleri cezai yaptırımlara tabidir. Daha sonraki dönemlerde Sümerler tarafından hazırlanan ardından Akadlılar, Babilliler ve Asurlular tarafından geliştirilen hukuk kurallarında, devlet memurlarından, rahibelere kadar pek çok meslek grubunda mesleki ahlakın düzenlenmesi, görev sorumluluğu, fiyat ve miktar kontrollerinin belirlenmesi gibi konularda düzenlemeler yapılmıştır (Kılıç ve Erdem, 2015: 24). Denilebilir ki daha ilk çağlarda bile günümüzde uygulanan fiyat ve miktar kontrolleri gibi bazı regülatif uygulamalar ekonomik hayatta var olmuştur.

Osmanlı ekonomisi incelendiğinde, girişimciliğin desteklendiği serbest ekonomik politika araçlarının uygulandığı söylenebilir. Ekonomiye müdahale araçları olarak tımar sistemi, vergileme, tağşiş adı verilen para politikası sistemi ve fiyat müdahalesini

kasteden narh sistemi kullanılmaktadır. Ancak Osmanlı döneminde ekonomiye müdahale edilebilecek en önemli araç narh sistemidir. Bir nevi fiyat kontrolü olarak tanımlanabilecek bu sistem, piyasadaki fiyatlar genel düzeyinin devlet tarafından belirlenmesi ve eksik rekabet piyasası oluşmaması amacı ile fiyatların belirlenen düzeyin üzerine çıkarılamaması anlamına gelmektedir. Bu sistem ile fiyatlar genel düzeyinde suni yükselişlerin ve dolayısıyla aşırı kar elde etmenin önüne geçilmek istenmiştir. Piyasada alım satım fiyatlarının belirlenmesinin yanı sıra mal ölçülerinin ve kalitelerinin kontrol edilmesi de din adamları ve vergi toplayan kişiler olarak bilinen muhtesipler tarafından gerçekleştirilmekteydi (Köktaş, 2016: 220).

Ekonomik müdahalelerin “Regülasyon” adı ile ilk kez kullanımına ise 1870’li yıllarda ABD’de rastlanılmıştır. 1870’li yıllarda doğal tekel olarak da nitelendirilebilecek, demiryolu hizmeti sunan şirketlerin hızla büyümesi ve aşırı kâr marjını hedeflemeleri ve dolayısıyla piyasada tüketicilerin zarar görecek hale gelmesi ekonomik müdahaleyi kaçınılmaz kılmıştır. Ayrıca yine bu dönemde federal mahkemelerin tekel özelliği gösteren piyasalara devlet müdahalesini öngören bazı kararları olmuştur (Ardıyok, 2002: 15).

Regülasyon tarihini dönemlere ayırmak gerekirse, Chang (1997) çalışmasında regülasyon sürecini üç aşamalı bir ayrıma tabi tutmuştur. Çalışmada “Regülasyon Çağı” olarak adlandırılan dönem 1945-1970 yılları arasını, “Geçiş Dönemi” olarak adlandırılan dönem 1970-1980 yılları arasını ve son olarak “Derelügasyon Çağı” dönemi ise 1980 sonrasını ifade etmektedir (Chang, 1997: 706). Özellikle küreselleşmenin hâkim olduğu 1970 sonrası dönemde regüle edilmiş piyasalar tekrar serbestleştirilmeye çalışılmış ve ekonomide keynesyen dönemin kapandığı gözlenmiştir.

Son dönem olarak nitelendirilebilecek 1980 sonrası dönemde ülkeler önceden regüle edilmiş piyasaları deregülasyon yoluyla tekrar rekabete açmaya başlamıştır. Bu durumun yaşanmasında rekabeti kısıtladığı düşünülen regülasyonun ekonomilerde ön plana çıkmış olması önem arz etmiştir. Regülasyonda, deregülasyonda rekabetin etkin biçimde çalışmasını sağlamayı hedefler. Regülasyonun tarihsel süreci incelendiğinde esas olanın kamu yararı olduğu ve regüle edilen sektörlerin genellikle toplumun refahı için gerekli olan alt yapı hizmetlerini sunduğu söylenebilir (Tepe ve Ardıyok, 2004: 114).

Regülasyonların ekonomik seyri izlendiğinde regüasyon-deregülasyon- şeklinde bir ekonomik döngü izlediği söylenebilir. Piyasalarda yaşanan sorunlar zaman zaman regülasyon zaman zaman deregülasyon işlemlerini zorunlu kılmaktadır. Denilebilir ki piyasada aksaklık yaşandığı süreçlerde regülasyonlar devreye girmekte, piyasa düzenli

işleyiş akışına geçtikten sonra deregüle edilmektedir. Ancak günümüzde yaşanan gelişmeler takip edilirse küreselleşmeden ulus devletlere dönüş sürecinin başladığı görülmektedir. Bu da ekonomik faaliyetler açısından regülasyonların tekrar önem kazanacağını göstermektedir.