• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: YORUM ve TARTIŞMA

4.4. Olumsuz Değerlendirilme Korkusu, Sosyal Anksiyete Belirtileri ve Bilişsel Duygu

Farklarının İncelenmesi

Katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri cinsiyet değişkenine göre incelendiğinde, Türkiye’de Dilbaz ve Güz (2002) tarafından yapılan bir araştırmada kliniğe başvuran 70 erkek 35 kadın olmak üzere 105 katılımcının cinsiyete göre sosyal anksiyete düzeyleri karşılaştırılmıştır. Yapılan bu çalışmanın sonucunda kadınların sosyal anksiyete seviyelerinin erkeklere oranla daha düşük olduğu görülmüştür. ABD’de yapılan bir araştırmada yaşam boyu SAB yaşayan insanlarda cinsiyete göre farklılıklar incelenmiştir. Araştırmanın örneklemi, 43.093 kişiden oluşturulmuştur. SAB’nin yaşam boyu prevalansı kadınların %5,67 ve erkeklerin %4,20 olarak tespit edilmiştir (Xu et al, 2012). Feingold (1994), kişilikle cinsiyet değişkeni farklılıklarını araştırmak amacıyla 1940-1992 yıllarında yapılmış olan bilimsel çalışmaları tarayarak bu çalışmalar üzerinde meta-analiz uygulamış ve sosyal anksiyete düzeyinin cinsiyete göre farklılaşmadığı sonucuna varmıştır. Patterson ve Ritts (1997) de aynı şekilde sosyal anksiyete ile ilgili yapılan çalışmaları tarayarak bu çalışmalar üzerinde meta- analiz uygulamış ve sosyal anksiyete düzeyinin cinsiyete göre farklılaşmadığı soncuna varmışlardır. Alanyazında, yetişkin bireylerin sosyal anksiyete düzeylerinin cinsiyet değişkenine göre ele alındığında anlamlı düzeyde bir farklılık olduğunu gösteren birçok araştırmanın yer aldığı görülmektedir (Dilbaz & Güz, 2002; Morris, 1982; Leary ve Dobbins, 1983). Öte yandan, sosyal anksiyete düzeyinin cinsiyet değişkenine göre ele alındığında anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığını gösteren araştırmaların da bulunduğu görülmektedir (Patterson ve Ritts, 1997; Ben, 2017; Feingold, 1994; Leary ve Kowalski, 1995). Bu bulgular ışığında, alanyazında incelenen çalışmaların birbirleriyle tutarlık göstermediği görülmektedir. Bu araştırmanın analiz sonuçlarına göre katılımcıların sosyal anksiyete düzeylerinin cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir şekilde farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Bu veriler cinsiyetin sosyal anksiyete düzeyinde önemli bir değişime neden olmadığı biçiminde yorumlanabilir. Araştırmalardaki bu farklı sonuçların sebebi çalışmalara katılan kişilerin demografik olarak birbirlerinden farklı özelliklere sahip olması gösterilebilir.

82

Katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri medeni durum ve eğitim durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, Türkiye’de Akıncı (2019) tarafından 100 kişi üzerinde yapılan araştırmanın bulgularına göre kontrol grubu ile SAB grubu arasında medeni durum ve eğitim durumu değişkenleri açısından anlamlı bir fark olmadığı tespit edilmiştir. Yapılan başka araştırmalarda ise genel olarak SAB’nin bekarlarda görülme sıklığının evlilere oranla daha fazla olduğu belirlenmiştir (Schneier ve ark. 1992, Amies ve ark. 1983, Akdemir ve Cinemre 1996). Ayrıca eğitim düzeyi ve sosyal anksiyete bozukluğu ile ilgili yapılan araştırmalarda birbirinden farklı sonuçlar mevcuttur. Yüksek eğitim düzeyine sahip kişilerde SAB’nin daha sık görüldüğünü ortaya koyan çalışmalar olmakla birlikte (Turk ve ark. 1998), düşük eğitim düzeyine sahip kişilerde görüldüğünü ortaya koyan çalışmalara rastlanmak da mümkündür (Pollard ve Henderson 1988). Güz ve Dilbaz (2003) SAB ve panik bozukluğu olgularını karşılaştırdıkları bir araştırmanın sonucunda, SAB olan bireylerin eğitim düzeyini panik bozukluğu olan bireylere göre yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Bunun sebebini eğitim seviyesi yüksek sosyal anksiyete olgularının eğitim seviyesi düşük olgulara oranla daha çok tedavi arayışında olmaları olarak açıklamışlardır. Bu veriler ışığında, alanyazında bulunan araştırmaların farklı bulgular ortaya koyduğu görülmektedir. Bu araştırmanın analiz sonuçlarına göre katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri medeni duruma göre anlamlı düzeyde bir farklılaşmamaktadır. Buna karşın, katılımcıların sosyal anksiyete düzeylerinin eğitim durumu değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Ortaokul/lise düzeyinde eğitim alan katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri, lisans düzeyinde eğitim alan katılımcılardan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri gelir düzeyi değişkenine göre incelendiğinde, Sosyal anksiyetenin yüksek gelir düzeyindeki kişilerde (Aimes ve ark. 1993; Heimber ve ark. 1993) ve düşük gelir düzeyindeki kişilerde (Solyom ve ark. 1986) daha sık olduğu tespit eden araştırmalar mevcuttur. Bu araştırmanın analiz sonuçlarına göre katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri gelir düzeyi değişkenine göre anlamlı düzeyde bir farklılaşma göstermektedir. 0-2324 TL arası gelire sahip katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri 2325-5000 TL ve 8001 TL ve üstü gelire sahip katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Analiz sonuçları gelir düzeyinin sosyal anksiyete düzeyi üzerinde anlamlı bir değişikliğe sebep olduğu şeklinde yorumlanabilir.

83

Katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri anne ve baba tutumu değişkenlerine göre incelendiğinde, Karakaş (2008) ve Baltacı (2010) tarafından yapılan çalışmalarda demokratik (olumlu ve sağlıklı) anne ve baba tutumuna sahip kişilerin çocuklarının ilgisiz ve otoriter tutuma sahip olanlarınkine oranla daha az sosyal anksiyete yaşadıkları sonucuna varılmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar incelendiğinde (Akt. Sezer, 2010), anne ve babanın demokratik (olumlu ve sağlıklı) tutum sergilemesi; çocuğun psikolojik açıdan daha sağlıklı olmasını, yüksek benlik saygısına sahip olmasını, kendini yalnız hissetmemesini ve sosyal anksiyete düzeyinin daha düşük olmasını sağlamaktadır (Kuzgun, 1973; Leary ve Kowalski, 1995; Haktanır ve ark., 1998; Erkan ve ark., 2002; Ceral ve Dağ, 2005; Çeçen, 2008). Bu araştırmanın analiz sonuçlarına göre katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri baba tutumuna göre anlamlı düzeyde bir farklılaşma göstermektedir. Aşırı koruyucu baba tutumuna sahip katılımcıların Kaygı düzeyleri mükemmeliyetçi ve olumlu ve sağlıklı baba tutumuna sahip olanlardan; otoriter tutuma sahip olanlar da olumlu ve sağlıklı tutuma sahip olan katılımcılardan daha yüksek olduğu bulunmuştur. Katılımcıların sosyal anksiyete düzeylerinin anne tutumuna göre ise anlamlı bir farklılaşma göstermediği tespit edilmiştir. Baba tutumu değişkeni alanyazındaki diğer çalışmalarla tutarlılık gösterirken, anne tutumu değişkeni ise alanyazındaki çalışmalarla uyumlu değildir. Bunun sebebi katılımcıların farklı demografik özellikleri olarak gösterilebilir.

Katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri anne ve baba eğitim düzeyi değişkenlerine göre incelendiğinde, Fayhout ve arkadaşları (2005) tarafından yapılan çalışmanın analiz sonuçlarına göre anne eğitim seviyesinin sosyal anksiyete düzeyini yordayan bir değişken olmadığı tespit etmişlerdir. Yine Varol (1990) annelerin eğitim durumun kişinin anksiyete düzeyine göre farklılaşmadığını belirlemiştir. Ayrıca Erkan (2002) ve Yüksel (2002) tarafından yapılan araştırmalar babanın eğitim düzeyinin sosyal anksiyete düzeyini yordamadığını göstermektedir. Bu araştırmanın analiz sonuçları da alanyazındaki diğer araştırmalar ile tutarlılık göstermektedir, katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri anne ve baba eğitim düzeyi değişkenlerine göre anlamlı düzeyde bir farklılık göstermemektedir. Analiz sonuçları anne baba eğitim düzeyinin sosyal anksiyete düzeyi üzerinde anlamlı bir değişikliğe sebep olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

84

Katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri anne ve baba çalışma durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, Alisinanoğlu ve Ulutaş (2003) yaptıkları araştırmada annenin ve babanın çalışma durumunun, çocuğun anksiyete düzeyine istatistiksel olarak önemli sayılabilecek bir farklılığa sebep olmadığı sonucuna varmışlardır. Bu araştırmanın analiz sonuçları alanyazındaki diğer araştırmalar ile tutarlılık göstermektedir, katılımcıların sosyal anksiyete düzeyleri anne ve baba çalışma durumu değişkenlerine göre anlamlı düzeyde bir farklılık göstermemektedir. Analiz sonuçları anne baba çalışma durumunun sosyal anksiyete düzeyi üzerinde anlamlı bir değişikliğe sebep olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu cinsiyet değişkenine göre incelendiğinde, Aycan ve Ünsar (2015) tarafından yapılan araştırmanın sonucunda kadınların olumsuz değerlendirilme korkusu düzeyleri erkeklerinkine oranla daha yüksek tespit edilmiştir. Subaşı (2010) tarafından yapılan araştırmada ise, erkeklerin sosyal anksiyete ve olumsuz değerlendirilme korkusu düzeylerinin kadınlarınkine oranla daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırmalardan farklı olarak Irmak (2015) ve Erkan ve arkadaşları (2002) öğrencilerle yapmış oldukları araştırmalar da ise olumsuz değerlendirilme korkusunun cinsiyete değişkenine göre farklılaşmadığı sonucuna ulaşmışlardır. Alanyazında birbirinden çok farklı sonuçları içeren araştırmalar mevcuttur, bu araştırmada olumsuz değerlendirilme korkusunun cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığı sonucuna varılmıştır. Alanyazında bu kadar farklı sonuçlar barındıran araştırmaların bulunmasının nedeni, araştırmaların farklı sosyodemografik özelliklerdeki bireyler üzerinde yapılması olarak gösterilebilir.

Katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu medeni durum, gelir düzeyi ve eğitim durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, Cenk (2019) tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre bekar katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu düzeyi, evli olan katılımcılara oranla anlamlı düzeyde yüksek tespit edilmiştir. Bu araştırmanın analiz sonuçlarına göre katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu düzeylerinin medeni durum değişkenine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusunun gelir düzeyi ve eğitim durumu değişkenlerine göre farklılaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu veriler

85

medeni durum, gelir düzeyi ve eğitim durumunun olumsuz değerlendirilme korkusu düzeyinde önemli bir değişime neden olmadığı biçiminde yorumlanabilir.

Katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu anne ve baba tutumu değişkenlerine göre incelendiğinde, Cankardaş (2019) tarafından yapılan çalışmada anne ve babanın çocuğa reddedici ve aşırı koruyucu tutumla yaklaşması çocukta, olumsuz değerlendirilme korkusunu artırırken, benlik saygısını düşürdüğü sonucuna ulaşılmıştır. Rohner’in (1975) kuramına göre (ebeveyn kabul-red), her birey kendisine daha yakın ve sıcak gördüğü anne babasından daha çok yakınlık görür. Bu yakınlığın yaşanmamasına ise ebeveynin reddedici tutumu denir. Rohner, düşük benlik saygısı, duygusal olarak tutarsızlık, dünyaya ilişkin olumsuz bakış açısı, ebeveynin reddedici tutumu ve düşmanlık arasında önemli bir ilişkinin olduğunu belirtmiştir. Çocuğun karşılaştığı stresli yaşam olayları karşısında çocuk için çözümler aramayı ve bulmayı içeren ebeveynlik tutumu olan, aşırı koruyucu ebeveynlik de çocuğun stresli yaşam olayları ile başa çıkabileceğine dair inancının gelişmesine engel olmaktadır. Sosyal anksiyetede ve olumsuz değerlendirilme korkusunda kişinin sergilediği davranışlarının sonuçlarını çevresel faktörlere ilişkilendirdiği görülür (Cankardaş, 2019). Bu araştırmanın analiz sonuçlarına göre katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkuları anne ve baba tutumu değişkenlerine göre anlamlı düzeyde bir farklılık göstermektedir. Aşırı koruyucu ve mükemmeliyetçi anne tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu düzeylerinin, olumlu ve sağlıklı anne tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Aşırı koruyucu, otoriter ve ilgisiz baba tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu düzeylerinin, olumlu ve sağlıklı baba tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar alanyazındaki diğer sonuçları destekler niteliktedir. Ayrıca anne ve baba tutumunun, kişinin olumsuz değerlendirilme korkusu geliştirmesi ya da geliştirmemesi üzerinde önemli bir rol oynadığı söylenebilir.

Katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu anne ve baba eğitim durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, Karademir (2011) yaptığı araştırmada olumsuz değerlendirilme korkusunun babanın eğitim durumuna bağlı olarak farklılaşmadığını tespit etmiştir. Irmak (2015) yaptığı araştırmada aynı şekilde olumsuz değerlendirilme

86

korkusunun baba eğitim durumuna göre farklılaşmadığı sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca Karagün (2008) tarafından yapılan bir çalışmada da olumsuz değerlendirilme korkusunun anne eğitim durumu açısından farklılaşmadığı bulamamıştır. Bu araştırmasının analiz sonuçlarına göre olumsuz değerlendirilme korkusu anne ve baba eğitim durumu değişkenine göre farklılaşmamaktadır. Bu veriler anne ve baba eğitim durumunun olumsuz değerlendirilme korkusu düzeyinde önemli bir değişime neden olmadığı biçiminde yorumlanabilir.

Katılımcıların olumsuz değerlendirilme korkusu anne ve baba çalışma durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, analiz sonuçları ışığında farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Bu veriler anne ve baba çalışma durumunun olumsuz değerlendirilme korkusu üzerinde önemli bir değişime neden olmadığı biçiminde yorumlanabilir.

Katılımcıların bilişsel duygu düzenleme stratejileri cinsiyet değişkenine göre incelendiğinde, istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Kadınların kendini suçlama, kabul etme ve düşünceye odaklanma puanları erkeklerinkine oranla anlamlı derecede daha yüksek tespit edilmiştir. Kadınların erkeklere oranla daha fazla düşünceye odaklanma (ruminasyon) stratejisini kullandığını gösteren birçok çalışma mevcuttur (Rey Pena ve Extremera Pacheco, 2012; Martin ve Dahlen, 2005; Akyunus-İnce, 2012; Ataman, 2011; Zlomke ve Hahn, 2009; Kıcalı, 2015; Öngen, 2010; Özen, 2016; Zengin, 2019). Aynı şekilde kabul etme ve kendini suçlama stratejisini kadınların erkeklere oranla daha fazla kullandıklarını gösteren araştırmalarda bulunmaktadır (Nolen-Hoeksema ve ark., 2000; Garnefski ve ark., 2004). Bu bulgular ışığında, depresyondaki kişilerde de görülen düşünceye odaklanma (ruminasyon) stratejisini, kendini suçlama ve kabul stratejilerini kadınların erkeklere oranla daha fazla kullandığı söylenebilir.

Katılımcıların bilişsel duygu düzenleme stratejileri medeni durum, gelir düzeyi ve eğitim durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, kendini suçlama ve yıkım (felaketleştirme) puanlarının medeni durum değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Evli katılımcıların kendini suçlama ve yıkım puanlarının, bekâr katılımcılarınkinden daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Yakın zamanda yapılan başka bir çalışmada ise bilişsel duygu düzenleme stratejilerinin medeni durum değişkenine göre farklılaşmadığı tespit edilmiştir (Yaşa, 2019). Aynı şekilde

87

yakın zamanda yapılan başka bir çalışmada ise bekâr bireylerin kendini suçlama puanları, evli bireylerin kendini suçlama puanlarından daha yüksek bulunmuştur (Arpınar, 2020). Alanyazında farklı sonuçlar barındıran araştırmaların bulunmasının nedeni, araştırmaların farklı sosyodemografik özelliklerdeki bireyler üzerinde yapılması olarak gösterilebilir. Bu araştırmada pozitif tekrar odaklanma puan ortalamasının gelir düzeyi değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. 2325-5000 TL ve 8001 TL ve üstü gelire sahip katılımcıların pozitif tekrar odaklanma puanlarının 0-2324 TL aralığında gelire sahip katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu araştırmanın sonucundan farklı olarak bir araştırmada pozitif tekrar odaklanma stratejisinin gelir düzeyi değişkenine göre farklılaşmadığı tespit edilmiştir (Arpınar, 2020). Yapılan başka bir araştırmada ise Côté ve arkadaşları (2010) gelir düzeyinin duygu düzenleme stratejileri açısından farklılaşmaya sebep olan bir değişken olduğu tespit etmişlerdir. Altboyutlar için sonuçlar detaylı olarak verilmemiştir. Ancak yükselen aylık gelir düzeyinin kullanılan stratejileri olumlu yönde etkilediği vurgulanmıştır. Bu araştırmanın sonucuna göre aylık gelir düzeyinin yükselmesi uyumlu stratejilerden, pozitif tekrar odaklanma stratejisinin kullanımını arttırmaktadır şeklinde yorumlanabilir. Pozitif tekrar odaklanma, bakış açısına yerleştirme ve yıkım (felaketleştirme) puanlarının eğitim durumu değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Lisansüstü düzeyde eğitim alan katılımcıların pozitif tekrar odaklanma stratejisini, ortaokul/lise düzeyinde eğitim alan katılımcılardan daha fazla kullandıkları görülmüştür. Ön lisans düzeyinde eğitim alan katılımcıların bakış açısına yerleştirme stratejisini lisans düzeyinde eğitim alan katılımcılardan daha fazla kullandıkları görülmüştür. Son olarak lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim alan katılımcıların yıkım (felaketleştirme) stratejisini ortaokul/lise düzeyinde eğitim alan katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Yapılan ulusal araştırmalar incelendiğinde bu çalışmadan elde edilen bulgulardan farklı olarak, olumsuz duygu düzenleme stratejilerinin eğitim durumu ilköğretim düzeyinde olanlar tarafından daha sık kullanıldığı tespit edilmiştir (Balzarotti ve ark., 2014 s128; Garnefski ve ark., 2002 s414). Türkiye’de yakın zamanda yapılan bir araştırmada ise eğitim durumuna göre “Kendini Suçlama, Kabul, Ruminasyon, Plan Yapmaya Yeniden Odaklanma, Olumlu Yeniden Değerlendirme ve Olayın Değerini Azaltma” stratejilerinin yüksek lisans- doktora mezunu kişiler tarafından daha fazla kullanılması dikkat çekmektedir (Arpınar,

88

2020). Alanyazında ulusal araştımalar ve ülkemizdeki araştırmalardaki farklı sonuçlar, araştırmaların farklı sosyokültürel özelliklerdeki bireyler üzerinde yapılması olarak yorumlanabilir.

Katılımcıların bilişsel duygu düzenleme stratejileri anne ve baba tutumu değişkenlerine göre incelendiğinde, kendini suçlama, düşünceye odaklanma, yıkım ve diğerlerini suçlama uyumsuz stratejileri puanlarının anne tutumu değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Kendini suçlama ve yıkım puanları açısından ikili karşılaştırma testi sonuçları anlamlı bulunmamıştır. Mükemmeliyetçi anne tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcıların düşünceye odaklanma (ruminasyon) stratejisi puanlarının olumlu ve sağlıklı anne tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. İlgisiz anne tutumuna sahip olduğunu bildiren katılımcıların diğerlerini suçlama stratejisi puanı olumlu ve sağlıklı anne tutumuna sahip katılımcılardan daha yüksek tespit edilmiştir. Altan (2006), tarafından yapılan bir çalışmada, annelerin çocuklarına karşı olumlu ebeveyn tutumları sergilemesi sonucunda, çocukların uyumlu duygu düzenleme stratejilerini kullanacaklarına dair sonuçlar bulunmuştur. Bu araştırmanın sonuçlarına dayanılarak, annenin çocuğa karşı olumsuz tutumlar sergilemesi sonucunda çocukta uyumsuz stratejilerin gelişebileceği ve anne uyumsuz ebeveyn tutumları ile çocuğun kullandığı stratejilerin ilişki içerisinde olabileceği düşünülmektedir. Düşünceye odaklanma (ruminasyon), pozitif yeniden gözden geçirme, yıkım, diğerlerini suçlama stratejileri puanlarının baba tutumu değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Olumlu ve sağlıklı baba tutumuna sahip katılımcıların pozitif yeniden gözden geçirme stratejisi puanları babası otoriter ve ilgisiz tutuma sahip katılımcılardan daha yüksek bulunmuştur. Aşırı koruyucu, mükemmeliyetçi, otoriter ve ilgisiz baba tutumuna sahip katılımcıların yıkım stratejisi puanları babası olumlu ve sağlıklı tutuma sahip katılımcılardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Aşırı koruyucu, otoriter ve ilgisiz baba tutumuna sahip katılımcıların diğerlerini suçlama stratejisi puanları babası olumlu ve sağlıklı tutuma sahip katılımcılardan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bariola ve arkadaşları (2011), gençlerin kendi duygularını anlama ve düzenleme konusunda gelişimlerinin doğru şekilde ilerlemesi açısından, en az annenin ebeveynlik tutumu kadar babanın ebeveynlik tutumunun da önemli olduğunu vurgulamaktadır. Analiz sonuçları göz önünde bulundurulduğunda hem anne hem de baba tutumunun kişin uyumlu ya da uyumsuz bilişsel duygu düzenleme stratejisi geliştirmesi açısından oldukça önemli olduğu düşünülmektedir.

89

Katılımcıların bilişsel duygu düzenleme stratejileri anne ve baba eğitim durumu değişkenlerine göre incelendiğinde, kabul etme stratejisi puanı anne eğitim durumu değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Ancak ikili karşılaştırmalar testi sonuçları anlamlı bulunmamıştır. Düşünceye odaklanma (ruminasyon) stratejisi puanı baba eğitim durumu değişkenine göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaştığı belirlenmiştir. Babası İlkokul/Ortaokul mezunu olan katılımcıların düşünceye odaklanma stratejisi puanları babası üniversite mezunu olan katılımcılardan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Bu analiz sonuçları babanın eğitim düzeyinin yükselmesi, uyumsuz stratejilerden olan düşünceye odaklanma (ruminasyon) stratejisinin kullanımını düşürmektedir şeklinde yorumlanabilir.

4.5. Olumsuz Değerlendirilme Korkusunun Sosyal Anksiyete Üzerindeki