• Sonuç bulunamadı

1.2. Edebi Kişiliği

1.2.3. Olgunluk Dönemi: Bireysel Tutkulardan Toplumsal Sorunlara Geçiş

İlk dönem romanlarında aşk izleğini temel sorun olarak işleyen Reşat Nuri Güntekin, roman dünyasındaki şöhretini sağlam bir zemin üzerine oturtan Yaprak Dökümü eseriyle olgunluk dönemine girer. Genel anlamda bireysel sorunları/tutkuların yerini Yaprak Dökümü ile birlikte toplum içinde var olma ve kendilik değerlerini kurgulama çabası içerisinde olan bireylerin sorunlarına dönüştürür. Reşat Nuri Güntekin’in eserlerindeki bu dönüşüm hem bireyi hem de toplumu sorgulayıcı ve eleştiren bir yapı içerisinde sunulur.

Yaprak Dökümü romanı ile birlikte yeni bir ivme kazanan Reşat Nuri’nin romanları ve romancılık anlayışı, toplumsal konulara yaklaşımı ve romanları işleyiş biçimiyle de yeni bir biçim ve üslup üzerine kurulur. Toplumdaki sorunları eleştirel bir tarzda anlattığı olgunluk dönemi eserlerinden olan Değirmen, Kızılcık Dalları, Miskinler Tekkesi, Gökyüzü romanlarındaki ironik söylem bu üslubun belirleyici niteliği olur.

Her romancının belirli bir yazma aşamasından sonra olgunlaştığına inanan Reşat Nuri, bu dönemde yazdığı eserleri ilk dönem romanlarından teknik ve üslup bakımından daha üstün bulduğunu belirtir. Bu durum aslında yazarın roman ve romancılıkla ilgili görüşlerini de yansıtır: “Muhakkak ki, bir romancı şair gibi değildir. Şairin en kuvvetli

zamanı gençlik zamanıdır. O, yaşlandıkça hızını kaybeder. Halbuki romancı bilakis en iyi yazısını yazmak için çok görmeye, insan ve sosyete hakkındaki görüşlerini genişletmeye, okumaya ve tekniğini genişletmeye muhtaçtır. Çünkü romancı, insanın içyüzünü görmeye, hayatın iç yüzünü anlamaya mecburdur. Buna da tabii senelerin tecrübeleri lazımdır.” (Yücebaş, 1957: 47)

Bu sözleriyle ilk dönem eserlerinde istediği gibi yazamadığını ifade eder. bu yazamayış aslında romancının içinde var olan sürekli en iyisini yazma arzusundan kaynaklanır. Güntekin’in kendi sanat anlayışı içerisinde sürekli dile getirdiği en güzel romanının yazmayı düşündüğü romanı olması da bunun göstergesidir.

Reşat Nuri Güntekin, eserlerinde sürekli olarak idealleri uğruna mücadele insanı anlatırken bu felsefeyi yaşamına uygulamayı bilmiştir. Onun eserlerinin özünü çocukluğunda dinlediği masal ve hikâyelerin oluşturduğuna hiç şüphe yoktur. Bununla birlikte nasıl yazdığını kendisi şu şekilde belirtmektedir: “Roman ve hikâye yazarken,

mevzuun evvelâ asıl canlı noktası, amudu-fıkarisi gelir. Bu amudu-fıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazan bir vak’a olur, beni alakadar eden bir vak’a... Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi... (Şu vakayı veya şu insanı, şu tipi yazayım) derim. Bu suretle eserin ilk adımı atılmış olur. Mevzu pek iptidaî bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhal bu mevzuun planını yapıp da yazmaya başladığım vâki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği de vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilaveler yaparım. Bazı

kısımlarını tayy ederim, atarım, çıkarırım. Vak’aları retuş ederim. Tipleri develope ederim.” (Yücebaş, 1957:13)

İlk dönem romanlarında daha çok çocukluk hatıralarının ve zihninde önceden hazırladığı konuları ele alan ve daha romantik bir üslup sergileyen Reşat Nuri, olgunluk dönemi eserlerinde Fransız natüralizminin tesirini eserlerine daha çok yansıtır. Toplum ve birey arasındaki ilişkiyi, uyum ve uyumsuzluk çatışmaları etrafında gözleme dayalı bir eleştiri yöntemiyle sunmayı başarır. Olgunluk döneminde romanlarının adeta canlı laboratuarı haline gelen Anadolu, “her yönüyle bir bütün halinde” (Yalçın, 2002: 185) görülür. Anadolu’daki yaşam hem hayal alemlerinde kalmış bir romanesk hem de sükut-ı hayale uğrayan kahramanların öyküleriyle birleşir. Kendisinden önceki romanlarda kentin/İstanbul’un dışına çık(a)mayan Türk aydınını idealleriyle birlikte Anadolu’ya gönderme cesaretini göstermekle kalmaz, aydının halka arasındaki kopukluğunu da hiç seviyesine indirger. Zira Çalıkuşu’nun Türk halkı tarafından bu kadar beğenilmesinde İstanbul’dan gelen kolej mezunu genç kızın halkın içine inişinin etkisi yadsınamaz. Çalıkuşu’nda Feride ile başlayan aydının Anadolu karşısındaki olumsal bakış açısı, sonraki romanlarda hem sevecen hem eleştirel bir tavırla devam eder.

Yeşil Gece romanıyla birlikte bir anda Anadolu halkının içine sinen ve onları sömüren softalara karşı Anadolu insanının cehalet ve yoksulluktan dolayı baş eğmeleri Ali Şahin’in gözüyle aktarılır. Hem etkilendiği Zola’nın “Gerçek” adlı romanı hem de devrin gerektirdiği şartlarla kaleme alınan bu eser, her ne kadar Reşat Nuri romanları içerisinde en keskin ve radikal söyleme sahip olarak değerlendirilse de Anadolu halkına karşı acımasız bir tavır sergilediği söylenemez. Zira roman başkişisi Ali Şahin Anadolu’dan İstanbul’a gelerek Yeşil Gece ordusuna katılmak isteyen fakir bir çobandır.

İlk dönem romanlarında Anadolu’yu konuların gelişimine göre işleyen Güntekin, olgunluk dönemi eserlerinde Anadolu’yu ve Anadolu’daki yaşamı sorunlarıyla birlikte ele alır. Bu durum onun “kasaba romancısı” olma yolundaki adımlarını sağlamlaştırır. Kent ile köy arasında kalmanın sıkıntısını duyumsayan ve Türk insanının ortak yazgısında önemli bir rolü olan kasabalar, Reşat Nuri’nin 1930’lu yıllardan sonra kaleme aldığı romanlarda olayların merkezi konumuna yerleşir. Özellikle Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte önemli bir odak haline gelen kasabalar, Reşat

Nuri’nin müfettişlik yıllarındaki deneyim ve gözlemleriyle romanların sadece fiziksel mekanı olarak değil, vakanın derinlemesine işlendiği mekanlar olarak görülürler. Kasaba ve kasaba insanının psikolojisi özelden genele bütün Anadolu’yu yansıtır.

“Küçük şehir veya kasaba, insanı keşfetmek hatta edebî anlamda icat etmek için ideal bir birim, geometrik altın ölçüdür adeta.” (Karakoç, 1986: 48) Bu durumu müfettişlik yıllarında fark eden Güntekin, köy ile kent arasında köprü görevi gören kasaba insanını eserlerine taşır. Kasabayı ve kasabalıyı Değirmen romanında ötelenmiş ve bürokratik çürümenin gölgesinde, Eski Hastalık’ta yabancılaşmış bilincin üstünlük kompleksiyle, Son Sığınak’ta sanata ve sanatçıya karşı duyarlılığıyla, Kan Davası’nda kendi köylerine olan mesafeli tutumlarıyla ve en nihayetinde gerçek anlamda bir kasaba romanı olan Kavak Yelleri’nde kendini İstanbullu zannederken Anadolu’nun herhangi bir kasabasını benimseyen Doktor Sabri’nin aidiyet sorunuyla ele alır. Kasaba gerçekliğini kasabayı kentten izleyerek ya da sadece bir seyyah gibi gözlemleyerek değil içinde yaşadığı mekan olarak algılayan Güntekin, roman kahramanlarını canlı bir biçimde tasvir etmeyi başarır. Kasaba romanlarında -özellikle de Kavak Yelleri’nde- kahramanları kendi yöresel dil özellikleriyle konuşturması da onun kasaba romancısı olmasının yansımasıdır.

Genellikle romanlarını kahramanlarının ağzından yazan Reşat Nuri, toplumsal ve bireysel konuları iç içe işler. Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Ateş Gecesi, Eski Hastalık gibi romanlarda ağırlıklı olan aşk temi Acımak, Gizli El, Damga, Yaprak Dökümü, Değirmen, Miskinler Tekkesi gibi romanlarda ise toplumsal sorunlar ağırlıklı olarak işlenir. Sosyal eleştiri merkezli eserler veren Güntekin’in çevreyi çok iyi gözlemlediği tartışılmaz bir gerçektir. İstanbullu aydının Anadolu’ya bakışını realist bir tutumla yansıtırken sürekli iyimser tablolar çizmesi, hümanist bir anlayışla Anadolu insanına bakışı da önem arz eder. Hikâyelerinde mizah unsurunu daha çok ön planda tutan ve günlük hayattaki umulmaz anlara dikkat çeken Güntekin, romanlarında daha ciddi eleştirel tutumlar sergiler.

Türk toplumunun özellikle Meşrutiyet sonrası geçirdiği bunalımlı dönemleri romanlarında sıkça vurgulayan Reşat Nuri bunu birey-toplum etkileşimi içerisinde ele alır. “Osmanlı’nın son yıllarındaki ‘müdevver’, Cumhuriyet’in ilk yapıtlarını vermiş

romancıların oluşturduğu kuşağın, romanlarında iç içe gelişen birkaç ‘misyonun’ varlığı söz konusudur: Bir yandan toplumun/ülkenin yaşadığı hızlı değişime tanıklık

etmek, ondan yana olmak, bir yandan da toplumun bu kökten değişimi karşısında yaşadığı tedirginliği, tepkiyi, altını çize çize dile getirmek.” (Kahraman, 1989: 14) Reşat Nuri, yaşadığı devirdeki toplumsal bunalımı ve tedirginliği eserlerine yansıtır. Meşrutiyet-saltanat çatışmalarıyla başlayan, 1. Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşıyla istiklal mücadelesiyle hızlı bir değişim geçiren ülkedeki bireylerin arasındaki çatışma da bu romanlarında işlenir.

İlk dönem romanlarını daha romantik-realist üslupla yazan Güntekin son dönem romanlarında eleştirel gerçekçiliğe doğru kayar. Özellikle bu dönem romanlarındaki ironik söylem Güntekin’in olgunluk dönemi eserlerinin temelini oluşturur. Kızılcık Dalları ile başlayan ironik üslupla Osmanlı’nın son dönemindeki konak yaşamını eleştirirken Değirmen romanıyla Anadolu’da Sarıpınar kasabasında devletin bürokratik yapısındaki bozukluğu gözler önüne serer. Yine romancılığının son yıllarında kaleme aldığı Miskinler Tekkesi’nde de atalarından tevarüs edindiği yalvarma, yakarma becerisini dilenciliğe dönüştüren bir synik’in gözüyle dilenci tipografisi çizilir.

Romanlarının genelinde aşk, kendini gerçekleştirme, narsisizm (kendini beğenmişlik), yabancılaşma, yalnızlık, kaçış, karamsarlık gibi bireysel sorunlar; yozlaşma/çürüme, kültürel çözülme, yalıtılmışlık, sosyal adaletsizlik, sömürü gibi toplumsal sorunlarla bir arada işlemiştir. Çalıkuşu romanıyla hafızalara kazınan Feride’nin hem inanılmaz aşk mücadelesi hem de Anadolu’daki yozlaşmış değerlerle mücadelesinde görülen bireysel ve toplumsal sorunların bir arada işlenmesi, Reşat Nuri’nin romanlarının tümünde görülür. Bu tutum, onun eleştirel gerçekçi bir roman yazarı olduğunu ispatlamaktadır. Onun eserlerinde dikkatimizi çeken bir diğer özellik de döneminin realitesi gereği, Osmanlı’nın çöküş sürecindeki çeşitli geçiş aşamaları ve ardından gelen Cumhuriyet yönetimi arasındaki sosyal değişimin görünümüdür. Romanın edebiyatımıza ilk girdiği yılların sonrasında, Servet-i Fünûn döneminde gösterdiği gelişme süreci, tüm Cumhuriyet Dönemi yazarlarında olduğu gibi, Reşat Nuri’de de kendini gösterir. Hatta Güntekin’in usta olarak kabul ettiği Halit Ziya’nın roman tarzını benimseyip geliştirerek psikolojik çözümlemeleri sosyolojik boyuta taşımış olması dikkat çekicidir.

Olgunluk döneminde Yaprak Dökümü ile birlikte dokuz roman kaleme alan yazar, 1947 yılında Memleket adlı bir gazete çıkarır. Bu gazetede Cumhuriyet ideolojisini halka anlatmaya çalışırsa da gazetenin ömrü uzun sürmez.

Reşat Nuri Güntekin’in asıl büyük tutkusu tiyatrodur ki bu yolda birçok telif, tercüme ve adapte eser kaleme almıştır. Reşat Nuri, oyunlarında hep sosyal konuları işlemiştir. (Uyguner, 1993: 73) Genellikle halkın içinden kişileri oyunlarına kahraman yapan yazar, şive ve ağız özelliklerini de göz önünde bulundurmuştur. Cumhuriyet sonrası yazdığı oyunlarında genellikle Cumhuriyetin ilkeleri doğrultusunda ve bir eğitimci olması dolayısıyla eğitime dair sorunlar üzerine eğilmiştir.

Reşat Nuri’nin roman, öykü ve oyunlarının dışında bir de Anadolu Notları adlı gezi-hatıra kitabı bulunmaktadır. İki cilt halinde yayınlanan kitabın ilk bölümünde Reşat Nuri şu açıklamayı yapar: “Bunlarda ne zaman, ne de yer kaydı gözetilmemiştir. Zaten

Anadolu’da zamanlar ve yerler kadar birbirine yakın ve birbirine benzer ne vardır ki ?”

(Güntekin, 2003: 10) Müfettişliği sırasında Anadolu’nun birçok ilini dolaşan Güntekin, bu illerde, kasabalarda, yollarda yaşadıklarını, romanlarındaki sade ve akıcı üslubuyla kaleme alır.

Yazın hayatının önemli bir kısmını dolduran bu kitaplar haricinde Dil ve Edebiyat, Fransızca-Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu ve Türk Kıraati kitaplarından başka birçok tercüme eseri bulunmaktadır.

1.3. Eserleri∗∗∗∗

Benzer Belgeler