• Sonuç bulunamadı

C. KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

5. İBADİYYE’DE TEKFİRLE İLGİLİ DİĞER KAVRAMLAR

5.1. Nifak

69

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere İbâdîler, başlangıcından günümüze kadar diğer fırkalara mensup insanları yersiz tekfir etmekten kaçınmışlar ve büyük günah işleyenlere de Müslüman muamelesi yapmışlardır. Muhakkime daha alt kollarına ayrılmadan Abdullah b. İbâd, Nâfi b. Ezrak’tan teberrî etmiş ve “nimet küfrü-şirk küfrü”

ayırımını yapmıştır. Bu görüş günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir. Ancak, İbâdîler, Haricî zümre içerisinde mütalaa edildikleri için diğer fırkaların temsilcileri bu ayırıma dikkat etmemişlerdir.

70

getirilmiştir.281 Münafığın bu konumunun sadece dünya ile sınırlı kalacağı, ahirette ise nifak üzere ölen herkesin kâfirlerle aynı muameleye tâbi tutulacağı hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır. Hasan-ı Basrî, büyük günah işleyenlerin münafık olduğunu ileri sürenlerin ilki gibi görünmekle birlikte onun daha sonra bu fikrinden döndüğü nakledilir. Ancak Hasan-ı Basrî’nin Mürciîler’e karşı çıkarak samimi mümin bilincine ulaşamayan herkese “mürâi” anlamında münafık dediği bir gerçektir. Ona göre münafık dünya işlerine düşkün olan ve ilahî cezadan korkmayan, dolayısıyla imanı ciddiye almayan kişidir.282

İslâm mezheplerinin münafıklar hakkındaki hükümlerinin birbiriyle uyuştuğu görülür. Mezhepler, iman-amel ilişkisine bakışlarından dolayı adlandırmada mümin ve fâsık kelimelerini kullanmışlarsa da kalben iman etmediği halde zâhiren mümin görünen kişinin münafık olduğu ve kendisine dünyada Müslüman muamelesi yapılmakla birlikte ahirette ebediyyen cehennemde kalacağı hükmünde birleşmişlerdir.283 Haricî fırka Ezârika, kendi mezheplerinden olduğunu ileri sürerek yanlarına gelen birisini, karşı oldukları gruptan bir esiri öldürmesini emretmek suretiyle imtihan eder. Eğer esiri öldürürse o kişiyi kendilerinden kabul ederler, eğer öldürmezse “bu münafık ve müşriktir”

deyip onu öldürürler.284 O halde Ezârika’ya göre karşı gruptan bir esiri öldürmeyen kişi münafık olmaktadır. Necedât fırkasına göre ise münafık, hicret etmeyenler anlamına gelen kaadedir.285 Şia ve Mu’tezile âlimleri tarafından Ehl-i Sünnet’in nifak anlayışına uygun açıklamalar yapılmıştır. Bunlara göre nifak, içinde inkârı gizlediği halde Müslüman görünmektir ki münafıklar dilleriyle inandıklarını söyledikleri halde kalpleriyle inanmayan, kalplerinde söylediklerinin aksini gizleyen kişilerdir.286 İbâdiyye’ye gelince o nifakı iki kısma ayırır287:

281 Hülya Alper, “Münafık”, DİA, c. 31, Ankara 2006, s. 566.

282 Izutsu, age, s. 68-69.

283 Alper, agm, s. 11.

284 Bağdâdî, age, s. 83.

285 Şehristânî, age, s. 125.

286 Kurt, agm, s. 159.

287 Vehibî, age, s. 215-217.

71

1- İnanç nifakı: O, imanlı görünüş ve gizli şirktir. Putlara ya da başka bir şeye tapmaya ısrarla devam etmek yani dinde zaruretle bilinmesi ve tasdik edilmesi gereken şeyleri tasdik etmemektir. Kur’an’da şöyle geçer: “Şu kesindir ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Onları oradan kurtaracak bir yardımcı da bulamazsın.”288

2- Amel nifakı: Kalbiyle tamamen iman ettiği halde bunu açığa çıkarmamak yani imanın gereklerini yerine getirmemek anlamını taşır. Eş anlamlısı nimet küfrüdür.

İşte bu kabildendir ki İbâdiyye, mürtekib-i kebireyi nifak küfrü kâfiri sayar ve bazen de münafık olarak kabul eder. Aşağıdaki sözler buna örnektir:

Ebu Eyyûb şöyle dedi: “Büyük günah ehlinden uzak durmak gerekir. Onların imanı nefyolunmuştur ve onlar ehl-i nifak kâfiri olarak isimlendirilirler”.289 Câbir b. Zeyd şöyle dedi: “Bir adam Huzeyfe’ye geldi ve ‘Nifak nedir?’ diye sordu. O da, ‘İslâm’la ilgili konuşman ama onu uygulamaman’ dedi.290 Aşağıdakiler, mürtekib-i kebirenin nifakla isimlendirilmesinin cevazıyla ilgili İbâdiyye tarafından zikredilen delillerdendir:

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Dört şey kimde olursa o halis münafıktır. Bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, münakaşa ettiğinde haddi aşar, ahlaksızlık eder.”291 Müslim’de, “oruç tutsa, namaz kılsa ve Müslüman olduğunu iddia etse de.” İfadesi de yer almaktadır.292 Bu üç ya da dört haslet nifak ölçüsü değildir. Amellerde dine muhalefet eden herkese nifak hükmünün uygulanması gerekir. Bu hasletler bütüne hasredilemez. O, zihinsel yakınlık kurmak ve temsil babındandır. Temsil, önemine delalet eder, uyarı içindir ve burdaki sayı net bir kavram değildir.293 Câbir b. Zeyd, Nebî (s.a.v.)’ den rivayet etti: “Üç kişinin hakkını küçük gören münafıktır: ilim taşıyan, beyaz saçlı ihtiyar, adil imam.”294 Bu üçünü küçük görmek büyük günahlardandır. Kim bunlardan birini işlerse münafık olur.

288 Nisa 145.

289 Vehibî, age, s. 215.

290 Vehibî, age, s. 216.

291 Buhari, age, c. 1, s. 21.

292 Müslim, age, c. 1, s. 78.

293 Vehibî, age, s. 216.

294 Vehibî, age, s. 216.

72

İbâdî ıstılahında nifak, bir yüzüyle İslâm’a dahil, diğer yüzüyle İslâm’dan hariç veya iman görüntüsünde ve küfrün gizlisinde olmak anlamlarına gelmektedir.295 İbâdîler, münafıkların müşrik değil, muvahhid olduklarını söylerler. Muvahhidler Allah’a asi olma sebebiyle mümin olma vasfını kaybetmişlerdir. Bu konuda ileri sürdükleri hadislerden birisi şöyledir: “Hırsız mümin olduğu halde çalmaz, zâni mümin olduğu halde zina yapmaz.” Nifak kavramını kendilerinin icat etmediklerini, bu kavramın İslâm tarihinde ve Hz. Peygamber döneminde de kullanıldığını, hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında bir çok kimsenin nifak vasfı ile tanındığını ifade ederler. Bu kimseler zahiren mümin olarak biliniyorlardı oysa batında inkar ediyorlardı. Kur’an-ı Kerim’de onların amellerini tarif eden ve bu amellerinden dolayı dünyada ve ahirette azap çekeceklerini bildiren ayetler gelmiştir. Bunlardan birisi şöyledir: “Münafık erkeklerle kadınlar birbirlerine benzerler.

Onlar kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar. Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.”296

İbâdîler, nifakın sadece Hz. Peygamber’in dönemi ile sınırlı olduğunu iddia eden Eş’ariler’in görüşüne muhalafet ederler. Eş’ariler, içten inanmadığı halde zahirde inanmış gibi gözükenlere şirk hükmü verirler. Oysa İbâdîler, nifakı itikatla değil, fiille ilgili bularak nifakın zaman ve mekan olarak her zaman olabileceğini savunurlar.297 İbâdî anlayışa göre:

− Kul söz ve amel ile gelir, vefasını ikrar ederse Müslümandır.

− İman ettiğini söyleyerek (ikrarla) gelenin ameli yoksa, münafıktır.

− Sözü ve ameli olmadan gelen de müşriktir.

− Bu tasnifi doğrulama sadedinde müellif Hz. Peygamber’den şu hadisi zikreder: “Size mümini kâfirden ayıran şeyi göstereyim mi? Mümin lâ ilahe illallah der ve amel-i salihe tabi olur. Münafık ise lâ ilahe illallah dediği

295 Vehibî, age, s. 215.

296 Tevbe 67.

297 Câbirî, age, s. 515.

73

halde fücura tabi olur.” Bu ayet ve hadisler muvacehesinde İbâdîler imanla şirk arasında nifakın olduğuna inanırlar.298

İbâdî müellif Şemmâhî de nifakın aslının muhalefet olduğunu söyleyerek onun iki çeşit olduğunu belirtmiştir. Birincisi hıyânet nifakıdır ve o, farzları terkedip büyük günahları işlemektir. İkincisi ise helali haram yapmak ve haramı da helal saymaktır.299 Dolayısıyla nifak, dine ait olan şeylere muhalefet etmek anlamına gelmektedir. O halde kebâirin içerisinde biraz şirk biraz da nifak bulunmaktadır.

İbâdiyye’nin münafıklar hakkındaki görüşünü açıklamak için Ebu Eyyûb Hadramî’nin onlara nasıl muamele ettiklerine dair şu örnek verilebilir; “Onlarla arkadaşlık ve komşuluk ederiz, sıla-i rahim yaparız, onlardan olan anne-babaya iyi davranırız, mülklerine iyi bakarız, emaneti veririz, konuşmada sadık oluruz, zulmetmeyiz, onlara Allah’ın vacip kıldığı haklarını veririz. Bizim ve onlar arasında emanet, vali, takıyye, mal ve kanın haram olması ve kısas geçerlidir. Fakat onlar İslam milletinden çıkmamışlardır.”300

Münafıkların hükümleri nimet kâfirinin hükümleriyle aynıdır. Çünkü nimet küfrü ve nifak küfrü, büyük günah işlemeye delalet eden eş anlamlı lafızlardır. İnanç nifakı ashabı da aynı hükümleri alır. Çünkü onun hakikati bilinemez. Rasûlullah Medine’de onlara Müslümanların hükümleriyle hükmetmişti.301

Benzer Belgeler