• Sonuç bulunamadı

IPI’NİN TÜRKİYE’YE İLİŞKİN 2019 RAPORU

Özel Raportör, Türkiye’de medya özgürlüğünün, darbe teşebbüsü öncesine dayanan, gerilemesinden ciddi kaygı duymaktadır. Olağanüstü hal, Türkiye’de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve bilgiye erişime ciddi darbe vuran ölçüsüz ve keyfi tedbirler uygulanmasını meşrulaştıramaz.39

8. IPI’NİN TÜRKİYE’YE İLİŞKİN 2019 RAPORU

11-13 Eylül 2019 tarihleri arasında, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 19. Madde, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), PEN Uluslararası, Norveç PEN, Sınır Tanımayan Gazeteciler ve Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi'nden (ECPMF) oluşan ortak bir uluslararası basın misyonu Türkiye'yi ziyaret etmiştir. Türk Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, T.C. Adalet Bakanlığı, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, yabancı diplomatik temsilcilikler ile toplantılar yapmış ve Türk sivil toplumu ve gazetecilik gruplarıyla bir yuvarlak masa toplantısı düzenlemiştir. Avrupa Birliği ve İsveç Başkonsolosluğu tarafından desteklenen IPI'nin “#FreeTurkeyJournalists” kampanyasının bir parçası olarak yayınlanan raporları40, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün kötüleşmesinin altında yatan birçok yapısal sorunu vurgulamaktadır:

 “Bu krizin merkezinde, parmaklıklar ardındaki 120'den fazla gazeteci ve terörizmle ilgili suçlamalarla karşı karşıya kalan yüzlercesi bulunmaktadır. Hapishanedeki isimler son üç yılda değişiklik gösterirken, toplam rakam 160'ın üzerindeki bir rakamdan bu yana neredeyse hiç düşüş göstermemiş ve bu, Türkiye'yi, yaklaşık on yıldır elinde tuttuğu bir unvan olan dünya çapında gazetecilerin tartışmasız önde gelen hapishanesi olarak belirlemiştir. Bu rakamların arkasında, onlarca gazetecinin aylarca, bazen yıllarca, yargılanmayı bekledikleri, çoğu durumda resmi bir iddianame olmaksızın, terörizmle ilgili en ciddi suçlamalarla karşı karşıya kaldıkları, temel hakların korkunç ihlallerinin hikâyesi yatmaktadır. Nihayetinde duruşma günleri geldiğinde ise, savcılığın davası, değişmez şekilde, muhalif sesleri susturmak ve konuşma özgürlüğüne son vermek için yapılan bir kampanyanın bir parçası olan, meşru eleştirel gazeteciliğin terörist propagandayla bir araya getirildiği en zayıf kanıtlara dayanır41.

 Misyon, Türkiye'deki terör tehdidini kabul etmekle birlikte, Yargıtay'ın bu durumun AİHM'in içtihatları dışında istisnai önlemleri haklı gösterdiğine ve güvenlik adına temel özgürlüklerden ödün verilmesi gerektiğine dair

39 A.g.e., No. 75-76.

40 Türkiye’nin gazetecileri sanık sandalyesinde, Türkiye'ye Ortak Uluslararası Basın Özgürlüğ ü Misyonu Misyon Raporu, https://peninternational.org/app/uploads/Turkey-joint-report-free-expression-2019.pdf

41 A.g.e., s.5.

argümanlarını reddetmektedir. Devletin eylemleri, terörist bir tehdidin varlığının, eleştirel sesler üzerinde ayrım gözetmeksizin bir baskıya hizmet etmek için araçsallaştırıldığını açıkça göstermektedir. Türk Hükûmeti, savcılar ve mahkemeler tarafından, gazetecilik çalışmalarının terör propagandasıyla sürekli bir araya getirilmesi, bu gerçeğin altını çizmekte olup, misyonun yetkililerle yaptığı toplantılarda değişmez bir tema olmuştur42.

 Gazetecilerin akreditasyonu ve basın kartı verme sistemi önemli bir reforma ihtiyaç duymaktadır. Geçtiğimiz üç yıl içinde, güvenlik gerekçesiyle binlerce başvurunun reddedildiği ve yüzlerce basın kartının iptal edildiği görülmüş ve ülkedeki yabancı muhabirlerin çalışmalarını kısıtlamak amacıyla daha da kötüye kullanılmıştır43.

 Türk gazetecilerin üç yıl süren kovuşturmaları ve davaları, yargı sistemindeki sistemik sorunları ve radikal reform ihtiyacı olan kilit konuları ortaya çıkarmıştır. (…). Misyon tarafından üstlenilen temel unsurlar şunlardır:

(…)

◦ Yüzlerce gazeteci için soruşturma evresindeki tutukluluk, soruşturmaların tamamlanmasından ve davaların başlamasından önce aylarca ve bazen de yıllarca sürmüştür. Olağanüstü hal, hâkimlerin sanıkları yeterli gerekçe göstermeksizin tutuklu tutmalarına olanak sağlamıştır. Bireysel davalar için temyiz süreci son derece yavaştı ve bu, Anayasa Mahkemesinin, nihayetinde bireysel başvuruları ele almasının ve karar vermesinin yıllarca sürmesine yol açmıştır.

◦ Terörle mücadele mevzuatı çoğunlukla kötü bir şekilde tanımlanmış olup bu da, savcıların hükûmete yönelik eleştirileri terör propagandası ile bir tutuşturmaları için imkân bırakmaktadır. Dahası, mahkemelerin önce kovuşturma başlatılması ve daha sonra hâkimlerin bir terör eyleminin ne zaman işlendiğini değerlendirmesi için elde edilmesi gereken delillere ilişkin kesin bir eşik de bulunmamaktadır. Gazeteci davalarında sunulan kanıtlar, değişmez bir şekilde sanıkların mesleki çalışmalarına dayanmaktadır, bu ise, belki de istemeden, soruşturmanın gerçek motivasyonunun gazeteciliği susturma arzusu olduğunu ortaya koymaktadır.

◦ 299. (Cumhurbaşkanına) ve 301. (Devlete) maddelerde yer alan hakaret ve aşağılama, eleştirel gazetecileri bedeli ağır ve esassız davalar ile ilişkilendirmek için olağanüstü halden çok daha uzun bir süre önce fazlasıyla kullanılmıştır. 2014 ve 2017 yılları arasında, bu iki madde altında şaşırtıcı sayıda, 12.300 dava açılmıştır.

◦ Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu (RTÜK), yetkilerini genişletmiş ve bu yaz, 1 Ağustosta yürürlüğe giren yeni mevzuat ile, Türkiye'nin en önemli konuşma özgürlüğü alanlarından biri olan çevrim içi yayıncıları da dâhil ederek gözetim alanını genişletmiştir. Çevrim içi yayıncılara lisans başvurusunda bulunmak için bir ay verilmiş olup, bu ise, bazı durumlarda yılda 100.000 Türk Lirasına (16.000 Euro) mal olmaktadır. Bu rakam, birçok küçük ve orta ölçekli yayıncının varlıklarına yönelik bir tehdit oluşturmaktadır. Neyin çevrim içi yayıncılık teşkil ettiğine dair net bir tanımın bulunmaması ve Kurulun hangi içeriği nasıl izleyeceğine dair yayınlanmış kılavuzların bulunmaması nedeniyle, yeni yetkilerin kapsamı hala daha belirlenmiş değildir. Yasanın potansiyel olarak sınırsız olan kapsamı, sistemi büyük oranda suistimale açık bırakmaktadır.

(…)

42 A.g.e., s.7.

43 A.g.e., s.8.

27

◦ Hapisteki gazetecilere yapılan cezaevi ziyaretleri hükûmet tarafından kısıtlanmış ve bu da gazetecilerin tecrit halini ağırlaştırmıştır. IPI, görevin ilk gününde Kandıra Cezaevi'nde tutulan Cumhuriyet gazetecilerini ziyaret etmek için izin başvurusunda bulunmuş ve ilk yanıt olumlu olarak gelmiştir. Ancak, resmi karar sonunda, planlanan ziyaretin bir gün öncesinde, IPI'ye yabancı uyrukluların katılamayacağı ve Türk vatandaşlarının ise ayrı ayrı başvurması durumunda izin verilebileceği bildirilmiştir. Tekrar başvurmak için ise zaman bulunmamaktaydı. (Bu raporun yazarı da benzer bir tecrübeyi geçmişte 2011 yılında yaşamıştı)44.

 Terör suçlarıyla suçlanan gazetecilerin aile ziyaretleri ve telefon görüşmeleri büyük ölçüde kısıtlanmış ve mektuplar ile kitaplara erişimleri yasaklanmıştır. 2016'dan 2018'e kadar olağanüstü hal sırasında kabul edilen kararnamelerle polis gözaltısı sırasında avukatlara erişim ile ilgili usuli güvencelerin kaldırılması, özellikle Güneydoğu'da, gazeteci Nedim Türfent'e karşı da dâhil olmak üzere, duruşma öncesi gözaltında işkence ve diğer acımasız, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele iddialarının artmasına yol açmıştır.

 İlgili terörle mücadele mevzuatı ile ilgili olarak, misyon, "aşağıdaki hususlarda özel kaygılarını ifade etmiştir:

(…)

◦ Madde 220 (8) (3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu), “terör örgütünü meşrulaştıracak veya övecek şekilde bir örgüt propagandası” yapan herkesin bir ila üç yıl hapis cezasına çarptırılmasını öngörmektedir. Propaganda basın veya yayın yoluyla gösterilirse, madde, cezayı yarı oranında artırmaktadır. Bireylerin sosyal medyadaki yayınları ve paylaşımları, diğer suçların yanı sıra terör propagandasının kanıtı olarak da kullanılmıştır. Maddenin ifadesi o kadar belirsizdir ki, hükûmete ilişkin meşru bir yorum veya eleştiri hapis cezasına yol açabilir. Örneğin, gazeteciler Hayri Demir ve Sibel Hürtaş, Suriye'de bir askeri operasyon hakkında sosyal medya yayınlarından dolayı gözaltına alınmış ve çevrim içi olarak “terörist propaganda” yapmaktan suçlu bulunmuştur.

◦ Madde 220 (7) yasaklanmış bir grup adına bir suç işlemeyi suç saymakta ve böyle bir eylemi gerçekleştiren herhangi bir kişinin otomatik olarak yasaklanmış bir örgütün üyesi olarak sınıflandırılmasını ve 314. madde uyarınca beş ila 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir. Bu hüküm, yetkililerin, terörist gruplara üyelik kavramını büyük ölçüde genişletmelerine izin vermiş, çoğu zaman, güvenilir kanıtlar olmaksızın, insanları ifade özgürlüğü haklarını kullandıkları için hedef almıştır. Basit bir şekilde, Gülen hareketi ile hizalanmış veya hizalanmış olarak algılanan Gazeteler için çalışan ya da daha önce çalışmış olan gazetecilerin “üye” olarak etiketlenmesi için kullanılmıştır. Benzer şekilde, Kürt yanlısı olarak kabul edilen medya kuruluşları için çalışmak, gazetecilerin bir terör örgütüne veya PKK gibi Türk yasalarına göre yasaklanmış bir örgüte üye olmakla suçlandığını görülmüştür. Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak, yeniden yargılanmalarında bu madde kapsamında suçlanmışlardır.

Madde 220 (6), üye olmamakla birlikte bir terör örgütü adına suç işlemeyi suç saymaktadır. Cumhuriyet sanıkları bu madde kapsamında suçlanmışlardır

44 A.g.e., s. 12-13.

Madde 314 silahlı gruplara üye olmayı suç saymaktadır. Beş ila 10 yıl hapis cezası öngörülmektedir. Daha önce Zaman gazetesinde çalışan altı gazeteci bu madde uyarınca cezaya çarptırılmıştır”45.

9. GAZETECİLİĞİN KORUNMASINI VE GAZETECİLERİN GÜVENLİĞİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN AVRUPA

Benzer Belgeler