• Sonuç bulunamadı

Neoliberal Birikim Sistemi ve Yeni Kalkınmacılık

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 195-200)

1973’ten itibaren parasal dalgalanma ve ticaret hadlerindeki bozulmayla birlikte devlet güdümlü kapitalizmin büyük bir krize girmesi, uluslararası finans piyasalarının belirleyici olduğu yeni bir kapitalist aşamaya geçişi tetiklemişti. Petrol şoklarının ardından enflasyon ve işsizliğin aynı anda artması stagflasyon denen olguyu ortaya çıkarmış, bu da enflasyon ve işsizliğin ters orantılı olduğunu söyleyen Keynes’in ekonomi kuramının temellerini tartışmaya açmıştı. 1970’lerin ikinci yarısı ve özellikle 1980’lerden itibaren devletin ekonomiye müdahalesine dayalı Keynesyen anlayışın yerine, paranın istikrarına öncelik veren monetarist doktrin yerleşmeye başladı. Finansın, yatırımların ve ticaretin küreselleşmesi, devletin özel sermayeyi düzenleme gücünü zayıflatırken, vergilerden ve sermaye kontrollerinden kaçabilen ulusaşırı şirketlerin dünya ölçeğinde hızla yayılmasıyla sermayenin merkezîleşmesi ve yoğunlaşması hız ve ivme kazandı. Böylelikle ulus-devletlerin kontrolü dışındaki uluslararası bankalarla ulusaşırı şirketlerin egemenliğinde kapitalizmin “neoliberal”

biçimi, 1970’lerin krizine verilen yanıt olarak ortaya çıktı. Bu süreçte ekonomi yönetimindeki rolü daralan devlet, giderek keskinleşen emek-sermaye çelişkisi nedeniyle yeni roller üstlenmek zorunda kaldı. Yatırımlardan ve kaynakların

183 dağılımından çekilen ve sosyal güvenlik sistemini adım adım özel şirket ve kurumlara devreden devlet, zenginliğin emekten sermayeye aktarılmasını sağlayan ve serbest piyasanın sorunsuzca işlemesi için gerekli altyapıyı hazırlayan temel aktör haline geldi.

Güney ülkelerinde neoliberalizme geçişin ilk aşaması, devlet öncülüğünde kalkınma projelerinin sonu anlamına gelen IMF ve Dünya Bankası’nın desteklediği

“yapısal uyum programları” ile gerçekleşti. Bu programlarla “Washington Uzlaşısı”

olarak tanımlanan mali disiplin, vergi reformu, özelleştirme ve finansal hareketliliğin serbestliği gibi politikalar dayatıldı. Bu çerçevede Latin Amerika, neoliberal politikaların ilk kez uygulandığı147 ve gelir dağılımı üzerindeki etkilerinin en ağır hissedildiği siyasi coğrafya olması açısından önem taşımaktadır. 1982’de Meksika’nın borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmesinin ardından paniğe kapılan uluslararası bankaların Latin Amerika ülkelerine finansmanı tamamen kesmeleriyle tüm bölgeye yayılan borç krizi, Brezilya gibi ülkeleri IMF programlarıyla borçlarını yeniden yapılandırmaya zorladı. Borçların ertelenmesi karşılığında uygulanan yapısal uyum programları, işsizlik ve yoksulluğun artmasına, ücretlerin ve gelirin düşmesine neden oldu. Latin Amerika için “kayıp dönem” (la década perdida/lost decade) olarak nitelenebilecek 1980’ler boyunca stagflasyon ve dış borç sorunları, bölgenin geri kalanında olduğu gibi, Brezilya’da da neoliberal politikaların uygulanması için meşru bir zemin hazırladı.

147 Neoliberal politikalar, dünyada ilk kez 1973’te Şili’de, sosyalist lider Salvador Allende’yi deviren askerî darbenin ardından, General Pinochet döneminde uygulanmıştır. Chicago Üniversitesi’nde neoliberal teorinin önde gelen temsilcilerinden Milton Friedman’ın özel olarak yetiştirdiği, “Chicago Boys” olarak da anılan bir grup Şilili iktisatçı tarafından uygulanan neoliberal politikalar, 1980’lerde ABD’de Reagan ve İngiltere’de Thatcher yönetimlerine de örnek teşkil etmiştir.

184 Brezilya, 1990’ların başlarında, diğer Latin Amerika ülkelerine kıyasla daha geç bir dönemde neoliberalizme geçti. Bunun en önemli nedeni, askerî dikta rejiminin son yıllarında, özellikle 1977-85 arasında yükselen sol mücadelenin neoliberal reformların uygulanmasına karşı çıkmasıdır. Bölge genelinde toplumsal hareketlerin sönümlendiği bir dönemde, Brezilya’da devletten bağımsız bir sendikal hareketin içinden doğan PT hızla yükselirken, 1979’da Rio Grande do Sul’da iki çiftliğin işgaliyle başlayan MST’nin mücadelesi 1980’ler boyunca ülke geneline yayıldı.

1983’te kurulan ve PT’nin tabanını oluşturan CUT (Central Única dos Trabalhadores/Birleşik İşçi Sendikası) ile birlikte MST’nin yürüttüğü toplumsal

mücadele, askerî rejim sonrası anayasa yapım sürecinde de etkili oldu. Bölgedeki diğer ülkelerin aksine, Brezilya’da demokrasiye geçiş sürecinde oluşturulan kurucu meclis, toplumsal muhalefetin anayasa yapım sürecine büyük ölçüde dâhil edilmesini sağladı (Sader, 2013: 137). Böylelikle 1988 Anayasası’nda temel hak ve özgürlüklerin kısmen de olsa genişletilmesi mümkün oldu. Bununla birlikte, Emir Sader’in belirttiği gibi (2013: 137), emek sömürüsünün şiddetlenmesine ve emek mücadelesinin baskı altına alınmasına dayanan neoliberalizme geçiş süreci, anayasanın uygulanmasının önünde önemli bir engel oluşturuyordu. Brezilya Anayasası, her ne kadar askerî rejim sonrasında yapılmış diğer anayasalara kıyasla daha demokratik unsurlar içerse de, neoliberal birikim koşulları yüzünden bu unsurlar büyük ölçüde kâğıt üzerinde kaldı.

Ekonomik gücün demokratikleştirilmemesi, demokrasiye geçiş sürecini en başından sınırlamıştı (Saad-Filho, 2010: 13). Ne mülkiyetin büyük toprak ağalarının elinde yoğunlaştığı toprak yapısı ne tekellerin hâkim olduğu ticari ve endüstriyel yapı ne de büyük sermaye gruplarının elindeki kitle iletişim araçları demokratikleşme sürecine dâhil edilmişti (Sader, 2013: 137). Bu yüzden Brezilya’da askerî rejimin sona ermesi,

185 toplumun demokratikleşmesi anlamına gelmiyordu. Demokrasiye geçiş süreci, neoliberal birikim koşullarında yeni bir otoriter devlet yapısının şekillenmesine engel teşkil etmedi.

Tablo 5: Brezilya’nın “Kayıp Dönemi” (1980’ler) GSYİH

Büyüme Oranı (%)

Enflasyon Yıllık Ortalama (%)

Dış Borç (Milyon Dolar)

Gini Katsayısı

1981 -4,25 95,2 61,411 0,574 1982 0,83 99,7 70,197 0,581 1983 -2,93 211 81,319 0,584 1984 5,4 223,8 91,091 0,583 1985 7,85 235,1 95,857 0,589 1986 7,49 58,5 101,759 0,578 1987 3,53 396 107,514 0,592 1988 -0,1 554 102,555 0,609 1989 3,2 1232,7 99,284 0,625

Kaynaklar: GSYİH Büyüme Oranı: IBGE148; Dış Borç: Brezilya Merkez Bankası149; Gini Katsayısı: (Ferreira vd, 2008: 4); Enflasyon: Baer (2001: 131).

Diğer yandan, Tablo 5’teki verilerde görülebileceği gibi, 1980’lerde borç kriziyle birlikte enflasyonun kontrolden çıkması ve makroekonomik istikrar programlarının bu sorunu bir türlü çözememesi, neoliberalizme geçiş sürecini

148 IBGE (O Instituto Brasileiro de Geografia e Estatistica/ Brezilya Coğrafya ve İstatistik Kurumu) https://agenciadenoticias.ibge.gov.br/media/com_mediaibge/arquivos/7531a821326941965f1483c 85caca11f.xls (Erişim tarihi: 08.05.2019)

149 Ceres Aires Cerqueira, “Dívida Esterna Brasileira”, Banco Central do Brasil, 2003

https://www.bcb.gov.br/content/publicacoes/Documents/outras_pub_alfa/D%C3%ADvida_Externa _Brasileira_-_Segunda_Edi%C3%A7%C3%A3o_Revisada_Ampliada.pdf (Erişim tarihi: 08.05.2019)

186 geciktiren bir diğer etkendi.150 Askerî rejim döneminin sona ermesinin ardından Nisan 1985’te iktidara gelen ilk sivil Devlet Başkanı José Sarney, ilk iş olarak enflasyonla mücadele için yeni bir strateji belirledi. Ancak, ortodoks istikrar programı araçlarının yanı sıra, fiyat ve ücretlerin dondurulması ve endeksleme gibi sıkı kamu müdahale araçlarını içeren heterodoks istikrar programları başarısızlıkla sonuçlandı.151 Yine de, bütçe açığının kontrol altında tutulması, bundan sonraki süreçte Brezilya’da makroekonomik politikaların genel çerçevesini belirleyen önemli bir unsur oldu.

Böylelikle, enflasyonla mücadele, neoliberal reformları adım adım kalıcılaştıran bir çerçeve çizdi. Saad-Filho ve Morais’in belirttiği gibi (2018: 55), Brezilya’da neoliberalizme geçiş sürecinin en önemli özelliklerinden biri, neoliberal reformların, enflasyonu düşürmeyi hedefleyen ortodoks istikrar programları şeklinde uygulanmaları ve ithal ikameci stratejinin başarısızlığı karşısında alternatif bir seçenek olarak meşruluk kazanmalarıydı.152

150 1974-86 arasında dış şoklara bağlı olarak enflasyonist baskının artmasıyla, 1972’de yüzde 20’nin altında olan yıllık enflasyon oranı 1980’lerin başlarında yüzde 200’ün üzerine çıkmıştı. 1994’ün ortalarında ise yüzde 5000’lere kadar fırladı. Hiperenflasyon sorunuyla baş edebilmek için Brezilya’da 1980’ler boyunca 8 farklı istikrar programı, 11 farklı fiyat endeksi, 5 fiyat sabitlemesi, 18 döviz regülasyonu uygulandı ve 4 farklı para birimi (1994’te Real’in para birimi olarak kabul edilmesinden önce Cruzado, Cruzado Novo, Cruzeiro ve Cruzeiro Real) denendi (Saad-Filho ve Morais, 2018: 35).

Başarısız istikrar programlarının ardından, 1994’te Itamar Franco döneminde uygulanan ve bütünüyle neoliberal reformlara dayanan “Real Planı” (Plano Real) ile enflasyon kontrol altına alınabildi.

151 Sarney’in ekonomik istikrar arayışının ilk adımı olan ve Şubat 1986’da uygulanan Cruzado Planı, kısa süre içerisinde başarısızlıkla sonuçlandı ve ekonomiyi daha büyük bir türbülansa sokarak 1987’nin ikinci yarısında resesyona neden oldu. Şubat 1987’te Brezilya’nın dış borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmesi ve enflasyon beklentisinin iyice kötüleşmesinin ardından, Haziran 1987’de Cruzado Planı’nın daha esnek bir versiyonu olan Bresser Planı uygulanmaya başlandı. Bresser Planı’nın önemi, enflasyonla mücadelenin temel yöntemi olarak bütçe açığının kontrolünü benimsemesiydi. Ancak, o da aynı şekilde başarısızlıkla sonuçlandı.

152 Hiperenflasyonu ortaya çıkaran en önemli sorun, daha önce belirtildiği gibi, dış borçlanma yoluyla büyümenin uluslararası piyasalara bağımlılığı ve dolayısıyla dış şokların enflasyonist etkisini artırmasıydı. Ağustos 1982’de Meksika’nın borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmesiyle uluslararası piyasaların Latin Amerika ülkelerine kapanması, Brezilya’yı petrol krizlerinin ardından bir kez daha büyük bir dış şokun etkisinde bıraktı. Hâlihazırda döviz rezervleri tükenmiş olan Brezilya, Aralık 1982’de paranın devalüasyonuna, faiz oranlarının yükseltilmesine ve ücret kontrolüne dayalı IMF programını kabul etti. 1983 ve 1984’te uygulanan IMF programı, ülkenin dış ödemeler bilançosunu düzelttiyse de iç istikrar ve dengeli büyüme hedeflerini karşılayamadı, enflasyon düşmek yerine ikiye katlandı. İç ve

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 195-200)

Benzer Belgeler