I. BÖLÜM: SELÇUKLULAR DÖNEMİ SİYÂSETNÂMELERİ VE
1.5. Necmeddîn-i Dâye Râzî: Mirsâdü’l-İbâd
1.5.1. Necmeddîn-i Dâye’nin hayatı, eserleri ve yaşadığı dönem
Necmeddîn-i Dâye, tasavvuf dünyasının önemli simalarından biri olmasına rağmen onun hakkında birinci dereceden kaynaklarda çok fazla bilgiye sahip değiliz. Necmeddîn-i Dâye hakkında en fazla bilgiyi kendi yazdığı kitaplardan elde edebilmekteyiz.112
Necmeddîn-i Dâye’nin adı hakkında kendi eserlerinde ve kendisi hakkında bahseden diğer eserlerde bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bununla beraber genel kanaate göre onun tam adının Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed b. Şâhâver b. Enûşirvân b. Ebî Necîb el-Esedî er-Râzî olduğunu söyleyebiliriz.113
Doğduğu yer olan Rey’e nispetle Razi olarak anılmıştır.114
Bununla beraber çok sayıda mürid yetiştirdiği için sütanne-dadı anlamına gelen Dâye lakabı ile tanınmaktadır.115
Dâye lakabının ona sonradan verilme nedeni olarak Mirsadü’l İbâd aslı eserinde, şeriat çocuklarının nübüvvet annesinden, tarikat çocuklarının ise velâyet (dâye) sütannesinden beslenmesi gerektiğine dair yorumları etkili olmuştur.116
Necmeddîn-i Dâye, bugün İran toprakları içinde bulunan Rey şehrinde doğmuştur. 117
Doğum tarihinin 573/1177 olduğunu tahmin edilmektedir.118
Necmeddîn-i Dâye’nin çocukluğu ve gençliği ile ilgili elimizdeki bilgiler oldukça sınırlı olmakla birlikte onun eserlerinden hareketle iyi bir eğitim aldığını söyleyebiliriz. Çocukluk yılları Rey’de geçen Necmeddîn-i Dâye on altı yaşından itibaren hem ilim irfan elde etmek hem de Rey’de yaşanan mezhep çatışmaları ve şehrin Selçuklularla Hârizmşahlar arasında bir iktidar mücadelesine sahne olması nedeniyle Rey’den ayrılarak yaşamına önemli ölçüde etki edecek seyahatlerine
111 Zencânî, a.g.e. ss.81-82. 112
Halil Baltacı, Necmeddîn-i Dâye Râzi, İnsan Yay., İstanbul, 2011, s.35. 113
a.g.e., s.38.
114 Halil Baltacı, “Necmeddîn Dâye’nin Bahru’l-Hakāik Adlı Tefsirinde İbâdetlere Dâir Bazı İşârî Yorumlar”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 10, S. 20, 2011/2, s. 195.
115 Mehmet Okuyan, “Necmeddîn-i Dâye” maddesi, DİA., DİB Yay., İstanbul, 2016, C.32, s.496. 116
Baltacı, Necmeddîn-i Dâye Râzi, s.39. 117 Dâye, a.g.e., s.54.
118 Derya Örs, “Necmuddin-i Razi: Hayatı ve Eserleri”, Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, S.6, Yaz 2002, s.22.
başlamıştır. Ömrü boyunca Hicaz, Mısır, Şam, Irak, Anadolu, Azerbaycan, Erran, Horasan ve Harezm bölgelerini dolaşmıştır.119
Necmeddîn-i Dâye’nin yaptığı yolculuklar sırasında büyük sufîlerden Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdi ile karşılaşması hayatının dönüm noktalarından biri olmuştur. 120
Nitekim Necmeddîn-i Dâye, Sühreverdi vesilesi ile tasavvufla tanışmış ve onun yönlendirmesi ile tasavvufî bir hayata gireceği Hârizm ve Horasan bölgelerine gitmeye karar vermiştir.121
Sühreverdi vesilesi ile Harizm ve Horasan bölgesine giden Dâye, burada Kübreviyye Tarikatı’nın kurucusu Necmeddîn-i Kübra’ya intisab etmiştir. Necmeddîn-i Kübra ise Dâye’nin manevi terbiyesi ile ilgilenmesi için önemli halîfelerinden Mecdüddîn Bağdâdî’yi görevlendirmiştir. Dâye Harizm’de kısa bir süre kaldıktan sonra Nişabur’da Bağdadi’nin yanında tasavvuf yolunun aşamalarını kat etmiştir.122
Dâye, Harizm Bölgesi’nde irşad görevini yerine getirirken bulunduğu bölgede var olan mezhep çatışmaları, Moğol saldırıları ve şeyhi Bağdâdî ile dönemin önde gelen müfessir ve kelamcısı Fahreddin Razi arasındaki çekişme sonucu Bağdâdî’nin sultan tarafından öldürülmesi gibi sebeplerle yeniden Rey’e dönmüştür.123
Ancak durdurulamayan Moğol saldırıları sonucu burada da fazla duramayıp daha güvenli bir belde olan Anadolu’ya göç etmiştir.124 Anadolu’da bulunduğu sırada Kayseri, Sivas, Erzincan gibi şehirleri gezmiş, Evhâdüddîn Kirmânî, Mevlânâ Celâleddîn Rumî ve Sadreddîn Konevî gibi isimlerle görüşmüştür.125
Anadolu’dan ayrıldıktan sonra pek çok belde dolaşan Necmeddîn-i Dâye, sonunda Bağdat’a yerleşmiş ve ömrünün son dönemlerini burada geçirmiştir. Moğolların Bağdat’ı ele geçirmesinden iki yıl önce de 654/1256 yılında vefat
119 Örs, a.g.m., s.22. 120 Dâye, a.g.e., s.58.
121 Baltacı, , Necmeddîn-i Dâye Râzi, s.42. 122
a.g.e., s.43. 123 Örs, a.g.m., s.22. 124 Dâye, a.g.e., s.56.
etmiştir.126
Yaşadığı dönemin karışık bir yapıya sahip olmasına rağmen Necmeddîn-i Dâye, günümüz dünyasına ışık tutacak derinliği yüksek eserler kaleme alabilmiştir. Necmeddîn-i Dâye’nin kaleme aldığı eserleri kısaca tanıtacak olursak;
*Mirsâdu’l-İbâd Mine’l-Mebde ile’l-Me’âd: Dâye’nin ismiyle özdeşleşen en
önemli eseridir. Dâye bu eseri talebeleri ve sadık müridlerinin ısrarı ile insan nefsinin terbiyesi ve Rabbani sıfatların idrak edilmesi için kaleme almıştır. Eserin son babı içeriği itibari ile Dâye’nin Siyâsetnâme’si olarak bilinmektedir.
*Bahru’l-Hakâık ve’l Ma’âni Fi’t Tefsiri’s Seb’il Mesânî: Ömrünün son dönemlerinde Bağdat’ta yaşadığı sırada kaleme aldığı tasavvufî tefsiridir.
*Menârâtü’s Sâirîn İlâllâh ve Makâmâtü’t -Tairin Billah: Ariflerin makamları ve kerametleri hakkında yazılan Arapça eseridir. Mirsadü’l İbâd da ele alınan konular küçük değişikliklerle bu kitaba alınmıştır.
*Mermûzât-ı Esedî der Mezmurat-ı Davudî: Anadolu Selçuklularına tâbi
olan Mengücükoğullarından Erzincan hâkimi Alâuddîn Dâvûdşâh b. Fahruddîn Behrâmşâh adına yazılmış Farsça bir eserdir.
*Risâle-i Akl u Işk: Dâye’nin akıl ve aşk gibi konularda görüşlerini ihtiva
eden Farsça risalelerinden birisidir.
*Risâletu’t Tuyûr: Dâye’nin gençlik yıllarında yazdığı sembol ve işaret dili
kullanılan, hayalî ve temsilî Farsça bir küçük risalesidir.
*Şerhu Kavli’ş Şeyh Ebi’l Hasan el-Harakânî: Dâye’nin Şeyh Harakâni’nin “Sufî mahlûk değildir.” sözünü şerh etmek için kaleme aldığı Arapça bir risalesidir.
*Matâli’u’l Îman: İman hakikatlerini konu alan Farsça bir risaledir.
*Siracu’l Kulûb: Otuz üç fıkıh konusunun izah edildiği Farsça bir risaledir.127 Necmeddîn-i Dâye’nin yaşadığı dönem Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıflayıp yıkıldığı yıllara denk gelmektedir. Büyük Selçukluların yıkılması ile birlikte İslâm beldelerinin hâkimiyeti Hârizmşahların eline geçmişti. Bu dönemde
126 Baltacı, , Necmeddîn-i Dâye Râzi, s.71. 127 a.g.e., ss.89-128.
Hârizmşahlar gerek siyâsi gerekse de ilim ve kültür faaliyetlerinde zirvede bulunmaktaydı. Bu dönemde her alanda büyük gelişmeler elde edilmiş ve ilmi sahada pek çok ilim insanı yetiştirilmişti. Ancak bu refah düzeni Moğol saldırıları yüzünden fazla sürmemişti.128
Zühd hareketi olarak başlayan İslâm tasavvufu Dâye’nin yaşadığı asırda tasavvuf ve zühd hareketini tamamlayarak tarikatlar dönemine girmiştir. Bu dönemde tasavvufi düşünceler yavaş yavaş felsefi kavramlarla ifade edilmeye başlanmıştır. Vahdet-i Vücut anlayışının temsilcileri İslâm ülkelerinin değişik taraflarına yayılmaya başlamıştır.129
Şeyh Necmeddîn-i Dâye, Harizm Bölgesi’nden ayrılıp Anadolu’ya geldiğinde o dönemde Selçukluların başında I. Alaeddin Keykubâd vardı. Anadolu, batıda Haçlı seferleri, Doğuda Moğol istilalarına karşı sağladığı huzur ortamı ile pek çok ilim adamının tercihi olmuştu. Bu dönemde Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında tasavvuf ve mutasavvıfların payı hayli çoktur.130