• Sonuç bulunamadı

Nübüvvetin Vehbî veya Kesbî Olması Meselesi

2. Peygamber Kavramı

3.4. Nübüvvetin Vehbî veya Kesbî Olması Meselesi

Klasik kelâm kaynaklarında, nübüvvetin vehbî-kesbî olması meselesi genel nübüvvet bahisleri içerisinde sınırlı bir şekilde ele alınmıştır. Genel olarak kelâm ekolleri, nübüvvetin vehbîliği konusunda hemfikirdirler. Eş’arî, Maturîdî ve bağlıları nübüvvet makamını çalışmanın ürünü değil ilahî bir lütuf olduğu yani kesbî değil vehbî olduğu konusunda fikir birliği etmişlerdir.538 İlahî kaynaklı olan nübüvvet ve risâlet kişilerin çalışması sonucu ya da kendilerinde bulunan bir ayrıcalıktan dolayı onlara özgü kılınan bir makam değildir. Zira Allah, dilediğine hikmet, ilim ve üstünlük verir.539

Nübüvvet Allah’ın bilgisi dâhilinde gerçekleşen bir durumdur ve kesbî değil vehbîdir. Çalışıp çabalamakla elde edilecek bir makam değildir, ancak Allah’ın Âdemoğulları arasında layık gördüğü kimseleri dilediği şekilde seçip bu makama nâil etmesiyle gerçekleşen bir durumdur. 540“Nihâyet o müşriklere bir âyet okunduğunda, onlar, bunun benzeri bize verilmedikçe inanmayız dediler. Ancak

Allah, bu görevi kime vereceğini çok iyi bilir.”541 âyeti açıkça nübüvvetin kesbî

olmayacağını vurgulamaktadır. Bu âyetin nüzul sebebi de manidardır. Zira Hz. Peygamber (sav)’e risâlet görevi verildiği zaman Mekke toplumunu İslâm’a davet etmişti. Mekke’nin ileri gelenlerinden Velid b. Muğire: “Eğer peygamberlik gerçek

536

Ebü’l Hasan el-Eş’arî, el-Lüma fi Redd ala Ehl-i Zeyğ ve’l-Bida, Darü Lübnan, Beyrut 1987, s. 71; Ebû’l Hasan el-Eşari, el-İbane an Usûli’d-Diyâne, Daru’n-Nefais, Beyrut 2010, s. 125.

537

Maturîdî, Kitâbû’t-Tevhîd, s. 263. 538

Salih Sabri Yavuz, İslâm Düşüncesinde Nübüvvet, s. 27. 539

2. Bakara: 269. 540

Şerafeddîn Gölcük, Kelâm Tarihi, Tekin Kitapevi, Konya 1992. s. 330; Çınar, İmam Şerani ve

Muhyiddin İbnü’l-Arabiye Göre Nübüvvet İnancı, s. 133.

541

85

olsaydı şüphesiz o makam bana verilecekti. Zira ben o makam konusunda senden daha çok pay sahibiyim. Çünkü ben, hem mal bakımından senden öndeyim, hem de yaş bakımından” demiştir. Ebû Cehil de: “Abdulmenafoğulları şan ve şeref konusunda bizimle rekabete girdiler, nihâyet tam ‘feres-i rihan’ yani koşuda denk iki at gibi olduğumuz sırada: ‘Bizden seçilmiş biri var ve ona ilahî bilgi geliyor’ dediler, vallahi biz bu vahyolunan kişiye ebedi olarak tâbi de olmayız razı da olmayız. Meğerki ona vahiy geldiği gibi bize de vahiy gelsin” demişti.542

Allah (c.c.) müşriklerin ve peygamberlik iddia edenlerin bu tür iddialarına cevaben şöyle buyurmaktadır: "Onlara bir âyet geldiği zaman, Allah'ın peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman etmeyiz, derler. Allah

peygamberlik görevini kime ve nereye vereceğini daha iyi bilir".543 bu, peygamber

makamının kesbî değil vehbî olduğuna işâret etmektedir.

3.4.1. Eş’arî’ye Göre Nübüvvetin Vehbî veya Kesbî Olması Meselesi

Eş’arî’ye göre nübüvvet, kişisel bir çalışmayla, eğitimle ya da ilmî seviyeyle elde edilecek bir makam değildir. Nübüvvet makamına ulaşmak için uygulanacak herhangi bir kural ya da prensip yoktur.544 Nübüvvet, ancak -içinde bulunduğumuz bu evrende âdemoğulları arasında- ilahî bir seçim ve lütuf olarak verilen bir makamdır.545

Eş’arî âlim İbn Fûrek; “Allah hikmeti istediğine verir…”546 âyetini ele alarak nübüvvetin vehbîliğine delil olarak göstermiştir. Ona göre bu âyette verilmek istenen mesaj şudur: Peygamberlik kesb/kazanma ile değil, Allah’ın dilemesi ve seçmesiyledir.547

Eş’arî, nübüvvetin vehbîliği konusunda “Allah hikmeti istediğine verir…”548 âyetini referans almıştır. Ona göre nübüvvet, farklı şeylerle (ibâdet, ahlâkȋ güzellik,

542

Ebû Mansûr el-Maturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an, c. 5, s. 207-208; Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 3, s. 512; Muhammed Âbid el-Câbîrî, Kur’an’a Giriş, Mana Yayınları, İstanbul 2013, s. 118.

543

6. En'âm: 124. 544

Bağdâdî, Usûlü’d-Din, s. 156–157; Âmidî, Gâyetü’l-Merâm, s. 317; Âmidî, Ebkâru’l-Efkâr fî

Usûli’d-Din, s. 7-8; Şehristânî, Nihâyetü’l-İkdâm, s. 417–418.

545

İbn Fûrek, Mücerredü Makâlâti’ş-Şeyh Ebî’l-Hasan el-Eş’arî, s. 175; Âmidî, Gâyetu’l Merâm, s. 317;Amidi, Ebkarul Efkâr fi Usuli’d-Din, c. 2, s. 661.

546

2. Bakara: 269. 547

İbn Fûrek, Mücerredü Makâlâti’ş-Şeyh Ebî’l-Hasan el-Eş’arî, s. 176. 548

86

dünya işlerinde başarı v.b.) ulaşılacak bir makam olmadığı gibi, verâset usȗlü ile babadan oğula geçen bir makam da değildir.549Ayrıca bazı Eş’arî âlimler ise En’âm suresinin 124’üncü âyetinin de nübüvvetin vehbîliğine işâret ettiğini savunmuşlardır.550

Eş’arî âlim İmam Sâvî de nübüvvetin kesb/kazanma ile değil, Allah’ın hibesi ve dilemesi ile gerçekleşen bir makam olduğunu savunur. Ona göre kişi, her ne kadar zor ve çaba gerektiren ibâdetler yapsa ve bu ibâdetler sonucu Allah katında mevki bakımında üstün bir duruma gelse de bu üstün makam yine nübüvvet makamı olamaz.551

3.4.2. Maturîdî’ye Göre Nübüvvetin Vehbî veya Kesbî Olması Meselesi Maturîdî’ye göre bir insanda özellik ve vasıf bakımından üstünlük olması durumunda bir başka insanda ondan fazla ya da eşit olmasını isteyecektir. Zira insan bu fıtrat üzeredir. Bu durumda peygamberi normal bir insandan ayırt etmek mümkün olmayacaktır. Bundan dolayı peygamberlik çalışma/kesb ile değil, Allah’ın tercih ve dilemesi iledir.552

Maturîdî, “Te’vîlatü’l-Kur’ân” adlı eserinde bu konuyla ilgili olarak En’am suresinde geçen şu âyeti ele alarak nübüvvetin vehbîliği üzerinde detaylı bir izahat yapmıştır. “Nihâyet o müşriklere bir âyet okunduğunda, onlar, bunun benzeri bize verilmedikçe inanmayız dediler. Ancak Allah, bu görevi kime vereceğini çok iyi

bilir.”553

Maturîdî’ye göre müşrikler peygamberliğin Allah nezdinde değeri olan kişilere verilen bir makam olduğunu biliyorlardı. Ancak onlar bunu bildikleri halde peygambere verilen mu’cizelerin kendilerine verilmesini istiyorlardı. Bununla beraber onlar Hz. Muhammed (sav)’in nübüvvetinin hak olduğunu, ona verilen kitabın Allah katında indiğini de biliyorlardı. Onlar aynı zamanda peygamberlerin insanlar arasında üstün olan kişilerden seçildiğini de biliyorlardı, çünkü onlar, “Bu

549

İbn Fûrek, Mücerredü Makâlâti’ş-Şeyh Ebî’l-Hasan el-Eş’arî, s. 176. 550

Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhü‟l-Ğayb, c. 10, s. 161; Ebû Ca’fer Muhammed et-Taberî, Taberî Tefsiri (Çev. Mehmet Keskin), Ümit Yayınları, İstanbul t.y., c. 2, s. 600.

551

İmam Sâvî, Cevheretü’t-Tevhȋd Şerhi, s. 191-192. 552

Ebû Mansûr el-Maturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an, c. 5, s. 207-208. 553

87

kitap şu iki şehirde yaşayan büyük bir kişiye indirilmeli değilmiydi?”554 diyorlardı.

Ancak onların gözünde üstün insanların, insanlar nezdinde -mal ve evlat bakımından- üstün olanlardan olduğunu zannediyorlardı. Ancak Allah şöyle buyurdu: “Allah,

elçiliği/nübüvveti kime vereceğini çok iyi bilir.”555

Maturîdî’ye göre nübüvvet makamı; zenginlik, şöhret ve mevki bakımından toplumun elit kesiminden olan kişilere verildiği gibi556 mal ve mevki bakımından orta hâlli kişilere de verilmiştir. Ancak insanlar dünyada mal ve mevki bakımından lider olan kişilere bağlanma eğilimine sahip bir yaradılıştadır. Bazı peygamberler mal bakımında üstün seviyede değilse de getirmiş oldukları prensipler o günkü şartlarda toplumun ihtiyaç duyduğu sosyal düzeni ve adâletin topluma hakîm olması noktasında insanların dikkatlerini çekmiş, gönderildikleri toplumları ardınca sürüklemişlerdir. Böylece insanlar mal ve şöhrete değil, ilahî mesajların eşsiz cazibeliğine, peygamberlerin üstün karakterlerine, onların getirdiği ahlâkî prensiplerin gereklerine uymuşlardır. 557

Nübüvvet makamının vehbiliğini ortaya koyarken değinilmesi gereken diğer bir konu da verâsettir. Kur’an’da baba-oğul peygamberlerin isimleri geçiyorsa da bunlar, peygamberliğin verâset usûlü olduğu anlamına gelemez. Zira Nûh (a.s.)’ın oğlu babasına inanmadığı gibi558 İbrâhim (a.s.)’ın babası559 da bir inkârcıydı.560 Allah, Hz. İbrâhime hitaben; “insanlar üzerine seni önder yapacağım’ buyurmuştu. İbrâhim,

‘neslimden’ deyince Allah, sözüm asi olanları kapsamaz” buyurdu.561Ancak Şîa bu

âyetin zahirinden yola çıkarak Hz. İbrâhimin soyunun -masum olmadıkları için- Allah’a asi olmakla ve ona ortak koşmakla (şirkle) suçlamışlardır. Onlara göre Hz. İbrâhim, soyundan gelenlen kimselerden önderlerin seçilmesini isteyince Allah: “sözüm asi olanları kapsamaz” buyurdu çünkü onlara göre masum olmayan kimse zalimdir ve imamlık/halifelik vââdi zalimleri kapsamaz. 562

554

43. Zuhruf: 125. 555

Ebû Mansûr el-Maturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an, c. 5, s. 207-208. 556

Ebû Mansûr el-Maturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an, c. 10, s. 364-391. 557

Ebû Mansûr el-Maturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an, c. 5, s. 207-208. 558 11. Hûd: 42-46. 559 9. Tevbe: 114. 560 Gölcük, Kelâm Tarihi, s. 331. 561 2. Bakara:124. 562

Ebû Câfer Muhammed b. Hasan et-Tusî, et-Tibyan fi Tefsîri’l-Kur’an, Daru’l-İhya et-Türüsü’l- Arabî, Beyrut 1364, c. 1, s. 445-449; Taftazânî, Şerhü'l-Akâid, s. 313.

88

Sonuç olarak hiçbir insan, nübüvvet makamına ibâdetle, ahlâkȋ güzellikle, dünya işlerinde maharet sahibi olmakla erişmemiştir. Çünkü peygamberlik mertebesi insanî çabayla değil ilahî irâdenin bir sonucudur ve hiçbir millet, hiçbir toplumla da sınırlı değildir. Ancak tarihte ve günümüzde bazı topluluklar, nübüvvet makamının kendi kavimlerinin hakkı olduğunu ve kendilerini Allah’ın seçkin ve üstün ırkı olduklarını iddia ederler. Bu, aslı olmayan yanlış inanç ve iddialar, yeryüzünün değişik bölgelerinde; Mısır, Filistin, Babil, Ninova, Yunan, İran, Hindistan’da görülmüştür.563 Özellikle Yahudiler arasında yaygın olan bu batıl inancın Kur’an’da yeri yoktur.564 Zira Kur’an-ı Kerim’e bakıldığı zaman Allah, nübüvvet makamını hiçbir kavimle sınırlandırmamıştır.565 O halde nübüvvet makamı kesbȋ değil, vehbidir. Verâsetle değil, ilahȋ irâdenin tercih ve tayini iledir.