• Sonuç bulunamadı

Gayb; insanın duyu organlarıyla direkt idrak ettiği görünür (zahir) âlemden farklı/aykırı olan şeydir.333 İbn Haldûn gaybı bilenlerin başında peygamberleri zikreder. Bunun yanında gaybı idrak edebilecek olan bazı zümreleri de sıralar ve bunların asıllarının olup olmadığını sorgulayarak gaybı bildiklerini iddia edenlerin kullandıkları yöntemlerin doğru olup olmadığını da araştırır.334

330 İbn Haldûn, Mukaddime, s. 77–78. 331 Buhari, III, 391, IV, 419.

332 Pezdevi, a.g.e, s. 220.

333 Ahmed Ebû Zeyd, a.g.e, s. 144.

Peygamberler çalışma ve riyazet yoluyla değil, fıtrat yoluyla gaybı bilir. Allah, nebileri vahiy alma fıtratı üzerine yaratmıştır, bu bir cibillettir. Allah onlara bu cibillet içinde suret ve şekil vermiştir. Beşeriyetle bu hal içinde bulundukları müddetçe, Allah onları bedenî engellerden ve kösteklerden arındırmıştır. Bunun neticesinde nebiler, diledikleri zaman zikredilen o fıtrat sayesinde ve bahis konusu insilah nevi ile o ufka, yani melekler âlemine teveccüh ederler. Esasen onlar bu fıtrat üzere yaratılmışlardır. Yoksa bu iktisapla da sınaatle de elde edilmez.335

Allah’ın, bu şahsiyetlere verdiği bilgilerden ve onların dilleriyle açıkladığı harikalardan biri de (peygamberin) beşer için gaib olan varlıklardan haber vermesidir. Onlar vasıtasıyla Allah tarafından bildirilmesi müstesna, bu gibi hususları bilmeye ve öğrenmeye imkân yoktur. Bu seçkin şahıslar da bu gibi hususları, sadece Allah’ın onlara öğretmesi ile bilmektedirler. Onun için, peygamber (a.s.): “Allah’ın bana talim etmesi müstesna, (gayb hususunda) ben hiçbir şey bilmem. Bu noktaya bilhassa dikkatinizi çekerim”, demiştir. Peygamberlerin gayb konusunda verdikleri haberlerin özelliği ve zarurî şartı doğruluktur.336

İbn Haldûn kehâneti kabul eder. Peygamberler vasıtasız ve doğuştan kendilerinde var olan bir yetenekle gaibten haber aldıklarına göre, bu durum burada birtakım aracı ve destekler sayesinde cüz’i hususlarda eksik de olsa gayba ait bazı bilgileri alan diğer bir sınıf insanın daha mevcut olduğunu gösterir ki, bunlar da kâhinlerdir.337

İbn Haldûn kâhinlerin peygamberler gibi kendilerinde var olan bir fıtratla gaybı bilemeyeceklerini söyler. Tüm his ve hayal güçlerini kullanarak o âleme yoğunlaşarak yarım yamalak gaybe ait bazı bilgiler alırlar.338

Nazır, arraf, mecnun, ehl-i fark (bakıcı, bilici, deli ve uğrak) gibi gaybı bildiklerini iddia edenler üzerinde duran İbn Haldûn bu konuda rüyaya geniş yer verir. İbn Haldûn’a göre rüya gaybı bilme vasıtalarından, hatta bunların en önemli olanlarından biridir. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber’e gelen vahiy önce rüya şeklinde başlamış, bir hadiste de rüyanın peygamberliğin kırk altı bölümünden bir bölüm olduğu belirtilmiştir. Demek ki genelde insanlara verilmiş olan kapsamlı bir

335 İbn Haldûn, Mukaddime, s. 80. 336 İbn Haldûn, Mukaddime, s. 75. 337 Uludağ, a.g.e, TDVY, s. 123. 338 Ahmed Ebû Zeyd, a.g.e, s. 146.

yeteneğin (istidad) çok özel ve mükemmel bir şekli peygamberlere vahiy adıyla doğuştan verilmiştir. Yani insanlarda genellikle var olan bir gaybı bilme aracı olan rüya, peygamberlerde en mükemmel şekilde vahiy adıyla mevcuttur.

Görülüyor ki, İbn Haldûn vahyi; insan türünde esasen var olan gaybı bilme melekesinin ve hassasının peygamberlerde tecelli eden en yüksek şekli olarak anlıyor.339

İbn Haldûn remil atmanın, cefr ilminin, esrâr-ı hurûf (simya) ilminin aslı olmadığını söyler. Ona göre herhangi bir teknik ve sanatla gaybı bilmek imkânsızdır. Gayb ancak çilecilikle, ruhu arındırarak ve nefsin ruhlar âlemiyle ilişki kurmasını kolaylaştıran faaliyetlere girerek az çok idrak edilebilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İMAMET

İmamet (devlet başkanlığı/hilafet) kelâm ilminin en son değindiği konulardan biridir. Kelâm ilminin doğuşuna dönmek isteyen kişi imamet sorununun zuhuruna inmelidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) vefat ettikten sonra hilafete veya imamete kim daha layıktır? diye İslam ümmeti içerisinde ihtilaf çıkmıştır, görüş ayrılıkları baş göstermiş ve Müslümanlar çeşitli fırkalara/hiziplere ayrılmışlardır.340

İslam toplumunda kimileri imameti, imana ait akidelerin aslı olarak telakki etmişken kimileri de onun furû’ olduğuna kani olmuşlardır. Bunlardan birinci görüşü benimseyen Şia, ikinci görüşü kabullenenler ise Ehl-i Sünnet, Mu’tezile, Mürcie ve Havaric gibi akımlar olmuştur.

İbn Haldûn imamet sorununun dinin furû’ konularından olduğunu belirtip Şia’nın iddia ettiği gibi bu sorunun asıl meselelerden olmadığına dikkat çekmiştir.341

İmamet, Ehl-i Sünnete göre inanç esaslarından değildir. İslam hukukunun konusu olan imamet, Şiâ’nın bu meseledeki iddialarını cevaplamak için Ehl-i Sünnet âlimleri tarafından kelâm konularına ve kitaplarına dâhil edilmiştir.342 Düşünürümüz de aynı tespiti yapıp bu konuya şunları ilave eder:

İbn Haldûn Mukaddime’sinde; imamet meselesinin Ehl-i Sünnet âlimlerince eserlerinde incelenmeye başlamasının Şiiliğin tesiriyle olduğunu, Şiiler imameti akide konusu yaptıkları için Ehl-i Sünnet bilginlerinin eserlerinde imamet konusuna yer verdiklerini beyan eder ve Ehl-i Sünnet’e göre imametin ictimaî bir konu olup akide ile ilgisi olmadığını açıklar.343

A) İMAMETİN ANLAMI VE İMAMIN GÖREVLERİ

Müslümanların büyük çoğunluğu imamet lafzının hilafeti kastettiğini bilirler. İslam’da imamet ve hilafet müteradiftir. Ehl-i Sünnet genellikle hilafet kavramını kullanırken Şia imamet lafzını tercih etmektedir. İbn Haldûn, hilafetin siyasete,

340 Ahmed Ebû Zeyd, a.g.e, s. 156. 341 İbn Haldûn, Mukaddime, s. 148.

342 Özarslan, Selim, “Ebu’l-Muin en-Nesefi’nin İmamet/Devlet Başkanlığı Anlayışı”, İslami

Araştırmalar, Sayı: 3–4, Ankara, 2001, XIV, s. 423.

imametin ise dine has olduğunu söyler. O da İslam’ın ortaya çıktığı zamanlarda bu iki kelimenin aynı manaya geldiğini ifade etmektedir.344

Şia’ya göre imamet, hilafetten farklıdır. Onlar ruhanî imamet ile hilafeti ayırmışlardır. Hilafet; dünyevî imamet, imamet ise olması gereken İslamî hilafettir.

İbn Haldûn hilafeti şöyle tanımlar: Uhrevî maslahatlar ile buna bağlı olan dünyevî maslahatlar hususunda, nazar-ı şer’inin gereğine göre tüm insanları sevk ve idare etmektir. Zira şari’ nazarında dünyadaki tüm ahval, ahiretteki maslahatların nazarı itibara alınmasına bağlıdır. İmdi hakikatte hilafet, dinin korunması ve dünyanın dinî siyasetle idare edilmesi için şeriat sahibine (Hz. Muhammed) niyabet ve vekâlettir.345

İbn Haldûn imamın görevlerini bütün toplumların ihtiyaç duyduğu zaruri ve önemli görevler olarak görür. Çünkü melik/yönetici (imam) insanların tabii vekili ve temsilcisidir.346

İbn Haldûn hilafetin iki temel görevinin olduğunu belirtmektedir. Dünya işlerinin idaresi (siyaset-i dünya) ve dinin muhafazası (hıfz-ı din). Yani insanın dinin mükellef kıldığı şeylere (namaz, fetva, kaza, cihad, adalet, hisbe ve sikke gibi) uymasını sağlayacak ön şartları hazırlamak ve yönetimi altındaki insanların beşerî umran içinde maslahatlarını (imaret, vizaret, harp, harac…) gözetmek hilafet kurumunun temel görevleridir.347

Ehl-i Sünnetten Eş’arilik ve Matüridiyye ile Mu’tezile, imamın görevleri konusunda İbn Haldûn’un belirtmiş olduğu bu yolu tutmuşlardır. Onlara göre imam; Müslümanların ahkâmını yerine getirir, hadlerini uygular, ordularını teçhiz eder, bekârları evlendirir ve fey’i taksim eder…348

Benzer Belgeler