C) Hâtime
1.3. Nûru'l-‘Ayn’ın 40 Faslında Benimsenen Yazım Yöntemi
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Nişancızâde 40. fasılda diğer fasıllarda olduğu gibi, ilkesel olarak Câmi‘u’l-Fusûleyn’in ilgili faslını (38. fasıl) esas alan ve bu eseri iyileştirme (“ıslâh”) şeklinde özetlediği (çıkarma, ilave, düzeltme vb.) işlemleri içeren bir yazım biçimi ortaya koymamıştır. Zira bu faslın başında, burada zikredilecek meselelerin daha önce kitabın başından beri gelip geçenlerin hepsinden daha faydalı ve önemli olduğunu, diğer konular sadece hâkimleri ilgilendirirken bu fasıldakilerin tüm Müslümanları kapsadığını, bu sebeple kendisinin, elfâz-ı küfür bahsini daha önce benzerine rastlanmayacak içerikte ve hayranlık uyandıran bir tertiple kaleme aldığı risaleyi buraya eklemeyi tercih ettiğini açıkça belirtmiştir.147 Bununla birlikte 40. faslın Câmi‘u’l-Fusûleyn ile hiç ilgisinin olmadığı söylenemeyeceği için tezimizin bu bölümünde “2. Nûru'l-‘Ayn’ın 40. Faslının Câmi'u'l-
Fusûleyn’in 38. Faslı İle Karşılaştırılması” başlığına da yer verilmiştir.
Aşağıda önce Nişancızâde’nin belirtilen eseriyle ilgili kendi açıklamalarını özetleyip değerlendirmeye çalışacak, daha sonra yazım yöntemi bakımından tespit edebildiğimiz diğer başlıca hususlara değineceğiz.
145 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn vr. 323b-324a. 146 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn vr. 324a. 147 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn vr. 298b.
42
Nişancızâde “Tenvîru’l-cenân fi beyân-i hıfzı’l-îmân” adını verdiği risaleyi, dolayısıyla
Nûru'l-‘Ayn’ın 40. faslını mezhep içerisinde elfâz-ı küfür bahsini işleyen diğer kitaplardan ve
risalelerden üstün ve ayrıcalıklı kılan özellikler bağlamında başlıca şu hususları belirtmektedir: Bu eserinin elfâz-ı küfür olarak nitelenecek sözlerin incelenmesiyle sınırlı kalmayıp bununla yakın ilişkisi olan temel inanç esaslarını, mürtede ait hükümleri vb. konuları içermesi, Hanefî imamların meşhur fıkıh kitaplarından nakiller yapması, eski yeni bütün ilgili kitap ve risalelerdekilerini derleyip toparlaması, üslubunun güzelliği, tertibinin hayranlık uyandırıcı biçimde olması, konuya ilişkin ilkeler / kaideler (“kavâid ve zavâbıt”) içermesi ve bu konuda küçük büyük hiçbir hususu dışarıda bırakmayacak şekilde kapsamlı olması.148
Birbiri ile iç içe geçmiş meseleleri daha düzenli hale getirmesi, önemli bir kısmını genel kaideler altında toplaması ve kitaplarda genelde karışık bir halde ele alınan elfâz-ı küfür meselelerini belirli bir sistematik dahilinde incelemesi yönüyle Nişancızâde’nin iddiasının isabetli olduğu görülmektedir. Gerçekten, yedi alt başlık içeren bir mukaddime, üç alt başlık içeren bir hâtime ve ikisi arasında yer alan on esas bölüm (bâb) şekilde planlayıp başta belirlediği plana sadık kalarak telif ettiği bu eserin sistematik özelliğini elfâz-ı küfür bahsinin ele alındığı fürû‘ eserlerinde veya herhangi bir elfâz-ı küfür risalesinde göremedik. Ancak burada yer alan başlıklandırmaların onun eserine özgü olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü çoğu bâp başlığını el-Bezzâzî’nin (ö. 827/1424) el-Fetâva’l-Bezzâzîyye’sinde ve Âlim b. Alâ’nın (ö. 786/1384) el-Fetâva’t-Tatarhâniyye’sinde görmekteyiz. Mesela Nişancızâde el-
Fetâva’t-Tatarhâniyye’de karışık bir şekilde yer alan şu başlıkları eserinde kullanmıştır: Elfâz-
ı küfre dair usul ve esaslar; Allah Teâlâ hakkında elfâz-ı küfür; peygamberler ve melekler ile alakalı elfâz-ı küfür; Kur’ân, zikir ve ibadetler ile ilgili sözler; şeriat, ilim, âlim ve salihler ile ilgili sözler; sarih olarak veya kinaye ile küfrü ikrar etmek, kâfirlere benzemek, başkasının küfrüne rıza göstermek, Müslüman'ı kâfirlere benzetmek ile ilgili sözler; fâsık kimselerin ve halkın küfrü gerektiren filleri ve sözleri; ölüm ve âhiret halleri ile ilgili sözler; farklı meseleler ile alakalı hata ve kasıtlı olarak söylenen sözler.149 Nişancızâde’nin 40. faslın başında mutlaka bilinmesi gereken temel inanç meselelerine yer vermesi ve faslı kendisine has bir tertiple on baba inhisar ettirmiş olması bu konuyu ele alan diğer müelliflerden ayıran bir unsur olmuşsa da
148 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn vr. 298b-299a.
43
kendisinden önce yazılan risale ve kitaplardan hiçbirinin onunki gibi olmadığı iddiası kanaatimizce bu yönüyle yerinde görünmemektedir. Çünkü yukarıda bâp başlıklarını zikrettiğimiz el-Fetâva’l- Bezzâzîyye ve el-Fetâva’t-Tatarhâniyye gibi bazı fetâvâ eserleri ve Osmanlı döneminde yazılan ve tezimizin başında ayrı bir başlık altında incelediğimiz elfâz-ı küfür risalelerinde benzer başlıklar yine benzer bir tasnifle zikredilmiştir. Bununla beraber
Nûru’l-‘Ayn’ın Câmi‘u’l-Fusûleyn’den daha tertipli olduğu ve Nişancızâde’nin bu faslı genel
kaide ve kurallar ile daha düzenli bir hale getirme çabasının bulunduğu inkar edilemez.
Fürû‘ eserlerinin elfâz-ı küfür bahsinin ele alındığı bölümleri ile elfâz-ı küfür risaleleri incelendiğinde, müellifin kendi eserine ilişkin kaynak zenginliği ve üslup güzelliği yönündeki iddialarının da haklılık taşıdığı kanaatine varılmaktadır.
Müellifin, kendi ifadesiyle, “bu konuda küçük büyük hiçbir hususu dışarıda bırakmayacak şekilde kapsamlı” bir eser kaleme almayı hedeflemesi150, konuya ilişkin olarak gelenek içinde oluşan birikimi ve fetvaya konu olmuş başlıca olay tiplerini bir araya getirme açısından olumlu bir çaba olarak nitelenebilir. Esasen Nişancızâde’nin üzerinde durduğu örnek olayların kendisi tarafından tasarlanmış olmayıp elfâz-ı küfür literatürünün genelini yansıttığı da bir gerçektir. Bununla birlikte, hemen her başlık ve alt başlık altında elfâz-ı küfür ile bağı kurulabilecek onlarca farazî meseleye hâdiseci (kazüistik) metotla yer verip bunların iyice bilinip akılda tutulmasını önermesinin, tevhid ilminde ve fıkıhta genel kabul görmüş ve kendisinin de üzerinde önemle durduğu konuya ilişkin ilke ve kaidelerle ne ölçüde uyum taşıdığı ayrıca değerlendirilmelidir. Bu husustaki değerlendirmeyi tezimizin “Sonuç” kısmında yapmaya çalışacağız.
1.4. Nişancızâde’nin Naklettiği Bazı Meselelere Açıklık Kazandırması ve Delil Göstermesi
Nişancızâde değişik eserlerden alıntıladığı meselelere, bazen benzer meselelerle mukayese ederek, bazen da o olayda ilgili kişinin kast etmesi muhtemel manaları göz önüne alarak açıklık kazandırmaya ve yer yer bunları delillerle desteklemeye çalışır.
Meselâ Nişancızâde önce el-Fetâva’l-Bezzâzîyye’den şu alıntıyı yapar: “Allah hiçbir şeyi görmez” demelerinden dolayı Mutezile’nin küfrüne hükmetmek gerekir; aynı şekilde “Allah görür ama görülmez” diyen kişinin de kâfir sayılması gerekir. Daha sonra müellif “Allah
44
görülmez” diyen kişinin, bu sözüyle “dünyada görülmez veya cisimlerin görüldüğü keyfiyette ve kesinlikte görülmez” manasını kast etmesi durumunda tekfir edilmeyeceğini belirtir.151
Yine müellif, el-Muhîtu’l-Burhânî adlı eserden, kişinin günahlar (ın işlenmesi) hakkında, “bu da bir yoldur, bir mezheptir / görüştür” demesi halinde kâfir olacağı meselesini aktardıktan sonra; bu hükmün kişinin bu sözü günahları tasvip etme amacıyla söylemesine bağlı olduğunu, bu fiilleri alaya aldığını veya günah işlemeyi mezhep (alışkanlık) haline getiren âsîlerin haline üzüldüğünü gösteren sözlü veya fiilî bir karinenin bulunması durumunda ise tekfir edilmeyeceğini söyler.152
Başka bir örnek: Nişancızâde et-Temhîd153 adlı eserden, kişinin “hayır Allah’tan, şer
bizdendir” demesi durumunda kâfir olacağı meselesini aktarır ve ardından şu açıklamayı yapar: Şayet “şer bizdendir” diyen kişi bununla “şer bizim kesbimiz (kendi tercih ve eylemimiz) sebebiyle veya nefislerimizin kötülüğünden dolayı (meydana geliyor)” manasını kastetmişse kâfir olmaz; çünkü şer yaratma itibariyle Allah Teâlâ’ya nispet edilse de kesb açısından da kula nispet edilir, nitekim Yüce Allah “Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.”154 buyurmuştur.155
Bir başka örnek: Câmi'u'l-Fusûleyn’de şu meseleye yer verilmiştir: Hz. Peygamber şu şeyi mesela kabağı çok severdi dese, bir kişi de ben onu sevmem dese kâfir olur. Ebû Yûsuf da bu kişinin kâfir olacağını söylemiştir. Bazı âlimler ise bu sözü, hafife alma kastıyla söylerse kâfir olur, aksi halde olmaz demişlerdir.156
Nişancızade Şeyh Bedreddin'in mutlak olarak zikrettiği bu meseleyi (Câmi'u'l-
Fusûleyn’e atıf yapmaksızın), el-Fetâva'l-Bezzâziyye'den Ebû Yûsuf’un konuyla ilgili tavrına
dair bir olay eşliğinde alıntılamış ve el-Bezzâzî’nin Hz. Peygamber’in kabağı sevdiğinin söylendiği mecliste bir adamın “ben sevmem” demesine Ebû Yûsuf’un gösterdiği sert tepkiyi, o kişinin sözünü Hz. Peygamber’e saygısızlık ettiğine hamletmesi ile izah ettiğini belirtmiştir. Ayrıca Nişancızade el-Bezzâzî’den bu konuda esas alınması gereken kaideye dair şöyle nakilde
151 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, vr. 305a. 152 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, vr. 316a.
153 Kaynaklarda kitap ve müellifine dair bir bilgiye ulaşamadık. 154 Nisâ 4/79
155 Nişancızâde, Nûru’l-‘Ayn, vr. 315b.
45
bulunmuştur: Kim Hz. Peygamber’in bir sünnetini veya bir hadisini hafife alırsa / ona saygısızlık ederse küfre girer. 157
Yukarıdaki örneklerde kısmen görüldüğü üzere, Nişancızâde gerek duyduğunda, naklettiği meseleler hakkında konuya açıklık getirmeye çalışmakta ve delil gösterme yönüne gitmektedir.158