• Sonuç bulunamadı

1.4. Paranoid bozukluğun etiyolojisi

1.4.3. Nöropsikolojik etmenler

Paranoid bozukluğa sebep olan nöropsikolojik etmenlere yönelik yürütülen bilimsel çalışmalar henüz başlangıç aşamasındadır. Bu alanda yürütülen çalışmaların henüz çok yeni olması sebebiyle psikiyatrik bozuklukları açıklamak üzere klinik psikopatoloji ile bağ kurulabilecek beyin merkezli bozukluklara dair yeterli kanıt bulunmamaktadır. Epilepsi, serebrovasküler bozukluklar, beyin travması, beyin tümörü, Huntington hastalığı, otoimmün ve endokrin bozuklukları dahil olmak üzere birçok nörolojik bozukluğu sanrıların varlığının daha karmaşık hale getirmesi de bu alanda yürütülen çalışmaların bir diğer zorluğunu oluşturmaktadır. Paranoid bozukluğun nöropsikolojik temelinin araştırıldığı bilimsel çalışmalar temporal bölgede ve limbik sistemdeki bozulmaların paranoid bozukluğa sebep olabileceğini dair birtakım bilimsel kanıtlar ortaya koymuştur. Ayrıca bu çalışmalar, paranoid bozukluğun nöroanatomik bir alt tabanının olabileceği ihtimalini ortaya koymuştur. Paranoid bozukluğun aşırı dopaminerjik aktivite ile karakterize olduğunu ve aşırı dopaminerjik aktivitenin sanrısal düşünmeye yönelik eğilimi arttırdığını ileri sürmektedir. Bu hipoteze göre sanrısal oluşumun meydana geldiği beyin bölgesi limbik sistem bozukluğundan dolayı tehlikeye girmekte, bu durum da kişileri uygunsuz tehdit algısının eşlik ettiği çevrenin yanlış yorumlanmasına karşı savunmasız hale getirmektedir. Hastalıkla ve hastayla ilişkili olan iki etmen de sanrıların içeriği, karmaşıklığı ve ortaya çıkış zamanı üzerinde etkili olmaktadır. 54

Paranoid bozukluğun ortaya çıkışında etkili olduğu düşünülen nöropsikolojik etmenler genel olarak iki kategori çerçevesinde şekillenmektedir. Bu kategoriler; sanrılara sebep olan kognitif bozulmaların ayrıntılı modellerini çıkarmak ve sanrısal inançları tetikleyen ön beynin çevresindeki bozulmaları tespit etmektedir. Nöropsikiyatrist Coltheart 2007 yılında yayınladığı makalesinde sanrısal inançların tüm formlarına sebep olduğuna inandığı ‘sağ küredeki iki uçlu açık’ teriminden ilk kez bahsederek bu terimi literatüre kazandırdı. Coltheart geliştirdiği nörokognitif modelin bir ucunda sanrıları başlatan nöropsikolojik bir açık olduğunu ileri sürüyordu. Algısal, duygusal veya kognitif yetersizliği kapsayan sözü edilen birinci açık sanrıların başlatan spesifik bir tetikleyici olarak işlev görmektedir. Capgras ve Fregoli sendromunda (hastanın sahtekarların varlığına inandığı sendrom) sanrıların

53 Haluk Aksu vd., “Capgras Sendromu ve Tekrarlayıcı Ciddi Suçları Olan Bir Adli Psikiyatri Olgusu”,

Psikiyatride Derlemeler, Olgular ve Varsayımlar Dergisi, 2008, 8(1,2), 57-64, s.58.

54

temeli kişilerin yüz algısındaki bozulmalara dayanmaktadır. Cotard sanrısında (hastanın birinin öldüğüne yönelik sanrısı) sanrıların temeli sempatik tepkimedeki bozulmalara dayanmaktadır. Coltheart Capgras sendromunda birinci açığın sağ küredeki hasarla ilişkili olduğuna dair bilimsel kanıtlar ortaya koymuştur. Ancak sağ küre hasarı veya sanrıları açıklayan nörolojik bozulmaların kesin kanıt niteliği taşımaktan uzak olduğu unutulmamalıdır. Coltheart’a göre ortaya koyduğu modeldeki ikinci açık, sanrıların varlığını sürdürmelerine hizmet etmektedir. Sözü edilen bu ikinci açık inancı doğrulama ve öz denetim eksikliğini kapsamakta ve bu eksikliklerin frontol lob hasarından kaynaklandığı düşünülmektedir. Coltheart ikinci kognitif açığın tüm sanrısal inançlar için geçerli olduğunu ve birinci kognitif açığı takip etmesine rağmen birinci kognitif açıktan bağımsız bir nitelik taşıdığını ifade etmiştir. Frontol lob hasarı ve kognitif bozulmalara yönelik hipotez, lezyonlar sebebiyle sanrılar geliştiren hastalar ile yürütülen çalışmalar, Alzheimer hastalığı olan kişilerle gerçekleştirilen görüntüleme temelli çalışmalar ve Cotard ve Capgras sendromuna sahip hastalarla yürütülen araştırmalarla doğrulanmıştır. 55

Paranoid bozukluğun gelişmesinde etkili olan nöropsikolojik etmenleri ortaya koymak amacıyla yürütülen bilimsel çalışmalara baktığımızda belirli çalışmaların öne çıktığı dikkati çekmektedir. Evans ve arkadaşları tarafından yürütülen Paranoid bozukluk tanısı almış 14 hasta ile aynı yaş aralığındaki şizofreni tanısı almış 50 hastanın karşılaştırıldığı bilimsel çalışmadan elde edilen bulgulara göre iki farklı grup arasında dikkat, sözlü ve motor beceriler, psikomotor beceriler, hafıza, esneklik ve zihinsel meşguliyet açısından anlamlı bir farka rastlanılmamıştır. Herlitz ve Forsell tarafından gerçekleştirilen, Paranoid bozukluk tanı kriterlerini karşıladığından şüphelenilen 66 yaşlı hasta ile yürütülen ve katılımcıların anısal belleklerinin incelendiği bilimsel araştırmada hastaların anısal belleklerinde küçük çaplı zayıflamalara rastlamakla birlikte diğer kognitif işlevlerde bozulmaların olmaması sebebiyle bu durumu serbest nitelikli hatırlamaya yormuşlardır. Fujii ve arkadaşları erotomanik sanrılarla seyreden Paranoid bozukluk tanısı almış iki hastaya Winconsin Kart Düzenleme Testi uygulamışlar ve uygulanan test tarafından ölçülen iştiraki öğrenme ve kognitif esneklik becerilerinde zayıflama olduğunu tespit etmişlerdir. İlaveten Fujii ve arkadaşları frontal – subkortikal sistemler tarafından yönetilen iştiraki öğrenme ve kognitif esneklik becerileri ile erotomanik sanrılar arasında bir ilişki olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Conway ve arkadaşları tarafından yapılan bir diğer bilimsel çalışmada paranoid bozukluk tanısı almış hastalarla sağlıklı bireylerden oluşan kontrol grubu karşılaştırılmış ve iki grup arasında duyusal

55Claude M.J. Braun and Sabrina Suffren, “A general neuropsychological model of delusion”, Journal

beceriler ve karmaşık akıl yürütme süreçleri bakımından anlamlı bir fark saptanmamıştır. Daha yakın zamanda yapılan bilimsel çalışmaları baz alarak bazı yazarlar paranoid bozukluk tanısı almış hastaların temel sosyal becerileri korumayı başardıklarını ileri sürmüşlerdir. 56

Benzer Belgeler