• Sonuç bulunamadı

3. EREĞLİ’DEKİ KAZA VE VAKIF GÖREVLİLERİ 17 

3.1. Vakıf Çalışanlarının Atamasında Etkili Olan Görevliler 17

3.1.2. Nâib 20

Nâibin lûgat mânası vekildir. Lûgatlerde vekil, kaimmakam, kadıvekili, sultan

tarafından hükme mezun şer’i memur şeklinde karşılıkları mevcuttur108. Mahkemelerde

kadılar adına muhtelif hizmetlerde vazife gören nâibler vardır. Nâibler vazifelerinin

97 V.A.D. no. 1159, vr. 84a.

98 V.A.D. no. 1159, vr. 85a. V.A.D. no. 1140, vr. 261b. 99 V.A.D. no. 1159, vr. 85a.

100 V.A.D. no. 1069, vr. 26a 101 V.A.D. no. 1069, vr. 27a. 102 V.A.D. no. 1062, vr. 30a. 103 V.A.D. no. 1070, vr. 13a. 104 V.A.D. no. 1071, vr. 19b. 105 V.A.D. no. 1071, vr. 20b. 106 V.A.D. no. 534, vr. 77a. 107 V.A.D. no. 564, vr. 82a.

108 PAKALIN, aynı eser, s. 644; Ferit DEVELLİOĞLU, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1999, s.

21 mahiyetlerine göre kaza nâibleri, kadı nâibi, mevali nâibleri, bâb nâibleri, ayak nâibleri ve arpalık nâibleri olarak başlıca altı kısma ayrılır109.

Kaza naibleri, kadılar kendi kazaları dâhilindeki nahiyelere naib ismiyle vekil tayin ederler; onlar da kaza kadısı adına o nahiyenin şer’i muamelelerine bakarlardı.

Kadı naibi, kadının yanında bulunup gerektiğinde ona vekâlet eder veya herhangi bir şer’i muameleye bakmak üzere kadı tarafından köylere gönderilirdi.

Mevâli naibi: Mevleviyet derecesindeki büyük kazalara kadılar kendileri gitmezler naiplerini gönderirlerdi. Bu nâiplere mevâli naibi denirdi.

Bab nâibi: Büyük kadılık görevindeki kadının işi çok olduğu zamanlarda kendilerine bağlı bab nâibi denilen bir kapı nâibi tarafından bazı davalar dinlenirdi.

Ayak nâibleri, esnafı kontrol için bulundurulurdu.

Arpalık nâibi: Şeyhülislam, kazasker ve mevaliye kendileri için harcamak üzeri azillerinden sonra bir kazanın hassı verilirdi. Buna arpalık denirdi. Arpalık verilen kişi o bölgeye gitmez ve kendine bir nâib şeçerek o bölgenin idaresini sağlarlardı bunlara da arpalık nâibi denirdi110.

Nâibler gördükleri davalardan kadılar gibi harç alırlar, bu harçlardan kazaskerlere de hisse verirlerdi. İlk zamanlarda değerli ve namuslu insanlardan seçilen nâibler son zamanlarda ilmiye sınıfının bozulması ile ehil olmayan kişilere verilmiştir. İkinci Meşrutiyet ile birlikte nâiblerin kazaskerle bağları kalmamış ve aylıkla memur statüsüne kavuşmuşlardır. Şer’i mahkemelerin kaldırılması ile kadılık ve nâiblikte son bulmuştur111.

Ereğli kazasında da zaman zaman naiplerin görev yaptıkları olmuştur. İncelenen döneme ait 1102/1689 – 1253/1837 yılları arasında 55 tane nâib kaydına rastlanmıştır. Kazada görev yapan nâiplerin sayısı kadıların sayısından azdı. Bu burum kadının bizzat kazanın başında bulunmasından dolayıdır.

3.2. Vakıf Yöneticileri

Vakfın yönetiminde aktif rol alan kişiler mütevelli, nâzır, vakıf müfettişi ve kayyımdır. Mütevelli ve nazırın ataması nâibin arzı diğerlerinin ki ise mütevellinin arzı üzerine beratla olurdu112. Ereğli kazasıyla ilgili incelenen Hurufat Defterleri'nde çalışılan döneme ait

109 UZUNÇARŞILI, İlmiye, s. 336. 110 UZUNÇARŞILI, İlmiye, s. 117-119. 111 PAKALIN, aynı madde.

22 görevlilerin hakkında aşağıda bilgi verilecektir.

3.2.1. Mütevelli

Mütevelli, vakıf işlerini vakfiye şartları doğrultusunda yürüten görevlidir. Mütevelli olabilmenin şartlan her vakfın vakfiyesinde belirtilmiş olup, genelde vâkıfın neslinden olanlara bu görev verilmiştir113. Bazı durumlarda genellikle erkek çocuk olmadığı zamanlarda kız çocuklarına da bu görevin verildiği olmuştur. Neslin kesilmesi durumunda kadının uygun bulduğu bir kimseye de mütevellilik verilmiştir114.

Vakfın sorumlu en üst âmiri olan mütevellinin vakıf gelirlerini toplamak ve vakfiye şartlarına uygun şekilde harcamak asıl görevidir. Vakfiye de yazan şartlar dışında vakıf gelirleri tasarruf edilemezdi115.

3.2.2. Nâzır

Nâzır, vakıf ve mütevelli ile yakından ilgilenerek, harcamalarını kontrol etmekle görevlidir. Yaptığı iş mütevelliden daha geniş yetkilere sahip olduğunu göstermektedir. Bir vakfın nazırı bulunursa mütevelli onun yerini almadıkça vakıfta tasarruf edemezdi116. Ayrıca vakfın varlığını sürdürebilmesinde de nâzırın önemi büyüktür. Nâzırlar vakıfla ilgilenmediği zamanlarda vakıflar çok ciddi sıkıntı yaşamışlardır. Ereğli’deki vakıflarla ilgili yedi adet nâzır kaydına rastlanmıştır117.

3.2.3. Kayyım

Vakfın malını korumakla görevli kişiye kayyım denirdi. “Sözlükte bir işi yerine

getiren, üstlenen kimse anlamına gelen kayyım kelimesi terim olarak hâkim tarafından kısıtlı, gaip v.b. kişiler adına hukukî tasarrufta bulunmak üzere tayin edilen kimse şeklindeki geniş anlamı yanında vakıf mütevellisi ve camilerin temizlik işlerini yapan görevli anlamında da kullanılmıştır118”. Aynı zamanda kayyım caminin kapısını belirli zamanlarda açan, kapatan ve

güvenliği sağlayan görevli olup caminin temizliği, lambaların yakılması gibi görevleri de yapmıştır119

113 V.A.D. no. 1062, vr. 24a. V.A.D. no. 1073, vr. 10a. V.A.D. no. 1069, vr. 27a. 114 V.A.D. no. 1062, vr. 29a. V.A.D. no. 1070, vr. 12b. V.A.D. no. 1071, vr. 19b. 115 PAKALIN, aynı eser, s. 640.

116 PAKALIN, aynı eser, s. 666.

117 V.A.D. no. 1069, vr. 28a. V.A.D. no. 1140, vr. 73a. V.A.D. no. 1069, vr. 27a. V.A.D. no. 1069, vr. 28b. V.A.D. no. 1062, vr. 25b. V.A.D. no. 1159, vr. 84a.

118 İsmail ÖZMEL, “Kayyım”, DİA, XXV, s. 107; PAKALIN, aynı eser, s. 223. 119 ÖZDEMİR, aynı tez, s.32.

23 Yalnız bu görev için atandıkları120 gibi bu görevin yanında vakfın başka işlerini de üstlendiklerini belgelerden görmek mümkündür. Bu şekilde kayyımların daha fazla ücret alması sağlanmıştır. Genellikle müezzinler kayyım olarak atanmıştır. Câhî Karyesi’nde kayyım olmadığı için yarım akçe yevmiye ile mü’ezzin ve yine yarım akçe yevmiye ile ferraş olan Hasan Halife Recep 1139/ Şubat 1727 tarihinde kayyım olarak atanmıştır121.

Bir başka belgede Seyyid Abdullah Efendi’nin yaptırdığı camide kayyim ve mü’ezzin olmadığı için yarım akçe yevmiye ile es-Seyyid Mehmed bin Mustafa’ya bu görev verilmiştir122.

3.2.3. Vakıf Müfettişi

Vakıf görevlilerinin teftişinden sorumlu kimse olup onun ilâmı ile vakıf görevlileri atanmaktadır. Vakıf nazırları ile aynı işi yaptıkları anlaşılmaktadır. Ereğli’ye ait Turaklı Medresesi’nin 23 Cemâziye’l-âhir 1243/11 Ocak 1828’de123 tarihli kayıtta müderris Ali ve Mustafa’dan, Ali’nin ölmesi üzerine hissesinin Ahmet ve İsmail’e, vakıf müfettişi Mehmet Arif’in ilamıyla, verildiğinden bahsedilmektedir.

Benzer Belgeler