• Sonuç bulunamadı

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve SİYASİ LİDERLİK 4.1 Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Halk Partis

4.3. Mustafa Kemal Atatürk’ün Toplumla İletişim

Atatürk (2010: 92); millî egemenlik temeline dayanan bir hükümette kamuoyunun büyük bir rol oynadığını, hükümetin tavır ve hareketlerine düzen vermek için kamuoyuna önem vermesi sonucu kamuoyunun örgütlendiğini belirtmiştir. Atatürk’e göre kamuoyu serbestçe örgütlenebilmeli ve düşüncelerle sürekli beslenmelidir. Ancak, serbestlikten doğabilecek kötülükler için de yasalar çerçevesinde önlem alınabilmelidir.

Toplum iradesine dayanmayan bir yönetimin, demokratik bir yönetimi benimseyen Atatürk için bir şey ifade etmediği açıktır. Russell (1976: 22); yardımlaşma ve birliğe dayanan girişimlerde önderinin arkasından gidenlerin, köle değil, yol arkadaşı olduğunu belirtir. İnsan topluluklarında iktidar dağılımındaki eşitsizlik çeşitli sebeplerden dolayı hep var olmuştur. Ancak örgütlenmenin varlığı ve toplumdaki organik dayanışmanın gelişmesi, iktidar dağılımındaki eşitsizliği katlanılabilir kılan etkenlerdir. Atatürk’ün kişiliğinde barındırdığı liderlik özelliklerinin toplumca kabul görmesi, ön planda olması; yalnızca ileri görüşlü olmasına değil, aynı zamanda kitle iletişimi konusundaki başarısından da gelmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerin en önemli toplumsal özelliklerinden birisi, aydınlarının Batı çağdaş düşüncesini öğrenip benimsemiş olmasıdır. Böylece aydın, kendi toplumunun özelliklerini beğenmez ve kendi kültürünü “geri” bulmaya başlar. Ancak bu durumda da mevcut düzeni şiddetle değiştirmeye ihtiyaç duyar (Mardin, 1992: 136). Bu, ancak bir ideoloji ve ideolojinin toplumun geri kalanına yayılması yoluyla mümkündür. Atatürk’ün ideolojisi; köklerinden kopmadan çağdaşlaşma, anayasal düzenlemeler ile bireyin haklarının korunması, kadın-erkek eşitsizliğinin giderilmesi, eğitim sisteminin millîleştirilmesi, üretim ekonomisi, yurtta ve dünyada barış ilkelerine dayanması anlamında dengelerin kurulabilmesi açısından değerlidir.

İdeolojinin topluma benimsetilmesi önemli ancak bir o kadar da zordur. Mevcut imkânları en iyi şekilde kullanabilmek gerekmektedir. Atatürk, elindeki imkânları kullanmış ve etrafındakilerin birikimlerinden oldukça faydalanmış bir devlet adamıdır. Atay’ın aktardığına göre; Sakarya dönüşü, istasyonda kendisini hocaların beklediğini, türbeye götüreceklerini belirtmiş ancak gitmeye pek hevesli olmasa da reddedemeyeceğini vurgulamıştır. Askerlerin zaferini türbenin gölgeleyeceğinden endişe ettiği için; kalabalık arasında yürürken kafasında plan kurmuş, tam Meclisin önüne gelince, hocaların yanından ayrılıp Meclis balkonundan konuşma gerçekleştirmiştir. Konuşma bittikten sonra da içeriye girdiğini; böylece programı kendisinin belirlemiş olduğunu belirtmiştir (Atay, 2006: 396).

Atatürk’ün kitlelerle iletişimi, Millî Mücadele yıllarında etkisini göstermiş ve halkın millî duygularını, kurtuluşa olan inancını arttırmıştır. Bu yıllarda, verdiği talimat üzerine her yerde mitingler yapılmaya başlanmıştır (Ortaylı, 2018: 155). Bu talimat, Atatürk’ün gözlemleri sonucu gelişmiştir. Halkın heyecanı ve isteği doğrultusunda, otoritesini kullanarak toplumsal bütünleşme yolunda yurt genelinde bir başkaldırı hedeflenmiş; “ya istiklâl ya ölüm” düşüncesiyle hareket edilmiştir. Fiili mücadelenin fitilini, Atatürk, kitleler ile temas kurarak ateşlemiş ve başarıya ulaşılmıştır.

İtaate dayanan her rejim, ideolojik olarak gerilemeye yol açmaktadır (Duverger, 1974: 239). Boyun eğme dürtüsünün kökü korkuya dayanır ve iktidarlar için korkudan beslenen saygı ve destek Atatürk için bir anlam ifade etmemiştir. Öyle ki, Avrupa devletlerinin birçoğu kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımazken, Türkiye’de bu durum gerçekleştirilmiştir. Otoritesini, yasal ve meşru yollarla kurmuştur. Devrimleri gerçekleştirirken toplumu dışlamamış, aksine toplumun da katılımı için çaba sarf etmiştir. Toplumu yönlendirebilmesi bakımından çok başarılı, uzlaştırmacı kişiliği ile ön plandadır (Kongar, 2007: 202).

Atatürk’ün kitle ile olan etkili iletişimi, Cumhuriyet kurulduktan sonra devletin aygıtlarını kullanması yoluyla gerçekleşmiştir. Bu dönemde, halkla gerçekleştirilen bir uzlaşmadan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin, Cumhuriyet’in ilk döneminde benimsenen eğitim anlayışı, eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi amaçlamamış; bir rejim propagandası amacı olarak kullanılmıştır (Tunçay, 2009: 95).

Ünder (2009: 142); Atatürk’ün siyasi hedefinin uluslararası arenada bağımsız ve güçlü bir devlet kurmak olduğunu belirtmektedir. Bu yüzden iktidarı paylaşmak istememektedir. Atatürk, Türk insanının mevcut dönemde eğitimsiz olduğunu, hurafelere inandığını, gerici güçlerin peşinden gitmeye eğilimli olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden, devrimlerin hayata geçirilebilmesi için liberal yöntemler yerine tepeden inme yöntemlere yönelmek durumunda kalmıştır. Bu durumdaki bir siyasi lider, doğal olarak basının kendisine zorluk çıkarmamasını, sivil toplum kuruluşlarının etkisinin en az seviyede kalmasını istemektedir. Bu anlamda, muhalif olan tüm kesimlerin; Türkiye örneğinde olduğu gibi, her ne amaçla olursa olsun sesinin kısılması ve halkla bütünleşmesinin önü kesilmektedir.

Atatürk’ün kitleler ile iletişimi bir kralın, padişahın veya hatibin ilişkisi gibi basit bir düzeye indirgenemez. Padişah ve kral ile kitle arasında hak ve eşitlik bakımından büyük farklar bulunmaktadır ve kitle, tek kişiye tabidir. Ancak Atatürk’ün hedeflediği rejimin temelinde; kendisi ile bir çiftçinin, köylünün veya toplumun herhangi kesiminden bir vatandaşın yasalar önünde eşitliği söz konusudur. Atatürk, yalnızca etkili konuşmasıyla da iktidarı elde etmemiştir. Yapmış olduğu kahramanlıklar kendisini halk gözünde büyütmüş, etkili konuşması ile iktidarını pekiştirmiştir. Heyecanının ve politikalarının kaynağı Türk Halkıdır. Bir hatip ile Atatürk arasındaki fark, bu heyecandan gelmektedir. Russell (1976: 35); hatiplerin istediği kalabalığın düşünmekten çok heyecanlanmaya yatkın, ağır şartlar karşısında sabırsızlık gösteren ve duyguların akıldan daha üstün olduğunu savunan insanlar olduğunu belirtmektedir. Oysa Atatürk; her ne kadar uygulanan politikalar tersi yönde olsa da, halkın düşünüp sorgulamasını, sabırlı olmasını ve gerektiğinde harekete geçmesini istemiştir. Bunları gerçekleştirebilmesi için halkın önce eğitilmesi gerekmektedir. Bu durum, uygulanan politikaların “halk için halka rağmen” olma özelliğini anlayabilmek adına önemlidir.

Nihayetinde, Atatürk toplumla bağını koparmamış, iktidarını ve otoritesini sağlamlaştırmıştır. Ancak, kendi iradesi ile toplumun iradesinin aynı olduğunu ifade etmiştir (Ünder, 2009: 145). Bu durum, totaliter rejimlerin güçlendiği 1930’larda Türkiye’nin de bu rejimler arasına girmeye yatkın olduğunu göstermektedir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve SİYASİ LİDERLİK