• Sonuç bulunamadı

4) Monoklonal antikorları içeren yeni tedavi seçenekleri:

2.3. MULTİPL SKLEROZ, D ViTAMiNi VE MR

D vitaminin MS’teki etki mekanizması tam olarak bilinmese de; çalışmalar MS tedavisi ve önlenmesi için D vitaminin önemli rolü olduğunu göstermektedir. Devam eden epidemiyolojik, immünolojik ve genetik çalışmalar; D vitaminin nasıl MS riskini azalabileceğini ve hastalığın ilerlemesini nasıl yavaşlatabileceğini

28

anlamaya yöneliktir. Epidemiyolojik kanıtlar da; D vitamini yetersizliğinin MS için güçlü bir risk faktörü olduğunu desteklemektedir (90, 97).

Çoğu toplumda ultraviyole B (UV-B) D vitaminin ciltte sentezi için önemli bir etkendir. UVB'de enlem derecesi arttıkça, yani ekvatordan uzaklaştıkça etkisi azalır ve bunun sonucunda D vitamini eksikliğine neden olabileceği öne sürülmüştür. Bu hipotezle D vitamini eksikliği ve MS birlikteliği sorgulanmaya başlanmıştır (89).

Correale ve ark.’nın yaptığı çalışmaya İspanyol kökenli, MS tanısı olan 132 hasta alınmıştır. Bunların 58’i RRMS hastası atak dışı dönemde, 34’ü atak döneminde, 32’si de PPMS hastası ve 60 tane sağlıklı kontrol grubu olarak çalışmaya alınmıştır. RRMS hastalarında atak ve atak dışı dönemindeki 25(OH)D ve 1- 25(OH)D vitamini düzeyleri kontrol grubuna göre düşük bulunmuştur. PP-MS hastalarının 25(OH)D ve 1-25(OH)D vitamini düzeyleri kontrol grubuna göre farklılık göstermemiştir. Ayrıca bu çalışmada CD4+T hücrelerinin 1-25(OH)D vitamini ile regüle edilen VDR ekprese ettiklerini göstermişlerdir. MS hastalarında D vitamini desteğinin tedavi protokollerine girmesi gerektiği öne sürülmüştür (130).

Yapılmış bir çok çalışmada MS hastalarında, sağlıklılara göre genellikle düşük serum 25 (OH) D vitamin düzeyi saptanmıştır. Genel olarak semptomların başlamasında 25 (OH) D vitamini düzeyleri normale yakın olduğu ama hastalığın ilerlemesi ile 25 (OH) D düzeylerinde düşüş olduğu saptanmıştır. Hastalığın seyrinin takibinde D vitaminin iyi bir belirteç olduğunu ileri süren çalışmalar vardır (90). Yapılan bazı çalışmalarda da düşük serum 25(OH)D düzeyinin, yüksek EDSS skorları ile ilişkili olduğu öne sürülmüştür (98).

Weinstock-Guttman ve ark.’nın 193 MS hastasıyla yaptığı çalışmada 25 (OH) D vitamini düzeylerinin hastalığın şiddeti ile negatif korelasyon olduğu saptanmıştır (102). Fakat aynı yıl Simon ve ark.’nın yaptığı çalışmada, 25 (OH) D vitamini ve hastalık şiddeti arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (103).

29

Mowry ve ark.’nın pediatrik başlangıçlı MS olan hastalarda yapılan prospektif bir başka çalışmadaise D vitamin düzeyindeki her 10 nmol/L'lik artışın, relaps riskinde %14’lük bir düşüşe sebep olduğundan bahsedilmiştir (91). Banwell ve ark.’nın 2011’de Kanada’da retrospektif olarak yaptıkları çalışmada, 302 yeni akut demiyelinizan sendromu tanısı alan çocukların 3 yıllık takibinde; D vitamini düzeyleri düşük saptanan olgularda MS riski ortaya çıkma riskinde anlamlı düzeyde artış saptamışlardır (92).

MS’da birincil korunmada D vitamini takviyesinin ne zaman başlanması gerektiği ilk akla gelen sorudur. Bu konuda intrauterin hayat, çocukluk,ergenlik, yetişkinlik dönemlerini savunan çalışmalar vardır.Yapılan birçok çalışmada doğum sezonu yaz aylarına rastlayan çocukların ilerdedemyelizan hastalık geliştirme riskleri düşük saptanmıştır. Çocuklukta güneşe maruz kalma ve erişkinlikten önce göç hikayesinin de MS riskini etkileyebildiği saptanmıştır (95, 136, 137, 138). Mirzaei ve ark.’nın yaptığı çalışmada; kadınlar arasında hamilelik döneminde, süt ve D vitamini alımını artıran ya da daha yüksek 25 (OH) D vitamini düzeyine sahip annelerin çocuklarında MS gelişme riski daha düşük olarak saptanmıştır (128). Munger ve ark.’nın kadınlar arasında yaptığı çalışmada; istatistiksel olarak anlamlı olmasa da ergenlik döneminde takviye D vitamini alanlarda MS riskinin daha düşük olduğu saptanmıştır (93).

İngiltere'de Ramagopalan ve ark.’nın yaptığı bir çalışmada serum 25(OH)D düzeyinin periferal T-hücre homeostasisiyle paralellik gösterdiği saptanmıştır. Ayrıca RRMS hastalarında 25(OH)D replasmanının T-hücrelerinin miyelin antijenlerine karşı proliferatif cevabında bir düşüşe yol açtığı da saptanmıştır. Hastaların 25(OH)D replasmanına verdiği yanıtın, D vitamini ile ilişkili genlere ve MHC class II genotiplerine bağlı olabileceği düşünülmüştür (99).

Runia ve ark.’nın yaptığı prospektif çalışmada; serum D vitamini düzeyinin iki katına çıkartılmasıyla atakların %27 azaldığı saptanmıştır (100). Simpson ve ark.’nın yaptığı geniş ölçekli bir prospektif çalışmada, serum 25 (OH) D vitamini düzeylerinde 10 nmol/L artışın, relapslarda % 9-% 12 azalmaya sebep olduğu

30

saptanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda; D vitaminin ataklar arası koruma tedavisi olarak kullanılabileceği ön görülmüştür (96).

Tedavi protokolü oluşturmak için yapılan EVIDIMS çalışmasında; MS veya KİS tanısı olan ve INFβ-1b kullanan 80 hastanın 18 aylık takibinde, düşük ve yüksek doz D vitamini takviyesinin hastalığın seyri üzerindeki etkisi araştırılmış. Yüksek doz D vitamini takviyesinin hastalığın progresyonunu olumlu yönde etkilediği saptanmıştır. İleriki yıllarda tedavi protokollerinde yerini alacağı belirtilmiştir (101).

Son yıllarda D vitamini ve MS arasındaki ilişki aydınlatılmasıyla birlikte D vitamini düzeylerinin MRG üzerine etkisini araştıran çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. 2000 yılında Auer ve ark.’nın Almanya’da ilkbahar ve erken yaz aylarında MR’daki T1 sekanslarında gadolinum tutan lezyonların daha fazla olduğu, sonbaharda ise daha azolduğu rapor edilmiştir. Ancak bu gözlemler, D vitamini serum konsantrasyonlarıyla korele bulunmamıştır (104, 127).

Zivadinov ve ark.’nın yaptığı çalışmada; 264 MS hastasının kranial MRG’leri incelenmiştir. T1 ve T2 sekanslarında lezyon volümleri ile hastaların güneşe maruziyetleri arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Aynı çalışmada güneşe maruziyetin az olduğu vakalarda beyin hacmi daha küçük saptanmıştır. Güneşe maruziyetin artmasıyla beynin ak madde hacmi ve tüm beyin hacminde artış olduğu saptanmıştır. Fakat ak madde ve tüm beyin hacim ölçümleri, D vitamini düzeyleri ile korele bulunmamıştır (105). Mowry ve ark.’nın yaptıkları çalışmada; toplamda 2,362 MS hastasının kranial MR görüntüleri incelenmiştir. 25(OH) D düzeyinin her 10ng/ml artışında MRG’da yeni bir T2 sekansında lezyon oluşması riskinin %15 azaldığı saptanmıştır. Elde edilen sonuçlarla D vitamini desteği ile MRG’de yeni lezyon oluşumunun azaltılmasıyla atakların azaltılabileceği ve sakatlık oluşumunun engelleneceği öne sürülmüştür (106).

31

Benzer Belgeler