• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I. ULUSLARARASI FINANSAL RAPORLAMA

1.2. U LUSAL V E U LUSLARARASI M UHASEBE S İSTEMLERİ

1.2.2. Finansal Açıklama

1.2.2.4. Muhasebe ve Hukuk Sistemleri

Hukuk sistemlerinin muhasebe uygulamaları üzerinde etkili olduğu birçok araştırmada ortaya konmuştur. Bu araştırmaların finansal açıklama ile ilgili olanları ileriki bölümde özetlenecektir. Bu bölümde ise hukuk sistemlerinin sermaye piyasalarına olan etkisi ve bu etki dolayısıyla muhasebe sistemleri ile olan ilişkileri açıklanmıştır.

Sermaye piyasalarında işlem gören araçların değeri yatırımcılarına sağladıkları haklar ile yakından ilgilidir. Örneğin, hisse senetleri yatırımcısına kâr payı elde etmenin yanı sıra genel kurulda yönetim kurulunun belirlenmesinde oy hakkı da tanır. Benzer şekilde, tahvil sahipleri yatırımları karşılığında faiz alır, bunun yanı sıra, borcun ödenmemesi durumunda teminatı nakde çevirme hakları da bulunmaktadır. Ancak yatırım araçlarının değerinin tamamen sağladıkları haklara bağlamak da doğru değildir. Çünkü hakların kullanılması hukuk kurallarının varlığına ve kuralların uygulanmasına da bağlıdır. Hukuk kuralları ve yaptırım güçleri ise ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.

Hukuk sistemleri ve sermaye piyasaları üzerine yapılmış ve aynı zamanda da muhasebe araştırmalarına konu olmuş en bilinen çalışma La Porta ve diğerleri (1996) tarafından gerçekleştirilmiştir. La Porta ve diğerleri (1996) yatırımcı koruma kanunlarının

ülkeler arasında nasıl değiştiğini, benzer şekilde bu kanunların yaptırım uygulamalarının ülkeler arasında nasıl değiştiğini ve bu değişikliklerin dünya üzerindeki şirketlerin ortaklık yapılarını etkileyip etkilemediğini araştırmışlardır.

Yazarlar, ülkelerin hukuk sistemlerini kurarken kanunları sıfırdan yazmayıp belli kaynaklardan adapte ettiklerini belirtmektedirler. Bu noktada genel olarak dünya üzerinde ticaret hukukunu etkileyen iki yaklaşım vardır: İçtihat Hukuku ve Roma Hukuku. Roma Hukukunda kurallar bilim adamları tarafından düzenlenir ve kanun haline getirilir. İçtihat Hukuku kaynağını İngiliz hukukundan almaktadır. İçtihat Hukukunda kanunlar ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözerken yargıçların verdiği kararlara dayanır (La Porta ve diğerleri, 1996).

Gerek Roma Hukuku gerekse İçtihat Hukuk sistemi tarih boyunca işgaller, emperyalist politikalar veya alıntı gibi yollarla dünya ülkelerine yayılmış ancak uygulandıkları ülkelerde değişikliğe de uğramışlardır. Dolayısıyla ülkeler arasındaki kanun ve kuralları karşılaştırabilme olanağı doğmuştur.

La Porta ve diğerlerinin (1996) incelemelerinde ülkeler arasında yatırımcı haklarının korunmasında önemli hukuki farklar belirlenmiştir. Sonuçlara göre içtihat hukuk sistemine sahip ülkelerde yatırımcı hakları kanunlarla daha fazla korunmaktadır. Yatırımcıların korunmasına ilişkin kanuni farklar en fazla içtihat hukuku ile Fransız ekolündeki Roma hukukuna sahip ülkeler arasında görülmüştür. Sonuç olarak hukuk sistemlerinin kaynağı yatırımcı koruma kanunları arasındaki farkları anlamlı düzeyde açıklamakta olup, yatırımcı hakları korunmasında gelir seviyesinin farkı yoktur.

Araştırmalarda hukuk sistemlerinin yatırımcı haklarının korunmasına ilişkin kanuni düzenlemeleri etkilediğinin belirlenmesinin yanı sıra, yatırımcı hakları korunmasının zayıf olduğu ülkelerde, gerekli yatırım fonlarının ne şekilde bulunduğu da incelenmiştir. Bulgulara göre, yatırımcı haklarının en zayıf olduğu Fransız hukuk sistemi etkisindeki ülkelerde, minimum kâr payı tutarı veya kanuni yedekler adı altında zorunlu koruma mekanizmaları geliştirilmektedir. Bu tip zorunlu düzenlemelerin yanında ortaklık yapıları da bu ülkelerde farklıdır. Yatırımcı hakları korumasının zayıf olduğu ülkelerde şirketlerde yaygın ortaklık

yapısı yerine bir veya birkaç ortaktan oluşan ortaklık yapıları mevcuttur (La Porta ve diğerleri, 1996).

Roma hukuku dünya üzerinde en eski ve en fazla etkili olan sistemdir. Daha önce de değinildiği üzere Roma hukukunda kanunlar bilim adamları tarafından düzenlenir. Hukukçular kökenini Roma hukukundan alan üç ayrı hukuk sistemi olduğunu belirtmektedirler (La Porta ve diğerleri, 1996):

- Fransız hukuk sistemi: İlk Fransız ticaret kanunu 1807 yılında Napoleon zamanında yazılmış ve Belçika, Hollanda, Polonya’nın bir bölümü, İtalya ve Almanya’nın batı bölgelerine o dönemde yayılmıştır. Kolonileşme döneminde Fransız hukuku etkisi Yakın Doğu, Kuzey Afrika, Hindi Çin, Okyanusya ve Karayip adalarına da yayılmıştır. Bu ülkelerin yanı sıra Fransız hukukunun etkisi Lüksemburg, Portekiz, İspanya, İtalya ve kimi İsviçre kantonlarında da görülmektedir. İspanya ve Portekiz’in Latin Amerika ülkelerindeki etkileri Fransız hukukunu bu bölgelere de taşımıştır. La Porta ve diğerlerinin çalışmasında Fransız hukuku sisteminde yer alan 33 ülke bulunmaktadır.

- Alman hukuk sistemi: Alman ticaret kanunu 1897 yılında Bismarck’ın ülkeyi birleştirmesinden sonra yazıldığından Fransız hukuk sistemi kadar yaygınlaşmamış ancak Avusturya, Çekoslovakya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, İsviçre, Yugoslavya, Japonya ve Kore hukuk sistemleri üzerinde etki yapmıştır. Aynı çalışmada Alman hukuku sisteminde yer alan altı ülke yer almaktadır.

- İskandinav ülkelerinin hukuk sistemleri Roma hukuk sistemi olarak görülmekle birlikte, kökenleri Fransız ve Alman sistemlerine göre daha az Roma hukuku olarak adlandırılmaktadırlar.

İngiltere kanunlarından doğan içtihat hukukunda bilim adamları tarafından yazılan kanunlar yoktur. Bunların yerine hukuk kuralları yargıçların davalar için verdikleri kararlardan oluşur. İçtihat hukuku ABD, Kanada, Avustralya, Hindistan gibi İngiliz kolonilerini

etkilemiştir. La Porta ve diğerlerinin (1996) çalışmasında 18 içtihat hukuku sisteminde yer alan ülke yer almaktadır.

La Porta ve diğerlerinin (1996) çalışmasının temel amacı yatırımcı koruma kanunlarının hukuk sistemi kökeni ile ilişkili olup olmadığının araştırılmasıdır. Kanunların varlığının yanı sıra yaptırım gücü de oldukça önemlidir. Hatta koruma kanunlarının zayıflığının etkilerini azaltmanın bir yolu yaptırımların gücünün arttırılması olabilmektedir.

Araştırmada ayrıca muhasebe standartlarının kalitesi ile hukuk sistemlerinin kökeni arasındaki ilişki de soruşturulmuştur. Muhasebe standartlarının kalitesinin araştırmaya dahil edilmesinin nedeni bu standartlar ile kurumsal yönetimin ilişkili olmasıdır. Ayrıca gerek ortak olan gerekse borç veren yatırımcıların şirketten beklentilerinin ve/veya getirilerinin muhasebe standartlarının gerekleri ile belirlenmiş olmasıdır. Örneğin borç sözleşmelerinde yer alan borç koşulları muhasebede finansal tablolar yolu ile belirlenir. Buradan çıkan sonuç ise kanunlar ile iyi korunmayan yatırımcı haklarının kaliteli muhasebe standartları yolu ile kuvvetlendirilmesidir.

Yatırımcı koruma kanunlarına bakıldığında en az korumanın Fransız hukuk sisteminde yer alan ülkelerde olduğu görülmüştür. Fransız sitemini Alman sistemi takip etmektedir. Ancak Alman sistemi teminatlı borçluların haklarını en fazla koruyan hukuk sistemi olarak belirlenmiştir. Yatırımcı haklarında olduğu gibi Fransız hukuk sisteminde yer alan ülkelerin yaptırım gücü de araştırılan ülkeler arasında en düşük olan grup olarak tespit edilmiştir.

Muhasebe standartlarının kalitesine bakıldığında İskandinav ülkelerinin en yüksek kalite endeksine sahip olduğu İçtihat hukuku ülkelerinin de İskandinav ülkelerini takip ettiği görülmüştür. En düşük kaliteli muhasebe standartlarının ise Fransız hukukuna sahip ülkelerde olduğu gözlenmiştir. Çalışmada muhasebe standartlarının kalitesi ölçütü olarak 1991 yılında oluşturulmuş bir endeks kullanılmıştır.

La Porta ve diğerleri (1996) yukarıda belirtilen sonuçların ekonomik refah ile etkilenip etkilemediğini de araştırmışlardır. Sonuçlarına göre, ekonomik refah düzeyi sonuçları değiştirmemiştir. Yani kanunların yatırımcı koruma düzeyi ekonomik refah ile ilgili değil hukuk sistemlerinin kökeni ile ilgili olarak belirlenmiştir. Ancak ekonomik refah yaptırım gücünü etkiler gözükmüştür. Yazarlar koruma düzeyinin düşük olduğu ülkelerde bu açığı kapatmak için belli düzenlemeler veya uygulamalar olmasını beklediklerinden bazı diğer testler de uygulamışlardır. Araştırmalarından biri şirketlerin ortak sayıları ve yoğunluğudur. Beklentileri yatırımcı koruma düzeyinin zayıf olduğu ülkelerde şirketlerin az ortaklı olmalarıdır. Sonuçlar genel olarak bekledikleri gibidir. Ancak yazarlar için asıl sürpriz ortaklık yapılarının yaygın olduğu düşünülen ülkelerde bile büyük ortak paylarının baskın olduğunu belirlemeleridir. Yaygın ortaklık yapılarının beklenenden az olmasına rağmen, Fransız hukuk sisteminde yer alan ülkelerdeki şirketlerin ortaklık yapısı en yüksek olan olarak belirlenmiştir.

La Porta ve diğerleri (1996) makalelerinde son olarak Fransız hukuk sisteminin dünyada en yaygın olan hukuk sistemi olduğunu ancak bunun yanında en zayıf yatırımcı koruma kanunlarına sahip olduğunu, kanunlarının yaptırımlarının en düşük olduğunu, muhasebe standartlarının en zayıf olduğunu belirtmektedirler.

Benzer Belgeler