• Sonuç bulunamadı

MODERN YÖNETİM DÜŞÜNCESİ

3.1. Modern Yönetim Düşüncesinin Doğuşu ve Gelişimi

Yönetim konusunda klasik ve neoklasik (davranışsal) yaklaşımların eksikliklerini gidermek gayesiyle yapılan  çalışmalar sonucunda modern yönetim yaklaşımı gelişmiştir. Bu çalışmalar 2. Dünya savaşı sonrasında bilhassa  1950’lerden itibaren hız kazanmıştır. 

Yönetim Ve Organizasyon 

         – İkinci Bölüm –      Metin Arslan   

Modern yönetim yaklaşımları klasik ve neoklasik yönetimin bir devamı olup yönetime daha değişik boyutlar  getirmiştir. Günümüzde modern teknolojinin hızlı gelişme göstermesi ve ona bağlı olarak organizasyon yapısı ve  anlayışta birtakım gelişmeleri zorunlu olmuştur. Ancak modern organizasyon ve yönetim teorisinin sınırlarını çizmek ve  kesin çizgilerle belirlemek oldukça zordur, çünkü sürekli yeni yaklaşımlar ve teknikler ortaya çıkmaktadır. Modern  yönetim yaklaşımı; 1960 yıllarında yönetim ve organizasyon analizinde temel yaklaşım haline gelen sistem yaklaşımı,  sistem yaklaşımının bir bakıma gelişmiş şekli olan ve uzantısı olarak kabul edilebilecek olan durumsallık yönetim  yaklaşımı ve dinamik yönetim yaklaşımı olarak üç temel yaklaşımdan oluşur.

Modern organizasyon teorisinin temel özellikleri; her işletmeyi bir sistem olarak görmesi, genellikle modeller ve  sistemler kurmaya yönelik, belirli bilimsel kavramlara dayanan, analitik yani çözümlemeci bir temeli olan ampirik yani  deneye dayalı araştırmalarından faydalanan ve sentezci bir yaklaşımdır. 

Modern yönetim yaklaşımını oluşturan çalışmalar; sistem yaklaşımı, durumsallık yönetim yaklaşımı ve dinamik  yönetim yaklaşımı olarak üç bakış açısı ve alanı vardır: 

3.1.1. Sistem Yaklaşımı

Yönetim ve organizasyon konusundaki modernizasyon yaklaşımları, 1950 – 1960 yılları arasında Modern Yönetim  Düşüncesinde neoklasik yaklaşıma paralel olarak başlatılmıştır. İşletme organizasyonunu bir sistem olarak kabul eden bu  teorinin temelini oluşturan sistem yaklaşımı analitik bir yapıya sahiptir. 

Organizasyonların karmaşık yapıya sahip olması kesin kurallarla yönetilmesini imkânsız hale getirdiğinden yönetim  bilimcileri yeni bazı boyutları düşünmeye başlamışlardır. Eski Çin, Mısır, İran, Roma ve Selçuklu uygarlıklarına kadar  giden organizasyon kavramı devamlı değişmiş ve sistem yaklaşımı da bu yaklaşımın safhalarını oluşturmuştur. 

Modern organizasyon ve yönetim yaklaşımlarının temelini sistem görüşü temsil eder. Sistem yaklaşımı olayları  (sistemleri) tek bir açıdan, başka olay ve çevre şartlarından kopuk olarak inceleme yerine, her olayı belirli bir çerçeve  içinde başka olaylarla ilişkili olarak incelemek ve bütüncü bir yaklaşımı içerir. 

 Sistem, birbirine bağımlı olan iki veya daha fazla parça veya alt sistemden oluşan bir bütün olarak ifade  edilmektedir. Diğer bir ifade ile sistem,  belirli parçalardan oluşan, bu parçalar arasında belirli ilişkiler olan, bu  parçaların aynı zamanda dış çevre ilişkisi olan bir bütündür. Bir sistem çeşitli parçalardan oluşur, bu parçalar birer alt  sistem olarak isimlendirilir. Her sistemin alt sistemi olduğu gibi her sistem bir başka üst sisteminde bir alt sistemidir. 

Sistemler açık ve kapalı olarak iki şekilde değerlendirilir. 

Bir sistem olarak işletme (organizasyon), yönetim, üretim, pazarlama, muhasebe, insan kaynakları, halkla ilişkiler  gibi alt sistemlerden meydana gelir ve alt sistemler arasında çeşitli ilişkiler bulunmakta ve bu ilişkiler dikkate alınmadan  işletme yönetilemez. 

İşletme açık bir sistem olarak, işletmeye bağlı alt sistemlerin çevreleri ile ilişkileri vardır ve işletme sistemi maddi  olduğu kadarda sosyal bir sistemdir. İşletme sisteminde girdi­süreç­çıktı akışını sürekli ve düzenli kılmak için bir seri  yönetim faaliyetlerinin yerine getirilmesi gerekir. İşletme yönetiminin sistem yaklaşımı açısından ele alınması alt­

sistemler arasındaki bilgi alış­verişini ön plana getirmektedir. Yöneticinin temel görevi, bu girdi­süreç­çıktı akışının  sürekli ve düzenli olmasının sağlamaktır. Böylece yönetici sistemler arasındaki ilişkileri de dikkate alması gereği ortaya  çıkıyor. Yani yönetici, sadece kendi yönettiği sistemin iç işleyişine değil, aynı zamanda kendi sistemi ile diğer sistemler  arasındaki ilişkileri de dikkate almalıdır. 

Sistem yaklaşımının temel hedefi; yönetim olayının ve unsurlarının birbirleri ile olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin  niteliğini incelemek, belirli bir birimdeki gelişmelerin diğer birimler üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Bu durum  yönetimde bir yenilik olarak organizasyonları, çevreleri ile birlikte ilişkili bir açık sistem olarak ele alınmasını  sağlamıştır. 

Organizasyonlar, çevrelerinden input (girdi) alan, bu kaynakları işleyerek mal ve hizmet haline getiren süreç ve bu  ürünleri (output­çıktı) ileride yeniden kaynak sağlamak üzere çevresine veren birimler olarak görülür. 

Sistem yaklaşımının, yönetim düşüncesine getirdiği en önemli yeniliklerden biri, organizasyonları çevreleri ile ilişkili  bir açık sistem olarak ele almasıdır. Organizasyonlar, çevre faktörlerindeki gelişime uyabilmek için bünyelerinde çeşitli  değişiklikler yapacaklardır. Bu değişimi gerçekleştiremeyen organizasyon  başarısız olurlar.

Yönetimde sistem yaklaşımı denildiğinde, yönetim olaylarını ve bu olayların cereyan ettiği birimleri ile ilişkili bir  şekilde ele alan yaklaşım anlaşılmaktadır. Organizasyon çeşitli alt birimlerden oluşan bir sistem olarak birimlerin  kendilerine has işleyişleri var ve her alt birimin etkinliği birbirine bağlıdır. Birimler arasında bir sinerji söz konusu,  mesela, bir işletmede muhasebe bölümü bir alt birim, alt sistemdir. Muhasebe bölümü iyi çalışmazsa, bu durum  işletmenin tümünü ve diğer sistemlerini de etkiler, bu etkilenme sinerji yoluyla olur.

Sistem yaklaşımı organizasyona esneklik sağlamasından klasik yönetim teorisinin katılığı ve kapalılığından ve  neoklasik sistemin yetersizliğinden kurtulmak için gerekli olmuştur. 

Sistem yaklaşımının yöneticiye sağladığı faydalar:

1.  Yönetici görevini dar bir şekilde, sadece kendi işlevini açısından yorumlamaktan kurtularak, kendi sisteminin  bağlı olduğu diğer alt sistemleri ve çevre şartlarını da dikkate almasını sağlar.

2.  Yöneticiye kendi sisteminin amaçlarını daha geniş bir sistemin amaçları ile ilişkilendirmek fırsatı verilmiştir. 

3.  Yönetici, organizasyonun yapısını, alt sistemlerin amaçları ile uyumlu bir şekilde kurmak imkânı elde eder. 

4. Yönetici, alt sistemlerini değerlerken bu sistemlerin esas sisteme yaptıkları katkıyı belirleme imkânı bulur. 

Yönetim Ve Organizasyon 

         – İkinci Bölüm –      Metin Arslan    3.1.2. Durumsallık Yönetim Yaklaşımı

Modern yönetim yaklaşımları içerisinde sistem yaklaşımı yerini 1960'ların sonlarından itibaren "Durumsallık" veya 

"Şart Bağımlılık" denilen teoriye bırakmıştır. 

Modern yönetimde sistem yaklaşımı soyut kavramlara dayanması ve genel ifadeler kullanılmış olması dolayısıyla  çeşitli düşünürler yönetim görüşlerinin oluşturduğu kargaşadan kurtulamamışlar ve bu nedenle de sistem yaklaşımı  yetersiz görmüşlerdir. Yönetim konusunda 1970'lerden itibaren uygulamada karşılaşılan zorluklar ve somut olarak var  olan güç ve baskılardan hareket eden durumsallık kavramı gelişmeye başlamıştır. 

Durumsallık yönetim yaklaşımı kurallara göre yönetim anlayışından durumlara göre yönetim anlayışına geçilmesini  öngörmektedir. Durumsallık yönetim yaklaşımı ile organizasyonların karşılaştıkları problemlere sadece klasik teorilerin  katı kuralları ve varsayımları ile veyahut da sistem yaklaşımlarının genel ve soyut kuralları ile çözüm aranmaktan  vazgeçildiği görülmektedir. 

 Durumsallık yaklaşımına göre değişik durumlar ve şartlar yönetimde başarılı olmak için değişik kavram, teknik ve  davranışları gerektirir. Durumsallık yaklaşımı organizasyonu bir sistem olarak ele almakta ve organizasyon yapısını  çeşitli iç ve dış şartlar arasındaki ilişkilere göre şekil alan bir yapı olarak görmektedir.  Organizasyonun iç ve dış  çevresindeki değişmelere göre yönetim sistemi belirlenecektir. Önceki yönetim yaklaşımlarında işletmenin iç şartları  dikkate alınmış ve dış çevre ile ilgili gelişmeler ve değişiklikler sabit kabul edilmiştir. Bu yaklaşımda ise yönetim ile  ilgili sorunları, iç faktörler kadar dış faktörler de dikkate alınarak incelenmektedir. 

Durumsallık yönetim yaklaşımı, yönetimin evrenselliğini kabul etmemekte ve her zaman bütün faaliyetleri yönetmek  için “tek bir en iyi yol” olmadığını belirtmekte ve o anki durumun gerektirdiği yönetim teknikleri uygulanmalı 

görüşündedir. Yine bu yaklaşıma göre etkin bir yönetim, organizasyonun gücüne, teknolojinin tipine ve çevre şartlarına  bağlı bir durumdur. 

Durumsallık yönetim yaklaşımı büyük ölçüde araştırma sonuçlarına dayanır ve bu araştırmalar organizasyon ve  teknoloji, organizasyon ve çevre gibi iki temel alanda yapılmıştır.

1. Organizasyon ve Teknoloji. Organizasyonların kullandığı teknolojinin organizasyon yapısı üzerindeki  etkilerinin incelenmesidir. Buna göre teknoloji organizasyonda her şeyi etkiler ve işletmeler, yenilikleri ve gelişen,  değişen teknolojiyi çok yakından takip etmek zorundadırlar. Teknoloji değiştikçe işletmeler, personelden kullanılan  makinelere kadar her unsurda değişimi gerçekleştirmelidir. Teknoloji, girdileri çıktılara çevirmeye yarayan araçlar  topluluğu olarak ifade edilir. İşletmelerde kullanılan teknolojiler değiştikçe buna paralel olarak organizasyonda da önemli  farklılaşma görülür. 

2. Organizasyon ve Çevre. Araştırmacılar çevre şartlarının organizasyonları nasıl etkilediğini araştırarak, çevre  şartlarına bağlı olarak, organizasyon yapılarının farklılık gösterip göstermediğine bakmışlar.. Durumsallık yönetim  yaklaşımının temel kabulü, çevre şartlarının özelliklerine bağlı olarak organizasyonun yapılarının ve süreçlerin farklılık   göstereceğidir. Durumsallık yönetim yaklaşımında organizasyon bir açık sistemdir ve çevrenin bu açık sistemi nasıl  etkilediği araştırılmaktadır. Çevre, organizasyonun sınırları dışında kalan her şey olarak tanımlanabilir. Buna göre  sistemin sınırları dışında kalan her türlü fiziki ve sosyal faktör dış çevreyi oluşturan birer unsurdur; demografik ve  kültürel yapı, ekonomik, coğrafi, siyasal ve teknolojik şartlar vs... Durumsallık yönetim yaklaşımı çevreyi; dengeli,  değişken, durgun, homojen, heterojen, basit ve karmaşık gibi çeşitli şekillerde ele almaktadır. Bu çevre boyutlarının  organizasyonlardaki yapı ve süreçleri nasıl etkiledikleri incelenmektedir.  

3.1.3. Dinamik Yönetim Yaklaşımı

Dinamik yönetim yaklaşımı, gönüllülük esasına dayanan, her yönüyle esnek, işbirliği, üst düzey katılımı sağlayan  yeni bir yönetim anlayışıdır. 

Dinamik yönetimde; gelişimi, değişimi ve üretici rolünü dikkate alan, şeffaflık, açıklık, değişkenlik ve bütüncül  yapıya dayalı faktörler temel belirleyici olmaktadır.

İnsanlığın tarihi gelişim sürecine bakıldığında ilmi ve teknolojik gelişim açısından; ilkel toplum, tarım toplumu ve  sanayi toplumu aşamalarından, bilgi toplumuna, buradan da bilgi ötesi topluma doğru bir yönelim görülmektedir. Bilgi  toplumun da bilgi üretilir, paylaşılır ve bilgi sürekli gelişime açık olmasından insan ve onun yaşam alanını sürekli  gelişime açık bulundurur. 

Dinamik yönetim yaklaşımına göre, her şey her an değişebilir niteliktedir. Bu yönetim anlayışına uygun olarak bugün  için yönetim alanında geçerli olan önemli bir anlayış olan toplam kalite yönetiminden bahsedilebilir. Toplam kalite  yönetimi, iç ve dış müşteri beklentilerinin karşılanmasına yönelen ve tüm süreçlerin bu hedefe göre sürekli 

geliştirilmesini ve iyileştirilmesini hedefleyen, insanı merkeze alan bir yönetim anlayış ve yaklaşımıdır. 

Toplam kalite yönetimi anlayışına uygun yönetim prensipleri:

1. Yönetim gelişime açık olmalı,

2. Herkes yükselme düşünce ve eğiliminde olmalı, 3. Şeffaflık ve katılımcılık ön planda tutulmalı,

4. Yerinden yönetim ve demokratik liderlik esas alınmalı, 5. Esneklik ve çalışanların inisiyatifine imkân tanınmalı, 6. Grup çalışmasına önem vererek motivasyonu gerçekleştirme,

7. Yönetim insan merkezli olmalı ve insanlar arası işbirliğine önem vermelidir. 

Yönetim Ve Organizasyon 

         – İkinci Bölüm –      Metin Arslan    3.2. Neoklasik Ve Modern Yönetim Yaklaşımlarının Kıyaslanışı

Klasik Yönetim Anlayışı, “İnsansız Organizasyonlar”; Neoklasik Yönetim Anlayışı, “Organizesiz İnsanlar” ve  Modern Yönetim Anlayışı da , “Organizeli İnsanlar” temel varsayımı üzerine kuruludur ve bu üç sistem birbirini  tamamlayarak bugünkü noktaya gelmiştir. 

Her yönetim düşüncesi olumlu ve olumsuz yönlere sahiptir. Her yeni düşüncede bu olumsuz yanlar iyileştirilerek ve  yeni katkılarda bulunularak bugünkü son noktaya gelinmiştir. Modern yönetim ve organizasyon teorisi, klasik ve  neoklasik yönetim ve organizasyon teorilerinden sonra ortaya çıkmış ve bunların eksiklerini gidermek, olumlu  taraflarından faydalanmak modern teorinin temelidir.

Neoklasik yönetim yaklaşımı 1940’lı yıllardan başlayıp, 1960’lı yıllara kadar süren dönemde etkili olmuştur. 

Neoklasik yaklaşımın ele aldığı temel konular; insan davranışı, kişiler arası ilişkiler, grupların oluşması, grup  davranışları, biçimsel olmayan organizasyonlarda ve diğerlerindeki değişim ve gelişmelerdir. 

Neoklasik yönetim anlayışı yönetime birçok yenilikler getirmiş, fakat bu yönetim de bütün dikkatleri insan  davranışında yoğunlaştırmasından dolayı, diğer alanların ihmaliyle hataya düşmüştür. Nasıl klasik yönetim yaklaşımı,  insanı resmi bir organizasyon yapısı içinde bir makine gibi görerek, hata yapmışsa, neoklasik yönetim yaklaşımı da bütün  dikkatleri insan davranışları üzerinde toplamakla, aynı hataya düşmüştür. Daha sonra gelen araştırmacılar, insan 

unsurunu esas almakla bütün işletme probleminin çözülemeyeceğini ispata çalışmışlar ve bu gelişmeler sonucunda  modern yönetim yaklaşımı ortaya çıkmıştır. 

Klasik ve neoklasik yaklaşımların eksikliklerini gidermek gayesiyle yapılan çalışmalar sonucunda modern yönetim  yaklaşımı gelişmiştir. Bu çalışmalar ikinci dünya savaşı sonrasında 1950’lerden itibaren hız kazanmıştır. Her işletmeyi bir  sistem olarak görmenin mümkün olmasından hareketle,  modern yaklaşımlar genellikle, modellere ve sistemler kurmaya  yönelik, belirli bilimsel kavramlara dayanan, analitik bir temeli olan sentezci yaklaşımdır. Bu yaklaşımda yönetim ve  organizasyon sorunlarını çözmeye yönelik sistem yaklaşımı, durumsallık yönetim yaklaşımı ve dinamik yönetim  yaklaşımı olarak üç ayrı bakış açısı ve alanı getirmiştir.

İkinci Bölüm İle İlgili Örnek Değerlendirme Soruları

1. Yönetim biliminin doğuşu ve tarihi gelişim sürecini açıklayınız.

2. Klasik Yönetim Düşüncesi’ne ait yaklaşımları sıralayarak, açıklayınız. 

3. Neoklasik Yönetim Yaklaşımı’yla ilgili modelleri ve yaklaşımları sıralayarak, açıklayınız.  

4. Modern yönetim yaklaşımlarını sıralayarak, açıklayınız.

5. Klasik ve Neoklasik Yönetim ile Modern Yönetim Yaklaşımlarını değerlendiriniz. 

Yönetim Ve Organizasyon 

           – Üçüncü Bölüm –      Metin Arslan    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YÖNETİM İŞLEVLERİ

Bu bölümde, yönetimin temel işlevleri; planlama, organizasyon, yöneltme, koordinasyon ve kontrol aşamalarında ele  alınarak incelenecektir.

Yönetim evrensel bir süreç olarak, organizasyonun büyüklüğü, faaliyet alanı, hukuki yapısı, tipi ne olursa olsun  belirli bazı işlevlerin yerine getirilmesi ile etkili bir yönetim sağlanabilir. İşletme yönetiminde işlev yaklaşımı önemlidir. 

Fransız sanayici Henri Fayol,1916 yılında yönetime, işlev yaklaşımını getirmiş ve bütün yöneticilerin benzer faaliyetleri  yerine getirdiklerini ileri sürmüştür. Yöneticiler üst veya alt basamakta da olsalar, işletmeler küçük bir işyeri veya büyük  bir fabrikada olsa, bir sağlık kuruluşu, bir muhasebe bölümü de olsa evrensel faaliyetleri yürütmelidirler.

Yönetim bilimcilerinin üzerinde görüş birliğine varamadıkları yönetim işlevlerinin sayısı dört ile yedi arasında  değişmektedir. Biz yönetimin; planlama, organizasyon, yöneltme, koordinasyon ve kontrol olarak beş temel işlevini esas  alıp inceleyeceğiz.