• Sonuç bulunamadı

MOĞOL DÖNEMİ İLMÎ HAYATTA UYGURLAR

Belgede İlhanlı döneminde Uygurlar (sayfa 106-126)

Köklü bir tarihe sahip olan Uygurlar, aynı zamanda medenî bir millettirler. Değişime yabancı olmayan bu insanlar bilgiye düşkün ve öğrenmeye meraklı bir karakter sergilemekteydiler. Bununla birlikte yaşadıkları yerlerin ticaret yolları üzerinde kurulmuş olması ve kendilerinin de ticaret erbabı olmaları, dünya görüşlerinin gelişmesinde ve Uygur medeniyetinin oluşmasında etkili olmuştur. Uygurlardan bize Çin Tibeti, Sanskritçe ve Tohar dillerinden çevrilen eserlerle çeşitli öyküler, hukuk belgeleri, sağlık bilgisi derlemeleri, fallarla ilgili metinler kalmıştır. Uygur döneminin pek çok sözcüğü Orhun ve Yenisey yazıtlarında geçmektedir.404 Bundan başka Uygur Kağanı Sarayında yerli ve yabancı sanatkârlar, tarihçiler, ilim adamları himaye görüyor, ülkede kütüphaneler kuruluyordu. Uygurlar, devrine göre ileri bir musikî ve edebiyat yaratmaya muvaffak olmuşlardı.405 Bu sebeple Türkistan coğrafyasının ilmî ve fikrî hayatının gelişmesinde Uygurların önemli ölçüde katkıları olmuştur demek mümkündür.

402

Türkmen, a.g.e., s:33.

403 Haluk Perk-Hüsnü Öztürk, Eretna Sikkeleri, İstanbul 2008, s.27. 404 Doğan Aksan, En Eski Türkçe’nin İzlerinde, İstanbul 2000, s.141.

1.5.1. Uygur Türkçesi ve Uygur Yazısı

Uygurlar, Göktürk Devleti içinde bir boy olarak yaşamaktaydılar. Göktürkler, Türk terimini kullanan ilk Türk boyu olduğu gibi aynı zamanda Göktürk Alfabesi olarak bilinen “OrhunYazıtları”nın yani ilk Türk alfabesinin de inşâcılarıdırlar. Göktürkler, yıkıldıktan sonra yazı onlardan Uygurlara miras kalmış daha sonra Uygurlar kendi yazılarını geliştirmişlerdir.

Uygurlar, 762 yılında Maniheizmi kabul ettikten sonra Mani ve Uygur Alfabesi olmak üzere iki temel alfabe kullanmışlardır. Mani alfabesi, daha sonra yerini Maniheist Uygurlar arasında Uygur Alfabesine bırakmıştı. Uygurların yaşadıkları devirde, Göktürk yazısının yanında kâğıt üzerinde fırça ile yazmaya elverişli yuvarlak hatlı Sogd Alfabesi yayılmıştı. Uzunca bir süre her iki alfabe yanyana kullanılmış ise de, X-XI. yüzyıldan sonra Göktürk alfabesi silinmiştir.406 Sogd Alfabesi, ticarî yollarla Uygurların bulunduğu topraklara gelmiş ve yine bu yolla çok çabuk yayılmıştı. Uygurların Sogd alfabesini kullandıklarına dair en güzel örnek “Bugut Yazıtı”’dır. “Bugut Yazıtı”’nın üç yüzünün Soğd harfleriyle yazılmış Soğdça bir metni, bir yüzünün ise Brâhmî harfleriyle yazılmış Sanskritçe bir metni içerdiği anlaşılmıştır. Yazıt’ın bulunduğu bölgedeki Saka, Hun, Avar, Köktürk ve Uygur dönemlerine ait kurganlar, anıt mezar külliyeleri407 Uygurların buralardaki varlığına ve bu yazıyı kullandıklarına dair delil teşkil eder.

Uygur Alfabesi, Aramî kökenli Sogd Alfabesinden çıkmıştır. IX. yüzyıl ortalarında Doğu Türkistan’a göç eden Uygurlar, burada eskiden kullandıkları kendi yazı dilinde kendi edebi dillerini oluşturmuşlardı. Bu dil, kısa zamanda gramer ve kelime hazinesi bakımından büyük bir gelişme göstermiştir. Uygurlar, daha sonra kullandıkları Uygur Yazı Sistemini, bir İranî kavim olan Sogdlardan almışlardır. İslâmiyetin etkisiyle Arap alfabesi, X-XI. yüzyıllarda Türkistan coğrafyalarında etkisini göstermiş, bu defa Soğd esaslı Uygur Alfabesi ile Arap Alfabesi yanyana kullanılmaya başlanmıştır.

406 Tuncer Baykara, Türk Kültür Tarihine Bakışlar, Ankara 2001, s.25.

407 Cengiz Alyılmaz, “Bugut Yazıtı ve Anıt Mezar Külliyesi”, Selçuk Ünv., Türkiyat Araştırmaları

İlerleyen zamanlarda Soğdların, Uygurların içinde erimiş oldukları görülmektedir. Soğd esaslı Uygur harfleri, artık XII. yüzyıldan sonra millî bir alfabe olarak kabul edilmiştir. İslâm kültür çevresi ötesinde öz Türk kültürünün yazılı zengin kaynaklarını Uygur devri eserleri teşkil eder. Mâlumdur ki, Karahanlılar, İslâm kültür çevresine girmiş olmakla beraber Uygur kültürünü kuvvetle temsil ve devam ettirmişlerdir.408

Şarkî Tiyanşandaki Uyguristan’da Türkçe inkişaf eden Budist ve Manihaist dinî edebiyatıyla müvazı olarak Karahanlıların memleketinde daha kuvvetli bir Türk-İslâm dini vücuda gelmiştir. Bu edebiyat, aynı zamanda Uygur ve Arap harfleri ile yazılmıştır.409 Karahanlıların Önasyadaki Selçuk Sultanları ile olan mükâtebeleri de Uygur harfleri ile Türkçe icra olunuyordu. Yani Karahanlıların resmî dil ve yazıları Uygur yazılı Türkçe idi.410 Orta-Asya’da İslâmiyet’in etkisiyle kullanılan Arapça Alfabenin yanısıra yerel Türk dillerini yazarken Uygur Alfabesinin de kullanılmaya devam ediliyor olması…411 Uygur dil ve yazısının hâlâ etkin ve önemini koruduğunu göstermektedir ki Kaşgârlı Mahmud, “kadim zamanlardan bugüne değin, Kaşgârdan

Yukarı Çin’e kadar bütün Türklerin hakan ve sultanların Uygur Dili kullandıklarını, Çinli ve diğer şark kavimlerinin de mektuplarını bu yazı ile Türklere yazdırdıklarını ve oralarda şehirlilerin Türkçe (Uygurca olmalı) bildiğini…”412 söylemektedir.

Uygur Türkçesi ve yazısı, Türkistan coğrafyasında edebî ve resmî dil olarak o kadar değerlenmişti ki devletlerarası münasebetlerde ve yazışmalarda diplomatik dil halini almıştı. Nitekim 1027 senesinde Uygur ve Kıtay Hanı’ndan Gazneli Sultan Mahmud’a gelen elçi, Türk usülü ve takvimine göre Uygur Türkçesi ile yazılı bir mektup getirmişti ki bunun Arapça tercümesi bize kadar ulaşmıştır. Harezmşahlar da Şark Türkleri ile Uygur Dili (Hatti Uyguri) ve yazılarıyla muhaberatta bulunurlardı.

408 Halil İnalcık, “Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Reşid Rahmeti Arat

İçin, Ankara 1966, s.259.

409 Z.V.Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, C.I, s.78. 410

Togan, a.g.e., C.I, s.78.

411 Uli Schamiloğlu, Karışımın Güzellikleri, Vincent Fourniau, Semerkand 1400-1500, İstanbul 2005,

s.194.

Uygur Dili ile yazılmış pek çok eser ve vesikanın meydana çıkmasında Karahanlılara ait ilk eserlerin Uygur Türkçesiyle yazılmasının sebeplerini gösterir.413 Kâşgarlı Mahmud, “Eski zamandan bugüne kadar, Kaşgârdan Yukarı Çin'e dek kuş bakışıyla bütün Türk

éllerinde, hakanların ve sultanların kitaplarında ve yazışmalarında bu yazı kullanılır. Uygurlar, Türkler arasında biraz kuvvetli, kültür bakımından biraz yüksek olduğundan onların dili, diğer Türkler için yazı dili olarak vazife görmüştür.”414 derken Türkistan coğrafyasında Uygur dili ve yazısının hâkim, aynı zamanda da Uygurların diğer Türk boylarından daha ileri bir medeniyete sahip olduklarına dikkat çeker. Rubruk’da bu konuda “Türk ve Kuman dillerinin köklerinin kaynakları onlarda (Uygurlarda)

bulunur.”415 diye yazar.

Budist metinlerinin çoğu Soğd yazısından geliştirilen Uygur Alfabesi ile yazılmıştır. Çin’deki Budist metinlerinin çoğunluğu Çince olmakla beraber aralarında farklı dillere ait olanların yanında Uygurca metinlerde bulunmaktaydı.416 Çin kaynakları, Uygurların tarih ve edebiyat üzerine zengin kitapları olduğunu, Moğolların Çin’de olduğu gibi Uygur Dili ve Yazısını kullandıklarını, Uygur âlim ve memurlarının Çince’den Uygur Dili’ne kitaplar tercüme ettiklerini yazar.417 Uygur yazısının varlığına dair418 bilgiler ve yazılan eserler, Uygur kültürünü zenginliğini ortaya koymaktadır.

Hıtay İmparatorlarının Uygurlara karşı içten bir saygıları vardı. Hıtay Devleti’nin kurucusu ve ilk imparatorunun karısı, bir Uygur Prensesi idi. Devletin idaresinde ve harplerde kocası kadar rolü olan bu imparatoriçe, Uygur Alfabesinin Hıtay Devleti’nin resmi yazısı olmasında büyük bir rol oynamıştır. Hıtay Devletinde ileri gelenler arasında birçok Uygur vardı.419 Bununla beraber Tegin, Tarkan, İrkin gibi ünvanlar, ordu gibi

413 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, İstanbul 2003, s.417. 414 Zeki Velidi Togan, Türk Tatar Tarihi, Kazan 1914, s.26.

415 Wilhelm Von Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat (1253-1255), (çev. Ergin Ayan), s.76. 416

Jonathan M. Bloom, Kağıda İşlenen Uygarlık, (çev. Zülal Kılıç), İstanbul 2003, s.63-64.

417 Bahaeddin Ögel, Çingiz Han’ın Türk Müşavirleri, s.120, vd. 418 W.Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, s.67.

deyimler hep Uygurlar yolu ile Hıtay Devletine geçmiştir.420 Anlaşılan Uygurlar, Hıtay Devleti için de etkin olmuşlardır.

Naymanlar, Kereyitler, Hıtaylar ve Moğollar, Uygurların sınır komşuları idiler. Sahip oldukları ileri medeniyet ve zengin kültür unsurlarıyla Uygurların komşularını etkilemiş olmaları kaçınılmaz bir durumdur. Yazı ve dil, bunun en önemli örneğidir. Nitekim Cengiz Han’la Naymanlar arasında (1204 ve 1206) mücadeleler olmuştur. Cengiz Han, Nayman lideri Tayang Han’a galip gelmiş; Naymanlara mensup T’a-t’a

Tonğa adlı mühürdarın bu mücadeleden kaçarken yakalanması sonucu Cengiz Han,

mühür ve damgayla dolayısıyla da Uygur Dil ve Yazısı ile tanışmıştır. Kaynaklara göre Moğol boylarının 1218’e kadar ortak bir Moğol alfabeleri yoktu.421 Naymanlarla yapılan savaşta Nayman esirlerle birlikte evvelce Nayman Hanı’nın hizmetinde bulunmuş olan birçok Uygur âlim Moğol ordasına getirilmişlerdi. Cengiz Han, onlara öncelikle Moğolca için bir yazı icat etmek görevini vermiştir. Bu yazı, ilk defa Cengiz Han’ın öldüğü 1227’de ortaya çıkmıştır.422 Naymanların ve adı geçen diğer boyların Uygur dil ve yazısını (alfabe) biliyor ve kullanıyor olmaları hem Uygur kültüründen etkilenmiş olduklarının hem de kuvvetle muhtemel Uygur ya da Uygurlara akraba bir topluluk olabileceklerinin bir sonucu da olabilir.

Carpini’ye göre Moğol yazısı, Cengiz Han’ın Uygurları yenmesi sonrasında ortaya çıkmıştır. “Moğollar, büyük bir ihtimalle Naymanlardan daha önce bu dili kabul

etmişlerdi. Cengiz Han, bir süre dinlenip yeni bir sefer için hazırlıklarını tamamladıktan sonra Nesturi Hırıstiyanların inancından olan Uygurların ülkesi üzerine yöneldi ve yaptığı bir savaşla onları tamamen mağlup etti. Galipler mağluplardan yazıyı öğrendiler. Zira Moğolların daha önce kullandıkları bir yazıları yoktu, fakat şimdi aynı

420 Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara 1979, s.132. 421

Ahmet Temir, “Türk-Moğol İmparatorluğu ve Devamı”, Türk Dünyası El Kitabı, C.1, Ankara 1992, s.912.

422 Ethel G. Stewart, Cengiz Han’dan Amerika’ya Kaçan Türkler M.S.1233, (çev. Eşref Bengi Özbilgin),

bu Uygur yazısına Moğol Yazısı adını vermişlerdir.”423 Bize göre de Cengiz Han, kabul ettiği Uygur Dil ve Yazısını Uygurlardan almıştır.

Moğolların önceden kendilerine mahsus edebiyatları ve dinleri de yoktu. Moğollar, Uygur Türklerine hâkim oluncaya kadar bu şekilde hareket ettiler.424 Cengiz Han, kurmuş olduğu devletin bekâası ve idaresi için yazının önemini ve bir alfabeye sahip olmanın kendileri için zorunlu bir ihtiyaç olduğunu biliyordu. Bu sebeple Ch’ang Ch’un’un Moğolistan’ı ziyaretinden (1221-1224) bir kaç yıl sonra Uygur Yazısı, Cengiz Han tarafından halkına tanıtıldı.425 Moğolların edebiyatı ve yazısı bulunmadığı için Cengiz Han emretti ve Uygur kâtipler kitaplarını Tatarların çocuklarına getirdiler ve onlara öğrettiler. Moğol dilini Uygur harfleri ile yazdılar. Cengiz Han, kanun ve nizamnamelerini, buyruk ve hareketlerini ve düsturlarını Moğol Dilinde Uygur harfleri ile yazdırdı. Milletinin çocuklarına ve gençlerine Uygur harflerini öğrettirdi.426

Uygur yazısı, ilk önce “Cengiz (Çingiz) Han Nizamnamelerini”* toplamak için kullanıldı.427 Ayrıca müellifi belli olmayan Moğolların destansı üslupla ortaya çıkışını anlatan ve 1240 yılında tamamlanan “Moğollar’ın Gizli Tarihi” adlı eserin aslı henüz bulunamamış olmasına rağmen Uygur Alfabesi ile yazılmış olması428 Moğolların, Uygur Dil ve Yazısını kabul ettiklerine dair en güzel kanıttır. Böylece Türklerden Moğollara geçen ve Moğolların yazısı olarak günümüze kadar yaşayan bir yazı sistemi olmuştur.429 Kaynaklar Moğolların alfabelerini XIII. yüzyılda Uygurlardan almış oldukları

423 Johann de Plano Carpini, Moğol Tarihi ve Seyahatnâme 1245-1247, (çev. Ergin Ayan), s.56. 424 Gregory (Bar Habreus) Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, (çev. Ömer Rıza Doğrul), C.II, s.480.

* Cengiz (Çingiz) Han Nizamnameleri, O’nun tarafından tasdik edilen milli fikirler ve âdetlerdir.

425

Ch’ang-Ch’un’un Batı (Moğolistan, Türkistan ve Afganistan) Seyahatnamesi (1221-1224) Wang Kuo-

Wei’in Eserlerine Göre, s.37, 41 dipnot 32.

426 Cüveynî, a.g.e., s.87; Abû’l-Farac, a.g.e., C.II, s.478; A. Konstantin D’ohsson, Moğol Tarihi, (çev.

Bahadır Apaydın), s.154.

427 W. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, s.54-55. 428

Moğolların Gizli Tarihi, (çev. Ahmet Temir), s.XII-XV; George Lane, Daily Life in the Mongol

Empire, London 2006, s.3.

429 Prof. Dr. Saadet Çağatay’ın Yayınlanmış Tüm Makaleleri, C.2, (haz. Prof. Dr. Aysu Ata), İstanbul

konusunda hem fikirdirler.430 Barthold da, “Uygurları, Moğolların hocaları…”431 olarak kabul etmektedir.

Cengiz İmparatorluğunun ilk dönemlerinde adı geçen Uygur Mungsuz Uygur Edebiyatının bütün eserlerini okumuş, Moğol sarayının büyük nüfuz ve hürmetine sahip olmuş, Chen-ting vilayetinin vergi tahsiline memur edilmiştir. Oğulları Aşığ Tamür ve

Tamür Buğa, Tamür Han ve Kaşin (Qaişan) Han’a hocalık yapmıştır.432 Oğullarından Aşığ Tamür’ün imparatorlara Uygur Dilini öğrettiğine dair T’u Chi metni433 önemli bir kanıttır. Mengü Kaan (1249-1260), ölen babasının yerine emir tayin ettiği Hüsameddin

Emir Hüseyin, Moğolcayı Uygur Yazısı ile yazabilen sayılı kişilerdendi.434 Kendisini bir Uygur olarak gören Cin Timur’un da Türkçeyi (Uygurca olmalı) iyi bildiği; kâtibi

Şerefeddin’in bir süre yanında kalınca Türkçeyi öğrenerek artık tercümana ihtiyaç

duymaması435 Uygur Türkçesi’nin öneminin anlaşılmasına örnektir. Uygur Körgüz’den sonra Horasan ve Mazenderan yönetiminin başına geçen İlhanlı hükümdarlarından Emir Argun Han (1284-1291)’ın küçük yaşından itibaren Uygur Yazısını öğrenerek o konuda büyük bir ilerleme göstermiş436 olması Moğol ve İlhanlı saraylarında Uygur Dil ve Yazısına verilen önemi ortaya koymaktadır.

Cengiz Han’ın Moğolca’dan başka bir dili aynı zamanda da okuma yazmayı bilip bilmediğine dair pek çok itilaflar vardır. Bu konuda Togan, “Cengiz Han’ın kendisi de

Türkçe (Uygurca olmalı) biliyordu.”437 der. Cengiz Han’ın bu dili, bilip-bilmediğine dair “Tarih-i Cihan-Güşa”’da şöyle bir anekdot geçer. Bir gün Arapça konuşan bir münkir, Ögedey Han (1229-1241)’ın huzuruna gelip “Dün gece Cengiz Hanı rüyamda gördüm.

Bana, oğluma söyle, hepsi de kötü kişiler olan Müslümanları öldürtsün” dedi. Ögedey

430

Nicholas Poppe, Moğol Yazı Dilinin Grameri, (çev. Günay Karaağaç), s.254; Jean-Paul Roux, Moğol

İmparatorluğu Tarihi, (çev. Aykut Kazancıgil-Ayşe Bereket), Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001, s.526.

431 W. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, s.56. 432 Bahaeddin Ögel, Çingiz Han’ın Türk Müşavirleri, s.92-95. 433 Ögel, a.g.e., s.95.

434

Cüveynî, a.g.e., s.421.

435 Cüveynî, a.g.e., s.427. 436 Cüveynî, a.g.e., s.409.

Han, sadece Arapça bilen bu Arap’a babasının Moğolca ve Uygurca’dan başka dil bilmediğini söylemiş ve bu yalancı Arap, hemen öldürülmüştü.438 Bu hikâyeyi Cüzcanî bir Türk’ün başından geçmiş gibi gösterir ki böyle olunca da Cengiz Han, Uygur Dilini bilmektedir. Simon de Saint Quentin (1245-1248) “Tatarların (Moğollar) iki farklı

lehçeleri vardır.”439 der. Burada Moğolların konuştuğu dillerden birinin Moğolca diğerinin Uygurca olması ihtimâlini akla gelmektedir.

Cengiz Han’ın divanında Uygur Türkçesi geçerli olmakla beraber mektup, hangi millete gönderilecekse o dil ile yazılırdı. Cengiz Han’ın diğer boylarla ve devletlerle iletişiminde kendi dillerini bilen kâtiplere sahip olması ve meramını onlar aracılığıyla anlatması oldukça önemli bir husustur. Bu uygulamanın kendisinden sonra da devam ettiği Moğol saraylarına giden seyyahların notlarından anlaşılmaktadır. Batılı seyyah Plano Carpini (1245-1247)’nin Güyük Han (1246-1248)’a getirmiş olduğu mektup, önce Batu Han’a sunulmuş ve itinayla Rusça’ya, Arapça’ya, Türkçe’ye (Uygurca olmalı) ve Moğolca’ya çevrilmiştir.440 Güyük Han tarafından Papaya gönderilmiş olan mektubun Tatarca (Uygurca olmalı)’dan bir aslını ülkesine getirmiştir. Başvezir Uygur Kadak (Ghadaq),441 ve Uygur Çinkay (Chin-Gai), Bala Bitikçi ve zikredilen diğer memurlar bu mektubun hazırlanmasında Carpini’nin yanındaki Fransisken rahiplerle çalışmışlar ve diğer dillere de tercümeyi Fransisken rahiplerle birlikte yapmışlardır.442 Resmi yazıların tercümesi ve çevrilmesi konusunu Rubruk, (1253-1255) “Moğolların, Uygur Yazısını

kullanmaları ve büyük memuriyetlere onları (Uygurları) getirmeleri bundandır.”443 diye açıklar. O dönemde Mısır Memlûkları bile yanlarında Uygur Dilini bilen tercümanlar bulundurmuşlardır.444

438 Cüveynî, a.g.e., s.212.

439 Simon de Saint Quentin, Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu 1245-1248 (haz. Tufan Karasu),

s.13

440 Johann de Plano Carpini, Moğol Tarihi ve Seyahatnâme 1245-1247, (çev. Ergin Ayan), s.111. 441

Reşideddin, Câmi’ü’t-Tevârîh, C.I, s.76.

442 Carpini, a.g.e., s.130.

443 Wilhelm Von Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat (1253-1255), (çev. Ergin Ayan), s.75. 444 Z.V.Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, C.I, s.82-83.

Cengiz Han’ın sarayından başka Altunorda, Kubilay ve Çağatay Hanlığı ile İlhanlı Devletinde de Uygur Dil ve Yazısı önemini korumuştur. Çin’de kurulan Kubilay Han (1260-1294)’ın sarayında konuşulan dil hakkında Z.V.Togan, 1912’de neşredilen “Türk Tarihi’ne Dair” eserinde “Kubilay Kaan’ın Türkçeye (Uygur dili olmalı) ve

Moğolcaya çok ehemmiyet verdiğini, Çindeki memleket işlerini Uygur Dili ile yaptığını…” yazar. Timur dönemi sonrası adamlarından Baysungur’un Herat’dan

Fatih’e gönderdiği Kubilay’ın ölümü sırasında söylediği sözleri içeren eser, bu alfabe (Uygur) ile yazılmış olduğundan445 Z.V.Togan’ın verdiği bilgileri doğrular. Konstantin D’ohsson, Kubilay Han’ın sarayında Uygur Dili ve Yazısının yerine “Pagpa (Pagspa)

Yazısı”’nın kullanıldığından bahseder. Moğolca Cengiz Han zamanından beri Uygur

harfleri ile yazılıyordu. Kubilay Han “Moğolların kendi dillerinin ayrı harfleri olması

gerekir.” düşüncesiyle 1260 senesinde Buda dini reisliğine Tibet’in en meşhur

ailelerinden birine mensup olan Pakpa (Phags-pa) adında genç bir lamayı getirtti ve 1269 senesinde bu lamaya Moğol dili için harfler düzenlemesini emretmişti.446 Ancak bu yazının kullanılması uzun süreli olmamış Uygur dil ve yazısı sarayda tekrar önemini kazanmıştır. Kubilay Han’ın sarayında Uygur Uygur Dil ve Yazısı, 1204’den 1287 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.447

Cengiz Han’ın oğlu Çağatay, “puta tapan bir rahibi hangi mezhebe inanıyor

olursa olsun Türkçe konuşmaya zorlamıştı.”448 Burada kasdedilen Türkçe’yle Uygur Türkçesi ifade ediliyor olmalıdır. Çünkü Çağatay döneminde Orta Asya’da Fars kültürü tam bir üstünlük kuramazken Uygur Alfabesi, Arap Alfabesi kadar geniş ölçüde kullanılmakta idi.449

445

Z.V.Togan, Çengiz Han (1155-1227), 1969-1970 Dönemi Ders Notları, s.55.

446 Kubilay Han, Uygur harfleri yerine bir Lama’ya yeni Moğol harfleri yaptırtmış olduğu gibi bir çok

ümrani eserler dahi meydana getirmişti. Bkz. Ebu’l-Ferec/İbnü’l-İbri, Tarihi Muhtasarüddüvel, (çev. Şerafeddin Yaltkaya), İstanbul 1941, s.43, dipnot 4; A. Konstantin D’ohsson, Moğol Tarihi, (çev. Bahadır Apaydın), s.232.

447

Z.V.Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, C.I, s.55.

448 Minhâj’ud-din Abû-Umar-ı-Usmân Maulana, Tabakât-ı Nasırî, (Translated from Original Persian

Manuscipt Major. H.G. Raverty), I-II, Oriental Books Reprint Corp., New Delhi, 1970, C.II, s.1110.

Cengiz Han’ın torunu Hülâgu Han (1256-1265) döneminde Uygur Dili’nin konuşulduğuna dair bir hadisede, “Humus Sahibi al-Malik al-Eşref Eyyubî’nin memlûku

olan Sarım al-Din Özbek, 1260 yılında İlhanlı hükümdarı Hülâgu Han, Haleb’e vardığı sırada ona sığınır. Hikâyeyi aktaran Sarım al-Din Özbek, al-Malik al-Eşref ile Hülâgu arasında Halep’te geçen bir konuşma esnasında Hülâgu Han, Sarım al-Din Özbek’le hacibler vasıtasıyla konuşurken dördüncü hacibin kendisine Türkçeyle (Uygurca olmalı) Hülâgu Han’ın üç kelime konuştuğunu (soru sorduğunu) söyler.”450 İlhanlı Devletini en üst seviyeye çıkaran Gazan Han (1295-1304) ise Moğolca ve Türkçe (Uygur Türkçesi olmalı) konuşabiliyor ve Farsça biliyordu.”451 Bütün bu bilgiler doğrultusunda Cengiz Han’ın kurmuş olduğu imparatorlukta ve ardıllarında Uygur Dil ve Yazısının biliniyor ve kullanılıyor alması günümüz Uygur Dil ve Tarihi açısından önemlidir.

1.5.2. Mühür/Damga/Tamga

Yazılı kaynaklarda karşımıza çıkan mühür/damga (tamga)nın tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Orhun Yazıtlarında “On-ok oğlum Türgiş kağanta Makaraç tamgacı

Oğuz Bilge tamgaçı (damgacı) ketli.”452 diye geçen tamgacı kelimesi günümüzde damgalama işini yapan damgacının karşılığı olmalıdır. Belgelerde mühür/nişan/damga tabirlerinin geçmesi, imzanın yazı ile işaret edilebildiği gibi mühür basmak suretiyle de ifade edilebildiğini gösterir.453 Jean-Paul Roux, “tamga” kelimesini tag- “yakmak”

fiilinden bir göçüşme…454 olduğunu söylerken Rahip Palladius, “tangmaçi”455nin “tangma” kelimesinden türemiş olabileceği üzerinde durur. Barthold, “Moğol siyasî

450 Eşref Buharalı, “Sarım al-Din Özbek b.Abdullah al-Eşrefi’nin Tatarların Adeti ve Ayn-ı Calut Savaşı

Hakkındaki Rivâyetî”, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara 2003, s.203-210.

451 Reuven Amitai, “The Mongols in the İslamic Lands”, New Metarial From the Mamluk Sources for the

Biography of Rasid al-Din, III, Hampshire 2007, s.27.

452 Talat Tekin, Orhon Yazıtları Kül Tigin, Bilge Kağan, Tunyukuk, İstanbul 1998, s.52. 453 Ahmet Akgündüz, “Uygur Hukuku”, TDAD, İstanbul 1988, s.25.

454

Jean-Paul Roux, Türkler’in ve Moğollar’ın Eski Dini, (çev. Aykut Kazancıgil), s.222.

455 Kozin, Palladius’a dayanarak “Tangmaçi” unvanını şöyle izah etmektedir: Tangmaçi, yabancı

askerlerden kurulan kıtaların Moğol komutanıdır. Bkz. Moğolların Gizli Tarihi, (çev. Ahmet Temir), s.195 dipnot 3.

teşkilâtında her şehrin muhafazası için tayin edilmiş bulunan tangmaçilerin Rahip Palladius tarafından adlandırılan baskaklarla aynı olduğu ifade eder.”456

Belgede İlhanlı döneminde Uygurlar (sayfa 106-126)

Benzer Belgeler