• Sonuç bulunamadı

2. REFĠK HALĠD KARAY‟IN ESERLERĠNDE HALKBĠLĠMSEL UNSURLAR

2.2. Halk Edebiyatı

2.2.2. Anonim Halk Edebiyatı

2.2.3.4. Efsane/Mitoloji

2.2.3.4.2. Mitolojik KiĢi ya da Varlıklar

(Marmara Denizi)Tanındığı devirden son yıllara Çanakkale zaferine kadar hikâyesi herhangi büyük denizininkinden daha dolgun daha canlı ve daha zengindir; mitoloji ve destan kaynağıdır. (B. D. B. D. s: 63).

Karay mitoloji ile ilgili bilgilerini değiĢik vesilelerle kullanmaktadır. Buna Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında Almanların içtiği Ģampanya miktarı hakkında verdiği bilgi de dahildir:

Almanlar dört yıl süren Fransa işgali sırasında 60. 000. 000 şişe şampanya içmişler! Sanırım bu köpüklü şarabın icadından beri hiçbir zafer bu kadar lüks bir ziyafet şeklinde kutlanmamış, Baküs ilahının Mars ilahını çağırdığı, sarhoş ilahçıklarla dolu mitolojik bir düğüne benzememiştir. (M. Z. S. G. s: 404).

Refik Halid Karay‟ın genel anlamda mitoloji ile ilgili değinmeleri aĢağıdaki iki örnekte sunulmuĢtur:

Tamara‟yı himayesi altına alması için güzellik ve denizcilik ilahına bir koç adadı. (İ.Y. S. s: 120).

Nihayet Grek mitolojisini zihninde araştırırken trenin kalktığını fark etti. (Ġ. Y.

S. s: 34).

2.2.3.4.2. Mitolojik KiĢi ya da Varlıklar

Mitolojik kiĢiler ya da karakter ve kahramanlar Karay‟ın eserlerinde aĢağıdaki Ģekilde geçmektedir:

2.2.3.4.2.1. Roma/Grek Mitolojisi Andromeda

Yunan mitolojisinde Kral Cepheus ve Kraliçe Cassiopea'nın kızları, Perseus'un eĢidir. Bir zincirle kayaya bağlanıp kurban edilmeyi beklenen ve Pegasos‟a binen Perseus tarafından kurtarılan efsane kahramanı Yezid‟in Kızı‟ndan aynen bu Ģekli ile

Kısrağının bağını çekti. Şimdi hayvan iki art üzerinde şaha kalkmıştır; uçup süvarisyle beraber kaybolması ihtimalini akla getiren masal tablosu. Yunan efsanelerini canlandırıyor. Yunan efsanelerini canlandırıyor. Perse‟nin kurtardığı Andromed, sanki Pegaz‟ın sırtındadır. Bu kız bütün taşkın modernliği içinde beni daima tarihe ve lejantlara götürüyor; tarihin ve efsanelerin misilsiz tablolarını ancak Zeliha yaşatabiliyor. (Y. K. s: 109).

Karay Hıdırellez‟i anlattığı bir yazısında Hıdır diye tarihsel bir kiĢilik bulunduğunu, bunun Hristiyan inanıĢındaki Sen Jorj‟a karĢılık gelmesinin muhtemel olduğunu ve Türklerde de Hıdır‟ın darda kalmıĢ insalara gözüktüğünü söyleyerek Ģöyle bitirir: “Fakat bütün bunların bir tek aslı vardır ki oda Yunan efsanesindeki Andromede‟in kanatlı atına bindirip kurtaran Persee masalıdır”. (C. D. T. s: 538).

Aphrodite

Eski Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olan Aphrodite/Afrodit eserlerinde kadın konusunu sık sık işleyen Refik Halid için malzeme teşkil etmiştir.

2000 Yılın Sevgilisi‟nde Afrodit için yapılmış bir tapınak tasvir edilir:

Şehrin en muhteşem meydanında, Tanrıça Afrodit mabedinin önünde idi. Bu ilahe aynı zamanda denizciliğin de koruyucusu olduğundan deniz yoluyla mamurluğa kavuşan Side‟nin de koruyucusu idi. Sekiz sıra onaltışar sütunun tuttuğu binaya girdi; ortada ilâhenin heykli, altı kenarlı mermerden yüksek bir kaide üstünde duruyordu. Bu kaideye en mâhir sanatkârlar gül, elma, nar ve mersin yaprakları işlemişlerdi; zira bunlar ilahenin remizleriydi. (Ġ. Y. S. s: 120).

Afrodit gibi bir hüsün ilahının mermer heykeli yerine yaban öküzü kemiklerinden yapılmış müstehcen bir Hotantu putu diktiler. (T. ġ. s: 93).

Afrodit rüyama girdi. (M. K. s: 11).

Artemis

Diana olarak da bilinen Artemeis Zeus ve Leto‟nun kızı, Apollon‟un kardeĢidir. KardeĢinden bir gün önce doğup doğumda yardım ettiği annesinin çektiği acıları görmüĢ ve bâkire kalmaya yemin etmiĢtir. (Erhat 1972: 73).

Vücudunda kendinden olmayan sadece ayaklarındaki sandallar kalmıştı; onları da -bâkireler ve izdivaçlar ilâhesi Artemis‟in ırmaklı ormanlarda soyunuşunu hatıra getiren çok zarif bir eğilme vaziyeti alıp- birer birer attı; hele ata binercesine

bacaklarını kaldırıp „valahrum‟a girişi daha hoş bir manzara teşkil etmişti.. (İ. Y. S.

s: 155).

Onyedinci yüzyıl Fransa‟sının edebiyat ve sanat öncülerinden Markiz de Rambouillet (1588-1665)‟ten söz ederken onu “Fransa‟nın birinci ilahesi,

Arthemice‟i işte bu Markiz‟dir”. (D. K. s: 295) şeklinde nitelemiştir. İstanbul‟da bazı

çocukların leblebi ya da leblebi tozu alabilmek için eski dönemlerden kalma çeşmelerin musluklarını çaldıklarını büyük bir üzüntü ile anlatan Refik Halid “Leblebi uğruna nice Diana mabedleri yanmıştır” diyerek yapılan işin vicdanlara sığmadığını belirtmek istemiştir. (T. A. G. H. s: 613).

Apollon

Mitolojide Anadolu kökenli olan ve okçuluk, sanat ve müzik tanrısı aynı zamanda Ģairlerin de babası olarak görülen (Erhat 1972: 61) yakıĢıklı Apollon hakkında çok sayıda efsane vardır. Karay da 2000 Yılın Sevgilisi‟nde, Appollon‟u bu son yönüyle ön plana çıkarır:

Korsanlık seferinden dönen bu yakışıklı Apollon vücutlu pervasız delikanlıyı davetli kadınlar göz hapsine almışlardı. Meclise yenisi hem de o derece mükemmeli gelince yanındaki erkekleri bir anda yavan, hareketsiz, kifayetsiz, kıyafetsiz bulmuşlardı. (Ġ.

Y. S. s: 126)

Karay, Atatürk‟ün beĢinci ölüm yıldönümü münasebetiyle yazdığı bir yazıda onu mitolojideki Apollon‟a ve Herkül‟e benzetir.

Asırların yapamıyacağı işleri saatlere sığdıran ey Apollon vücutlu ve Küpidon bakışlı yirminci asır Herkül‟ü! (A. E. B. S. s: 148)

Arganautlar

Argo gemicileri olarak da bilinen Arganaut‟lar Teselya‟dan yola çıkıp Karadeniz kıyılarındaki (Gürcistan) altın postu getirmeye giden efsanevî yolculuğun kahramanlarıdır. (Erhat 1972: 65-67). Karay, Yezid‟in Kızı‟nda bunlardan söz eder:

Gürcistan kralının sarayındaki altın tüylü kuzuyu ele geçirmek için bir çektiriye binerek, haritasız ve pusulasız, Karadeniz‟e açılan Argonotlardan biri de odur. (Y. K. s: 103).

Argonodlar seferine gelince, bildiğiniz gibi elli kadar Grek, Kolsid ülkesindeki altın yapağıyı ele geçirmek için Argo adında bir gemiye binerler. Ege Denizi‟nden Çanakkale ev İstanbul boğazlarını geçerek Karadeniz‟e girerler; bin türlü sergüzeştlerden sonra nihayet Kolsid‟e varırlar ve kral kızının yardımı ile sihirli yapağıyı bulup dönerler. (H. Ġ. s: 97).

Atalante

Babası Lykurgos erkek çocuğu olmasını istediği için Atalante doğunca onu dağ baĢına bırakmıĢtır. Onu ayılar emzirmiĢ, avcılar bulup yetiĢtirmiĢ ve çok iyi bir avcı olmuĢtur. Aynı zamanda çok iyi bir yarıĢçı olan Atalante‟yi ancak yanına üç altın elma alarak yarıĢan Melanion yenebilmiĢtir.

Bir derginin “elma dendiği zaman hatırlanacak altı kiĢi kimdir?” sorusuna Refik Halid Ģu cevabı verir:

Fakat altıncısı? Meğerse Atalante efsanesiymiş: Gayet iyi koşucu olan bu güzel kıza âşığı ancak bir perinin verdiği üç altın elmayı atıp yedirmek suretiyle yetişmiş ve onu elde etmiş. Ne hoş masal. (M. K. s: 139).

Bellereophontes/Pallas

2000 Yılın Sevgilisi‟nde geçen, Belleros‟u kaza ile öldürdüğü için

Bellereophontes adını alan yakıĢıklı ve mert bir efsane kahramanıdır. (Erhat 1972: 92) Pallas ise beĢ değiĢik kahramanın ortak adıdır. (Erhat 1972: 299).

“Bu kızı Tarsos İzopar‟ın elinden almak istiyorum. Hem de gecikmeden… Ne yapmalıyım?”

“Bir Bellerefon olsaydın ve Pallas sana kanatlı atını verseydi belki böyle bir işin uhdesinden gelebilirdin”. (İ. Y. S. s: 121).

Camın BulunuĢu Efsanesi

Deli‟de icatların hikâyelerini anlatırken camla ilgili efsaneler özel bir yer ayırır

Karay:

Efsane itibariyle camın kâşifi Fenikelilerdir. Bunun hakkında iki rivayet iki masal vardır. Bunun birisi Fenike sahiline çıkan bazı güherçile tâcirleri, ocak yapmak için taş bulamazlar, gemilerindeki güherçileleri kullanırlar. Ateş yanıp da güherçiler eriyince kumla karışır, cama benzer bir madde hasıl olur (.) Diğer rivayet

bir çoban kumsalda koyunlarını otlatırken hava kararır, fırtına kopar ve bir yıldırım düşer. Yıldırımın düştüğü yerde kumların erimesiyle cam hasıl olur. (D. s: 92).

ÇatıĢan Kayalıklar Efsanesi

Hep İstanbul‟da Boğaziçi ile ilgili efsaneleri anlatırken ÇatıĢan Kayalıklar‟ı da

aktarır:

Efsaneler arasında İstanbul‟a münasebeti oldukları için en ziyade alâkamı çeken ikisi idi: Çatışan kayalıklar ile Argonodlar seferi…

Birincisi şudur: Karadeniz Boğazı‟nın iki tarafında korkunç birer kaya varmış; bu kayalar yerlerinde mıhlı, bildiğimiz kıpırdamaz kayalardan değilmiş, öfkelendiler mi aralarından geçen zavallı gemilere nöbetleşe saldırırlar, biri yürür, çarpar, geri çekilir sonra karşıdaki harekete geçer, pertav eder, döner bu suretle gemiciler sağdakinden kurtulayım derlerken soldakinin pençesine düşerler ve nihayet ikisinin çatıştıkları dakikada bin parça olarak coşkun dalgalara sert akıntılara gömülüp giderlermiş! (H. Ġ. ss: 95-96).

Eos

Yunan mitolojisinde Ģafak tanrıçasıdır ve „gül parmaklı‟ olarak betimlenen Eos da Karay‟a bu özelliği ile konu olur:

Bambius, yalnız aya tapan bu barbar güzeline dikkatle baktı ve dayanamadı, arkadaşına fısıldadı:

Gül parmaklı gün ilahesi Eos kadar güzel. Onun gibi sanki geçtiği yerlere

kırağı serpiyor; içimize sabahın serin ıĢığını ve tazeliği yayıyor. (İ. Y. S. s: 138).

Gordion‟un Düğümü

Efsaneye göre Phrygia kralı Gordias, Gordion Ģehrini kurmuĢ ve Ģehrin giriĢine koyduğu arabanın okunu öyle çapraĢık bir düğümle bağlamıĢ ki kimse çözememiĢ. Tanrılar bu düğümü çözebilecek kiĢinin Asya kralı olacağını vaad etmiĢ. Büyük Ġskender buraya geldiğinde düğümü keserek çözmüĢ (Erhat 1972: 149). Efsane, Karay‟ın Deli adlı eserinde Ģöyle geçer:

Artık hayat mücadelesine çıkan gencin elinde Gordiyo düğümünü ikiye biçen İskender‟in kılıcı, insan ve hayvanlara aynı zamanda hükmeden Süleyman‟ın mührü ve duvarların arkasını, dağların ardını gösteren Alâeddin‟in feneri vardır. (D. s: 47)

Herakles/Hercules- Hydra Ejderi

Ġnsanın doğaya karĢı yenilmez saldırma ve dayanma gücünü sembolize eden Herakles bir ulusal kahraman haline gelmiĢ kiĢiliktir. (Erhat 1972: 175). Lerna bataklığındaki dokuz kafalı bir yılan olan Hydra‟nın zehir saçan kafalarını tek tek koparmıĢ ve ölümsüz olan son kafasını da büyük bir kayanın altına gömmüĢtür. (Erhat 1972 s: 175). Karay bu mitolojik olayı 2000 Yılın Sevgilisi kitabında zikreder:

Onu konuşma hassasından mahrum bırakan tabiatı yumruklamak, devirmek, bir Heraklius olup bir Heraklius olup İdr ejderi imişçesine bu zalim varlığı kargılamak arzusu duydu. (Ġ. Y. S. s: 114).

Yunancada Herakles olan bu mitolojik kahramanın ismi Roma mitolojisinde Latin dilinde Hercules olmuĢtur ki, Karay daha çok bu ismi tercih etmiĢtir:

1950‟li yıllarda İstanbul‟da hükümetçe girişilen yol ve meydan açma amaçlı imar harketlerini Karay, Herkül üzerinden eleştirir:

Su da o bütçe ile sağlanmaz, yani son defa yine yapıldığı gibi, zamlarla bol suya kavuşulamaz. İmarı Herkülvâri ele alan hükümet su davasını da ancak öyle bir kudretle kazanabilir. (H. İ. s: 513).

Avrupa‟nın büyük limanlarını neden sevdiğini anlatırken limandaki etkinliklerin sürürdürülmesi için gereken çabayı Herkül‟ünküne benzetir:

Muazzam limanların hiç dinmek bilmeyen çalışma hayatı, çalışma manzarası, bu dinamizm, bu Herkül‟cesine gayret, hele sularda teknelerinin siyah, kırmızı, yeşil, gümüş rengi ile tarhlar çiçeklendiren gündüz hâli. (B. D. B. D. s: 71).

Cihangir ve Salacak semtlerini karşılaştırırken Karay, tercihini Salacak‟tan yana koyar ve Cihangir için şu görüşleri dile getirir:

Hâlbuki berikine bakan zevk sahibi bir adamın sinirlenmemesi, Herkülvâri bir kuvvete sahip olup da şu Augias ahırlarını temizlemek veya Musevi peygamberi gibi tılsımlı sakal bıyığı sayesinde bu koskoca binaları yere göçürtmek arzusuna kapılmaması imkânsızdır. (H. İ. s: 92).

1948 yılında yazdığı bir yazıda devlet bürokrasisini ve bu bürokrasinin ağır işleyişinden şikâyet ederken bu işleyişin ancak Herkül kuvvetiyle yıkılabileceğini beliritir:

Fakat kırtasiyecilik öyle mel‟unca kök salmış ve etrafına sayısız sürgün türetmiş bir aylangoz ağacı ve ayrık otudur ki Augeas‟ın ahırlarını temizleyen Herkül bile hakkından gelemez. (A. 2. s: 72).

Millî Mücadele döneminde Ankara‟ya karşı mesafeli bir tutum sergileyen Karay, Halide Edib Adıvar‟ın da bu mücadele içinde yer alıp onbaşı rütbesi alması ile işgili alaycı bir tutum takınır:

Bu makalede Halide Hanım‟ın kumandanı onun için:

„Halide Edib onbaşı bir Herkül‟dür‟ diyordu. Bu tevcih ve hüsn-i zanna karşı benim guguklu saati cidden aradım. Eminim ki çeyreğini, yarımını beklemeden birbiri arkasına elli adet „Guguk!‟u bir solukta bastırırdı”. (A. 1 s: 77).

Bir Akdeniz gemi seyahati esnasında sıcaklardan Ģikâyet eden yazar bu duruma çözüm bulmak için kendinde olağanüstü güçler bulunmasını ister:

İnsan bu işi başarmak arzusuyle kendisinde Herkül veya Jüpiter kudreti arıyorbir mitoloji ilâhı olmaya can atıyor. (B. D. B. D. s: 81).

Ağaç sevgisini değiĢik yazılarında sıkça dile getiren Karay, bir fidanın büyüyüp geliĢerek bir ağaç olması ve ağaçların da ormanı meydana getirmesinin nasıl zor bir süreç olduğunu Ģu cümlelerle anlatır:

O ne mücadeledir! Taşlarla, topraklarla, böcekler, solucanlar, yağışlar, donlar, rüzgârlar ve sam yelleriyle, kasırgalar ve tipilerle uzun seneler, her mevsimde daimî bir boğuşma, göğüs germe, omuz verme hâlindedir. Her fidan bir Titan, her ağaç bir Herkül‟dür; bir orman ise devler mahşeridir. (M. K. s: 62).

Ġkaros

Efsaneye göre Girit‟li Ikaros kapatıldığı yerden kaçabilmek için yaptığı kanatları balmumu ile yapıĢtırarak uçmuĢ ancak gurura kapılarak yükseldikçe güneĢ balmumunu eritmiĢ ve denize düĢerek ölmüĢtür. İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri‟ne alınan yazısında Karay bu efsaneye temas eder:

Yunan efsaneleri arasında, balmumundan kanat takarak gökte yükselen fakat babasının nasihatini dinlemeyip güneşe fazla yaklaştığı için de kayalara yuvarlanan İkar bir rivayete göre bu marifeti Girit‟te yapmış ve o felakete de aynı adada uğramıştır. (Ġ. H. H. A. s: 84).

Kroisos

Krezus ya da Karun zenginliği ile bilinen eski Lydia kralıdır. Karay, Batı Anadolu‟da gezisinde Bergama‟ya uğrayıĢını Krezüs‟e bağlar.

Vaktimiz pek dar: Öğleye kadar eski Bergama‟yı yani bir zamanlar milyonlarca inanıı barındırdığı anlaşılan muazzam medeniyet merkezinin bakiyesini gezeceğiz: Krezüs dedikleri Karun‟un ülkesinde dolaĢacağız. (K. K. A. s: 131).

Kybele

Azra Erhat‟a göre Kybele “kaynağı Anadolu olan ve tarih öncesinin en gerilerinden tek tanrılı dinlerin yerleĢtiği dönemlere kadar uzanan ve Akdeniz yöresini kapladıktan sonra bir yandan kuzey ülkelerine öte yandan Asya‟nın içlerine dek yayılan, birçok ulus, uygarlık ve kültürlerde değiĢik adlarla anılıp hep aynı prototipe indirgenebilen Ana tanrıçadır” (Erhat 1972: 53).

Fransızca yazılışı Cybéle olacak; eski Anadolu‟da bir ilahe adı. Kucağında ya da iki tarafında aslanlar duran heykellerle temsil edilen ilahlar anası ilahe…. (Ġ. Y.

S. s: 24).

Kız Kulesi Efsanesi

Ġstanbul Boğazı‟nın giriĢinde bulunan Kız Kulesi ile ilgili değiĢik efsanelerden üçünü Refik Halid nakletmiĢtir.

Bir ara Kızkulesi‟nin masalını da anlatmıştı:

Leandre isminde bir delikanlı, Hero adındaki güzel rahibeye bir bayram yerinde rastlayıp Âşık oluyor. Bu rahibe deniz ortasında bir kulenin tepesinde sevgilisine yol göstermek için ateş yakıyor; o da yüzerek kuleye geliyor, buluşuyorlar. Fakat bir gece fırtına ateşi söndürüyor, delikanlı yolunu şaşırıyor, boğuluyor. Hero kuleden kendisini atarak ölüyor. (K. T. s: 202).

Bir kral kızı varmış. Bir falcı eline bakmış. „Bu kız bir yılan sokmasından zehirlenip ölecek‟demiş. Babası kral da kızını korumak için deniz ortasındaki bir kuleye yani Kızkulesi‟ne kapatmış. Yılan gelemez ya. Kulenin önünden kayıkla bir çilekçi geçiyormuş, kral kızı imrenmiş, halayıklarına emretmiş, bir sepet çilek satın aldırmış. Meğerse sepette bir yılan gizlenmiş imiş. Kızı sokmuş, falcının dediği olmuş.

Kızkulesi hakkında sayısı kestirilemeyen asırlardan beri nesiller efsane uydurmaktan kendilerini alamamışlardır. Zehirli yılan tarafından sokulmak korkusu ile karadan ilişiği kesilerek Kızkulesi‟ne kapatılan ve kayıklı satıcıdan aldığı çilek sepetine gizlenmiş engereğin kurbanı olan kral kızı masalında ancak Kleopatra hikâyesi sezilmektedir. Mitolojideki Leandre efsanesi ise Çanakkale Boğazı ile alâkalı olduğundan Frenklerin kuleye verdikleri „La Tour de Leandre‟ isim ilim gözü ile yetersizdir. (H. İ. s: 172).

Medusa

Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taĢa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin diĢli, diĢli ve Gorgon kardeĢlerden tek ölümlü olandır. Bu yüzden insanların kahramanı Perseus tarafından öldürülebilmiĢtir.

Karşımda bu mermere yan yana işlenmiş üç Medus başı sıralandı. Canlı olduklarına yemin edecektim. Bana bir bakış bakıyorlardı ki efsanesinde olduğu gibi taş kesilmemden ürktüm. (Ġ. Y. S. s: 108).

Mephistophles

Daha önceleri de kullanılan ancak özellikle Rönesans döneminde Hristiyan mitolojisinin bir figürü olarak beliren Ģeytan tipi. Karay Mephistophles‟i yakından takip ettiği Ankara yangınını tasvir ederken kullanır.

Yangının ikinci sabahı Ankara‟nın dörtte üçü ortadan silinmişti. İlk vardığım gün dağdan bakınca devden ırgatların mamuttan katırlara yığdırdıklarını sandığım enkazı bir Mefistofeles ordusu ateşten kazmalarla yakmış, kordan kümelere toplamış, alevden süpürgelerle uzaklara dağıtılmış, görünürde iz, eser bırakmamıştı. (D. s: 62).

MeĢe Ağacı

MeĢe ağacı ya da meĢe ağaçlarından meydana gelen orman Yunan mitolojisinde sıklıkla geçen sembollerdir. MeĢe baĢ tanrı Zeus‟u da simgeler. Ayrıca Promtheus da ateĢi tanrılardan çalıp insanlara bir meĢe odunu ile getirmiĢtir. Makyajlı Kadın‟da Refik Halid meĢenin mitolojideki farklı özelliklerini sıralar ve bu ağacın Zeus‟u ve onun Roma mitolojisindeki karĢılığı olan Jüpiter‟i sembolize ettiğini vurgulamıĢtır.

Daha eskiden de Yunan mitolojisinde bunu büyük ilah Zeus‟un kutlu ağacı sayarlar ve ilk insanların meşe palamutlarıyla karın doyurduklarını sanırlardı. Hatta

tapınaklarda rahipler meşe yapraklarının hışıltısını dinleyerek kayıptan haber verirlerdi. Daha ileriye vararak meşe kabukları altında bir takım dağ, orman ve su perilerinin saklandıklarına bile inanlar çoktu. (M. K. s: 69).

Eski Roma‟da meşe Jüpiter‟in ağacıydı ve yararlık cesaret gösterenler, meşe dalından taçlarla mükâfatlandırılırdı. Goluva‟lar ise her milleten fazla o ağaca karşı dindarca bir saygı beslerler, şerefine ayinler şenlikler yaparlardı. (M. K. s: 70).

Minerva

Sembolleri zeytin dalı, mızrak ve baykuĢ olan Yunan tanrıçası Athena‟nın Roma mitolojisindeki karĢılığıdır (Erhat 1972: 263). Minerva Karay‟ın Pek İyi

Hatırlarım kitabında Galatasaray lisesinden sınıf arkdaĢlarını anlattığı bir yazısında

geçer. Buna göre hemen hepsi edebiyat dünyasında yer etmiĢ okul arkadaĢlarının isimlerini sayar ve ileride bu kadar Ģöhret olacak insanın nasıl bir araya geldiğini Ģöyle açıklar:

Bir mektebin ve bir neslin yetiştirdiği yirmiye yakın imza! Hakikaten çok, hakikaten bereketli, hatta belki hakikaten fazla. Ne olmuştu da böyle olmuştu? Eşref saate rastgelerek yediğimiz meşhur pilava Minerva ilâhesi sihirli parmağını mı sokmuş. (P. İ. H. s: 368).

Minos

Zeus‟la Europe‟nin oğlu olan efsanevî Girit Kralı olan (Erhat 1972: 263) Minos da Refik Halid‟in Bir Denizden Bir Denize kitabında geçer.

Saatlerce seyrettiğim şu Girit tarihten evvelki çağda dikkate değer bir medeniyet beşiği olmuştu. Minos devri. Mitolojiye göre kanatlanıp göğe güneşe erişmek hırsı ve hevesi deyine buralarda uyanmıştır. (B. D. B. D. s: 85)

Nuh Tufanı Efsanesi

Hemen bütün dinlerin ortak paydası olan tufan efsanesi dinlerin dıĢında da ĢekillenmiĢtir. Zeus insanlığı bir tufanla yok etmeye karar verir ve bundan ancak Deukalion ve karısı Pyrra kurtulacaklardır (Erhat 1972: 371). Nuh Tufanının diğer bir versiyonu olan bu efsanenin aslı da Karay‟da Ģu Ģekilde geçer:

„Size bizim hoş lejandlarımızdan bazılarını anlatayım‟ dedi. „Mesela bir tufan hikâyesi. Dünyayı basan sular çekilir gibi olunca Nuh‟un gemisi kayaya çarpıp tehlikeli bir yara aldı. Nuh sordu:

Bu deliği kim kapatacak? Yılan ortaya atıldı:

„Ben‟ dedi, „şu şartla ki benî Âdemi elime teslim edeceksin, kanını emeceğim‟ Nuh teklifi kabul etti, fakat tehlike kalmayınca yılanı yakaladı, ateşte yaktı ve küllerini rüzgârın önüne serpti. Bu küllerden pireler peyda oldu ve insanların kanını dünya durdukça usul usul, azar azar emmeye koyuldu. (Y. K. s: 70).

Orpheus

Çalgısıyla vahĢi hayvanları büyüleyen, ezgisiyle ölümü alt edebilen destansı bir ozan Orpheus (Erhat 1972: 293) Makyajlı Kadın‟da da bu özellikleri ile ön plana çıkar:

Yunan masalları arasında Orphée nedir? Güzel sesini işittirince sadece etrafındaki insanları değil, vahşi hayvanları ve manzaraları bile güzellik cezbine kaptırıp onları bambaşka bir hilkat ve tabiat veren bir sihirbazdır. (M. K. s: 20).

Phoenix

HabeĢ ülkesinde yaĢadığına ve küllerinden yeniden doğduğuna inanılan ve yukarıda Türk mitolojisinin bir unsuru olarak anlatılan anka/ kuĢunun Yunan mitolojisindeki karĢılığıdır. Deli kitabında bu efsaneyi nasıl öğrendiğini anlatır.

Sonraları Yunan mitolojisindeki efsane kuşunu öğrendiğim zaman, bakır ibrik hayalimde ateş üstünde civciv çıkaran bir Feniks olmuştu. (D. s: 42).

Kimin aklına gelirdi ki masal kuşu „Feniks‟ gibi bir gün mamur, ışıklı yepyeni bir şehir doğacak? (M. Z. S. G. s: 313).

Pomona

Roma mitolojisinde meyveleri geliĢtiren tanrıça olarak bilinir. (Erhat 1972: 322).

Meyveler ilahesi Pomona kadar güzel sevgilinle mesut ol. (İ. Y. S. s: 145).

Poseidon

Olympos‟lu tanrılara içinde denizi sembolize eden ve denizlerin mutlak hâkimi olan Poseidon Hep İstanbul‟da geçmektedir:

Poseidon kimdir? Yunan efsanesine göre deniz, denizcilik ve fırtınalar tanrısıdır; bunu Romalılar Neptune yapmışlardır. Sular altında haşmetli bir sarayda

oturur fakat ara sıra idaresi altında bulunan dünya denizlerini gezmek için elinde üç

Benzer Belgeler