• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Mekânsal Algılama ve Algılamayı Etkileyen Faktörler

2.1.3. Mekânsal algı

Görsel çevre faktörleri, üç boyutlu bir mekânsal (çevresel) düzenleme kapsamında incelendiğinde ‘Mekânsal Algı’ konusu gündeme gelmektedir. Mekân kavramı insan-çevre ilişkisinde, düzenin çözümlenmesi için elverişli şartları temin eden ortamı ortaya çıkarmaktadır. Kişi algısıyla, çevresini ve misyonunu bütünleştirerek aynı zamanda da çevrenin temin ettiği şartlara kendini uyumlandırarak içinde bulunduğu mekâna farklı anlamlar yüklemektedir (Aydınlı, 1986).

Mekânsal algı esas olarak; bireyin mekân içerisinde veya dışarısında bir süre vakit geçirerek deneyim sahibi olması ve hatırlaması ile ilgili olup; algılanan mekân hangi ölçekte olursa olsun (kent ölçeği, mekân ölçeği, vb. gibi) bireyin mekânı kendince algılayabilmesi ve hatırlayabilmesi için bazı ilave mekânsal bileşenlere ihtiyaç duymaktadır. Mekânsal algıyı meydana getiren bu bileşenleri Lynch (1960)“The Image of The City” ve Norberg-Schulz (1972) “Existance, Space and Architecture” adlı çalışmaları ile gündeme getirmişlerdir. Schulz (1972) çalışmasında “çevreyi görmenin

algılarımız sayesinde gerçekleştiğini”; Lynch (1960) ise “çevresel imajın, gözlemci ve çevresi arasındaki çift yönlü bir sürecin sonucu olduğunu” belirtmektedir.

Peponis ve Wineman (2002) “yapılara ilişkin birtakım fiziksel ve karakteristik özelliklerin, kişilerin yapıları anlamalarını kolaylaştırdığını” ifade etmektedirler. Gerçekleştirilen çalışmalarda yapının şekilsel olarak tasarlanmasının, başlangıçta kişilere mekânın şekilsel özellikleri üzerine fikir verdiğini, sonrasında ise mekân içinde hareketlendikçe ilk olarak görülenin manasını kaybetmesine yol açtığından ötürü ‘mekânsal farkındalıkların’ meydana geldiği düşünülmektedir. Mekânsal farkındalıklar kişilerde geometrik çevreler meydana getirerek, mekânsal plan ve tasarımların birbirinden ayrı düzenler olarak idrak edilmesini sağlamakta ve bu bağlamda mekânsal tavrı belirleyebilmek amacıyla yapılaşmış olan mekânlarla sosyal işlevler arasındaki bağlantının incelenmesinin lazım olduğu vurgulanmaktadır.

Mekânsal algı, çok yönlü ve karmaşık durumuyla mekânın algılanması temelinde biyolojik bir fonksiyondur. Mekân dâhilinde insan tüm varlığı ile bir veyahut birden fazla röper gereğince konumunu ve yönünü tayin; etrafının kurgusunu, kalitesini ve özelliklerini idrak ve tespit etmektedir. Mekânı tayin eden türlü fiziksel ebatlara bağımlı olarak duyu organları vasıtası ile zihinde beliren türlü idrak çeşitleri, mimari mekânla alakalı önceki tecrübelerimizle elde ettiğimiz kavramların ışığında mimarı mekân anlayışının filizlenmesine veya başka bir söyleyişle mimari mekânın tanınmasına imkân vermektedir. Mekânı anlama; mekânın şekilsel olarak ilettiği düşünceleri (ebat, nitelik, doku, koku, ses, ışık, ritim, devamlılık, uyum, hareket vb.) onu anlayan kişi aracılığıyla mekâna dair birikimleri, yaşanmışlıkları, tecrübeleri yani özetle bütün hayatıyla beraber okumasıdır (Aksugür, 1979; İzgi, 1999; Gezer, 2008).

Aydınlı (1986)’ ya göre “içinde bulunulan mekânda meydana gelen bir imaj- görünüm bazı şartlarda kavramlaşmakta ve kişinin bilincinde kavramsal bir mekân meydana getirmektedir”. Bu sebeple duyumlarımıza seslenen bir mekân; derinlik, genişlik ve yükseklik gibi şekilsel özelliklerden oluşan farklı ebatları barındırmaktadır.

Mekân algısında en önemli payın gözde olduğu oldukça açıktır; görme yetisi azaldığı veya tamamen ortadan kalktığı zaman kulak ön plana geçmektedir. Genellikle mekân algısı çok yönlüdür; ister duyma, koku alma gibi uzak mesafeden ileti alabilen uzuvlar olsun isterse de hem uzaktan hem de dokunma yordamıyla devreye giren deri dokusu olsun mekânın algılanmasına yardımda bulunmakta ya da bütünleyici rol oynamaktadır. Ayrıca mekândaki şekilsel ortamın (sıcak, soğuk, koku vb.) sınanmasında da bütün organlar devreye girmektedirler (İzgi, 1999).

Mekânın görsel algılanma süresi boyunca ışığın mevcudiyeti ile meydana gelen renk, önemli bir fiziksel şifredir. Renk, görsel rahatlığın dışında yaşamsal rahatlığa da tesir eden görsel algının en önemli unsurudur. Mekânın başka bir şekilsel niteliği olan ışık ise, mekânın görsel açıdan algılanmasına fazlaca etki etmektedir. Mekân-doku ilgisini karakterize eden ışık, aynı zamanda görme ve temas duyularını harekete geçiren uyarıcı bir ögedir. Algı süreci boyunca yüzeylere, hacimlere temas arzusunun neredeyse reflekse dönüşmesi ise kişinin mekânla ilişkilenme arzusundandır. Çizelge 2.2’de mekânların algılanmasında etki eden renk ve ışık faktörlerinin etkileri görülmektedir.

Çizelge 2.2. Mekân algılamasında etki eden renk ve ışık faktörleri (Aydıntan, 2001) Yüzeyin fiziksel özellikleri Yüzeyin yararsal boyutu Yüzeyin anlamsal boyutu

Renk Algılaması Fiziksel Kullanım Çağrışımsal Anlam

Işık Algılaması Mekânın Tanımlama Biçimi

Mekânı algılamada bilinçsel süreçte mekâna özgü şekilsel faktörlerin dışında duygular ve onlara göndermeler yapan hatıralarda bulunmaktadır; böylelikle mekân idrakinde mekâna özgü toplanan veriler yenilenmiş olmaktadır. Daha önce tanınmayan bir mekân her ne kadar kullanıcı tarafından ilk kez görülen bir mekân da olsa, hiç olmazsa oraya özgü oluşmuş bir peşin hüküm ve şartlanmışlık bulunmaktadır; bir süre sonra bu hükümler kendilerine yakın hissedilen şifreleri bağdaştırmalarını sağlamaktadır. Aslında kişilerin mekânı anlamada yararlandığı ögeler onun kültürel değerlerinin, sosyal yapısının ve psikolojisinin bir belirtecidir (Gezer, 2008).

Bu nedenlerden dolayı, ansızın karşı karşıya kalınan bir görüntü, koku veya ses öylesine tanıdık gelir ki, hafızanın diplerine yollanan bir hatıra ile ilişki kurarak tekrardan bellekte bir imge olarak canlanır, bu sebeple algılar vasıtası ile mekânları tecrübe ederken, mekân ve kişi arasında bir çeşit alışveriş meydana gelmektedir. Mekân kendi aurasını aksettirirken tecrübe eden kişi de kendi his ve algılarını mekâna aktarmaktadır (Pallasmaa ve Holl, 2011); yani mekân ile kullanıcı etkileşim içine girmektedir. Kullanıcılar mekânın şekillenmesine göre davranmakta, mekânın şekillenişi de kullanıcıların tepkisine göre tekrar biçimlenmektedir, bu bağlamda kullanıcılar ihtiyaçları ve umutları yönünde etrafları ile iletişime geçmekte, bu iletişim kültürel, fiziksel ve algısal parametrelere bağlı olarak çeşitlenebilmektedir (Rapoport, 1977).

Algılama, insanın çevresini duyuları aracılığıyla algılaması ile başlayıp, uyarıcıdan kaynaklanan biçimsel etkenlerin sentezlenmesiyle devam etmektedir. Bu süreç bireyin geçmiş deneyimlerinin, alışkanlıklarının, kültürel ve toplumsal

değerlerinin etken olduğu önemli bir olgudur. Bu süreçle ilgili olarak birçok bilim adamı ve psikolog, mekân ve algı konusunda birbirinden farklı kuram ve yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Bölüm dâhilinde incelenen mekânsal algılama ve algılamayı etkileyen faktörler başlığı altında bu kavramlar, tanımlar ve yaklaşımlara yer verilmiştir. Bu bilgiler ışığında, içinde yaşam tecrübesi edinilen mekânlarda, yapılan birtakım düzenlemelerin ve organizasyon şekillerinin mekânların algılanmasında önemli bir rol oynadığı ortaya çıkmaktadır. Söz konusu bu yaklaşımlar, bir sonraki bölümde incelenecek olan eğitim mekânları ve bu mekânlarda etken olan fiziksel çevre faktörlerinin anlaşılabilmesi için temel teşkil etmektedir.