• Sonuç bulunamadı

3. TÜRKİYE’DE EFGÂNÎ’NİN ETKİLEDİĞİ BELİRLİ İSİMLER

3.4. Mehmed Âkif Ersoy (1873 – 1936)

Mehmed Âkif’in, İslâm’a ve İslâmcılığa ilişkin görüşlerinde akımın ileri gelenlerinden etkilendiği hususunu mübalağalı bulan, hatta neredeyse hiç etkilenmediğini söyleyenlerin220 yanında, akımının kurucularından sayılan Cemâleddin Efgânî’nin tek başına ağırlığı olduğunu savunanlar221 ve onun, Efgânî’nin en gözde öğrencisi ve dostu Abduh’tan daha fazla etkilendiğini söyleyenler de vardır:

Mehmed Âkif ve Said Nursi’nin, Muhammed Abduh’dan Afgânî’den olduğundan daha fazla etkilendiklerini ifade edebiliriz. Âkif, Safahat adlı eserinde Abduh’dan bahsederken: “Abduh tarzında bir devrim arzu ediyorum.” diye yazmıştır. Ancak Âkif bu açıklamasıyla yetinmez.

Abduh’a olan hayranlığı onu yalnızca Abduh’un eserlerinin değil aynı zamanda onun etkisinde kalan Mısırlı bilginlerin de eserlerinin çevirilerini yapmaya kadar götürür.222

Ancak Âkif’in Abduh’tan etkilenmesi hususu Efgânî’den bağımsız değildir zira Abduh üzerindeki en büyük tesir de Efgânî’ye aittir ve Efgânî’yle tanışması sonucu Abduh değişim yaşamış ve bildiğimiz doğrultudaki çizgiye kavuşmuştur; bunu Abduh’un biyografisi açıkça göstermektedir. Zaten çok yazmayan biri olan Efgânî’den etkilenme miktarı, Abduh gibi görece daha çok yazan birine göre az olabilir. Bostan’a göre Âkif, evrensel düzeydeki İslâmcılığın en önemli temsilcilerinden biri kabul edilen Efgânî’den çok etkilenmesine karşın; Efgânî ve öğrencisi Abduh arasındaki ayrışmada Abduh’un tedrici ve evrimci değişiminden yana olmuştur.223 Abduh’a daha yakın olma durumunu, Âkif’in şiirlerinde bahsettiği “Abduh tarzı devrim” ifadesi ile anlaşılacağı üzere iki üstadının takip ettikleri yöntem farkı açısından okumak da bu noktada önem arz etmektedir. Efgânî ve Abduh arasındaki bu yöntem farkını da Âkif, şiirinde ikisini

219 Ülken, A.g.e., s. 578

220 Karakoç, A.g.e., s. 20-21; Kara, (2003), s. 204-205 (Kara ve Karakoç’un bu mübalağalı ve yanlış tespitine katılmak mümkün değildir zira buna dair delilleri zayıftır ve dolayısıyla da ikna edicilikten de uzaktır. Özellikle Kara’nın İslamcılık söz konusu olduğunda ideolojik ve önyargılı tutumu bilinmektedir.)

221 İnceoğlu, Efecan, “Türkiye’de Siyasal İslâmcılığın Evrimi”, (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), Ankara Üniv.

S. B. E. Siyaset Bilimi, Ankara 2009, s. 20

222 Şimşek, Said, “İslâmcılık ve Kur’an”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: İslâmcılık, 2004 İstanbul, İletişim Yay., s. 698-714

223 Bostan, A.g.e., s. 204

67 konuşturarak ortaya koymakta ve eğitim yoluyla bir nesil yetiştirmek suretiyle İslâm dünyasında Cemâleddinlerin sayısını arttırmayı tercih etmektedir:

Mısır’ın en Muhteşem üstâdı Muhammed Abduh,

Gidelim bir yere, hattâ şu bizim Sudan’a;

Yeni bir medrese te’sis edelim urbâna.

Daha üç beş de fazîletli mücâhid bulalım, Nesli tehzîb ile, i’lâ ile meşgûl olalım.

Çıkarıp gönderelim, hâsılı, Şeyhim yer yer, Oradan âlem-i İslâm’a Cemâleddin’ler.”224

Diğer taraftan Akif’in ilim ve teknik konusundaki düşünce ve görüşlerinin de kaynağı olarak Efgânî ve Abduh gösterilmektedir. Zira Akif’in ilim ve teknik konusundaki görüşlerinin Efgânî ve Abduh’u dönemi içinde çok aykırı bir yere oturttuğu, bilhassa Efgânî’nin bu noktadaki görüşleriyle çok dikkat çektiği ifade edilmiştir.225

Mehmed Âkif, Cemâleddin Efgânî’nin İstanbul’a ilk gelişinde Darü’l-Fünûn’daki konuşması sebebiyle Şeyhû’l-İslâm tarafından dinsizlik ile itham ve tekfir edilmesinden müteessir olur ve bu konuda Sırât-ı Mustakîm’de iki yazı yazarak Efgânî’yi savunur:

Benim bugün yapmak istediğim bir şey varsa o da hazretin hâtıra-i pâkine sürülmek istenilen bir lekeyi, bir levs-i bühtânı göstermek, onun mâhiyetini, nereden geldiğini tedkīk eylemektir.226 diyerek, bundan sonra da verdiği konferanstaki bazı ifadeleri yüzünden Şeyhû’l-İslâm'ın çekemediği Efgânî’yi gözden düşürmek için fırsat kolladığını, konferansın bu fırsatı kendisine sunduğunu ve böylece onu dinsizlikle suçladığını anlatır. Bu yazısından sonraki sayıda da Efgânî meselesi üzerinde durmaya ve onu savunmaya devam eder:

“Geçen hafta merhûm Cemâleddîn Afgânî’ye dâir birkaç söz söylemiştim. Maksadım o büyük adama isnâd edilmek istenilen dinsizliğin pek yanlış bir tevcîh olduğunu göstermek idi.

Maatteessüf bu sefer de “Cemâleddîn mülhid değil idi, fakat Vehhâbî idi!” iddiâsı sürülmeye başladı.”

224 Ersoy, Mehmed Âkif, Safahat, Beyan Yay., Ekim 2009, s. 860

225 Çağan, A.g.e., s. 75

226 Âkif, Mehmed, “Cemâleddîn Afgānî”, Sırât-ı Mustakîm, C. 4, S. 90, s. 207

68

“En garibi şurasıdır ki bütün aktâr-ı İslâmiyye’de bu ünvân ile teşhîr edilen adamların kısm-ı a’zamı Müslümanlığı, müslümanları müdâfaaya vakf-ı hayât etmiş olan ekâbir-i ümmettir, fedâkârân-ı millettir!227

Mehmed Âkif’te her yönden kendini gösteren Efgânî-Abduh çizgisi ve etkisi, şiirleri üzerinden bariz bir şekilde belirginleşmektedir. Safahat’taki şiirlerinin ekserisinde cehalet, atalet, yanlış kader ve tevekkül anlayışı, içtihadın yokluğu, gerici ulema, bid’at ve hurafeler, intibah ve çalışmanın önemi, öze dönüş gibi İslâmcılığın temel meseleleri göze çarpmaktadır. Bu konular Efgânî’nin özellikle üzerinde durduğu, konuşma ve yazılarına konu ettiği temel meselelerden önde gelenleriydi. Âkif’in bu konuları işliyor olmasını Efgânî temelinde değerlendirmek ve bu çizgiden etkilendiğini göstermek bakımından önem arz etmektedir. Bu anlamda Bostan, Âkif’in, İslâmcılık düşünce akımının Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden biri olduğunu söyler ve onun fikriyatı üzerinde İslâmcılığın öncü aktivist ve düşünürü olan Efgânî ile öğrencileri Abduh ve Abdulaziz Çaviş’in çok etkili olduğunu vurgular.228 Meriç’e göre Âkif’i irşad eden Efgânî ve Abduh’dur: “Âkif’in silüetini çizebilmek için Efganlı Cemaleddin ve Mısırlı Abduh’un portrelerini bir an bile gözden ayıramayız.”229 Onun şu cümleleri, Efgânî’ye biçtiği konum ve önem açısından son derece açıklayıcı mahiyettedir: “Bugün hıtta-ı Mısriye’de menâfi-i İslâm’ı müdafaa eden ne kadar hamiyetli kalem varsa hepsi Cemaleddin’in sâye-i terbiyesinde yetişmiştir.”230

Âkif, hakeza Efgânî fikriyatının takipçilerinden olduğunu gösteren ‘öze dönüş’

düşüncesinin ancak ‘ictihad’ ile yani Kur’an’ın çağın ihtiyaç ve gereklerine göre yorumlanarak olabileceğini savunur. Yine sıklıkla dile getirdiği, şiirlerine konu ettiği hususlardan en önemlisi olarak İslâm’ın gerçek anlamıyla anlaşılıp yaşandığı döneme yani İslâmcı düşüncenin temel referanslarından biri olan ‘Asr-ı Saâdet’ dönemine pek çok kez atıflarda bulunmaktadır:231

Hadi göster bakayım şimdi de İbn-ür Rüşd’ü?

İbn-i Sina neye yok? Nerde Gazali görelim?

Hani Seyyid gibi, Razi gibi üç beş âlim?

En büyük fazlınız bunların asarından, Belki on şerhe bakıp, bir kuru mana çıkaran.

Yedi yüz yıllık bu eserlerle bu dinin hala,

227 Âkif, Mehmed, “Hasbihâl”, Sırât-ı Mustakîm, C. 4, S. 91, s. 222

228 Bostan, A.g.e., s. 202

229 Cerrahoğlu, A., Bir İslâm Reformatörü Mehmet Âkif’ten aktaran, Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 67

230 Âkif, Mehmed, “Hasbihâl” SM, C. 4, S. 91, s. 222

231 İnceoğlu, A.g.m., s. 22

69 İhtiyacını kabil mi telafi? Asla!

Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idrakiyle söyletmeliyiz İslâm’ı232

Tıpkı Efgânî ve Abduh gibi Mehmet Âkif de, geri kalmışlığın sebebini İslâm’la değil; İslâm’ın ‘sahih mânâsını’ içselleştiremeyen Müslümanlarla açıklamaktadır.

Bundan kurtuluş yolunun da Kur’an’dan ilham alarak onun mesajını bugünün idrakine yeniden söyletmek gerektiği şeklinde özetler.

Efgânî ve Abduh çizgisinden büyük oranda etkilenen ve bu çizginin sürdürücüsü olan Âkif, kendisi gibi öğrenciler yetiştirmiş ve üstadlarının yolunun takipçisi olan nesillere de örnek teşkil etmiştir diyebiliriz.