• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: MEDYA VE DIŞ POLİTİKA

1.1. Medyanın Topluma Etkisi

Tarihi yapan ve toplumsal hareketlerin öznesi olan insanın en önemli gereksinimlerinden biri, dünyada gelişen olaylar hakkında doğru bilgilere ya da haberlere ulaşabilmek olmuştur. Günümüz insanının dünya olaylarını izlemede gözü ve kulağı her geçen gün önemini daha da arttıran kitle iletişim araçlarıdır. Batı’da kullanıldığı biçimiyle “medya” olarak dilimize yerleşen kitle iletişim araçlarının (gazete, radyo, televizyon, bilgisayar ve internet) kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmeleri, başka bir deyişle “tarafsız” olmaları hayatî bir öneme sahiptir. Medya tarafından maksatlı bir şekilde yanlış ya da “yanlı” haberlerin yayınlaması, hem bireylerin özel yaşamlarını hem de toplumsal düzeni tehdit eden en büyük tehlikelerden biridir.

Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü büyük güç olan medyanın kamuoyu oluşumunda önemli bir etkisi vardır. “Demokratik devletlerde üç kuvvetten söz edilir.

Bunlar yasama, yürütme ve yargı kuvvetleridir. Bir de resmî olarak kuvvet sayılmayan, fakat fiili olarak gücü tartışılmayan ve sözünü ettiğimiz bu üç kuvvetten bağımsız olan bir kuvvet vardır. MEDYA!” (Bayburt, 1997: 73)

Medya, gücünü bizzat halktan alır. Bu durumda bir kamuoyu oluşur, oluşan kamuoyu ne kadar çok insan tarafından destek görürse, demokratik devlet tarafından o ölçüde dikkate değer bulunur. Bu tür bir güce sahip olan medya, son derece dikkatli davranmalı ve sorumluluk duygusu içerisinde hareket etmelidir. Medya bireylerin dünyaya açılan penceresidir.

Pierre Denoyer medyanın gücünü şöyle tanımlamaktadır: “Medya olmadan yönetmek, muhalefet etmek, öğrenmek ve öğretmek, inandırmak, çalışmak veya dinlemek, satın almak veya satmak artık imkânsız hale gelmiştir. Medya hiçbir şeye yeterli değildir.

Fakat medya her şeye ve herkese gereklidir.” Napolyon’a göreyse gazete, “Hükümetin kararlarını destekleyen, onun istediği şekilde hareket eden matbuadır.” Lenin’in ifadesinde ise gazete “İhtilalin en kuvvetli silahıdır.” Kısaca “Her çeşit haberi topluma ulaştıran günlük haber aracı olan gazete, bu yönüyle halkı doğrudan doğruya etkilemekte ve sosyal bir müessese olarak kamuoyu yaratmakta ve kamuoyuna yön

vermektedir. Medyadaki haberler her şeyden önce özellikle günümüz dünyasında ekonomik, siyasal ve sosyal hayatı etkilediğinden gazete topluma yön vermektedir”

(İnuğur, 1978: 20-21).

Medyanın işlevinin nasıl algıladığı ve uyguladığı üzerinde farklı görüş ve yorumlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki medyanın “ideolojik” bir bakış açısının olduğu yorumudur. Stuart Hall’e göre medyanın en önemli işlevi, “…anlamın toplumsal inşasında üstlendiği ideolojik işlevdir. Bu ideolojik işlevi göz ardı eden hiçbir araştırma, medyanın toplumsal süreçte oynadığı rolü tam olarak ortaya koyamaz” (Hall, 1997: 77).

Hall’ın “anlamın toplumsal inşasından kastettiği şey, medyada ileri sürülen görüşlerin iktidarla bağlantılı olduğu ve “simgeler yaratma gücünün” tarafsız olmadığıdır.

Medyayı ideolojik düzeyde ele alanlara göre medya, çıkar gruplarının ve mülk sahiplerinin elindedir ve bu grupların çıkarlarını seslendirmektedir. Marksist görüşü benimseyen ekonomi politikçilere göre ise medyanın rolü, ona sahip olan ve onu kontrol eden sınıfın çıkarlarını “yanlış” bilinç yönetimi aracılığıyla “meşrulaştırmaktadır.”

Ekonomi politik yaklaşım için kapitalist bir kesimin sahip olduğu medya, iktidarı savunmaktadır. İktidarla medyanın bu işbirliği, iktidarlar değişse de aynı kalmaktadır (Yıldırım, 2005: 12).

Medya dördüncü kuvvet olmanın yanında, aynı zamanda da bir baskı grubudur. Şöyle ki; baskı grupları, tanımından da anlaşılacağı üzere, üyelerinin ortak çıkarlara sahip bulunduklarını algılayan, iktidara geçmeyi amaçlamadan siyasal sistemi etkilemeye çalışan bir topluluk olarak karşımıza çıkar. Siyasal partiler ise toplumun çeşitli kesimlerinin ve katlarının çıkarlarını birleştirme ve ifade etme sorumluluğu yüklenirler ve iktidara geçmeye çalışırlar. Günümüzde devlet faaliyetlerinin hemen her vatandaşın yaşayışını çeşitli yönlerden etkilemesi, siyasal partilerin her grubun dertleriyle yakından ilgilenmemesi, daha dar çıkarları temsil eden ve siyasal süreci etkilemeye çalışan baskı gruplarının oluşmasına yol açmıştır. Siyasal partiler gibi, baskı grupları da toplumsal farklılaşmanın iktisadi gelişme sonucu yaygınlaşmasına ve geniş kitlelerin siyasal katılma hakkını elde edişine paralel bir gelişme göstermişlerdir. Siyasal yaşantıda baskı gruplarının belirmesi ve etkinlik kazanması, yenilerinin doğması ve örgütlenmesini tetiklemiştir.

Artık günümüzde kitle iletişim araçları sayesinde çok büyük kitlelere ulaşmak mümkün hale gelmiştir. Bugün medya bu araçları kullanarak bir fikri çok büyük kitlelere iletebilmekte ve güçlü bir kamuoyu oluşturabilmektedir.

İletişim çağı diye adlandırdığımız, medyanın birinci güç olmaya aday olduğu bu yüzyılın bir diğer tartışma konusu da haberde objektifliğin mümkün olup olmadığıdır.

Bilimsel bilginin objektifliğinin tartışıldığı bu ortamda haberin objektifliğinden söz etmek mümkün müdür? Medyatik söylemde oldukça sık kullanılan “objektif haber”

anlayışının kendisi, bilimsel bilginin objektiflik statüsünün tartışıldığı ve sarsıntıya uğratıldığı bir dünyada yanılsamacı bir klişe olamaz mı? Enformasyona dayalı, objektif ya da nesnel haberi enformasyona dayanmayan sübjektif haberden ayırmamızı sağlayan ölçüt nedir? Dünyada olduğu gibi ülkemizde de, hem akademik toplumda hem de basın camiasında, bu sorulara olumlu cevaplar veren eğilimin, egemen bakış açısı ve tutum olduğu tartışma götürmez bir şeydir. Fakat bunun doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Medyatik süreçte, haberin bir kaynaktan veya kaynaklardan çıktığı nokta ile okuyucuya ulaştığı nokta veya zaman arasında çok karmaşık ve uzun bir yol vardır.

Haber bu uzun ve karmaşık süreçte, habere konu olan olayın geçtiği mekândan, olayın aktörlerinden, yerel muhabirlerden ajanslara, gazetelere, radyo ve televizyon kuruluşlarına, haber derleyicilerine ve yorumcularına, köşe yazarlarına doğru bir yol izler ve bu sosyal süreç içinde üretilerek okuyucuya ulaştırılır (Karagöz, 1996: 29).

Toplumsal ve yönetim sisteminin denetimi açısından böylesine önemli bir görev üstlenen basının hiç şüphesiz uyması gereken birtakım kurallar vardır. Eğer bir kurum ya da kişiye yetki verilirse bunun bir de sorumluluk yönünün olması gerekir. İnsanoğlu toplumsal bir varlıktır ve onun varlığı ancak toplumsal yaşamda anlam ve değer kazanır.

Gazeteciliğin de, toplumsal iş bölümü bağlamında ortaya konan bir meslek olarak değerlendirildiğinde, her toplumsal faaliyet gibi birtakım kural ve ilkeler çerçevesinde yürütülmesi gerektiği açıkça görülecektir.

Kamuoyunu yansıtan veya bizzat kendisinin kamuoyu oluşturabildiği medya, bu işlevlerini ancak demokratik sistemlerde yerine getirebilir. Böyle bir güce sahip olan medya son derece dikkatli davranmalı ve sorumluluk duygusu içerisinde hareket etmelidir. Şu unutulmamalıdır ki; demokrasiyi koruyan bir anlayışla çalışan medya aynı zamanda da kendisini koruyacak olan bir politika izliyor demektir.