• Sonuç bulunamadı

ÖZEL VE KAMUSAL ALAN AYRIMI AÇISINDAN YENİ MEDYA’YI BAUMAN ÜZERİNDEN OKUMAK

3. Yeni Medya ve Kamusal Alan

Kamusal alanın dönüşümüne ilişkin tartışmalar geleneksel medyanın güç kazan-masıyla dile getirilmeye başlanmıştır. Örneğin; Habermas, 1800’lerin ortasından itibaren basının metalaştığını ve manipülasyon imkanının arttığını söylemektedir. Bu yapı kamu-sal alanın akla dayalı ve eleştirel bir yapıdan reklam platformuna dönüşmesi açısından de-ğerlendirilebilmektedir. Kamusal hayat genişlemiş ve siyasi haklar çok daha geniş grup-lar boyunca yayılmış olsa da ticaret ile iç içe geçmiş bir kamusal alanın politik tartışmagrup-lar açısından ne kadar bağımsız ve eleştirel olabileceği tartışılan bir konudur (Tekvar, 2017, s. 86). ‘Dördüncü güç’ olarak nitelendirilen medya; pek çok liberal demokratik toplumda böyle nitelendirilmiştir. Gazetenin ardından sırasıyla radyo, televizyon ve diğer medya türleri dördüncü gücün içerisinde dâhil edilmiştir. Genel anlamda medya araçlarının or-taya çıkışı bağımsız bir kurum biçiminde dördüncü gücün gelişimini oror-taya çıkarmıştır (Dutton, 2009, s. 1). Bununla birlikte medyanın kapitalist siyasi yapı tarafından yutulma-sıyla ideal anlamda özgürlük savunucusu olan medyanın mücadeleci ruhu zedelenmiştir (Erdoğan, 2013, s. 177). Geleneksel olarak halkı merkezine alan, özel mülkiyete karşı kamuyu savunan, demokrasiyi gözeten, siyasal açıdan aktif görünen medya sonradan bu özellikleri yitirmiştir (Erdoğan, 1999, s. 39).

Richard Sennett (2010, ss. 364-365) de benzer şekilde Kamusal İnsanın Çöküşü isimli kitabında pasifliğin kitle iletişim teknolojisinin mantığı olduğunu belirtir. İnsan daha çok şey görmesine rağmen daha az karşılıklı iletişimde bulunur. Ten ve Taş isim-li kitabında ‘pasif beden’ olarak kavramsallaştırdığı bu durum ile ilgiisim-li olarak Sennett, insanların atalarına göre daha büyük bedensel deneyimler yaşamalarına ve daha çok et-kileşim hâlinde olmalarına rağmen kitle iletişim araçları sebebiyle bedenlerinin kendi duyumlarından korkan pasif bir yapıya evrildiğini söylemektedir. Sennett bunun deva-mında bedeni hayata döndürecek şeyin ne olduğunu da sormaktadır. Televizyon seyircisi

gibi gezgin de dünyayı uyuşturucu biçimde deneyimler, çünkü mekânlar Bauman’ın da dediği gibi artık sadece içinden geçip gidilen parçalı mekânlar olmuştur. Sennett burada iki noktaya değinmiş olur; insan bedenini pasifleştirmeye yönelik modern teknolojiler ve bunu besleyen kent mekânı (Sennett, 2008, ss. 12-14). Kitle iletişim araçları ile ilgili ola-rak der ki; “kitlesel medya, toplumda olup bitenler üzerine insanların sahip olduğu bilgiyi sonsuza dek arttırır ve onların bu bilgiyi politik eyleme dönüştürmelerini de sonsuza dek engeller. Televizyonunuza yanıt verme olasılığınız yoktur. Yalnızca onu kapatabilirsiniz.

Verdiğiniz her karşılık gözle görülmez bir eylemdir” (Sennett, 2010, s. 364). Her ne kadar topluluğun bu şekilde tepkisinin bireyselleşip dağılmasını sadece medya teknolojilerine bağlamak doğru olmasa da kitle iletişim araçlarının kamusal alanın yok oluşuna sağladığı katkı ortadadır (Atabek, 2002, s. 230).

Kitle iletişim araçları söz konusu olduğunda birey pasif olarak nitelendirile gel-miştir. Oysaki internet çağı böyle değildir, ya da en azından kabul böyledir. Artık pasif değil, aktif bir izleyici (kullanıcı) vardır, hatta izleyici (kullanıcı) üre-tüketici1 olarak ad-landırılır. Peki, kullanıcılar bilgiyi sadece televizyondan alan nesillerden gerçekten daha mı aktiftir? Ya da bu aktifliğin sorgulanması gereken noktaları nelerdir? Bunun tartışılma-sı gerekir.

Bu noktada öncelikle tartışmanın odak noktasını oluşturan yeni medyanın ne olduğunu anlamak önemlidir. 1970’lerde sosyal, psikolojik, ekonomik, politik ve kültürel perspektifleri göz önüne alan araştırmacılarca ortaya atılmış bir kavram olan yeni medya özellikle 1990’larda ivme kazanmış ve gelişen bilgisayar ve internet teknolojisiyle öne-mini arttırmıştır (Dilmen, 2007, s. 114). Geray, yeni medyayı, “kitle izleyicisini bireysel kullanıcı olarak da kapsayabilen, kullanıcıların içeriğe veya uygulamalara farklı zaman dilimlerinde ve etkileşim içinde erişebildikleri sistemler” (Geray’dan aktaran: Yolcu, 2016, ss. 22-23) olarak tanımlamaktadır. Yeni medya etkileşim, kitlesizleştirme ve eşza-mansızlık özellikleri ile karakterize edilmektedir. Etkileşim, yeni medyanın içinde bulun-ma hâlini tanımlarken; eşzabulun-mansızlık, tüm katılımcıların sistemi aynı anda kullanbulun-masını gerektirmesi yerine, bireysel kullanıcı için uygun bir zamanda mesajların gönderilmesine ve alınmasına izin verme, kitlesizleştirme ise özel mesajların kitleler yerine belirli kişile-re gönderilme imkânını tanımlamaktadır (Williams, Rice ve Rogers, 1988, ss. 11-13).

Yeni medyayı yakınsama kavramı ile açıklayan ve çokça atıfta bulunulan Hen-ry Jenkins (2016); Cesur Yeni Medya: Teknolojiler ve Hayran Kültürü isimli kitabında medya yakınlaşması, katılımcı kültür ve kolektif zekâ kavramlarından bahseder. Jenkins (2016) popüler kültürde anlam çıkarmanın din, eğitim, hukuk, siyaset, reklamcılık ve hatta ordunun işleyişini nasıl değiştirmeye başladığını ortaya koymaktadır. Jenkins’e göre yakınlaşma bir sonuç değil bir süreçtir. Bu sürecin neler getireceği ise, büyük oranda ko-lektif zekâyı mümkün kılan katılımcıların elindedir. Koko-lektif zekâ Jenkins’in Levy’den al-dığı bir kavramdır ve bu yeni medya çağında katılımcıların gelecekteki aktif katılımına ve oluşturacağı kültüre ilişkin pozitif ve umutlu bir bakış açısı sunar. Manuel Castells (2016)

1Prosumer kavramı, producer (üretici) ve consumer (tüketici-müşteri) kavramlarının birleşmesin-den oluşmuş ve ilk defa 1980 yılında Alvin Toffler tarafından kullanılmıştır. Türkçe’ye üre-tüketici olarak geçen kavram, üretici ve tüketici arasında var olan farkın, tüketicilerin üretim sürecine dâhil olmaya başlaması ile belirsizleşmesi sonucunda ortaya çıkan yeni bir üretim-tüketim döngüsünü ifade etmektedir. (Turan, 2013, s.53)

de benzer bir tutuma sahiptir. ‘Küresel dünyada, ağ toplumunda iktidarı nerede arama- lıyız?’ sorusunu sorar. Ona göre internet çağında önemli olan iktidar sahiplerinin kimler olduğunu ve iktidarın ağ toplumunun neresinde olduğunu bilmemizdir. Ancak bu saye-de internetin ve yeni olanakların özgürleştirici ve eleştirici potansiyelinsaye-den faydalanmak mümkün olabilir. Bu yaklaşımlardan farklı olarak eleştirel bir tutum izleyen Christian Fuchs özellikle Jenkins’i eleştirerek ilgili yaklaşımının ütopik yanları olduğunu belirtir.

Ona göre yeni medya ortamlarına böylesi bir rol atfetmeden önce özellikle kullanıcıların emeğinin sömürülmesine odaklanmak ve sosyal bir ortam olarak bu ortamların ticari bo-yutunu eleştirmek gereklidir (Fuchs, 2016, s. 33).

Bauman’ın yeni medya üzerine düşüncelerine geçmeden önce, yeni medyanın yeni bir kamusal alan sunma imkânına ilişkin literatürdeki mevcut tartışmalara değinmek doğru olacaktır. İnternet teknolojisi ile özel isteklerin nicel ve nitel bağlamda kamusallık gücü kazandığını savunmak mümkündür. Bu durum hiç kuşkusuz kamusal alana iliş-kin yeniden tanımlama gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır (Turgut ve Arslantürk, 2014, s.

147). Daha önce belirtildiği üzere Bauman ve Sennett gibi isimler kamusal alana vurulan darbenin bireycilik olduğuna dikkat çekmektedirler. Dağılmış, bölünmüş ve nitekim çok fazla ‘temsil’in bulunduğu kamusal alanda ‘ortak’ sıfatıyla başlayan ortak akıl, fayda, çıkar, yaşam, karar gibi nitelemelerin ne kadar mümkün olduğu üzerine tartışılması gerekmektedir. Ayrıca kim, kimin iyiliği için kendi hakkından vazgeçecektir ya da sayısal olarak oldukça fazla olan taraflar arasında bahsedilen ortak iyiye hangi hakların ne kadarını teslim edilerek ulaşılacaktır? İşte tüm bu soru ve sorunlar, yeni kamusal alan arayışının da günümüzdeki temel meselelerini oluşturmaktadır (Çalışkan, 2014, s. 49).

Kamusal alan ve yeni medya tartışmalarında aktif katılımcının potansiyeli ko-nusunda olduğu gibi yeni bir kamusal alanın imkânı üzerine de olumlu ve olumsuz yak-laşımlar olduğu görülmektedir. Habermas’ın bireylerin kamuya ait olanı yakalamak için oluşturdukları, akılcı tartışma ortamına eşit taraflar olarak katıldıkları alan olarak tarif et-tiği kamusal alan, günümüzdeki pek çok yeni medya kuramcısına göre, internette yaşama geçirilebilir. Bu kuramcılar, internet’in etkileşim özelliğinin, bağlantılı metnin (hyper-text) benzersizliğinin, internetin 18. yüzyılın kamusal alan modeline uygun bir ‘kamusal alan’ yarattığını belirtmektedirler. Öyle ki, bu bağlamda, internet demokratikleşmenin yeni gücü olarak bile adlandırılmaktadır (Aydoğan, 2010, s. 192). Kamusal alan tartışma-sında yeni medyaya olumlu yaklaşımlar genellikle onun alt-yapısal özellikleri ile ilgilidir (Turgut ve Arslantürk, 2014, s. 151). Yeni iletişim teknolojilerine dair yapılan ilk vurgu mekânı yeniden sorgulatmasıdır. İnternet teknolojisiyle birlikte zaman ve mekân aşılma-ya başlanmış ve dünaşılma-yanın farklı yerlerinden bireylerin bir araaşılma-ya gelme ve etkileşimde bulunma olanağı artmıştır. Dolayısıyla kamusallığın tanımının teknolojiyi de içine alacak şekilde genişletilmesi gerekliliği görülmüştür (Timisi, 2003, ss. 140-141). Ancak burada kastedilen kamusallık, kamusal alan özelliğini nitelememektedir. Kamusallık bu vurguda, ortak bir mekâna erişimdeki açıklıkla ilgilidir (Timisi, 2003, s. 147). Yeni medya ve ka-musal alana ilişkin olumlu görüşlerin genel varsayımları çok çeşitlidir. Bu varsayımları;

yeni medyalar sayesinde kamusallığın artık mekânsal yerellikten özgürleşmesi ve yeni iletişim teknolojilerinin kamusal katılımda birey ve gruplar için yeni olanaklar sunması (Timisi, 2003, s. 16), yeni medya ile eski pasif izleyicinin yerini katılımcı kültürün alması ve bir ‘kolektif zekâ’ olanağının doğması (Jenkins, 2016, s. 86), eşitler arası iletişime yakın bir paylaşım ağı oluşturması ve sansür baskılarına karşı görece daha esnek ve

• Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Dergisi

kilad kilad

• Arş. Gör Aysun KÖRLÜ TOPAN, Dr. Öğr. Üyesi Sezgin SAVAŞ

dayanıklı bir yapıya sahip olması (Güven ve Satır, 2018, s. 164), çoğulcu demokrasiyi gözetmesi (Turgut ve Arslantürk, 2014, s. 141), Castells’in İletişim Gücü eserinde de-ğindiği şekilde toplumsal hareketlerde haberleşme ve hareketin yayılmasını destekleme potansiyeli olarak sıralamak mümkündür. Yeni medya ile kamusal alanın imkânı arasında olumsuz ilişki kuran yaklaşımların savları incelendiğinde ise ticarileşme ve internete ula-şımdaki eşitsizlik (Herman ve Chomsky, 2012, ss. 19-20), ses duyurabilmenin demokra-tikleşme ile doğrudan bağlantılı olmaması (Trenz, 2009, s. 41), internetteki kimliklerin belirsizliği (Timisi, 2003, ss. 150, 173), özellikle sosyal medya platformları ile bireysel yaşamların ön plana çıkması ve gözetimin yaygınlaşması (Arık, 2018, ss. 129-139) dijital izlerin takibi, kullanıcıların hem ticari olarak sınıflandırılması hem de bu dijital izlerin toplumsal hayatta bireylerin önüne engeller çıkarma olasılığı (Arık, 2018, ss. 159-160), bilgi ve iktidar arasındaki sıkı bağ (Aydoğan, 2009, s. 191), cliktivizm (Turgut ve Ars-lantürk, 2014, s. 151) gibi konuların öne çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte dijital bölünme, nefret söylemi, karşıt görüşlere tahammülsüzlük, özel hayata müdahale ve hakaretin yaygınlaşması, yanlış bilginin hızlı yayılımı, internet üzerindeki denetim ve sansür gibi noktaların da ideal bir kamusal alan hayalini zedeleyen diğer unsurlar olduğu söylenebilir.

Bauman’ın ise yeni medyaya ilişkin düşüncelerinin daha çok olumsuz değerlen-dirmelere yakın olduğunu söylemek mümkündür. Yeni medyanın umut vadeden yapısal özellikleriyle ilgili olarak Bauman (1998, s. 53), yeni medyanın geniş çapta övülen etki-leşimlilik özelliğini büyük bir abartı olarak değerlendirmektedir. Yeni medya ‘etkileşimli tek yönlü bir araç’tır. Genel olarak inanıldığının aksine internet ve web hiç kimse için de-ğildir ve hiçbir zaman da evrensel kullanıma açık hâle gelme ihtimali yoktur. Erişim elde edenler bile tedarikçiler tarafından belirlenmiş olan çerçevede seçim yapma özgürlüğüne sahiptir ve bu durum da sunulan sayısız paket arasından seçim yapmak için zaman ve para harcamaya teşvik eder. Bauman’ın yaptığı bu eleştiri yeni medya ortamlarının kul-lanıcıların yaratıcılığına imkân veren ortamlar olmakla birlikte, aynı zamanda pazarlanan ortamlar olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle günümüzün sosyal medyası kullanıcılarını gittikçe birbirine benzer şekilde davranmaya itiyor görünmektedir. Kullanıcılar hazır ka-lıplar, trendler, akımlar çerçevesinde bu ortamlarda varlıklarını sürdürmektedirler. Kişi-selleştirme ya da farklı amaçlarla internetin kullanımı söz konusu olsa da tedarik sağlayı-cılar her zaman yeni medya ortamlarının nasıl kullanılacağını belirlemede bir adım önde görünmektedir. Kullanıcıların birbirleriyle etkileşimi yaygın oranda gelip geçici, sosyal medya platformlarının ana sayfalarında akan fotoğraf ve videolardan ibarettir. Bauman’ın eleştirisindeki ikinci nokta da, internet ve webin artan ticarileşmesi ile evrensel olarak herkesin bu imkânlara erişememesidir. Dijital bölünme günümüzün önemli sorunlarından bir tanesidir ve ticarileşme devam ettikçe aynı toplumun farklı olanaklara sahip bireyleri ya da dünya üzerinde dezavantajlı coğrafyalar için bu durum bir sorun olmaya devam edecektir.

Bauman ve Lyon (2020, ss. 51-53), Akışkan Gözetim isimli kitapta insanların hayatlarının çevrim içi ve çevrimdışı olarak ikiye bölündüğünü, geri dönüşü olmayan bir biçimde insan hayatının iki merkezli hâle geldiğini belirtmektedir. Sosyal medya, kullanı-cılarını hem yakınlaştırmakta hem de uzaklaştırmaktadır. Uzak bireyleri yakınlaştırırken yakın bireyleri birbirinden uzaklaştırmaktadır. Genel itibarıyla sosyal medyada kazanılan şey bir ‘cemaat’ değil ‘ağ’dır. Cemaatler daha kalıcı ilişkiler sunarken ağlar daha geçici

ilişkiler oluşturur (Bauman ve Lyon, 2020, ss. 52-53). Sosyal medya platformları her gün artan şekilde ‘etkileşim’e teşvik etmektedir. Ancak bu etkileşimin niteliği, kalitesi ve ma-hiyeti sorgulanabilir durumdadır. Özellikle artan sosyal medya algoritmalarıyla kullanıcı-ların trend olan aynı içerikleri görmesi, aynı kişileri takip etmesi teşvik edilmektedir. Bu hem çeşitliliğe hem de bu ortamların bireysel kullanımına, özelleştirilmesine engel olan bir durumdur. Kullanıcıların sosyal medya platformlarındaki ‘arkadaş’ sayılarının artması yüzeysel ilişkilerle dolu bir iletişim ortamının artmasına neden olmaktadır. Niceliksel olarak artış sağlanan etkileşimin Bauman’ın vurguladığı üzere niteliği sorgulanmalıdır.

Bunların yanında kuşkusuz önemli bir nokta mahremiyetin geldiği durumdur.

Bauman ve Lyon (2020, s. 35) internet yüzünden anonimliğin ölümünden bahsederken mahremiyet hakkının insanların kendilerinin rızası ile deforme olduğunu vurgulamak-tadır. “Mahremiyet kamusal alanı istila etti, fethetti ve sömürgeleştirdi; ama maalesef gizlilik hakkını, yani en belirleyici özelliği ve en el üstünde tutulan ve en hararetle sa-vunulan ayrıcalığını kaybetmek pahasına” (Bauman ve Lyon, 2020, s. 41). Mahremiyet, bireylerin sunulan internet ortamında harikalar karşısında rıza göstererek kaybettikleri bir şeydir. İnternet kullanıcılarının mahremiyetlerinden vazgeçmeleri bilinçli ya da bilinçsiz rıza verdikleri bir durum olsa da, kullanıcılar bütün izlerini kendi iradeleri ile bırakmaz-lar. (Dijital) İzlerle mahrem olan her şey kamuya açık hâle gelmektedir ve internetteki herhangi bir şeyi unutturmak mümkün olmadığından bunların sonsuza kadar yaşaması mümkündür. Anonimlikteki bu aşınma sosyal medya, ucuz telefon kameraları, internet siteleri ve çok daha önemlisi insanların neyin kamusal neyin mahrem olduğuna yönelik anlayışının değişmesi nedeniyledir (Bauman ve Lyon, 2020, s. 36). İnsanların bıraktıkları izler sayesinde servis sağlayıcılar insanları kendinden bile daha iyi tanımakta ve bunlar dostça yardım olarak bile görülebilmektedir (Bauman ve Lyon, 2020, s. 140). Bauman ve Lyon (2020, s. 42) ayrıca mahremiyetin ifşa ya da ihlal edilmesinin bireyler için çok da ürkütücü olmadığından bahsederek önemli bir noktaya değinmektedir. Hatta çıkış ka-nallarının kapanması daha ürkütücüdür. Günümüzde izlenme ve görülme cezbedici bir biçime erişmiştir. Görünürlükteki artış ‘açık olma’ ve ‘saygın olma’ gibi anlamlı bir hayat sürme amacıyla uyumlu gözükmektedir. İnsanlar yaşamlarının ayrıntılarını herkesin ula-şabileceği bir mecrada kayıt altına aldığında bu kovulma/dışlanma tehdidini uzak tutmak için kullanılabilecek bir önleyici hâline gelmiştir (Bauman ve Lyon, 2020, s. 37). İnternet, görünmez olanı görünür kılmış, insanların kendilerini görünmezlikten veya unutulmak-tan kurtaracak bir dal görevi üstlenmiştir (Bauman ve Lyon, 2020, s. 145). Bu yorum özellikle günümüzün sosyal medyası için oldukça önemlidir.

Şimdiye kadar bahsedildiği hâliyle yeni medyanın beraberinde ciddi bir gözetimi de getirdiğini çıkarsamak çok da zor değildir. Bugün sinoptikon, süper panoptikon, omniptikon gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılan bu durum özellikle sosyal medya platformlarının gelişmesi, Google gibi teknolojinin gittiği yönü belirleyen teknoloji şir-ketlerinin etkinliğiyle artmaktadır. Kullanıcılar sadece idari yapılar, şirketler tarafından gözetlenmemekte aynı zamanda mahremiyetin gönüllü ihlalinde de vurgulandığı üzere gözetlenmekte ve gözetlemektedirler. Gözetleme kullanıcıların aynı zamanda yönetici-ler, siyasiyönetici-ler, şirketler gibi yapıları alttan gözetlemesine imkân verse de, büyük resimde en çok gözetlenenin kullanıcıların hareketleri, geçmişleri, gündelik hayatları olduğunu söylemek mümkündür. Bugün bu gözetleme çoğu internet kullanıcısının farkında oldu-ğundan çok daha derindir. Özellikle yapay zekâ algoritmaları ve büyük veri ile birlik-

te gözetim ciddi boyutlara ulaşmıştır. Bauman ve Lyon’a göre (2020, s. 50) sosyal med-yadaki günlük takipten, satışa ve idari katmanlara kadar gözetim biçimleri görünürdür.

Gözetim, akışkan modernitenin temel boyutlarından birisidir. İnternet ve sosyal medya içinde var olma ile bağlantılı olarak gözetim biçimleri de yaygınlaşmaktadır. Elektronik teknolojiler iktidar açısından duvarları ve pencereleri (sanal güvenlik duvarları ve pence-reler dışında) gereksiz kılmaktadır (Bauman ve Lyon, 2020, ss. 11-15). Pek çok aktivist sosyal medyadaki mesajların toplumsal anlamda beraberlik ve örgütlenme açısından po-tansiyel oluşturduğunu düşünse de sosyal medya direniş açısından bazı noktalarda yararlı görülebilir. Yine de, giderek akıcılaşan bir dünyada kalıcı ilişki koşullarının olmaması ve sosyal medyanın içerisindeki gözetim gücünün yerleşik ve etkili olması nedeniyle aynı zamanda bir kısıttan da bahsedilebilir (Bauman ve Lyon, 2020, s. 18). Bauman’ın değindiği üzere gözetimin gittikçe güçlenmesi alternatif medyanın önündeki en büyük engellerdendir. Sansür ve kullanıcıların korkudan uyguladığı oto-sansür kamusal alan tar-tışmasında önemli bir yerde olmalıdır.

Tartışılması gereken bir diğer nokta manipülasyondur. Elektronik medya, kesin bir sürekli ve kararlı takibi garanti etmese de insan seçimlerini kolaylaştırma, bunların olasılıklarını manipüle etme yeteneğine sahiptir (Bauman, 2017, s. 86). “Elektronik alet-lerle teşvik edilmekte olan bireyler mutluluk arayışında içine kapanma eğilimine sahiptir”

(Bauman ve Lyon, 2020, s. 141). “Sosyal medyanın sunduğu ama bizim de bilgisayar faresinin her tıklanmasıyla seçimlerimizi ve tercihlerimizi içine üfleyerek şişirdiğimiz filtre baloncukları, eşzamanlı ve paradoksal olarak bir tür dışadönüklük ve kamusallık arzusu barındıran bu akışkan modern, tüketimci ‘içe kapanık’ı yeniden üretiyor yalnızca”

(Bauman ve Lyon, 2020, s. 141). İnternet üzerinden kullanıcı verileri elde edilir ve insan-lar ‘filtre baloncuğu”nun içinde mutlu bir biçimde yaşamaya terk edilirler (Bauman ve Lyon, 2020, s. 137). Bu durum yukarıda da belirtildiği üzere etkileşimin niteliğini sorgu-latmaktadır. Kullanıcıları kendi düşüncelerine ve zevklerine yakın içeriklerle etkileşime sokmaya çalışan algoritmalarla çeşitlilikten ve farklılıktan uzaklaştırmak söz konusudur.

Ayrıca, bir eğlence ortamı olarak görülen sosyal medya ortamlarında kullanıcılar kendi düşüncelerine uygun diğer kullanıcıları takip etmeyi yeğleyebilmektedirler. Bu da çoğun-lukla ticarileşmenin artmasıyla tüketime yönelen, içine kapanık profilleri artırmaktadır.

Elbette özellikle sosyal medya ortamlarında farklı görüşlerden ya da yaşam biçimlerin-den kullanıcılarla etkileşim söz konusudur. Ancak, çoğunlukla bu ortamlar Bauman’ın da bahsettiği uzaklık avantajıyla ya da anonim profillerle nefret söyleminin yaygınlaş-masına neden olabilmektedir. Bu noktada toplumsal parçalanma ve sosyal medya bir-birinin sonucu olarak karşılıklı bir biçimde ele alınmaktadır (Bauman ve Lyon, 2020, s. 17). İnternet yalnızca ödül ve fayda vaat etmemekte, beklentileri karşılamayanları da kesip ayırma potansiyeli içermektedir (Bauman ve Lyon, 2020, s. 138). Bizim gibi düşünenlerle daha fazla bizim gibi düşünmeyenlerle ise daha az zaman geçirmek isti-yoruz. İnternet bize aynı her ne ise bunun daha fazlasını vermek ve daha da önemli-si farklı olan ne ise bundan uzaklaştırmak için tasarlanmıştır (Bauman, 2017, s. 150).

İnternetin büyümesi dünyalarımızı küçültmeyi değil genişletmeyi vaat etti. Ancak, bu vaat gerçekleşmedi ve aksine aynı düşüncelere sahip olduğumuz insanlarla birlikte ol-duğumuz adacıklara çekilmemiz yönünde bir sonuç ortaya çıktı. Kendimizi içinde idare ettiğimiz dışa kapalı mini evreni (interneti) rahatlık bölgesi, yankı odası veya aynalı salon ifadeleriyle tanımlamak mümkündür. Burada duyulan tek şey kendi çıkardığımız sesin yankılarıdır. Gördüğümüz tek şey ise kendi suretimizin yansımasıdır (Bauman, 2017, s.

150).

Anlaşıldığı üzere kamusal alan için yeni medya teoride ideal bir zemin sağlar-ken, uygulama aşamasında söz konusu idealize edilmiş biçimin ne oranda gerçekleşe-bildiği bir soru işaretidir. Bauman’ın düşünceleri takip edildiğinde teknolojik ilerleme ve internetle birlikte katılım imkânlarının artmasına rağmen asıl önemli olan nokta bu imkânların kimler tarafından nasıl kullanıldığıdır. Yeni medya bir kamusal alan imkânına

Anlaşıldığı üzere kamusal alan için yeni medya teoride ideal bir zemin sağlar-ken, uygulama aşamasında söz konusu idealize edilmiş biçimin ne oranda gerçekleşe-bildiği bir soru işaretidir. Bauman’ın düşünceleri takip edildiğinde teknolojik ilerleme ve internetle birlikte katılım imkânlarının artmasına rağmen asıl önemli olan nokta bu imkânların kimler tarafından nasıl kullanıldığıdır. Yeni medya bir kamusal alan imkânına