• Sonuç bulunamadı

2. ÇARLIK RUSYA’SININ TÜRKİSTAN COĞRAFYASINDA EĞİTİM VE

2.1. Türkistan’da Eğitim Kurumları

2.1.3. Medreseler

Medrese kelimesi okumak, anlamak bir metni öğrenmek için tekrarlamak anlamına gelen ders kökünden türetilmiş bir mekân ismidir. Medreselerin ilk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktıkları tam olarak aydınlığa kavuşmuş değildir102.

Medreseler, İslam coğrafyasında daha çok orta ve yüksek düzeyde eğitim verilen kurumlar olarak varlıklarını uzunca bir süre sürdürmüşlerdir103. İslam ülkelerin hemen hemen hepsinde varlıklarını sürdürmüş olan medreseler on birinci yüzyılda kurumsallaşmasını tamamlamış ve tam bir eğitim merkezi olma özelliği kazanmıştır. Günümüze ulaşmış en eski medreselerin bazıları Türkistan coğrafyasında görülmektedir. Büyük Selçuklu, Karahanlılar, Gazneliler gibi Türk devletlerinin bu coğrafyada inşa ettirdikleri medreseler, Türkistan’da İslamiyet’in yayılmasında ve bölgenin bir ilim merkezi haline gelmesinde önemli rol oynamışlardır104. Selçuklular döneminde Türkistan’da birçok medrese inşa edilmiştir. Rus Çarlığı bölgeyi ele geçirinceye kadar bu bölgede kurulmuş olan devletler birçok medrese inşa etmişler büyük bir medrese ağı oluşturmuşlardır. Selçuklu vezirlerinden olan Nizamülmülk’ün inşa ettirdiği Nizamiye medreseleri ise medreselerin en güzel örneğini teşkil etmektedir105.

Medreselerin Türkistan bölgesinde ilk ortaya çıktıkları yerler Belh, Buhara, Hokand, Semerkant, Taşkent gibi yerlerdir. Burada açılmalarının sebebi ise Budist Vihara’larının burada varlıklarını sürdürmeleridir106. Medreseler sadece Müslüman halkı eğitmek için kullanılmamış aynı zamanda Müslüman devletlerin ele geçirdikleri bölgelerde eğitim yolu ile egemenliklerini güçlendirmelerini sağlamak için de kullanılmıştır. İslam’ın yayılmasında ve bölgedeki Müslüman nüfusu arttırmak içinde kullanılan medreselere karşı Çarlık Rusya’sının politikalar geliştirmesi ve buraları köhneleştirmek istemesi pek tabiidir. Çünkü Çarlık Rusya’sının Türkistan bölgesindeki asıl amacı burada yaşayan halkı olabildiğince

102 Nebi Bozkurt, “Medrese”, TDVİA, Ankara 2003, C.28, s.323

103Fegani Beyler, “Rusya’da Medreseler ve İslami Eğitim- Öğretim Alanındaki Faaliyetleri: Genel Bir Bakış”,

Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.4, S.7, 2016, s.94

104 İsmail Orman “Medrese”, TDVİA, Ankara 2003, C.28, , s.338 105 Bozkurt, a.g.m, s.324

106 Kasım Mominov, “Orta Asya’da Medreselerin Tarihsel Gelişimi ve Felsefi Temelleri”, Medrese Geleneği ve

Modernleşme Sürecinde Medreseler Sempozyumu Cilt:1, (5-7 Ekim 2012) Muş Alparslan Üniversitesi

Ruslaştırmak bir başka değişle kültürünü buralara yayabilmektir. Medreseler ise bu politikanın önünde önemli bir engel teşkil etmiştir.

Medreselerin toplumdaki tek işlevi halkı eğitmek ve İslam’ı öğretmek olmamıştır. Medreselerde eğitim gören öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve eğitim- öğretimin devamlılığının sağlanabilmesi için vakıflar kurulmuştur. Bu vakıflar toplumun ileri gelenleri, devlet adamları veya hayırseverler tarafından kurulmuştur107. Vakıflar toplumda birlik ve beraberliği arttırdığı, zengin ve fakir arasında bir köprü kurduğu için önem taşımaktadır. Toplumsal dayanışmayı arttıran kurumlar olmuşlardır. Medrese sisteminin bozulmaya başlaması ile bu vakıflar da değerini kaybetmeye başlamıştır.

Medreselerde eğitimin süresi 10 ile 20 yıl arasında değişiklik göstermiştir. Bu eğitim kurumlarında İslam dininin esasları öğretilmekle beraber dünyevi ilimler de öğrencilere okutulmuştur. Fakat daha sonra dünyevi ilimler medreselerde okutulmamaya başlamıştır108. Sadece daha iyi Müslüman yetiştirme gayesi güdülmüş ve sadece din bilgisinin bir insana yeterli bilgiyi sağlayacağı düşünülmeye başlamıştır. Bu durum ise daha önceden İslam dünyasının ilmi açıdan en gelişmiş bölgesi olan Türkistan’da eğitimin gerilemesine sebep olmuştur.

Türkistan’daki eğitim kurumlarının bu geriliği Osmanlı basınında da yer bulmuştur. Sibiryalı Alimcan el-İdrisi Sıratımüstakim de kaleme aldığı makalesinde Buhara’dan örnek vererek şu şekilde bahsediliyor.”Buhara ahalisi kabul-i İslam şerefi ile müşerref oldukları ikinci asr-ı hicrî bidayetinden sekizinci asrın nihâyetine kadar geçen yedi asır zarfında ulûm ve funûna pek büyük hizmetler etmişler; Muhammed bin İsmâil, EbûNasrFârâbi, Şeyh Reis, Ömer Nesefî ve Ali Pezdevî gibi, yalnız İslamiyet’in değil, bütün âlem-i insâniyyeninmâ-bihi’l-iftihârı olan pek çok zevât-ı kirâm onlardan yetişmiş:”Ümmü’l-elsine” ünvânınıihrâz eden Arap lisânınkavâid ve edebiyatına Araplar’ın kendilerinden daha ziyâdehizmet etmişler… Usûlvefürû’-i İslâmiyyenin cem’ ve te’lîfinekezâbütün İslâmlar’dan fazla gayret sarf etmişler… El-yevm Avrupa lisânlarına tercüme olup rehber-i selâmet ittihâz edilen felsefe-i ictimâiyye ve ahlakiyyeyedâir eserlerin bir kısm-ı mühimmi onların himmetleriyle vücuda gelmiş… Hattâ tıp ve nücûm fenlerinde de muâsır oldukları kavimlerden çok ileriye gitmişlerdir ki: Rûy-ı zemînde ilk rasad-hâne meşhur Emîr Tîmûr’un hafidi Mîrzâ Uluğ Bey tarafından Semerkand Şehrinde binâ edilmiş

107Beyler, a.g.m, s.90 108 Somuncuoğlu, a.g.t, s.40

olması bu dâvâmıza bir bürhân-ı celîdir109.” Türkistan ahalisinin geçmiş dönemlerde

ilimde çağdaşlarından daha ileri bir seviyede olduğu hatta Avrupa dillerine çevrilen ve oranın aydınlanmasında katkısı bulunan bir kısım eserlerin bu bölgede yaşamış âlimlerin eserleri olduğu vurgulanmıştır. Avrupa’nın ilimde daha ileri gitmesini etkileyebilecek kadar iyi bir birikime sahip olan Türkistan coğrafyasının içinde bulunduğu bu köhnelik Osmanlı basınında da dikkatleri çekmiştir.

Bir başka örnekte ise: “Eski zamanlarda şu evvelki medeniyet ve ilim cihetlerinden parlak devirler geçirmişlerdir. Bu kıt’aya Arap medeniyeti nüfuz ettikten sonra Eflatun ve Aristo mesleklerinin ruhunda felsefi sistemler icad olundu. Fikr-i Trrakkiyat sayesinde- tasavvuf üstatları- Hoca Ahmet Yesevi sufiyullah yar gibi müşahir yetişti. Yesevi hazretlerinin beyninde haiz olduğu mevki, tasavvufta ne kadar büyük bir sima olduğunu göstermektedir. Ulum-u riyaziyede mühim bir yer tutmuştu. Timurleng’in torunu (Uluğ Bey)’in Semerkand’da yaptırdığı rasathane heyetşinasan mağlum ve muğteberdir. O devirlerde Türkistan ilim-i İslam’ın merkez-i medeniyeti olup hesapsız darülirfanlara malik idi. Lakin sonra üç asır zarfında tedenniye doğru yüz tutup ulum-u hakikiye yerine faidesiz şeyler kaim olmuş, cahil hocalar arasında dini taassuplar baş göstermiştir. Hele on dokuzuncu asırlarda medreseler o dereceye inmiştiki ulum-u şer’iye bertaraf edilerek yerine Yunan safsataları ka’im olmuş idi.

Evvelce medreseler halk tarafından sonra ağniyânın vakıf akçeleri ile idare kılınıyordu. Geçen aşırın ikinci senelerinden itibaren Türkistan’da mektep ve medreseler gayet azalmıştır110.” Denilmişti. Bu makalede de Türkistan ahalisinin eski devirlerde ilim

açısından çağının ilerisinde olduğundan bahsedilmiştir. Uluğ Bey örnek verilerek dönemin en iyi bilim adamlarının bu coğrafyada yetiştiğinden bahsedilmiştir.

Medreselerde de mekteplerde olduğu gibi sistemli bir eğitimden söz etmek mümkün değildir buradaki sistem daha çok müderrisin kendi bildiklerini talebelere öğretmesi şeklindeydi111. Müderrisin kendi bildiklerini, ardından gelenlere aktarması ile yürütülen bir sistemde bilimsel ilerleme aramak pek tabii mümkün olmayacaktır. Bilgilerin sadece nakledildiği üstüne bir şey konulmadan bir diğerine aktarıldığı, bu aktarılma işinin ise sadece ezberle görüldüğü bir eğitim sistemi çağı yakalamakta başarılı olamamış ve teknik açıdan geri kalınmıştır.

109 Alimcan el-İdrisi, a.g.m, s.111.

110 Refat, “Türkistan’da Eski İlim Yurtlarının hali”, Mahfil, 1925,C.5, S.58, 192-193 111Beyler, a.g.m, s.95

Türkistan’da görülen bu medrese sistemi ile yetişen insanların Rusya’ya karşı iktisadi, ticari ve teknik açıdan karşı koyması ve kendilerini savunabilecek bir güce ulaşmaları mümkün olamamıştır. Fakat medreseler yüzeysel de olsa İslam bilincinin yaşatılması ve nesillere öğretilmesi açısından bir başarı sağlamıştır112.

2.2. Kazan’ın İşgalinden XIX. Yüzyıla Kadar Türkistan Coğrafyasında