• Sonuç bulunamadı

(BŞ 222) (Manisa 1590 İstanbul 1617) Osmanlı padişahıdır Genç yaşta tahta oturan Sultan Ahmet devlet işlerinde bağımsız

uğraşmıştır. Döneminde içkiyi ve kardeş öldürmeyi yasaklamış, bilim ve sanatla uğraşanlara her türlü kolaylığı sağlamış, kendisi de Bahtî mahlası ile şiirler yazmıştır (GKA, 1984, 184, 185).

BŞ’de onun döneminden itibaren şiirde Boğaz’ın sesinin işitilmeye başlandığı ifade edilerek I. Ahmet’e bir yerde atıf yapılmıştır (BŞ 222).

Ahmet III (OATET 39, 43, 45, 47; YK 129; EÜM 171, 202; ED 54, 156) (Hacıoğlupazarı 1673- İstanbul 1736) Yirmi üçüncü Osmanlı padişahıdır. Gergef işleyici, hattat, şair (Necibî) ve Lale devri sultanı olan III. Ahmet, ileri görüşlülüğü, terbiyesi, eğlenceye düşkünlüğü ve laleye olan merakı ile tanınmaktadır. Patrona Halil Ayaklanması’yla tahtından indirilmiştir. Devrinde Nedim, Nabi, Nahifi gibi divan edebiyatının önemli şahsiyetleri yetişmiş, ülkeye matbaayı getirmiş, Yalova’da kâğıt, İstanbul’da çini ve kumaş fabrikaları açtırmıştır (AB, 1993, 205).

OATET’te Batı dünyasıyla Harçlı seferlerinden beri oluşan yoğun temasa rağmen III. Ahmet’e kadar geleneklerde, fikir ve sanat meselelerinde Batı hayatının belirgin bir tesiri olmadığı (OATET 39), III. Ahmet’in elçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Osmanlı’nın durumunu tüm tehlikeleriyle gördüğü (OATET 43), III. Ahmet’le birlikte Batı’nın kapılarının açıldığı, vezirlerin etrafında Doğu hayatından ilham bulmaya çalışan Batılı ressamların türediği (OATET 45), bu dönemde ordunun yenilenmesi konusunda bir takım hareketlenmelerin var olduğu (OATET 47) ifade edilerek III. Ahmet’e dört yerde atıf yapılmıştır.

YK’de Lale Devri’nde kadınlara verilen değeri gösterebilmek için III. Ahmet’in annesiyle ilgili bir anısı anlatılarak sultana bir yerde atıfta bulunulmuştur (YK 129).

EÜM’de Nedim’in, şiirlerinde III. Ahmet ve İbrahim Paşa’dan söz ederken zaman zaman küçümseyici sözler kullandığı (EÜM 171), III. Ahmet döneminin Batıyı örnek alan yenileşme hareketleri ile dolu olduğu (EÜM 202) ifade edilerek III. Ahmet’e iki yerde atıf yapılmıştır.

ED’de III. Ahmet döneminde halkın ve özellikle kadının dışarı çıkmaya başladığı ve ayrıca bir daha içeri girmediği, bu nedenle Nedim’in şiirlerinin sesinin de sokaktan geldiği (ED 54), III. Ahmet’ten itibaren veraset

sorununun kalktığı, ricalin belirlediği kişinin ya da büyük olan kardeşin tahta geçtiği (ED 156) ifade edilerek III. Ahmet’e iki yerde atıf yapılmıştır.

Ahmet Ağa (OATET 503) Abdülhak Hamit Tarhan’ın emektar uşağıdır.

OATET’te Hamit’in onu Poti’de bırakması bağlamında Ahmet Ağa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (OATET 503).

Ahmet Ağa (Pazarköylü) (OATET 221) Yeni Osmanlılar Cemiyetindendir.

OATET’te İbnülemin Mahmut Kemal’in torunu Şefika Hanım’ın, Mustafa Fazıl Paşa’nın Yakacık’taki köşklerinde ikamet ettiği sırada Namık Kemal, Pazarköylü Ahmet Ağa ve diğerlerinin buraya gelmesiyle Yeni Osmanlılar Cemiyetinin toplandığını söylediği belirtilerek Pazarköylü Ahmet Ağa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (OATET 221).

Ahmet Ağa (Yularkıran2

) (OATET 159) Ahmet Cevdet Paşa’nın büyük atasıdır. Kırkkiliseli (Kırklareli) olan Ahmet Ağa Baltacı Mehmet Paşa ile Prut Savaşı’na katılmış, savaştan sonra Lofça’ya yerleşmiş, zamanla bu aile Yularkıran soyadı ile tanınmıştır (Keskioğlu, 1966: 221).

OATET’te Ahmet Cevdet Paşa’nın bilinen ilk dedesi olduğu söylenilerek Pulatkıran Ahmet Ağa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (OATET 159).

Ahmet Ağaoğlu (EÜM 445) (Şuşa 1869- İstanbul 1939) Hukukçu, siyasetçi, düşünür, akademisyen, yazar ve gazetecidir. 1887 yılında Sorbonne’daki Hukuk ve College de France’ta tarih ve filoloji öğrenimi görmüş, 1894’te Azerbaycan’a dönmüş ve Azeri Türklerinin aydınlanması için pek çok yerde öğretmenlik ve yazarlık, 1909’da İstanbul Üniversitesinde Türk- Moğol tarihi ile Rusça öğretmenliği yapmıştır. İttihat ve Terakkide Meclis-i umumi azalığı ile Meclis-i Mebusanda Afyon vekilliği yapan Ağaoğlu 1914’te Malta’ya sürgüne gönderilmiştir. Kars milletvekilliği, Ankara Hukuk Mektebinde hocalık, Cumhuriyet Halk Fırkasının yönetim kurulu üyeliği,

Anadolu Ajansı genel müdürlüğü yapan Ağaoğlu Osmanlı’nın kurtulması için İslamcılık ve Türkçülük hareketlerini destekleyici yan unsurlar olarak görmüştür (Kayabaş, 2012, 441-452).

EÜM’de II. Cihan Harbi’nden sonra Yahya Kemal, Ahmet Ağaoğlu, Mustafa Şekip Tunç, Arif Dino gibi edebiyatçıların Degüstasyon’da toplanması bağlamında Ahmet Ağaoğlu’na bir yerde atıf yapılmıştır (EÜM 445).

Ahmet Ağribozi (Eğribozi) (OATET 145) Encümen-i Daniş için

History of Ancient Greece adlı eserin tercümesini yapmış ancak taslak olarak kalmıştır (Mardin, 2003, 268).

OATET’te 1271’de Matbaa-i Amire’de basılmış olan Bazı Avrupa ministrolarının tercüme-i hâli adlı telif eserinin mukaddimesinde, Ahmet Ağribozi’nin Tarih-i Kudema-yı Yunan ve Makedonya adlı eserini tercüme ettiği ifade edilerek Ahmet Ağribozi’ye bir yerde atıf yapılmıştır (OATET 145).

Ahmet Asım (Mütercim) (OATET 60, 111, 112, 113, 115, 119, 337) (Gaziantep 1755- İstanbul 1819) Âlim, şair ve yazardır. Arapçayı ve hattatlığı öğrenmiş, dini ilimlerde öğrenim görmüş, divan kâtipliği, müderrislik, vakanüvislik yapmıştır. Mütercim Ahmet Asım, eserlerinde kendi düşünce ve tecrübelerini yazmaktan çekinmeyen, özellikle vakaları karşılaştırarak anlatan bir vakanüvistir (İA, 2006, 200- 202).

OATET’te yabancıların hayatlarına özenen insanlardan hoşlanmayan Ahmet Asım’ın eserlerinde onlardan bahsederken çok ağır bir dil kullandığı (OATET 60), tarihi olayları kişisel duygularını katarak anlattığı, her şeyi eleştiren, kolay kolay tatmin olmayan bir karaktere sahip olduğu, bu durumun yazarın yaşadığı maddi ve manevi sorunlardan kaynaklanabileceği, mütercimin eskiye bağlı olduğu ve onun değişmesinden tedirgin bir ruh hâli taşıdığı, Avrupaî medeniyete biraz gayret ve teknik destekle ulaşılabileceğini düşündüğü, büyük bir âlim ve dilci olmasına rağmen üslubunun ağır, sanatlı, kuru ve ihmallerle dolu olduğu (OATET 111, 112), Şanizade Ataullah Efendi’nin de zor bir hayat yaşadığı ancak üslubunun onunkisinden daha zarif olduğu (OATET 112, 113), Esat Efendi’nin ise onun gibi kesin hükümlü olmadığı (OATET 115), Burhan-ı Katı ve Kamusu’l-muhit tercümelerinin

Türkçeye en umulmadık zamanda büyük bir yenilik getirdiği, halk dilini kullanmasının önemli olduğu, Ziya Paşa’nın Şiir ve İnşa adlı eserinde Asım’ın dilinin doğal olduğunu söylediği (OATET 337), Asım’ın sözlüklerinde daha sade ve dikkatli bir üsluba sahip olduğu, eserlerini yazdığı dönemde sadece eski taraftarları tarafından okunduğu için yeterince çalışmalarından faydalanılamadığı (OATET 119) ifade edilerek Mütercim Asım Efendi’ye altı yerde atıf yapılmıştır.

Ahmet Cemal Paşa (ED 257) (Midilli 1872- Tiflis 1922) Türk komutan ve devlet adamıdır. Askeri eğitim alan Cemal Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurucu üyelerindendir. Çeşitli askeri ve idari görevlerde bulunan Cemal Paşa, Osmanlı’nın I. Cihan Harbi’nde yenilmesi üzerine önce Berlin’e, daha sonra Münih’e yerleşmiştir. Taşkent’te, Türkistan’a dağılan esir Türk subaylarını toplayan Cemal Paşa Afganistan’a gitmeye hazırlanırken Ermeni komitecileri tarafından öldürülmüştür (ML, 1969, 846).

ED’de Halide Edip Adıvar’ın, Şam’da Darü’l-Eytam adlı bir okul kurduğunda Cemal Paşa’nın da orada bulunduğu ve okulu olumlu karşıladığı söylenerek Cemal Paşa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (OATET 257).

Ahmet Cevdet Paşa (NK 26; OATET 62, 66, 108, 113, 114, 116, 132, 133, 138, 139, 141, 142, 144- 147, 152, 153, 159- 181, 183, 184, 191, 204, 219, 252, 254, 303, 307, 329, 461; YK 89, 90, 110, 136; 209; EÜM 196- 206, 240, 252, 357, 412, 421; ED 36, 72, 106, 149, 153, 171, 174, 177, 178, 180, 202; MS 198) (Lofça 1822- Bebek 1895) Hukuk ve siyaset adamı, tarih, dil ve edebiyat âlimidir. Ahmet Cevdet Paşa Arapça ve Farsça dillerinin edebiyatlarına vâkıf, tarih, hukuk ve dilbilgisiyle ilgilenerek de devrinin büyük âlimlerinden olmuş bir insandır. Reşit Paşa’nın hukuka ait işlerinde ilminden ve zekâsından faydalandığı Ahmet Cevdet Paşa meclis-i maarif azalığı, maarif ve adliye nazırlığı, dâhiliye nazırlığı gibi görevlerde bulunmuştur. O, hem Batı ilminin kaynaklarından yararlanmış hem de kendi yetiştiği kültür dünyasını muhafaza etmeye çalışmış, şuurlu bir Tanzimat aydınıdır. Türk hukuk tarihinde önemli bir yeri olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’ye (İslami Özel Hukuk) öncülük etmiştir (Banarlı, 197: 957- 963).

NK’de Namık Kemal’in dostlarından biri olduğu, eski nesrin en güzel taraflarını alarak onu sadeleştirdiği, kelimelerin sırrını bildiği, Maruzat adlı eserinde adeta Abdülhamit’le konuştuğu, eserdeki tahkiye kabiliyetinin ve rahatlığının nadir bulunan özelliklerden olduğu ifade edilerek Ahmet Cevdet Paşa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (NK 26).

OATET’te Ahmet Cevdet Paşa’ya pek çok yerde atıf yapılmıştır (OATET 62, 66, 108, 113, 114, 116, 132, 133, 138, 139, 141, 142, 144- 147, 152, 153, 159- 181, 183, 184, 191, 204, 219, 252, 254, 303, 307, 329, 461). Bu atıflarda, Cevdet Paşa’nın tarihinde kazasker İsmet Molla Bey ile reisülküttap Vahit Efendi’nin, III. Selim dönemi hakkındaki olumsuz düşünceleriyle dolu olan mektuplarını yayınladığı (OATET 62), Halet Efendi’nin zekâsı, alaycılığa giden nükteleri ve garip hâllerinin Şanizade ile Cevdet Paşa’ya yazı konusu olduğu (OATET 66), Abdülaziz Han’ın, Cevdet Paşa’nın önderliğindeki heyet-i ıslahıye hareketiyle göçebe halkı yerleşik düzene geçirmeyi planladığı (OATET 108), Şanizade tarihinin belge niteliği taşıdığını düşünen Cevdet Paşa’nın bu tarihin mukaddimesini, eserine olduğu gibi aldığı (OATET 113), Şanizade’nin ilm-i nücumdan yararlanarak yaptığı pek çok hesaplamayı, Cevdet Paşa’nın düzeltmek zorunda kaldığı, Bektaşi olduğu düşünülerek sürgüne gönderilen Şanizade’nin yaşlılığı nedeniyle affedildiğini, Tanpınar’ın Esat Efendi tarihinden ve Cevdet Paşa’dan öğrendiği (OATET 114), Mustafa Necip Efendi’nin Vaka-i Selimîyye’sini, Cevdet Paşa’nın kaynakları arasında gösterdiği (OATET 116), İstanbul’un değişimini görebilmek için yabancı kaynakların yanı sıra Cevdet Paşa gibi yerli yazarların eserlerinden de yararlanabileceği (OATET 132), Maruzat ve Tezakir-i Cevdet’te, Mısırlı paşa, bey ve hanımefendilerin İstanbul’a taşınmasının ve Kırım Savaşı ile yabancılarla temasın artmasının, İstanbul’daki gösterişli hayatı etkilediğinden söz edildiği (OATET 133), bu yüzden Cevdet Paşa’nın “servet-i kâzibe” dediği yalancı zenginlerin türediği (OATET 133), Cevdet Paşa’ya göre, Abdülmecit’in Osmanlı’daki kölelik ticaretini yasaklamasının, Kafkasya’ya yapılan gerek savaş gerekse barış çalışmalarının başarısını etkilediği (OATET 138), Cevdet Paşa’ya göre Tezakir-i Cevdet ve Maruzat’ta hakkında pek çok bilginin yer aldığı (OATET 139, 141) Reşit Paşa’nın, hem siyasi hayatı hem de resmi nesri olumlu anlamda değiştirdiği (OATET 142), Encümen-i Şuaranın Ahmet Cevdet

Efendi’den Hammer’i tamamlayacak uzun bir çalışma ısmarladığı ve bunun sonucunda “Cevdet Tarihi”nin ortaya çıktığı (OATET 145), Encümen-i Danişin Cevdet Paşa tarihi, İbni Haldun tercümesi ve Vefik Paşa tarihinden başka eser çıkarmadığı görüşüne Tanpınar’ın karşı çıktığı (OATET 144), Fuat Paşa ile Ahmet Cevdet Efendi’nin beraber yazdığı Kavaid-i Osmaniye adlı eserin Encümenin çalışmalarından biri olduğu (OATET 146), Babıali Mektubî Kalemine Hafız Müşfik’in yerine, Ali Paşa’nın damadı Selahattin Bey’i ataması ile kendisine karşı ilk muhalefet fikrinin filizlenmeye başladığını, Cevdet Paşa’nın tarihinde anlattığı (OATET 147), Reşit Paşa, Ali Paşa ve Cevdet Paşa gibi kişilerin Tanzimat devrinin ilk ideolojisi olan “medeniyetçilik” fikrini tanımlamaya çalıştıkları (OATET 152), yenilikçi bir insan olan Cevdet Paşa tarafından bile meşrutiyet fikrinin eleştirildiği (OATET 153), Türk edebiyatının batı türleriyle tanıştığı 1859- 1865 yılları arasında, fikir ve sanat hayatında Ahmet Cevdet ve Şinasi gibi isimlerin yer aldığı, bu isimlerden gelecek nesiller üzerinde en az tesir edeninin Ahmet Cevdet Paşa olmasına rağmen Fuat Paşa ile yazdıkları gramerde Türkçenin üzerinde duran ilk kişi olduğu ve tarihiyle de Tanzimat döneminin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel planını çizdiği (OATET 159), Cevdet Paşa’nın hayatında yetiştiği devrin bütün tesirlerini görmenin mümkün olduğu, devri gibi ikilikler içinde kaldığı, medrese tahsilinin yanı sıra Murat Molla’nın tekkesine devam ettiği, burada Farsça öğrendiği ve Murat Molla ile mesnevi okuduğu, ayrıca burada Reşit Paşa ile tanıştığı, onun güvenini kazanarak yakın dost oldukları (OATET 160, 165), böylelikle farkında olmadan politika hayatına giren Ahmet Cevdet Efendi’nin Encümen-i Danişin açılış merasiminde Kavaid-i Osmaniye adlı eseriyle Abdülmecit Han’a takdim edildiği, ceza kanunnamesindeki etütleriyle adliye ve hukuk alanındaki çalışmalarının başladığı (OATET 161), hukuk derslerini halkın da alabilmesi için çalışmalar yaptığı (OATET 163), Mektebi Hukuku açtığı (OATET 164), kendisinin başkanlığında Mecelle’nin yazılmaya başlandığı (OATET 163), dâhiliye ve adliye nazırlığı gibi önemli görevlerde bulunan Cevdet Paşa’nın 1890’da görevden alındığı, 1895’te vefat ettiği (OATET 164), çok çalışan Cevdet Paşa’nın hem Doğu hem de Batı ilimlerini öğrendiği (OATET 166), en büyük eksikliğinin hep başkasına tabi olmasından ileri geldiği, bu nedenle Mithat Paşa mahkemesindeki kötü duruma düştüğü (OATET 167), Cevdet Paşa’nın tarihten hukuka, gramerden

belagate pek çok eseri bulunduğu (OATET 168), Tarih-i Cevdet’in bir tenkit eseri olduğu, Cevdet Paşa’nın bütün ayrıntıları vesikalarla anlatmasının, eseri daha da değerli hâle getirdiği, böylece monografi türünün de önünün açıldığı (OATET 171, 173, 178), Kısas-ı Enbiya’nın, onun nesrinin en olgun meyvesi olduğu (OATET 177), üslubunun secisi, cinası, nüktesi, tasviriyle eskiye; halk tabirlerini kullanması, sadelikte ısrara etmesi, derli toplu cümle kuruluşlarıyla yeniye yaklaştığı (OATET 176), ondaki Arapça tesirinin, eski Latin edebiyatının Batı yazarlarına yaptığı tesire benzediği, Paşa’nın uygun kelimeyi arama ve bulma ısrarının bu kaynaktan geldiği, Cevdet Paşa’nın ilmiyedeki başarısının daha kuvvetli olduğunu söyleyen Ebüzziya Tevfik’in, onun akıcı bir kaleme sahip olduğunu belirttiği (OATET 177), Münif Paşa’nın Cevdet Paşa neslinden olduğu (OATET 179), Cevdet Paşa gibi öğretmek için doğduğu (OATET 180), saçkıran hastalığından dolayı birkaç kez sakalını kesen Şinasi’nin bu nedenle görevinden alınması olayını Cevdet Paşa gibi bazı tarihçilerin eserlerinde anlattıkları (OATET 183, 184), Kavaid-i Osmaniye’nin mukaddimesi ile Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr’ın dillerinin karşılaştırıldığında, Şinasi’nin sadeleşme hareketinde planlı bir yapı kurduğunun anlaşıldığı (OATET 191), Cevdet Paşa’nın Maruzat’ta, Şinasi ile yeni siyasi fikirlerin yeşermeye başladığını söylediği (OATET 204), Leyla Hanım, Cevdet Paşa, Fuat Paşa ve Ziver Paşa’nın, eski şiirin bilgiç tavrını, hayata ve saraya bağlı, çapkınca modalarını küçük farklarla devam ettirdiği (OATET 252), Cevdet Paşa’nın hayatından bahsederken Darülmesnevinin açılışından söz ettiği (OATET 254), Maruzat’ta Ziya Bey’in “yolsuz ve uygunsuz teşebbüs”lerde bulunduğunu belirttiği (OATET 304, 307), Ziya Paşa’nın nesir dilinin Cevdet Paşa’nınkinden daha sıkı ve ölçülü olduğu (OATET 329), Cevdet Paşa’nın kızı için yazdığı kitapta, çocuğuna zaman ayırabilen fakirlerin asıl zenginler olduğunu söylediği (OATET 461) ifade edilmiştir.

YK’de Akif’in batıcılığının, Cevdet Paşa’nın devamı gibi göründüğü, hatta Cevdet Paşa’nın medeniyetçiliğine İslamcılığı da eklemek gerektiği (YK 89,90), Cevdet Paşa’nın II. Mahmut devrinde “Cemiyet-i Felâsife”nin en güzel mısra müsabakasının yapıldığını belirttiği (YK 110), Türk edebiyatındaki mehtaplı gece teminin etrafında, Tanzimat’la birlikte “serv-i sîmin” imajının teşekkül ettiği, bu unsurun ise Cevdet Paşa’dan Namık Kemal’e kadar

kullanıldığı (YK 136) ifade edilerek Ahmet Cevdet Paşa’ya dört yere atıf yapılmıştır.

EÜM’de Cevdet Paşa’ya pek çok yerde atıf yapılmıştır (EÜM 196- 206, 240, 252, 357, 412, 421). Bu atıflarda Tanzimat’ın ve Reşit Paşa devrinin tüm özelliklerini temsil eden Cevdet Paşa’nın, devri gibi belirli sınırlar içerisinde yapıcı, teşkilatçı, uzlaştırmacı, Avrupa’ya hayran, medeniyetçi, aynı zamanda değerlerine bağlı, kökten değişikliklerin aleyhinde, mücadeleci ve çalışkan olduğu, hukuk, siyaset, ticaret gibi pek çok alanda öncü olmasının yanı sıra otuz cilde yakın eserinin bulunduğu (EÜM 196, 203, 204) ancak eserlerini ve becerilerini kendisine gösterilen alan içerisinde sergilemeye çalışan Paşa’nın siyasette de hep tabi kalmayı tercih ettiği (EÜM 197), Kanunuesasi’deki 113. maddenin tüm sonuçlarının Ahmet Cevdet Paşa’nın omuzlarına yıkıldığı (EÜM 198), Tanzimat ve Batıcılık hareketi eleştirilmeye başlandıktan sonra Cevdet Paşa’nın Babıali’nin muhafazakâr tarafına geçtiği, yeni adlî tesislerde Hanefi fıkhını esas aldığı (EÜM 198), ilk şeklini Reşit Paşa’dan aldığı üslubunun pek çok kaynaktan beslendiği, bu nedenle lügatinin geniş ve renkli olduğu (EÜM 204), Cevdet Paşa’nın tarihinin, hem mizacını hem de yeteneklerini göstereni en iyi eseri olduğu (EÜM 206). Namık Kemal’in dostlarından biri olduğu (EÜM 240), Talim-i Edebiyat adlı eserin, Cevdet Paşa ile Namık Kemal’in takrizleriyle çıktığı (EÜM 252), Yahya Kemal hikâyelerinin, Osmanlı tarihinin genel manzarasını çizdiği ve âdeta Hammer ile Cevdet Paşa’yı tamamladığı (EÜM 357), Paşa’nın Maruzat’ta, Kırım Savaşı’ndan sonra başlayan karışık hayatın kendine özel çekici taraflarının bulunduğunu belirttiği (EÜM 421) ifade edilmiştir.

ED’de Ahmet Cevdet Paşa’ya pek çok yerde atıf yapılmıştır (ED 36, 72, 106, 149, 153, 171, 174, 177, 178, 180, 202, 209, 234). Bu atıflarda Ahmet Cevdet Paşa’nın Namık Kemal’den önce mektup tarzını denediği (ED 36), Cevdet Paşa’nın tarihini, modern Türkiye’nin başlangıcı olan 1826’da bitirmesinden dolayı Namık Kemal’in eleştirdiği (ED 72), 1826’dan önce eğitimlerini tamamlayanların, Ahmet Cevdet Paşa gibi medreseyi bitirip özel ders aldıkları (ED 106), Cevdet Paşa dışındaki Tanzimat yazarlarının medrese eğitimi almadığı (ED 153), Abdülhamit döneminde maliyenin bozulması üzerine Cevdet Paşa’nın bir layiha yazdığı (ED 149), Ziya Paşa’nın dilinin, Ahmet Cevdet Paşa’nınki gibi eskiye yakın bir Tanzimat dili

olduğu (ED 174), eskiden beri varlığını sürdüren “çünkü” kelimesinin Cevdet Paşa tarafından da kullanıldığı (ED 171), Reşit Paşa’nın nesir dilini taklit eden Cevdet Paşa’nın daha sonraları kendi üslubunu bulduğu (ED 177, 178), bu dönemde Ziya Paşa, Suavi, Cevdet Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat ve Ahmet Vefik Paşa’nınki gibi beş altı üslubun bulunduğu (ED 209), Mithat Paşa mahkemesinin reisi olmakla Cevdet Paşa’nın ahlaka ihanet ettiği (ED 180), Abdülhamit devrinde halktan ilk bahseden kişinin Namık Kemal, son bahseden kişinin ise Cevdet Paşa olduğu (ED 202), Tevfik Fikret ile Cevdet Paşa’nın kadın hakları savunucusu olduğu (ED 234) ifade edilmiştir.

MS’de edebiyatın bir milli haysiyet davası olarak görülmeye başlandığı bir dönemde, Babıali’de yetişen entelektüel kişilerden olması bağlamında Ahmet Cevdet Paşa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (MS 198).

Ahmet Efendi (Şarihülmennarzade) (OATET 29, 32, 170) (Amasya ?- İstanbul 1657) XVII. yüzyıl Osmanlı tarihçilerindendir. Özel dersler ile eğitimini tamamlayan Ahmet Efendi çeşitli medreselerde müderrislik yapmış, çeşitli tarih eserleri kaleme almıştır (ML, 1969, 173).

YK’de büyük Osmanlı tarihçilerinin devlet büyüklerinin karakter gözlemlerini çıkarmaktan hoşlandıkları, başta Şarihülmennarzadeolmak üzere komik çizgiyi hiç kaçırmadan bunları aktardığı (OATET 29), ferdin bulunmayışından dolayı eski nesrin Şarihülmennarzade gibi usta isimlerinde bile bir nesir üslubundan söz edilemediği (OATET 32), Cevdet Paşa’nın Şarihülmennarzade gibi pek çok ünlü isme rağmen Türk tarihinin en büyük tarihçisi olduğu (OATET 170) söylenilerek Ahmet Efendi’ye üç yerde atıf yapılmıştır.

Ahmet Efendi (Şeyh) (OATET 233, 360) Namık Kemal’in hayatında mühim yeri olan âlimlerdendir. Kuleli Olayı’nda suçlu bulunarak Kıbrıs’a sürgün edilmiştir (OATET 233, 360).

OATET’te camilerdeki vaazları ile halkı kışkırttıkları iddia edilerek Ali Suvai, Şeyh Ahmet Efendi ve Necip Efendi’nin tutuklandıkları (OATET 233), Kıbrıs’ta sürgündeyken tanıştığı Ahmet Efendi’nin Namık Kemal’in hayatında önemli bir yer edindiği, bu tanışmadan sonra şairin dinî bir cezbeye girdiği (OATET 360) ifade edilerek Şeyh Ahmet Efendi’ye iki yerde atıf yapılmıştır.

Ahmet Eflaki (BŞ 92, 94) (?- 1360) Mevlana’yı ile etrafındaki insanları anlatan Menâkıbü’l-arifîn adlı eserin yazarıdır. Kültürlü bir aileden gelen Eflaki, Konya’ya gelerek önemli hocalardan ders almış, astronomi ile uğraşmış, Mevlana’nın oğlu Ulu Ârif Çelebi’ye intisap etmiştir (İA, 1988- 2012, 62).

BŞ’de mecliste Mevlana’nın yanına oturduktan sonra tanınmaya başlayan Şems-i Tebrizi’nin herkes içinde konuşmaktan hoşlanmadığını eserinde ifade eden Ahmet Eflaki’ye iki yerde atıf yapılmıştır (BŞ 92, 94).

Ahmet Faiz Efendi (OATET 117) (Musul 1842- 1907’den sonra) Osmanlı âlimi ve devlet adamıdır. Pek çok idari görevde bulunmuş ve aynı zamanda İslami bilimlerin çeşitli dallarında Türkçe, Farsça ve Arapça eserler yazmıştır (İA, 1988- 2012, 64).

OATET’te Türk edebiyatındaki ilk önemli journallerden biri olarak Rûznâme-i Sultân Selim-i Hân-ı Sâlis’inden bahsedilmiş ve bu bağlamda Ahmet Faiz Efendi’ye bir yerde atıf yapılmıştır (OATET 117).

Ahmet Hamdi Paşa (EÜM 208) (İstanbul 1829- Beyrut 1885) Türk sadrazam. 1841’de Babıali Kaleminde çalışmaya başlayan Hamdi Paşa Evkafı Hümayun ve Maliye Nazırlıklarında çalışmış, Aydın valisi olmuş, Osmanlı- Rus Savaşı sırasında sadrazamlığa getirilmiş ancak aynı yıl görevinden alınmıştır (1848) (AB, 1993, 211).

EÜM’de 1878’de Ahmet Vefik Paşa’nın yerine başvekil olarak tayin edilmesi bağlamında Ahmet Hamdi Paşa’ya bir yerde atıf yapılmıştır (EÜM 208).

Ahmet Haşim (OATET 265, 369; YK 26, 27, 35- 40, 42, 83, 84, 85, 104, 105; EÜM 106, 109, 111, 122, 134, 274, 284- 294, 311, 319, 322, 353, 371, 386- 388, 405, 416, 419, 501, 502, 519; ED 75, 82, 103, 111, 117, 131, 208, 220- 231, 253, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 286; MS 143, 144, 145, 156, 163, 170) (Bağdat 1884- İstanbul 1933) Edebiyatımızın önemli şairlerindendir. Maliye Bakanlığında tercümanlık, Güzel Sanatlar Akademisinde estetik ve mitoloji, Harp Akademisi ile Siyasal Bilgiler Okulunda Fransızca öğretmenliği yapmıştır. Sembolist ve empresyonist bir

şair olan Haşim’in çocukluğunun şiiri üzerinde büyük etkisi görülmektedir. Sanat için sanat anlayışını benimseyen şairin şiirlerinde toplumsal olay ve düşüncelere rastlanmaz. Şair şiirlerini aruz ile yazmış, Arapça ve Farsça tamlamalara, istiareli ve mecazlı anlatıma oldukça çok yer vermiştir. Ona göre şiirin dili musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın bir dildir. Günün doğuşu, akşam saatleri, mehtaplı göller, kuğular, leylekler, güller ve bülbüller şiirlerinde en çok kullandığı motiflerdir (Banarlı, 1971, 1163).

OATET’te Şeyh Galip’in etkisinin Cenap’tan Haşim’e kadar devam ettiği (OATET 265), Namık Kemal’in,

“Bir ser-i Maktua benzerdi şafakta mehtâb”

mısrasındaki tabiat anlayışının Haşim’i anımsattığı (OATET 369) ifade

Benzer Belgeler