• Sonuç bulunamadı

Manevi Zararların Tazmininin Talep Edilip Edilemeyeceği Sorunu

B. İstenebilecek Zararlar

2. Manevi Zararların Tazmininin Talep Edilip Edilemeyeceği Sorunu

Manevi zarar, bir kişinin şahıs varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeyi ifade ederTPF

268

FPT. Başka bir ifade ile hukuka aykırı hareketten dolayı kişinin ıstırap, elem, keder duyması ve ruhen olumsuz yönde etkilenmesidirTPF

269

FPT. Hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, hürriyet, isim, resim, şeref, haysiyet, ticari itibar gibi değerler, kişilik değerlerini dolayısıyla kişilik hakkını oluşturur. Burada

pek çok kişinin zarara uğraması mümkündür. Fakat bu kişilerin zararı doğrudan rekabet hukuku ihlalinden değil,

teşebbüsün ihlal nedeniyle iflas etmesinden kaynaklanmaktadır; SANLI, Tebliğ, s.239.

TP 264 PT OĞUZMAN, s.501. TP 265 PT SANLI, Tebliğ, s.239-240. TP 266 PT ASLAN, s.690-691. TP 267 PT ASLAN, s.690-691. TP 268 PT EREN, s.482 TP 269 PT ŞENYÜZ, s.63.

objektif unsur, zarar görenin, kişilik haklarından birinin objektif olarak bir saldırıya uğramasını ifade eder. Sübjektif unsur ise, zarar görenin söz konusu ihlal sonucu kişiliğinde, manevi varlığında objektif olarak meydana gelen bu eksilmeyi yaşaması, duyması, onu hissetmesi; bunun sonucunda acı, elem, ıstırap duymasıdır. Objektif teoriye göre, hukuka aykırı bir saldırı sonucunda şahıs varlığında meydana gelen eksilme manevi zararın varlığı için yeteri görülmektedir Doktrinde savunulan hakim görüşe göre ise, manevi zararın tazmin edilebilmesi için, sadece objektif unsur yeterli değildir. Objektif unsurun yanında bir de sübjektif unsurun da gerçekleşmesi gerekir. Sübjektif teori olarak adlandırılan bu teoriye göre; zarar görenin kişilik değerlerinde meydana gelen bu ihlal sonucunda yaşama sevincinde bir eksilme hissetmesi ve iç dengesinin ve ruhsal bütünlüğünün bozulması gerekmektedirTPF

270 FPT.

Ancak sübjektif teori kabul edildiğinde tüzel kişilerin manevi acı ve ıstırap duyma, hissetme yetenekleri olmadığı için bunların manevi zarara uğrama, dolayısıyla manevi tazminat davası açabilme olanakları da kalmayacaktır. Diğer taraftan “acıyı hissetme, ıstırap yaşama” unsuru muğlâk ve son derecede sübjektif bir unsurdur. Oysa bir tüzel kişinin de kişilik hak ve değerlerinin birçoğuna sahip olduğu ortada olup; şeref ve haysiyetinin, isminin mevcut olduğu inkâr edilemez. Ayrıca BK’nın 49. maddesinde “şahsi menfaatlerin haleldar olması” başlığı altında “şahsiyet hakkı hukuka ayıkırı olarak zarara uğrayan bir kişi”den bahsedilmektedir. Buradaki “kişi” sözcüğü hem tüzel hem de gerçek kişileri kapsarTPF

271

FPT. Bu nedenlerle biz de manevi zararın varlığından söz edebilmek için objektif unsurun yeterli olduğu kanaatindeyiz.

Manevi zararın tazmini talep edildiğinde, hakim tazminat olarak bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği gibi onun yerine veya onunla birlikte başka bir tazminat yoluna da karar verebilirTPF

272

FPT. BK’nun (değişik) 49. maddesine göre; “ Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde

tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık, manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.”

Kişilik değerindeki eksilmenin para ile ölçülmesi, ekonomik bir değer olarak hesaplanması mümkün değildir. Bu nedenle manevi tazminatın temel amacı haksız tecavüz nedeniyle uğranılan manevi zararın, ruhsal sarsıntının en tatminkâr şekilde giderilmesidir. Bu nedenle manevi tazminatın tayininde hakime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır ve hakim tarafların sosyal

TP 270 PT EREN, s.483-484. TP 271 PT EREN, s.485-487. TP 272 PT EREN, s.772; REİSOĞLU, s.194.

pozisyonlarını, tecavüzün etkisini arttıracak nitelikteyse, takdir yetkisini kullanırken göz önünde bulundurmalıdırTPF

273 FPT.

Rekabet hukukuna aykırılık nedeniyle açılan tazminat davalarında manevi zararların tazminat olarak talep edilip edilemeyeceği, daha doğru bir deyişle rekabet hukuku anlamında teşebbüslerin manevi zararlarının doğup doğmayacağı doktrinde tartışmalı bir konudur. ASLAN, GÜRZUMAR ve ÖZSUNAY, RKHK’da “her türlü zarar” denildiği için manevi tazminat talep edilebileceğini kabul ederken, SANLI ve AKINCI karşı görüştedir. Biz ilk görüşe katılıyoruz.

SANLI, rekabet hukuku anlamında “zarar” kavramıyla kastedilenin sadece maddi zararlar olduğunu, RKHK’un manevi zararlara ilişkin bir düzenleme içermesinin makul bir yaklaşım olmadığını kabul etmektedirTPF

274

FPT. Buna karşın GÜRZUMAR’ın da isabetle belirttiği gibi, “RKHK’nu

ihlal eden bir davranış aynı zamanda mağdurun kişilik hakkına bir tecavüz niteliğini taşıyorsa, bundan doğan manevi zararın telafisi için mağdurun manevi tazminat isteyebileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Rekabet ihlalinin aynı zamanda kişilik hakkına tecavüz teşkil etmesi, daha çok, kişilik hakkı değerleri arasında kabul edilen ekonomik faaliyet özgürlüğüne tecavüz şeklinde ortaya çıkabilir ve eğer mağdur teşebbüs bir tüzel kişi ise (ki çoğunlukla öyle olacaktır), burada “tüzel kişinin elem ve ızdırap duyamacağından” bahisle manevi tazminat isteyemeyeceğinin ileri sürülmesi mümkün değildir.... Öte yandan, dışlayıcı bir uygulama neticesinde pazar dışına itildiği için ticari işletmesini kaybetmiş (kapatmak zorunda kalmış ve böylece iktisadi faaliyet olanağı engellenmiş) bir gerçek kişi tacirin, bu nedenle duyduğu bir üzüntüden de (elem ve ızdıraptan da) rahatlıkla bahsedilebilir ve bu üzüntünün de manevi zarar olarak nitelendirilmesi kuşkusuz mümkündür.”TPF

275

FPT

. Kaldı ki, ilk bakışta şirket veya işletmeyi çağrıştıran “teşebbüs” sözcüğünün

rekabet hukuku anlamında dar yorumlanmamakta ve gerçek kişilerin de teşebbüs olabileceğinin kabul edilmektedirTPF

276

FPT. “Teşebbüs” kavramı, RKHK’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde

“Piyasada mal ve hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimlerdir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu

tanımdan da anlaşılacağı gibi gerçek kişiler de “gerçek kişi teşebbüs” olarak nitelendirilebilmektedirler. Rekabet kurallarının uygulamasında da ülkemizde gerçek kişilerin de teşebbüs sayıldığı görülmektedir. RK tarafından İstanbul Ekmek kararında fırıncılar, Ankara

TP 273 PT EREN s.789; REİSOĞLU s.215- 216. TP 274 PT

SANLI, Tebliğ, s.236, aynı görüşte AKINCI, s.389.

TP 275 PT GÜRZUMAR, s.54. TP 276 PT

Minibüsçüler kararında minibüsçüler, Seslendirme Sanatçıları kararında da seslendirme sanatçıları teşebbüs olarak kabul edilmiştirTPF

277 FPT .

Özetle, 4. ve 6. madde anlamında rekabet hukuku ihlaline yol açan uygulamaların, zarara uğrayan teşebbüsler bakımından maddi zararın yanı sıra manevi zarara da yol açabileceğinin kabul edilmesi kanaatindeyiz. Özellikle RKHK’un 4/I-d. maddesinde ifade edilen “Rakip teşebbüslerin

faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot ya da diğer davranışlarla piyasa dışına çıkartılması yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi,”

faaliyetlerinin teşebbüslerin iktisadi faaliyetleri kadar iç huzurlarını ve girişim özgürlüklerini ihlal ettiğinden şüphe edilmemelidir. Bu halde manevi tazminata ilişkin şartların gerçekleştiği kabul edilmeli; RKHK rekabeti kısıtlayıcı faaliyetlerden zarar görenlerin her türlü zararlarının tazmini gerekliliğinden bahsettiğine göre, manevi tazminat da bu kapsamda değerlendirilmelidirTPF

278

FPT. Kaldı ki rekabet hukuku ihlali nedeniyle açılacak bir tazminat davasında manevi tazminatın koşullarının oluşup oluşmadığına karar verecek olan makam adli mahkemelerdir. Hâkimin burada takdir yetkisi olup, somut davada koşulları oluşmamışsa zaten manevi tazminata hükmetmeyecektir.