• Sonuç bulunamadı

2.1 Madde Kullanımı ile İlgili Kavramsal Çerçeve

2.1.3 Madde kullanımı ve bağımlılığın etiyolojisi

İnsan bedensel, ruhsal ve toplumsal yapıların bütününden oluşan biyopsikososyal bir varlıktır. Bu açıdan bakıldığında madde kullanım nedenlerini tek bir nedene sığdırmak gerçekçi olmayacaktır.

Etiyolojik çalışmalar çoğunlukla ergenliğin gelişimsel özelliklerine odaklanmıştır. Çoğunlukla ergenlik döneminde başlanan madde kullanım süreci, yetişkinlik döneminde bireyin yaşamını tehdit ederek bağımlılığa dönüşmektedir (Karatay ve Kubilay, 2004). Madde kullanımının genellikle ergenlik döneminde sigara ile başladığı ve esrara doğru

kaydığı görülmektedir (Çakmak, Balkan ve Tüz, 2006; Tamar, Ögel ve Çakmak, 1997). Ergenlik döneminde gençler olumsuz çevre ve arkadaş ortamları nedenleri ile risk içeren davranışlar gösterebilmektedir (Karaman, 2013). Yapılan araştırmalar, madde kullanımı olan bireylerin arkadaş ortamında %50.2 oranında madde kullanımı olan arkadaşlarının bulunduğu tespit edilmiştir (Erdem, Eke, Ögel ve Taner, 2006). Yüksek düzeyde kendine yeterlilik duygusuna sahip olan ve sosyal baskıya karşı koyabilen ergenler olumsuz akran çevresinden daha az etkilenmektedir (Davison ve Neale, 2004).

Genel olarak ergenlik döneminde madde kullanım sebepleri arasında deneme, taklit, teşvik, özenti, özerklik, grup ile özdeşleşme, sorumsuzluk, başkaldırı, güvensizlik, güçsüzlük, heyecan arayışı, cesaret duygusu hissetme, psikolojik sorunlardan uzaklaşma, aile içindeki problemler, arkadaş etkisi, toplum dışına itilme ve dışlanmışlık hissi sayılabilir (Köknel, 1998; Ögel, 2001a). Temel başlama nedeni ise pek çok araştırmada “merak” olarak tespit edilmiştir (Gander ve Gardiner, 1998).

Madde bağımlılığının biyolojik faktörleri üzerine yapılan çalışmalarda, madde kullanımına yatkınlığın biyolojik süreçlerle genetik olarak aktarılma olasılığı üzerinde durduğu görülmektedir (Davison ve Neale, 2004). Buna göre, alkol bağımlılığının kalıtımsal etkenlerle ilişkili olduğuna dair çok ciddi araştırmalar bulunmakta (Yüncü ve Savaş, 2007), ancak diğer madde kullanımlarının kalıtımsal rolü üzerine yeterli çalışma bulunmamaktadır (Evren, Ögel ve Uluğ, 2012). Tek yumurta ikizlerine yönelik yapılan çalışmalarda alkolizm ile eş hastalanma oranı çift yumurta ikizlerine kıyasla %39’a karşı %60 oranla daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca alkol bağımlısı olan kişilerin çocuklarında alkol kullanımının, alkol bağımlısı olmayanlara oranla dört kat daha yüksek olduğu saptanmıştır (Öztürk ve Uluşahin, 2015). Madde bağımlılarına yönelik yapılan çalışmalarda eğer tek yumurta ikizlerinde kardeşlerden birinde madde bağımlılığı varsa, diğerinde de gelişme olasılığı %78-80’e kadar arttığı tespit edilmiştir (Beyazyürek ve Şatır, 2000).

Madde kullanımının nedenleri üzerine ilk bilinen kuramsal açıklama psikanalitik yaklaşımdan gelmiştir. Freud’a göre, psikoseksüel gelişim dönemlerinden biri olan oral dönemde oluşan sorunlar nedeniyle bağımlılık oluşabilmektedir. Bu nedenle oral dönemde yaşanan sorunlar, bireyin ilerleyen dönemlerde bu döneme gerilemeye yol açmaktadır (Özcan, 2009). Öte yandan ego işlevindeki bozukluğun veya ego güçsüzlüğünün bağımlılığı belirleyen en önemli unsur olduğu belirtilmektedir. Bu bireyler çevresindeki kişi ve nesnelerle geçerli, gerçekçi, sürekli ve tutarlı ilişkiler

kuramamaktadır. Böylece bireyin olumsuz durumlarla baş etme yöntemi madde kullanımı olmaktadır (Ögel, 2001a).

Varoluşsal açıdan bakıldığında bireysel ve toplumsal gelişim sürecinde kendini kabul ettiremeyen birey, giderek artan bir yalnızlaşma sürecine girmektedir. Birey bu yalnızlık ve sevgisizlik karşısında hissettiği kaygıyı madde kullanarak yok etmeye çalışmaktadır (Yazgan-İnanç ve Yerlikaya, 2010).

Bilişsel yaklaşım açısından bakıldığında birey, herhangi bir sosyal ortama uyum sağlayamadığı için bir yıkım yaşayabilmekte, yaşadığı olumsuz duygu ve düşüncelerden kaçınmak adına maddeye yönelebilmektedir. Bu durumda madde kullanımı çoğunlukla olumsuz duygu ve düşüncelerden kaçınmaya yönelik bir davranış biçimidir. (Ögel, 2001a). Ayrıca bilişsel açıdan madde kullanımının zararlı olmadığına ilişkin inancın ve düşüncelerin artması, madde kullanım davranışına da yansımaktadır (Davison ve Neale, 2004).

Davranışçı yaklaşıma göre, bireyin madde kullanımı, olumlu duygudurumunu arttırarak ya da olumsuz duygudurumunu azaltarak pekiştirici olmaktadır (Davison ve Neale, 2004). Bu nedenle maddeler, ağrı, kaygı veya depresyon gibi bazı rahatsız ve hoş olmayan durumları sona erdirerek davranışı pekiştirebilmektedir (Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2007). Bağımlı birey, yaşamakta olduğu olumsuz psikolojik durumdan kurtulma, mutlu olabilme, kaygılarını giderme ve depresyondan kurtulma duygusu gibi nedenlerle madde kullanımına yönelebilmektedir (Çetin, 2013). Zira toplumda madde kullanımı, kaygının giderilmesi ve mutsuzluğun yok edilmesi için bir araç olarak görülmektedir (Çelik, 2006; Horney, 1990).

Madde kullanım bozukluğu olan bireylerin hemen hemen yarısında başka bir psikiyatrik bozukluk daha mevcuttur (Köroğlu, 2016). Kaygı bozuklukları, panik atak, depresyon, antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı psikolojik hastalıklar madde kullanımına başlama veya sürdürme sebebi olabilir (Ögel, 2001a).

Madde kullanım kalıplarının gelişmesinde ve devamında psikobiyolojik ve farmakolojik faktörler önem kazanmasına rağmen madde kullanımının başlamasında birincil faktör olarak sosyo-kültürel etkenler sorumludur (Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2007). Sosyo-kültürel faktörlerin arasında bireyin akran grubu, medya, kültüründe hangi davranışların kabul edilebilir olmasından, bireyin sosyal yaşantısına kadar birçok değişken yer almaktadır (Davison ve Neale, 2004). Ayrıca işsizlik, gecekondu yaşam sistemi, çevre değişiklikleri, ekonomik zorluklar, çeşitli taciz ve şiddet davranışları da bireyin kendine güvensiz, terk edilmiş ve yalnız

hissetmesine yol açmaktadır. Böyle bir sosyo-kültürel ve ekonomik durumda birey madde kullanımına yönelebilmektedir (Babuna ve Bayhan, 2009).

Televizyon reklamları, diziler ve filmler, çizgi karakterler gibi medya ögeleri bireyin madde kullanımını büyük ölçüde etkilemektedir (Davison ve Neale, 2004). Zira madde kullanımının sosyallik ve popülerlik ile bağdaştırılmasına sebep olabilecek mesajlara maruz kalan bireylerin madde kullanım riski daha fazladır (Pumariega vd., 2014).

Aile faktörü hem madde kullanımına başlama, hem de madde kullanımını bırakmada önemli bir etkiye sahiptir (Ögel, 2001a). Aile içerisinde doyum sağlayamayan, ailesinde psikiyatrik veya yasal problemlerin bulunduğu genç birey, doyumu madde kullanım alt kültüründe bulabileceğine inanmaktadır (Davison ve Neale, 2004). Ebeveynlerinde madde kullanımı olan bireylerin ailesini rol model alarak ve madde kullanımına karşı olumlu düşünce geliştirerek madde kullanma eğilimine girdiği bilinmektedir (Karatay ve Kubilay, 2004). Ayrıca genellikle aile işlevi bozuk, ailesinde madde kullanımı olan, dışlayıcı, aşırı koruyucu, baskıcı ya da ihmalkâr tutumları olan, aşırı tutarsız, çocuklardan gerçek dışı ve aşırı beklentilerin olduğu, kavga ve kronik çatışmaların olduğu ailelerin çocuklarının madde kullanımına yöneldiği belirtilmektedir (Babuna ve Bayhan, 2009; Hayatbakhsh, Najman, Jamrozik, Mamun ve Alati, 2006). Yine başka bir çalışmada ailesel düzensizlik, ebeveyn tarafından reddedilme, boşanma gibi diğer ailesel faktörlerin madde kullanımı ile ilişkili olduğu ifade edilmiştir (Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 2007).