• Sonuç bulunamadı

Bu Mütareke’den Hissesine Düşeni Almak İçin ve İşgallerini Kolaylaştırmak

II. BÖLÜM

3.3. Bu Mütareke’den Hissesine Düşeni Almak İçin ve İşgallerini Kolaylaştırmak

Azınlıkların kurduğu cemiyetlerin veya tebaası durumunda bulunan topluluklar tarafından kurulan cemiyetler, dış devletlerden destek alarak birçok yıkıcı faaliyetlerde bulunmuşlardır. (Taş, 2001) Bu cemiyetler;

1. Mütareke ile meydana gelen ortamdan yararlanarak kurulmaları 2. Hilaf devletleri tarafından desteklenmeleridir.

3. Anadolu ‘nun işgalini kolaylaştırmaya yönelik olmaları

4. Wilson İlkelerini bahane ederek, milli devletlerini kurmak istemeleri 5. Milli birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya yönelik olmaları

3.3.1. Ermenilerin Kurduğu Zararlı Cemiyetler

Rusya ile İngiltere arasındaki rekabet, cesaretlenen bazı Ermeniler harekete geçerek, yurt içinde ve dışında ihtilalcı Ermeni Patriği ve dernekleri kurmaya başladılar. Başlangıçta hayır işlemek amacıyla kurulan bu dernekler, kısa süre sonra Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti kurmayı planladılar. Bunlardan 1878 yılında Van’da kurulan Karahaç Cemiyeti, Amerika’daki Clu Clux Clan benzeri bir kuruluştu. İki yıl sonra Rusya yönetimindeki Ermenistan’da kurulan dernekler ise, Anadolu Ermenilerine silah göndermeye başlamışlardı. 1881’de ise Erzurum’da Anavatan Müdaafiileri Derneği kuruldu. Amacı Ermenilerin, saldırılarından korumak üzere onları silah ve cephane ile donatmaktı. (Halaçoğlu, 2001, s.16) Hâlbuki asırlar boyunca Türklerle iç içe yaşamış, bu nedenle Türk kültüründen etkilenmiş olan Ermeniler, devletine bağlı, kültür ve sanat hayatına karışmış sakin bir hayat düzeni içinde varlıklarını sürdürüyorlardı. 19. yüzyılda emperyalist güçlerinde etkisiyle onlarda diğer azınlıklar gibi karşı tavır içine girdiler. Bu durum19. yüzyılın sonunda gün ışığına çıktı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye merkezi Erivan olmak üzere Rusya’dan ayrılan Ermenistan, 28 Mayıs 1918’de bağımsız bir cumhuriyet haline gelerek, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu ele geçirmek için Batılı devletler nezdinde yoğun bir propagandaya başvurdu. Wilson İlkeleri gereğince Kars, Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Trabzon, Maraş, Adapazarı ve İskenderun bölgesinin kendilerine verilmesi gerektiğini iddia etmekteydi. Onlara göre buralarda Ermeni nüfusu çoğunlukta idi. Ancak bunun gerçekte hiçbir ilgisi yoktu. Ancak Batılı devletler ve devlet adamları kendilerine destek veriyor hatta İngiltere, Ermeni ordusunu silahlandırırken, İstanbul’da bulunan Ermeni Patriği Zaven Efendi, Ermenileri birleştirecek bir teşkilat ve cemiyet hazırlığındaydı. (Akkoyun, 1997) Ermeni Patriği Zaven Efendi, mütareke yıllarında Mavri heyeti ile birlik olarak, Osmanlılar aleyhinde çalışmaya başlamış, Rumlarla işbirliği yapmıştır. Ermeniler yıkıcı ve bölücü faaliyetleri arttırarak, Taşnak Sütyun ve Hınçak adlı gizli yer altı örgütleri, Türkleri arkadan vurmaya ve yabancı devletler ile birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Ermeni cemiyetlerinin en azılıları arasında Taşnak Sütyun ve Hınçak görülmektedir. Sevr Antlaşması’nın 88.-93. maddeleri Ermenileri şımartacak ve kışkırtacak nitelikte idi. (Alpargu, Çelik ve Yavuz, 2003) Ermenilerin bu korkunç hesapları ve planları görevde bulunan Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

ve 15.Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa’nın aldıkları tedbirlerle bozulmuştur. Türk ordusu 23 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması ile bu meseleyi halletmiştir. (Akkoyun, 1997) Ancak 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması bütün pürüzlü noktaları kaldırmış, Ermenilerle ilgili hiçbir hususa yer vermemiştir. (Alpargu, Çelik ve Yavuz, 2003)

3.3.1.1. Hınçak Cemiyeti

1887’de İsviçre’de Avadis, eşi ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. (Gürbüz, 1996, s.12) Kafkas Ermenileri tarafından, çeşitli çete ve komitelerin birleştirilmeleri ile oluşmuştur. Anadolu’da Ermenilerin isyanları, bu komite tarafından düzenlenmiştir. (Özkaya, 1981) Marksist bir cemiyettir. Amacı isyan çıkarmak ve adam öldürmektir. Zamanla bölünerek, üyeler birbirini öldürmüşlerdir. (Gürbüz, 1996)

3.3.1.2. Kordos Cemiyeti

Rusya’daki Ermeniler ve Rumlar, Batum’da toplanarak silahlanmışlardı. Galata’da Kordos adlı bir komite görünürde göçmen olan birliklerle uğraşacaklardı. Kordos Komitesi nin gerçek görevi, göçmen gibi gelenlerin kayıtlarını yapıp, bunları teşkilatlandırıp, çeteler kurup, yurdun her tarafına yollamaktı. 1921yılına kadar Rum ve Ermeniler birlikte çalışırlarken 1921’de, İstanbul’un Rumlara verileceğini duyan Ermeniler, Rumlardan ayrıldılar. Ermeniler, Doğu Anadolu da bağımsız bir Ermenistan kurmak için çalıştılar. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Ermeni haklarını savunmak için, 12 Şubat 1919’da İstanbul’dan Paris’e, oradan Londra’ya gitti. 24 Şubat 1919’da Bogos Nubar Paşa’yı Ermeni İttihadı Kongresi, başkan seçti. Bu kongre, Türkiye, Rusya, İran, Mısır, Suriye, Avrupa ve ABD Ermenileri adına kurulmuştu. Kafkas Ermeni Cumhuriyeti’nin Başkanı Aharonian, 26 Şubat 1919’da Onlar Konseyi’ne Ermeni isteklerini açıklarken 6. Doğu vilayetini, Maraş ile birlikte Kilikya‘yı ve Trabzon’un bir bölümünü istiyordu. Bogos Nubar Paşa, 30 Kasım 1918’de İtilaf Devletlerine başvurarak tam müstakil bir Ermenistan kurulmasını ve bu tam istiklalin İtilaf Devletleriyle Cemiyet-i Akvam’a bırakılmasını istedi. (Özkaya,1981)

3.3.2. Musevilerin Kurduğu Zararlı Cemiyetler

3.3.2.1. Alyans İsralit ve Makabi ve Alyans Cemiyeti

Osmanlı Türk toplumunda en çok rahat edenlerden Museviler de, Osmanlı Devleti’nin zor günlerinde, bu milletin yanında değil karşısında olmuştur. Yunanlıların işgali sırasında kendi bayrakları ile ortaya çıkmışlar ancak Rumlar ve Ermeniler kadar etkili olamamışlardır. (Akkoyun, 1997)

3.3.3. Rumların Kurduğu Zararlı Cemiyetler

3.3.3.1. Mavri Mira Cemiyeti

İstanbul’un Rum Patrikhanesi’nde kurulan Mavri Mira Kurulu, illerde çeteler kurmak ve yönetmekten gösteri toplantıları ve propagandalarla zararlı bir hale bürünmüştür. (Özkaya, 1981) Bu cemiyet, vilayetlerde kısa sürede teşkilatlandı. Yabancı ülkelerden, özellikle Yunanistan’da büyük para yardımı almaktaydı. (Akkoyun, 1997) Yunan Kızılhaç’ı, Resmi Göçmenler Komisyonu Mavri Mira Cemiyetine destek vererek, çalışmalarını kolaylaştırmıştır. Mavri Mira’nın çalışmaları için, Rum okullarından İzci Örgütleri yirmi yaşını aşmış gençler kullanılıyor, Ermeni Patriği Zaven Efendi, bu kurul ile düşünce birliği ederek çalışıyordu. (Özkaya,1981) Hedef Trakya, İstanbul, Batı ve Orta Anadolu’yu alarak Büyük Yunanistan kurmaktı. Rumlar, hayır görüntüsü altında birer Yunan subayınca eğitilerek, kırk bin kişi silahlandırıldı. İstanbul’un resmen işgali sonrasında İngilizlerin himayesinde faaliyetlerini iyice arttırdı. (Akkoyun, 1997) Mavri Mira Derneği, Yunanlıların Anadolu’yu işgal etme tasarılarının bir gereci olarak kullanılıyordu. Bu dernek, Anadolu’daki, Rum okullarının, Ortodoks kiliselerini, Yunanistan’dan gizlice ilaç adı altında getirdikleri silahlarla birer cephanelik halini getirmişti. Rum kilisesi, olayların o kadar içinde kalmıştır ki, İstanbul’daki Rum Patrikhanesi, Paris’teki görüşmelere de bir heyet göndermeyi planlamış ve önermiştir. Patrikhane din ve ahlak ve siyaset kuralları koyarak, Trakya’nın ve Batı

Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini Karadeniz’de, Rum Pontos Devleti kurulmasını istemektedir. (Kayra, 2004) Mavri Mira‘nın Rum çeteleri, Ege, Marmara Denizi kıyıları ve Kırklareli dolaylarında çalışmaktadır. (Özkaya, 1981) 22 Ağustos’ta Mustafa Kemal Paşa Mavri Mira Cemiyeti’nin faaliyetleri ile ilgili olarak İstanbul Hükümeti’ne bir mesaj yolladı. (Dilipak, 1991

3.3.3.2. Pontos Cemiyeti

Karadeniz kıyılarında 500 sene önce Fatih Sultan Mehmet tarafından kökü kazınmış ve kurutulmuş olan Pontus’u, yeniden canlandırmak amacı ile İstanbul Fener Patrikhanesine bağlı olarak çalışan Pontos Cemiyeti, gizli olarak kuruldu.(Keskin vd. 1995) 1840 yılından beri Rize’den İstanbul Boğazına kadar, Anadolu’nun Karadeniz bölgesinde, Büyük Yunanistan hayali için çalışan bir Rum topluluğu vardı. Amerika’daki Rum göçmenlerinden Rahip Klematios adında biri, ilk Pontus toplantı ocağını İnebolu’da, şimdi halkın “Manastır” dediği bir tepede kurmuştu. Bu örgüt zaman zaman ve ayrı ayrı haydut çeteleri kurarak çalışıyorlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, dışarıdan gönderilip, dağıtılan silah ve cephane bomba ve makineli tüfekle Samsun, Çarşamba, Bafra ve Erbaa Rum köyleri sanki bir silah deposu haline gelmişti. Birinci Dünya Savaşı’nda Pontus Devleti kurmak amacıyla Rumlar, genel bir başkaldırı hazırladıkları dağlara çekildiler. Amasya, Samsun ve dolaylarında Rum metropoliti Yermanus yönetiminde, düzenli bir programla çalışmaya başladılar. Diğer yandan Samsun’daki Rum Komitacıların Başkanı Reyi Fabrikası Müdürü Tokomanidis, Orta Anadolu ile haberleşmeyi sağlamaya çalışıyordu. (Dönmez, 2005, s.723) Fener Rum Patrikhanesi, bu cemiyeti koruyordu. Kiliselerindeki gençlere Pontos Devleti düşüncesi aşılanıyordu. Ayrıca Pontuscular Batum’da Pontos adlı bir gazete çıkarıyorlardı. (Özkaya, 1981)Türk düşmanlarına, yardım etmekten bir dakika bile teşkilat üyeleri uzak durmamışlardır. İsyan edemedikleri yerlerde ellerinden geldiği kadar casusluk etmekten çekinmemişlerdir. Yine dünya savaşı esnasında savaşın yurt içindeki karışıklıklar nedeni ile sıkılmış olan halk ile hükümetin arasını açmışlardır. (Kurt,1995, ss.64,66) Birinci Dünya Savaşını fırsat bilen Rumlar Çarşamba, Samsun, Bafra yöresinde Rum köylerine depoladıkları silahları seferberlik emrine uğramayan Rum gençlerin

dağıtılarak çete kurmuşlardı. Merzifon Amerikan Kolejinin Pontos Teşkilatının gelişmesinde rolü büyüktür. (Özkaya, 1981)

Mondros Mütarekesi sonrası faaliyetleri su yüzüne çıkaran cemiyet, merkezi Samsun olmak üzere kuracakları Pontus Cumhuriyeti için Yunanistan ve Avrupa devletlerinden yardım almaya başladı. (Akkoyun, 1997) Bazı yabancı devletler Pontos devletinin kurulması için söz vererek, Samsun dolaylarındaki Rumların sayısını arttırmak içinde, Rusya’daki Rum ve Ermenileri, Batum’da toplayarak onları, Türk Kafkas ordularında alınıp Batum’da depo edilen silahlarla donatarak Osmanlı kıyılarına çıkarmağa başladılar. Kıyılara çıkan bu çeteler “göçmenleri belsem” adı altında yabancı hükümetlerce yedirilip giydiriliyordu. Yabancı Kızılhaç kurulları arasında gelen subaylarında örgüt kurmakta ve çeteleri askerlik yönünden eğitiliyorlardı. (Dönmez, 2005) Dağlarda kurulan Pontus örgütleri şöyleydi: Birtakım elebaşılar yönetiminde silahlı ve savaşçı birlikler, bunların beslenmesi sağlayan üretimci Pontus halkı, yönetim ve kolluk kurulları ile kentlerden ve köylerden yiyecek sağlamakla görevli ulaştırma kollarıydı. Çetelerin çatışma bölgeleri ayrılmış, Pontus çete kuvvetleri başlangıçta 6-7 binken daha sonra her yerden katılanlarla 25 bini buldu. Bu kuvvet ufak birliklere ayrılarak, türlü yerlerde barınıyorlardı. Pontus çetelerinin amacı, Müslüman köylerini yakmak,-yıkmak Müslümanlara zulüm etmektir. Aynı zamanda 4 Mart 1919’da İstanbul’da Pontos adıyla yayımlanmaya başladı. Gazetenin başyazısında, bu gazetenin Trabzon’da Rum Cumhuriyetinin kurulması için çalışmak amacıyla yayınladığını açıklamıştır. (Dönmez, 2005)

Mütarekenin 7. maddesine dayanarak silahlı çeteler oluşturan, Türk köylerini basarak katliamlara girişen Rumlar, İstanbul’daki İngiliz yetkililerine müracaat ettiler. Can güvenliklerinin kalmadığını, Türklerin gayrimüslimleri taciz ettikleri iddia ettiler. Buradaki amaçları hem kendi yaptıklarını gizlemek hem de gerektiği zaman 7. maddedeki boşluğa dayanarak bölgenin İngilizler tarafından işgal edilmesine zemin hazırlamaktır. Bölgedeki Rumların şikâyetleri üzerine, İngilizler harekete geçerek, asayiş sağlanamaz ise orayı işgal edeceklerini bildiren bir nota verdiler. Bu nota üzerine telaşa düşen Damat Ferit Paşa, Dâhiliye Nazırı ile görüştüğünde, nazır, Mustafa Kemal Paşa’nın oraya gönderilmesini tavsiye etmişti. Bu durum Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçme, milleti teşkilatlandırma ve bu teşkilatın başına geçerek, Milli Mücadele’nin lideri olma imkânı sağlamıştır. (Keskin vd. 1995)

7 Nisan 1919’da Yunanistan’ın kurtuluş gününe rastlayan günde, her yerde özellikle Samsun’da gösteriler yapıldı. 23 Nisan 1919’da Doğu Trakya ve Pontus için merkez olarak İstanbul kabul edilmişti. Ancak Venizelos İstanbul’un merkez olmasını, daha sonraya bırakarak Pontus Hükümetinin kurulmasını uygun olacağını belirtmiştir. 8 Aralık 1919’da Pontus Rum Hükümeti adıyla bir hükümet kurulmuş ve örgütlenmeye başlamıştı. 19 Temmuz 1920’de Batum’da Karadeniz, Kafkas Güney Rusya Rumları Pontos sorunu üzerine bir kurultay topladılar. Pontuscular 1920 yılı sonlarına doğru faaliyetlerini büsbütün arttırdı. (Dönmez, 2005)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

. MONDROS MÜTAREKESİ,

MUSTAFA KEMAL PAŞA VE MİLİ MÜCADELE

4.1. Mondros Ateşkes Antlaşması’na Bakışı Hazırlığı ve İlk Adımı

Mustafa Kemal Paşa, Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya kayzerini ziyaretini iadeye memur edildi. 21 gün süren seyahat esnasında en çok cephelerdeki gerçek durumu izledi. Genel karargâhta, Başkomutan Hindenburg ve Genel Kurmay Başkanı Ludenlorf ile konuşma ve tartışmada bulundu. Görüp öğrendikleri daha sonra Sofya ataşe militerliğin de iken Bab-ı Ali’ye gönderdiği rapordaki kanaatini, teyit ediyordu. Almanya savaşı kazanamaz, hatta şimdiden kaybetmiş sayılırdı. Bu görüşünü veliahtta bildirince oda bu fikre, hem fikir oldu. Mustafa Kemal Paşa, Almanya’dan hasta döndü. Tedavi için Viyana’ya gitti. 5. Temmuzda ölen Sultan Reşat’ın yerine, Vahdettin padişah oldu. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağrıldı. Temmuz başında Enver Paşa direktifi ile Halep’te iki Alman Generali Falkenhayn‘ın idaresinde Yıldırım Orduları Grubu kurulmuştu. Mustafa Kemal Paşa’da bu guruba bağlı 7. Ordunun başına getirildi (Abadan, 1972) Mustafa Kemal Paşa, bir kez daha İstanbul’dan uzaklaştırılarak, Ağustos günlerinde böbreklerindeki sık sancılara aldırış etmeden, uzun tren yolculuğunda sonra Nablus’taki Suriye karargâhına

varmıştı. İkinci defa 7. Ordu Kumandanlığına getirilmiş bulunuyordu. Yüzlerce kilometreyi bulan cepheyi yarı hasta olarak dolaşıyor, olanı görüyor, dinliyor ve not alıyordu. Bu cephe üzerine üç ordu sıkışmış bulunuyordu. Ancak adları kalan bu ordular, eski örgütlerinin iskeletleri idi. (Dinamo, 2010a) Ancak cephede düşmanı durdurmak için vakit geçmişti. Mustafa Kemal Paşa, ordunun kumandasını el aldığı gün, İngilizler üstün kuvvetlerle taarruz ederek cepheyi, 8. Ordunun tuttuğu merkezden yardıkları için 7. Ordunun yanı açılmış toptan esir düşme tehlikesi baş gösterince Mustafa Kemal Paşa, ordunun bir kısmını kurtarmak amacı ile geri çekilme kararı verdi. (Abadan, 1972) Bu sırada Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Antlaşması’nın bütün maddeleri kendisine ve öteki ordu komutanlıklarına şifrelenmiştir. Mütareke hükümlerine kayıtsız şartsız uyulması ve mütareke hükümlerinin uygulanması isteniyordu. (Sorgun, 1998) Mustafa Kemal Paşa işte böylesine bir vakitte Yıldırım Orduları Grup komutanlığına getirilmişti. Ne var ki Mondros Mütarekesi’nin tırpanı, Türk ordularının bu bölümüne de yetişmiş, burasını da darmadağın etmişti. Ordunun yalnız adı kalmıştı. Anafartalar mucizesini yaratan bu genç kumandan biraz şaşkın bekliyor ve düşünüyordu. (Dinamo, 2010a) Mustafa Kemal Paşa, 30 Ekim 1918’de Mütareke’nin imzalandığını öğrenir öğrenmez daha önceden düşündüğü tedbirleri gözden geçirmeye elinin altındaki orduyu düzenli bir hale getirerek, kendisine dolaylı olarak bağlı olan öteki kuvvetlerle takviye ederek bir güç meydan getirecekti. (Sorgun, 1998) Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’ya şöyle demişti; “Fuat dikkat et. Bugünlerde sana çok iş düşecek. Çünkü Yıldırım Orduları Grubu ile 7. Ordu karargâhının lağvedilmesi arifesinde bulunuyoruz. Buda İngilizlerin baskısı ile olacak. Böyle olunca sen 20. Kolordu’da kalacaksın. Aklında

olsun, ilk mukavemet merkezi Kilikya’da kurulacaktır.”(Dinamo, 2010a)

5 Kasım’da İzzet Paşa’ya çektiği şifrede, Kilikya hududu üzerinde durdu. Başkomutanlık Kurmay Başkanlığına yeni bir şifre yazdı;“Bu olmamalıydı, ancak olan olmuştu. Her ne kadar mütareke ahkâmı bildirilmişse de bunda müphemiyetler mevcuttur. Çok açıkça anlaşılmaktadır ki İtilaf Devletleri elimizdeki sınırların bugünkü şeklini zorlayacaktır. Ben buna karşı orduma, ateş emri vermiş bulunuyorum. Yalnız tahminen odur ki, İstanbul buna karşı çıkacak ve bizi tam bir teslimiyete itecektir.…ondan sonra ne olacaktı? Bunu kabul etmek nasıl mümkün olabilecektir? Sanıyorum ki bizim için çok yollar olacaktır… Benim böyle bir vaziyet karşısında hareketsiz kalmam mümkün değildir. Mustafa Kemal Paşa, 3 Kasım

1918’de Mütareke’ye göre toplanması istenen silahları vermemek için oyalayıcı bir şifre yazarak, Albay Fahrettin Bey ile Adana-Musul-Palas otelinde görüşerek, Mütareke’yi, Albay Fahrettin Bey’in yanında inceledi. Şifre çekilirken içeriye emir subayı girerek Mustafa Kemal Paşa’ya;“Bazı silah ve cephanenin nakli bu gece yarısı sonrası emrettiğiniz mıntıkalara ve birlikte nakledilecektir. Tertipler alınmıştır. Nakledilecek cephane ve depo malzemesi yerine, eskileri konulmaktadır” Mütareke’nin ilanı ile payitaht ve ordular arasında hızlı bir şifre haberleşmesi başlayacak, ordu birliklerinde genç savaş subayları, birdenbire şaşkına döneceklerdir. Mustafa Kemal Paşa’ya ilk gelen şifre, Mütareke ahkâmıdır.

Yıldırım Orduları Grup Komutanlığına Karagah 2729

İtilaf Devletleri ile yaptınız mütareke şartları dercedilmiştir. Malumat alınması ve er ordunun kendisine ait hususları behemehâl yerine getirmesi lüzumludur. Bu bapta lüzum görüldükçe de izaha ve emirler verilecektir /Sadrazam

ve Başkomutanlık Kurmay Başkan/ İzzet (Sorgun, 1998)

Mütareke’nin 16. maddesine göre Suriye hududu içerisinde bulunan kuvvetlerin de İtilaf Ordularına teslimi icap ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, bütün kuvvetlerini tespit ettiği Suriye dışına, öz Türk topraklarına çıkmış bulunuyor ve böylece 16. maddeye göre ordunun teslimi bir mecburiyeti kalmayacak ve ileride bu ordudan, Milli Mücadele için fayda sağlanacaktır. Mustafa Kemal Paşa, Mütareke’nin hükümlerinin doğurabileceği feci akıbetleri göz önüne almak ve düşmanların elinde oyuncak olmamak için Sadrazam İzzet Paşa ‘ya itiraz ve muhalefetlerini bildiriyordu. Mütareke şartları dışına çıkan tatbikatı, şiddetle protesto ediyordu. O, bir taraftan Sadrazama memleketi saran tehlikeleri teker teker gösterirken diğer yandan da mütareke şartlarının uygulanması konusunda emri altında bulunan ordulara gerekli bildirilerde bulunuyordu. (Eroğlu, 1990) Ancak Payitahtın verdiği şifreler Mustafa Kemal Paşa’nın karakterine uymuyordu. “6 Kasım 1918’de 557 Numaralı ve geciktiren idam olunur” talimatlı şifresine cevap vermekte gecikmedi. Bu şifre;

Yıldırım Orduları Gurubu Komutanlığına

6 /11/1334 İskenderun’a çıkacaklara karşı, tarafınızdan silah kullanılmasına izin verilmiş olması devletin siyasetine ve memleketin menfaatlerine katiyen aykırı olduğundan bu yanlış emrin derhal tashih olunması tavsiye olunur.…/Sadrazam Ahmet İzzet / 9 Kasım 1918

Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’dan başlattığı şifre hareketinin bir tarafında kendisi, diğer tarafında Saray, onun yanında Wilson, Lloyd George, Clemanceau ve Orlando olacaktı. Mustafa Kemal Paşa, payitahta vereceği şifrelerle askeri, siyasi bütün olabilecekleri bütün sonuçları ile çok önceden bildirecek ve söyledikleri geleceğin işareti olacaktır. (Sorgun, 1998) Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Hükümeti’nin Mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmekle kalmayarak, onlara memleketin baştanbaşa istilası için yardım vaadinde bulunuyor duruma düştüğünden, acı acı yakınıyordu. Bu gerçek daha Mustafa Kemal Paşa’nın raporu Bab- Ali ‘ye ulaşmadan fiiliyatla belirdi. (Abadan, 1972) İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa’nın acı tenkit ve sert ikazları karşısında kendisinden kurtulmak için (Eroğlu, 1990, s.90) ve Ahmet İzzet Paşa istifa edince, Mustafa Kemal Paşa’nın başında bulunduğu Yıldırım Ordular Grubu lağvedildi ve Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nezareti emrine çağrıldı. (Sorgun, 1998) Mustafa Kemal Paşa hiç sarsılmadı. Gittikçe alevlenen ümidini vardı. Ümidini kuvvetlendiren, idaresini çelikleştiren kudret ileriye ait düşünceleri idi. Tarih bilgisi, gerçekçi görüşü ile o artık Osmanlı Devletinin son günlerini yaşamakta olduğunu seziyor ve biliyordu. Bu bakımdan çözülmesi gereken, Osmanlı Devleti’nin çöküş ve dağılışını önlemede değil, Türk milletinin varlık ve istikbalini her ne pahasına olursa olsun sağlamada toplanıyordu. Durum vahim, fakat ümitsiz değildi. Kurtuluşun çözüm anahtarını, Osmanlı Devleti’nin Türklere ait topraklarında, yeni milli bir devletin kurulmasında buluyordu. (Abadan, 1972) Mustafa Kemal Paşa, Türk Milletini kurtarmak yolundaki kararını, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Adana’da, Yıldırım Orduları Grup Komutanı iken vermiştir. (Eroğlu, 1990)

İttihatçı liderler, kendi kaderlerine doğru giderken, Mustafa Kemal Paşa, kendi kaderini çizmeye başlamıştı. (Sorgun, 1998) Mütareke hükümlerinin haksız uygulanmasına karşısında, Osmanlı Hükümetinin aciz kalmıştı. Bu nedenle Mustafa

Kemal Paşa Adana’da boşuna beklemektense, İstanbul’a dönüp vatan ve milletin kurtuluş çarelerini aramak istedi. 1908’den başlayarak on yıl vatan ve hürriyet mücadelesinde mucizevî başarılar gösteren genç komutan için, İstanbul’a dönüşte karşılaştığı manzara hazin, ümit kırıcı ve her türlü kurtuluş ihtimalini yıkıcı bir karakter taşımaktaydı. Çanakkale’de süngü gücü ile yendiği düşmanın gemileri,

İstanbul limanında demirlemiş bulunuyordu. (Abadan, 1972) Tren, Haydar Paşa‘da

durunca Mustafa Kemal Paşa, yaveri Cevat Abbas ve kendisini garda karşılamaya gelen eniştesi Mecdi Bey ile birlikte eşyalarını bir motora yüklettiler. Motor, ilerlerken kız kulesinin önüne vardıklarında Cevat Abbas Bey; “Paşam, bakınız İtilaf Donanması geliyor!” dedi. İtilaf Devletlerinin irili ufaklı donanması Marmara’da ilerliyor ve ilk gelenler belirli noktalarda demir atıyordu. Mustafa Kemal Paşa, kurşun renkli korkunç ejderhalar gibi ilerleyen ve gürültü ile demir atan drenotları ve zırhlıları tiksinti ile seyrettikten sonra (Dinamo, 2010a) üzüntüsü çok büyük olarak “Haydarpaşa’dan İstanbul’a geçerken Anafartalar komutası altında çalışanların

Benzer Belgeler