• Sonuç bulunamadı

I Londra Konferansı

Belgede İnsan hakları ve Kıbrıs (sayfa 60-63)

3.1. İkinci Dünya Savaşı'ndan Sonra Adada Yaşanan Olaylar Ve İnsan Hakları

3.1.2. I Londra Konferansı

20 Temmuz 1974'te gerçekleştirilen harekatın yasal dayanaklarının ilk adımlarından biri olan Londra Konferansı 29 Ağustos 1955'te Lanc aster House'da toplandı.

27Melek M. Fırat: "'1960 -71 Arası Türk Dış Politikası ve Kı brıs Sorunu" (Ankara.

Türkiye 1955 Londra Konferansı'na çok olumsuz koşullar altında katılmıştı. Türkiye'nin karşısında gerçek düşüncesi bilinmeyen bir İngiltere, onun yanında sömürge yönetimine karşı ayaklanmış Rum halkını savunan ve bu nedenle de düny a kamuoyuna sempatik görünen bir Yunanistan vardı. Türkiye ise 30 yıl önce Lozan Antlaşması ile vazgeçtiği birtakım hakların peşinde koşuyormuş gibi görünüyordu. Dünya devletleri, Kıbrıs meselesinin iç yüzünü bilmiyor, ya da yoğun Yunan propagandasının etk ili biçimde tanıttığı gibi biliyorlardı. "Türkler neden birdenbire, Kıbrıs ile ilgilenmeye, ada üzerinde hak iddia etmeye başlamışlardı? Eğer sorun Kıbrıs'ta yaşayan Türk asıllı azınlığın haklarını korumak ise, bunun çeşitli yolları vardı. İngiltere'nin eg emenliği altında iken bu haklar nasıl korunmuşsa, halk çoğunluğunun onaylaması ile Kıbrıs Yunanistan ile birleşse bile, Türk azınlığının doğal hakları güvence altına alınabilirdi. Mesele bu kadar basitti."

Fatin Rüştü Zorlu, konferansın açış konuşmasında, Kıbrıs sorununu mantık oyunlarından çıkararak hukuki çerçevesi içine oturtmakla işe başladı. Konferans başkanı Mac Millan sözü Türk temsilcisine verdiği zaman Zorlu'nun okuduğu 28 sayfalık Türk tezinin özeti şu idi:

"Lozan Antlaşması'nın 30 ve 31. Maddeler i 16. Maddeden ayrı olarak Kıbrıs Adası'na özel statü tanımıştır. Gerçekten de 16. Maddenin genel hükmüne karşılık, 30. Madde ile Türkiye Kıbrıs Adası üzerinde egemenlik haklarını yalnız İngiltere devletine devrettiğini belirtmiştir. 31. Madde ile de adada yaşayan halklara, antlaşmanın imzalanmasından başlayarak 2 yıllık bir süre içinde Türk ya da İngiliz uyrukluğu arasında tercih hakkı tanınmıştır. Lozan Antlaşması'um tutanakları incelenince görülür ki, bu hükümler antlaşmaya rastgele değil uzun tartışmala r sonucunda konulmuştur. Türkiye'nin Kıbrıs Adası'nın geleceği üzerinde titizlikle durmasının nedeni tarihi, coğrafi, etnik ve stratejik verilere dayanmaktadır. Ada 400 yıla yakın bir süre Türklerin elinde bulunmuş, tarihin hiçbir devrinde Yunan yönetimine geçmemiştir."

Anadolu Kıyılarına 40, Yunanistan'a ise 1.000 mil uzaklıktadır. I. Dünya Savaşı'na kadar ada halkının çoğunluğunu Türkler oluşturmuştur ve şu anda da tapulu toprakların %60'ı Türklerin elindedir. Güvenlik bakımından da Kıbrıs Adası'nın önemi Türkiye için çok büyüktür. Bütün bu nedenlerle, Yunanistan'a karşı kurtuluş savaşı vermiş olan yeni Türk Devleti, Kıbrıs üzerindeki egemenlik hakkından vazgeçmek

niyetinde ise Kıbrıs Adası asıl sahibine döner. Çünkü, çağdaş devletler hukuku, şahıs hukuku gibi toprak parçaları üzerinde devletlere salt kullanım hakkı tanımamıştır. İngiltere, Türkiye'den aldığı bir toprağı Yunanistan'a devredemez. Şu halde Yunanistan Kıbrıs meselesinde Türkiye için muhatap bile değildir.

İngiliz Hükümeti, Kıbrıs meselesinde b izi Yunanlılarla karşı karşıya getirmekte fayda ummuştu. Ancak, işin, iki NATO üyesi arasında bir savaş tehlikesi yaratacak noktaya gelmesini de istemiyordu. İlişkiler bu noktaya geldikten sonra, insiyatif kendi elinden çıkacak, NATO'nun daha doğrusu ABD'n in araya girmesine yol açacaktı. 1955 yılında İngiltere, orta ve yakındoğudan çıkıp gitmeye başladığını görerek tedirgin oluyordu. Hindistan'da, Pakistan'da, Mısır'da böyle olmuştu. Oysa İngiltere, hele Mısır da elden çıktıktan sonra, Kıbrıs'taki askeri üs lerini ne olursa olsun uzun süre korumak amacındaydı.

Ankara Hükümeti Londra Konferansı'ndan fazla bir şey beklemiyordu, fakat geri adım atılmasını da istemiyordu. En doğru yolun "suya sabuna dokunmadan" bir bildiri ile Londra'dan ayrılmak olduğunu düşünüy ordu. Türk heyeti, sorunun BM'ye götürüleceğini biliyordu. Bu yüzden de zaman kazanmak istiyordu. Ancak, görüşmelerin sonu gelmişti ki beklenmeyen gelişmeler oldu.28

3.1.3. 6-7 Eylül Olayları

6 Eylül'ü 7 Eylül'e bağlayan gece İstanbul'da "6/7 Eylül Olaylar ı" adıyla tarihe geçen olaylar patladı. Selanik'te Atatürk'ün evine bomba konmuştu. Bu Türkiye'de duyulduğu zaman çok büyük tepki yarattı.

6/7 Eylül 1955 gecesi İstanbul ve İzmir'i altüst eden olaylar dizisi de, bir uluslar arası baskı yönteminin ürünü say ılabilir. Ama bu olay Türk Hükümeti'nin bazı üyeleri tarafından tertiplenmişti, ne yazık ki aleyhimize sonuçlandı.

Londra Konferansında ileri sürülen tezler nedeniyle, kamuoyu Türkiye'de alevlendiriliyordu. 6 Eylül günü, İstanbul'da öğleden sonra yayınlana n İstanbul Ekspres Gazetesi, Atatürk'ün doğduğu Selanik'teki eve Yunanlıların bomba attığı ve evi tahrip ettiği haberini olağanüstü iri başlıklarla Türk kamuoyuna duyurdu.

28

İstanbul bir anda büyük bir duyarlılığa girdi. Gençleri örgütleyen "Kıbrıs Türktür Cemiyeti", Taksim Meydanı'nda bir gösteri düzenledi. Gösteri kısa süre sonra denetimden çıkarak alanı dolduran binlerce kişi, Beyoğlu'ndan başlayarak İstanbul'un varlıklı yörelerindeki özellikle tüm azınlık mağazaları, kiliseleri tahrip edildi, bazı mezarlıklarda süslü mezar taşları kırıldı. Tepkiler azınlıkların yoğunlukta olduğu bazı semtlerde konutlarda saldırılara kadar yöneldi. 6/7 Eylül olayları dünyadaki saygınlığımızı da zedeledi.

İstanbul'daki olaylar nedeniyle Londra Konferansı 8 Eylül sabahı sona erdi. İngiltere'nin, "kendi yazgısını kendi belirleme" ilkesinin olumsuz yanlarını göstermek amacıyla dile getirdiğini ileri sürdüğü "taksim" tezi, Türkiye'de "ya taksim, ya ölüur'sloganları ile yeni bir dönem başlatıyordu; "Taksim tezinden, ya taksim ya ölüm"e...29

Belgede İnsan hakları ve Kıbrıs (sayfa 60-63)

Benzer Belgeler