• Sonuç bulunamadı

2.1 Araştırmanın Kuramsal Çerçevesi

2.1.1 Vatandaşlık Kavramının Klasik Tanımı

2.1.1.1 Liberal Vatandaşlık Algısı

Temellerini Adam Smith, Thomas Hobbes ve John Locke gibi düşünürlerin attığı liberal (sözleşmeci) kuram vatandaşlığı birey öznesiyle algılayarak bu bireylerin toplum içerisindeki hakları boyutunda vatandaşlığı ele almak istemektedir. Bireylerin ilgisi ve bu ilginin çoğulcu topluluk içerisindeki yeri bireyin statüsünü oluşturmaktadır. Birey kazandığı statünün varlığını birey olmasından ve biricikliğinden almaktadır ve bu durumdan dolayı topluma karşı sorumluluk duyması da gerekmez. Topluma karşı duyduğu bu sorumluluk yine bireyin faydasına hitap etmelidir. Huzur ve güven ortamının varlığı için duyduğu sorumluluk bireyin kendi statüsüne ve varlığına karşı saygısını da ifade edeceğinden kendi konumunun korunması için ortaya atılmış bir gerekliliktir. Liberal teori kendi içerisinde üç ana başlık altında incelenebilir;

1. Piyasa ekonomisi 2. Bireyin özgürlüğü

3. Devletin sınırlılığı gibi ana kavramlardır (Kaya, 2013).

2.1.1.1.1 Piyasa Ekonomisi

Adam Smith’e (1912) göre; liberal toplumun esas teması birey ve toplumdur. Bu iki ögenin var olduğu ilişkilerde üçüncü öge olarak devlet araya girmektedir. Devletin varlığını konumlandıran Smith bu durumu güvenlik ve hizmet olarak sınırlandırmıştır. Ülkenin iç ve dış güvenliğinin sağlanarak, yeteri kadar imar, altyapı ve üstyapı hizmetlerinin var olması o ülkede devletin varlığının yeterliliğidir. Bunun ötesini müdahale olarak algılayan Smith’e göre bu, en uygun devletin varlığı için her bireyin toplum içerisindeki yetenek ve ölçütleri oranında belirli, aynı zamanda kesintisiz vergisini ödemek zorundadır. Olayı hizmet ve ücret boyutuna indirgeyen

16

bu anlayış devletin varlığının teminatını alınan vergilere bağlamakta vatandaşların ekonomik özgürlüğünü de yine kendi vergileri ile kazanmalarına fırsat vermektedir. Liberaller her bireyin önce kendisinin var olduğu, bireyin öne çıktığı, bireysel kazanımın diğer bireylere zarar vermediği sürece fayda getirdiğini savunan demokratik, ekonomik ve eşitlikçi bir kazanma şeklini savunmaktadırlar. Asıl manasının özgürlük olduğu liberal piyasa tüm toplumun bireysel olarak çalışıp topluluk olarak kalkınmasını amaçlar.

Pekâlâ devlet bu özgürlüğün neresindedir?

Devlet nizamın temsilcisidir. Onun dışında bir görevi yoktur, çünkü politik özgürlüğün teminatı da bireysel özgürlükten geçer. Liberaller devletin varlığını hissetmek istemektedirler, fakat müdahalesini doğru bulmazlar (Yayla, 2002). Devlet sadece bekçilik görevinde bulunabilir denilen bu anlayış ile devleti tarafsız olarak düşünmüşlerdir. Liberaller devletin müdahalesini ekonomik ve sosyal haklar konusunda gerekli görseler de ekonomik faaliyetler konusunda devletin kesinlikle karışmaması gerektiğini düşünürler (Coşkun, 2006).

Daha sonra geliştirilerek liberalizmin yeni bir türü ortaya çıkmıştır. Bu yeni tür sosyal liberalizm adını almıştır. Burada klasik liberalizmden farklı olarak piyasanın negatif yönlü seyir izlemesi halinde devletin piyasaya müdahalesinin gerekliliği hususu eklenmiştir. Aynı zamanda liberalizme sosyal boyut eklenmesi de amaçlanmıştır (Yayla, 1993).

Bir diğer farklı liberal tür ise neo- liberalizmdir. Bireyselliğe, sivil siyasi özgürlüğe ve özgürlükçü piyasaya değer veren bu sistem kamu kolektif sistemlere tamamen karşıdır. Devletin etkin değil edilgen olması taraftarıdır (Tayyar ve Çetin, 2013).

2.1.1.1.2 Bireyin Özgürlüğü

Liberal bireyciliğin fikir babaları olarak John Locke ve Thomas Hobbes sayılabilir. İki düşünürde de çıkarılabilecek ortak fikir özgürlük kavramından hareketle bireyin özgürlüğüdür. Liberal düşüncenin ana teması olan özgürlük kavramını devlete indirgemeyi başarmış bu düşünürler devletle halk arasındaki köprüyü kuran doğal durumdan toplum düzenine geçirmeyi başaran toplum sözleşmesi adı altında yeni bir düşünce ortaya atmışlardır. Bu düşünceye göre; devlet ile halk arasında var olması

17

istenen hukuk normlarının işletilebilmesi adına çağın ötesinde bir toplumun varlığı oldukça önemlidir. Özgür bir toplumun var olması ancak özgür bireylerin varlığı ile mümkündür. Bu bireylerin varlığı ise tarafsızlık ve eşitlik ile mümkündür. Bir toplumda adil düzeni sağlayacak ve doğuştan getirilen hakları koruyacak yegâne güç ise yargıdır. Yargı toplumu yönetenlere ve yönetilenler tarafından idare edilen halka karşı kararlarını verirken objektif olursa yasalar bir topluma kolaylıkla kabul ettirilebilir ve o toplum nazarında kurallar herkes tarafından onaylanır. Eğer tersi bir durum söz konusu olursa o toplumun vatandaşlarının yönetenlere karşı hiçbir bağlılığı kalmaz politik otorite geçerliliğini hükmen yitirir. Var olan toplum kendi hukuk normlarını oluşturmuşsa bireysel özgürlük ön plana çıkar. Hukukun olmadığı yerde ise özgürlükten bahsetmek oldukça güçtür. Toplumsal sözleşme düşüncesinde cezayı yalnızca toplumun vermesi insanların içinde yaşadıkları toplumun kültürel anlamda kalkınmasını da sağlamaktadır. Çünkü bireyler yaşadıkları topluma güvenmeden tabii olduğu toplumun kararlarını onaylamaları zordur. Bu güven ortamının varlığı ise kültürel anlamda birikimli ve birbirinin haklarına saygı gösteren bireyler ile mümkün olacaktır (Çapar ve Yıldırım, 2012). Zaten liberal olmak bireylerin birlikte huzur içinde yaşama arzularından başka bireylere ek bir sorumlulukta yüklemez. Liberallerin var olmalarının esas koşulu zaten bireysellikten geçmektedir (Kadıoğlu, 2008).

Birey sadece toplum nazarında değil ailesi, yakın çevresi, arkadaşları ve kendisini etkileyen tüm ilişkilerinde özgürdür. Bu özgürlük insan olarak yaşamasının ön koşuludur. Kendiliği ve yazgıcılığı öteleyen yaklaşımları ile örnek oluştururlar. Aynı zamanda bireysel olarak sürekli yarış halindedirler. Pragmatist bir anlayışı savunan liberal bireyler mevzu toplum ve diğer bireyler olduğunda aynı zamanda saf çıkarcı rolüne de bürünebilmektedirler. Onlar için çıkarın ve faydanın olmadığı tüm yatırımlar ölü doğmuş olarak görülür (Kaya, 2013). Buradan da anlaşılabileceği gibi bireysel özgürlük liberal vatandaşlık algısında oldukça önemlidir. Fakat devlet ise bu özgürlüğün güvenlik boyutu ile sınırlıdır. Toplum ise özgürlüğün devamı için oldukça önemlidir. Çünkü bireyin yansıması olan toplum var olageldiği düzeni ile bireye hitap etmesi önemlidir.

18

2.1.1.1.3 Devletin Sınırlılığı

Daha önceden de bahsedildiği gibi liberallerde devlet güvenlik görevlisidir. Liberallerde devlet arkasına yaslanır ve olan biteni izler. Bunu yaparken de elinde her zaman yasa diye adlandırılan kitap vardır. Bu kitap devletin kılavuzudur. Bu kitabın yazarı ise toplumdur. Toplum mutabakata varıp yazar, devlet ise edilgendir okur. Halk etkin güçtür, devlete istikamet tayin eder. Eğer ki bireyler arasında bir anlaşmazlık çıkarsa devlet ancak o zaman sahaya iner ve tarafları dinler cezalı duruma düşeni cezalandırır.

Yukarıda ki örnekte de olduğu gibi devlet demokrasinin vazgeçilmez ön koşuludur. Fakat liberaller devletin işlerine karışmasını istemezler. Özgürlük kavramını kendilerine rehber edindiklerinden dolayı devleti kendi otoritelerini sınırlandıran bir meta olarak görürler. Devlet liberaller için araçtır. Bu yörüngede devletin asıl maksadı vatandaşlarının hürriyetini sağlamak ve hakikat ekseninden ayrılmadan adil olmaktır. Bireylerin zaten doğalarında var olan özgürlük ve adalet kavramlarının zor kullanılarak değil de bu kavramların işlerliğini yitirmeden yine bireylere bireysel faydalar sağlayacağını düşünerek bireylerin kendiliğinden yaptıklarını savunmuştur (Çetin, 2007). Bu bağlamda liberaller seçimlerini yine kendi istekleri ile kimsenin zorlaması olmadan bireysel tepkileri ile gerçekleştirirler devletin onlara herhangi bir yönlendirme yapması bireylerin ikili ilişkilerini tehlikeye düşüreceğinden bu durum olumsuz karşılanmaktadır (Erdoğan, 2005).

Mill’ e (1988) göre, devlet bireylere asla karışmamalıdır. Bireylerin kendi aklı ve vicdanı yok mudur ki devlete ihtiyaç duysunlar. Devlet bireylerin varlık sahasını daraltarak kendi varlığını büyütmektedir. Bu varlık bir süre sonra bireylere daha sonra topluma ve en sonunda da devletin kendisine zarar verecektir. Bu da toplumda kişisel kaygı, bireysel hak gaspına neden olacaktır.

Bu çerçevede toplumun ilerleyebilmesi her vatandaşın fayda görmesi sağlıklı ilişkiler bütününe sahip olması devlet otoritesinin sınırlılığı ile mümkündür. Politik irade kendi varlığının devamı için vatandaşları kullanacağı endişesi liberallerin sürekli yaşadığı bir döngüdür. Kişilerin kendi gerçekleri onların mutlak iyilerine fayda sağlayacağı görüşü hâkimdir (Köker, 1992).

19

Benzer Belgeler