• Sonuç bulunamadı

252

Bayur, Türk inkılabı Tarihi, TIK, Ankara, 1964, 1, s.63.

31 MART AYAKLANMASI 1 44

Seçimlere katılacak siyasi parti niteliğinde iki grup vardı;

Birincisi İttihat ve Terakki Cemiyeti' dir. Bu örgütürt hedefi, Mecliste çoğunluğu elde ederek hükümeti ve sarayı kontrol altında tutrnakb. İttihat ve Terakki 8 Ekim 1908'de progra­

mını Şura-yı Ümmet gazetesinde yayınladı;

"Osmanlıcılık ülküsüne hizmet edeceğini, resmi di­

lin Türkçe olacağını, padişahın haklannın korunacağını vaat ediyordu."

Daha ziyade Türkçü ve Merkeziyetçi idi."253

Seçime girebilecek ikinci parti ise Ahrar (Hürriyet) Fırka­

sı254 idi.

Ahrar Fırkası, Prens Sabahattin'e bağlı Jön Türkler tara­

fından 14 Eylül 1908'de kurulmuştu. İttihat ve Terakki'nin uyguladığı politikaya muhalifti.

Ordunun politika dışında tutulmasını öneriyordu.255 Adem-i Merkeziyetçi (yerinden yönetim) ve Teşebbiis-i şahsi fikirlerinin etkisinde, liberal bir partiydi.256

Bu iki parti dışında özellikle Rumlar, Ermeniler ve Ar­

navutlar seçimlere hazırlanarak Meclis' e mümkün olduğu kadar fazla mebus sokmayı planlıyordu.257

İttihat ve Terakki, Rum ve Ermenilere uzlaşma öneri­

sinde bulundu, seçime birlikte girmeyi teklif etti.

Ancak Rumlar 40, Ermeniler 20 mebusluk kontenjan istediler, bu kabul edilmedi.

Bunun üzerine gayr-i Müslimler Ahrar (Hürriyet) Fırkası'na yöneldi.

Onların amacı da aynıydı; Osmanlı'yı oluşturan unsurla­

rın yerinden yönetilmesi, bir nevi özerklik verilmesinin sağ­

lanması, merkezi idarenin yetkilerinin kısılması.

253 Bayur, a.g.e., s.: 1 31 .

254 Bayur, a.g.e., s.: 134.

255 "Ordu ve Güvenlik", Tanzimat'tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, V, s.1256.

256 Bayur, a.g.e., s.1 3 1 . 257 Bayur, a.g.e., s.132.

Bu ise İttihat-Terakki ile Gayrimüslimlerin aralarının açıl­

masına sebep oldu.

1908 Seçim Sonuçlat'l

Nihayet seçimler 1908 Kasım ayı sonu Aralık ayının ilk yansında yapıldı.

Seçimin sonunda bir mebusluk hariç, bütün mebusluklan İttihat ve Terakki kazanclı.258

Seçimlerde 142 Türk, 60 Arap, 25 Arnavut, 23

Rum,

12 Er­

meni, 5 Yahudi, 4 Bulgar, 3 Sırp ve 1 IBah olmak üzere toplam 275 kişi 17 Aralık 1908 ele Sultan Abdülhamit'in huzurunda açılan mecliste mebus olarak yer alma hakkı kazanmıştır. 259 Ahrar Fırkası sadece Ankara' da bir Mebus çıkarabil­

mişti.

Buna karşılık Meclis açıldıktan bir süre sonra İttihat ve Terakki'nin tekelciliğinden usanan 50 kadar mebus Ahrar' a doğru kaymışlardır.

Bunların birçoğu ,M:üslümanlarken bır kısmı da Hıristi­

yan azınlıklardır.

"Osmanlı İmparatorluğu'nda, Fransız İhtilali'nde olduğu gibi, düşünce özgürlü

ği.i

ile beslenmiş orta sınıfa mensup bir halk yoktu.

Halkın çoğunluğunu. teşkil eden köylüler, henüz özgürlük bilincinden yoksundu.

Endüstri gelişmemiŞ., ticaret ve bayın�lık tesisleri yaban­

alann elinde idi.

Dolayısıyla halkın da cahil olması nedeniyle Meşrutiyet Devrimi, aydınlardan ki.içük bir grubun diğer küçük bir grup­

la uğraşmasından ibaret kalınışbr.

258 Tunaya, Türkiye'de Siyasal p�rtller, 1, s.38.

259 Sina Akşin, Jön Türkler ve lttiflad ve Terakki, lstanbul 1987, s. 108

31 MART AYAKLANMASI 1 46

Bu genel nedenlerle meşrutiyetin getirdiği özgürlük, daha ilk günden beri bir kısım halk ve basın tarafından kötüye kul­

lanılmaya başlanmıştır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yan resmi gazetesi olan Tanin, özgürlük ve hak arasında gözetilmesi gerekli ilişkiyi şöyle açıklamaktadır;

"Uygar memleketlerde insanların sahip olduğu özgürlük kayıtsız ve şartsız değildir. Özgürlüğün karşısında bir de hak vardır. Hiç kimse ben özgürüm diye diğerinin hakkına teca­

vüz edemez. Hükümet ahalinin hakkına taarruz edemeyeceği gibi, ahalide hükümetin hakkına saygı göstermelidir. Herkes kendiliğinden hak ve adalet sağlamaya kalkarsa memleket alt üst olur. Fena bulur."260

Meclis Açılıyor: 18 Aralık 1908

"17 Aralık 1908'de Meclis büyük bir sevinçle açıldı.

Abdülhamit Muayede ve Cuma Selamlıklarında olduğu gibi halka karşı çekingendi. Meclise giderek onu kendi açmak istemiyordu.

Ancak sadrazam padişah gelmezse istifa edeceğini bildi­

rince Abdülhamit gitmeye razı olmuştur.

Aslında çekinilecek bir şey olmadığı anlaşılmış ve Abdül­

hamit kalabalıklar tarafından alkışlanmıştır.261

Meclis-i Mebusan'ın 17 Aralık 1908'de açılmasıyla siyasi hayatta yeni bir dönem başlıyordu. Bu yeni dönem arhk çok partili ve parlamentolu olacakh.

Saray-Padişah, Bab-ı Ali-Sadrazam, il. Meşrutiyet'in ilanı ile üçüncü bir güç merkezi İttihat ve Terakki cemiyeti ortaya çıkmışh.

Bu güç gerçek iktidarı elinde bulundurmak istiyordu.

Fakat ittihatçılar Meclis'i tam denetim alhnda tutamadılar.

ıoo Necdet Aysal, Örgütlenmeden Eyleme Geçiş: 31 Mart Olayı, Ankara Üniversi­

tesi Türk lnkılAp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Mayıs-Kasım 2006, s.15 v.d.

(http://dergller.ankara.edu. tr/dergiler/451789/1 O 1 28. pdf)

261 Bayur, a.g.e., s.1 35 v.d.

Bunda İttihat ve Terakki'nin hala bir siyasal parti değil Cemiyet olmasının payı vardır."262 Meclis'in açılış nutkunda Abdülhamit;

"Kanuni Esasi'nin (Anayasa'nın) uygulanmasında bazı sorunlar meydana gelmişti. O zamanki devlet ricali (görevli­

leri) de bu sorunlar yüzünden Meclis-i Mebusan'ın tatil edil­

mesini istemişlerdi.

Bende uygun bulmuştum. Bundan sonra geçen zaman içinde halk bilinçlendi. Bunu gözlemledim. İşte bu sebeple Kanuni Esasiyi yeniden ilan ederek, Meclis-i Mebusan'ın top­

lanması davetini irade eyledim.263"

Padişahın nutku İttihatçıları hiç şaşırtmamışh. "Halkın bi­

linci arth" diyordu. Ve Meclis'in açılışını kendi iradesine bağ­

lıyordu. Ömer Naci'nin aklına birden Mustafa Kemal geldi.

"yeni idare, yeni idare". "Mustafa kemal haklı, Yeni idare".264 Ortalık Toz Duman

"Aynca başta Ahrar ve Hürriyet İtilaf Fırkaları (partileri) olmak üzere pek çok parti, demek, ortaya çıkmış ve muha­

lefet güçlenmişti.

Öte yandan Müslim, gayrimüslim gibi geleneksel, dini aynınlara fikri, felsefi, etnik aynınlarda eklenmişti. Bu tablo, barış, birlik, kardeşlik, demokrasi değil, rekabet, ayrılık, kavga vaat ediyordu.

Osmanlı parlamentosunun kendi yapısı iç ve dış so­

runların kaynağı olmuş, görevi imparatorluk haklarını bir­

leştirmek olan bu kurum kendi içinde bile bir senteze varamarn.ışh.

262 "Anayasalar", Tanzlmattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, I, s.24.

263 Sorgun, a.g.e., s.:161

264 Sorgun ,a.g.e., s.:162

31 MART AYAKLANMASI 1 48

Örneğin; "Osmanlı tabirinden asabileşen Serfiçe mebu­

su Boşa Efendi, hitabet kürsüsünden alenen, onun için

"Osmanlılığın Osmanlı Bankası'ndaki Osmanlıdan fazla bir şey ifade etmediğini" söylemek küstahlığını gösterirken yine aynı kişi ''Benim babam Türkiye, anam Yunanistan"

demekle ün yapmıştı.

Boşa Efendi örneği tek değildir. Arnavutçadan başka dil bilmeyen Dıraç mebusu Esat Paşa, gerçek kurtuluşu

"İslam Cemaati" nin kuruluşunda gören Sabri Efendi gibi­

leri nasıl birleşebileceklerdi."265

"Seçimi muhalefetsiz kazanan ittihatçılar, kendi hükü­

metlerini kurmaya cesaret edememişlerdir. İktidarda kendi­

lerini bulmalarına rağmen hükümete kahlmayan ittihatçıların bu tutumu hem hükümeti hem Avrupa'yı çok rahatsız etmiştir.

Türkiye bir yandan iç ve dış sorunlarla uğraşırken şimdi ortaya birde bu iki başlı yönetim sorunu çıkmıştır.

Mecliste bulunanlar kendi çıkarları ve amaçlan için çalışmaya başlamış, ittihatçılar ise "Hürriyet, Adalet, Eşitlik, Kardeşlik" ilkeleri ile giriştikleri bu harekette ne yapacak­

larını şaşırmıştır.

Cemiyet İstanbul' da karargah kurarak işleri buradan idare etmeye çalışmıştır.

Talat, Rahmi, Mithat Şükrü, Doktor Nazım ve Doktor Bahaeddin Şakir Beyler perde arkasında ülkenin gerçek yöneticileridir.

Onların dayandıkları güç ise cemiyetin "Fedaileri" idi.

Gözünü kırpmadan adam öldürebiliyorlardı.

İngiliz, Fransız, Rus, Alman ve Yunan büyükelçilikleri Meclis'te kendi çıkarları için kullanabilecekleri mebusları elde etmeye çalışıyorlardı.

Hatta öyle ki; bu adamlar için kadın temininden bile kaçınmıyorlardı.

265 "Gençlik", Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi , il, s.520

''Mukaddes Cemiyet'' diye anılan İttihat ve Terakki'nin karşısında kimse sesini çıkaramıyordu. Mebus olan Dr. Rıza Nur'un Yeni Gazete' de çıkan makalesi ortalığı kanşhnnaya yetti.

Makalesinde özetle Meclis' in baskı albnda olduğunu, ida­

renin hüküınette değil perde arkasındaki İttihat'ta oldu­

ğunu belirtiyordu. Bu makaleden sonra artık ittihatçılara karşıt olan herkes aklına geleni yazmaya başlamışh."266

Bosna-Hersek ve Girit Elden Çıkıyor.

Avusturya ve Macaristan İmparatorluğu, 1878 Berlin Antlaşması'na dayanarak 1879 yılında Bosna-Hersek'i geçici olarak işgal etmiş, hukuki yönden Osmanlı'ya bağlı kalan bu bölgeyi topraklarına katmak için 1908 yılına kadar bekle­

mek zorunda kalmışh.267

1908 yılında Meşrutiyet ilan edilip, Osmanlı İmpara­

torluğu hukuken kendisine bağlı olan bu bölgeden mebus seçmek268 isteyince, Avusturya ve Macaristan İmparatorluğu çalışmalarını hızlandırmış, daha önceden hazırlamış ol­

duğu altyapıya da güvenerek Bosna -Hersek'i topraklarına kathğını ilan etmiştir.

5 Ekim 1908'de Bosna-Hersek'in ilhakını Avusturya İmparatoru'nun onaylamasından sonra 6 Ekim 1908 tarihin­

de Bosna-Hersek'in ilhak haberi Osmanlı Devleti'ne intikal etmiştir.269

İlhak üzerine Osmanlıda halk 7 Ekim1908 tarihinden iti­

baren birçok gösterilerde bulunmuş, Avusturya' dan getirilen mallar boykot edilerek bu ülkede imal edilen fes yerine kal-266 Özden, a.g.e., s.73 v.d.

267 Rifat Uçarcı, Siyasi Tarih, lstanbul 1987, s. 358

268 Kuran, a.g.e., s.: 478

269 Beyur, a.g.e., s.: 255

31 MART AYAKLANMASI 1 50

pak giyilmiş, Avusturya mallarını getiren gemilerin yükleri­

ni hamallar taşımamış, boykot etmişlerdir.270

8 Ekim 1908 de Osmanlı Devleti tarafından verilen nota, uzunca süren boykot ve gösteriler işe yaramamış Osmanlı Devleti 2,5 milyon lira karşılığında Avusturya'nın bu oldu bitti hareketini kabul etmek zorunda kalmıştır.271

Avusturya'run Bosna-Hersek işgalini duyurduğu gün 1878 yılından beri Osmanlı Devleti'ne bağlı bir prenslik olan Bulgaristan da bağımsızlığını ilan etmiştir.2n

Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında gerginleşen iliş­

kiler karşılıklı savaş hazırlıklarına dönüşünce 1909 Şubat'ın­

da Rusya'nın devreye girmesi ile iki ülke arasında 19 Nisan 1909'da iki anlaşma imzalanmıştır.

Birincisine göre; Osmanlı'nın Bulgaristan'ın bağımsız­

lığını tanıması karşılığında, Bulgaristan 125 milyon Frank tazminat ödeyecektir. Fakat bu tazminat Osmanlı Devleti'nin Bertin Antlaşması ile Rusya'ya ödemesi gereken, fakat öde­

mediği 125 milyon Franklık273 borca karşılık kabul edilmiş, bu sebeple Bulgaristan Osmanlı Devleti' ne ödeme yapmamıştır.

Yapılan ikinci antlaşma ise Bulgaristan ve Doğu Rumeli' de kalan Müslümanların haklarını, müftülük ve va­

kıflar konularını ele almıştır.274

5 Ekim 1908 tarihinde Osmanlı Devleti'nin uğraşmak zo­

runda kaldığı diğer bir mesele de Girit'in Yunanistan'a bağ-landığını ilan etmesi olmuştur. .,,

Yunanistan da bu durumu onaylamıştır. Girit aslında Osmanlı Devleti egemenliği altında olup 1898' den beri

Yu-270 Bayur, a.g.e .. s.: 255 271 Kuran, a.g.e., s. 478 272 Uçarol, a.g.e., s.: 362

273 1 854 yılında başlayan borçlanma sonunda, Osmanlı Devleti 1874 yılına kadar 5.297.676.500 Frank borçlanmıştı. Bunun aslı 3.018.884.714 Frank olup, kalanı bi­

rikmiş faizlerdi. Yıllık ödenecek taksit tutarı ise 299.068.487 Franktı.

274 Arma�lu, a.g.e .. s.: 627

nan Veliahdı Girit'in valiliğini yapmaktadır ve Osmanlı Devleti askeri kuvvetlerini Girit Adası'ndan çekmiştir.275

Girit; İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya'nın askeri işgali alhnda özerk bir eyalet statüsü kazanrnıştır.276

il. Meşrutiyet Dönemi Fikir Hareketleri

"Osmanlı edebiyatı iki koldan yürümüştür. Biri halkın anladığı dilde şiirle nesir yazarak ve hece veznini kullanarak büyük kütlenin duygularını dile getirmiştir. Saz şairleri, halk hikayecileri bu yolda yazmışlardır.

Diğer kol Divan edebiyatıdır. Onu benimseyenler genel olarak şiirde aruz veznini kullanır, yazılanna ne kadar çok Arapça ve Farsça kelime koyarlarsa, o kadar iyi yapmış sayılır.

Tanzimat'tan önce ve hatta ondan epey sonra böyle yap­

mayanlar için "kaba Türkçe" veya ''Türk-i basit'' üzere yazı­

yor denilirdi ve beğenilmezlerdi.

Halkı yetiştirmeyi ve ona yeni duygular aşılamayı kendi­

lerine görev edinmiş olan Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Tanzimat yazarları ağdalı ve anlamdan çok süse önem veren üsluba karşı koymuşlar ve zamanlarına göre geniş küt­

lelerin anlayacağı dilde yazmaya önem vermişlerdir."277 Bunu şair Sait

ey278 şu şekilde betimlemektedir;

"Arapça isteyen Urban'a (Arap'a) gitsin.

Acemce (Farsça) isteyen İran' a gitsin.

Frengiler Frengistan' a gitsin.

Ki biz Türküz bize Türki gerekir''279 ••

275 Armaoğlu, a.g.e., s.: 628

276 Uçarol, a.g.e., s.: 364.

277 Bayur, a.g.e.,C-1 , s.: 1 6

278 Dili Türkçeleştirme akımında kendisine "lastik" denilen Kemal Paşa oğlu Sait Bey.

(Bayur, a.g.e., C-1 ., s.: 1 7)

279 .

Bayur, a.g.e., ,C-1 , s .. 1 7

3 1 MART AYAKLANMASI 1 5.2

Osmanlı toplumunun her kesiminden insanlar şu so­

ruya yanıt aramışlardır: Bu devlet nasıl kurtulabilir? Beş fikir cereyanı bu sorumluluk duygusuna dayanarak ortaya çıkmışhr. 280

1-Garpçılık (Babcılık) Hareketi

"Bu cereyan, Tanzimat'tan sonra devleti kurtarmak ve modernleştirmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Fikrin kö­

kenini, ıslahat faaliyetlerinin başlangıcıyla bütünleştirmek mümkündür.

Ancak bu akım 1. Meşrutiyet dönemin de fazla ilerle­

yememiştir.

Bunun en önemli sebebi de Osmanlılar ve Avrupa­

lıların karşılıklı siyasi ve sosyal münasebetlerinde, inanç ve kültür farklılığının mevcudiyeti ve Osmanlı Müslüman toplumunun kendisini kültürel bakımdan AvrupaWardan üstün saymasıydı.

Bu akım etrafında toplananlar görüşlerini, çoğunlukla İçtihat Dergisinde281 ortaya koymuşlardır.

Batıcılara göre Osmanlı Devleti'nin en büyük proble­

mi Batılı olmamaktan kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile tek kuruluş yolu vardır o da bu yüzyılın fikir ve ihtiyaçları­

na uygun medeni bir devlet ve millet halini almakhr. Yani

"Garplılaşmaktır".

Bu durum mecburidir. "Çünkü ikinci bir medeniyet yoktur." Batıcılar bu noktada ikiye ayrıldılar. Batı'nın bir bü­

tün olduğunu gülü ve dikeni ile benimsenmesini savunan Abdullah Cevdet ve arkadaşları birinci grubu oluşturur.

Bu noktada Abdullah Cevdet Batıyla çatışmayı "Bal kaba­

ğının Krupp güllesiyle çarpışması" olarak değerlendirir ve tatlı fakat boş bir hayal olduğunu ifade eder.

280 Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, C-1, s.41 v.d.

281 Kurucusu ve başyazarı Abdullah Cevdet'tir.

İkinci grubu oluşturan Celal Nuri ve arkadaşları ise Bah­

nın yalnız teknolojisinin alınması gerektiğini, Osmanlı Dev­

leti hakkında düşmanca duygular besleyen Bahya kültürel açıdan karşı çıkılmasının kaçınılmaz olduğunu savunur.282

2-İslamcılık Hareketi

"Meşrutiyetin en yaygın fikir cereyanıdır. İslamiyet Os­

manlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan başlamak üzere belirleyici bir etkiye sahip olmuştur.

Fakat "İslamcılık" adıyla ortaya çıkan düşünce akı­

mının amacı ve işlevi çok farklıdır. Tesir. kuvvetini İslam akidelerinden alınış ve olaylara dini açıdan bakmışhr.

Gene Osmanlı devletinin teokratik bir yapıya sahip oluşu, padişahın aynı zamanda bütün Müslümanların hali­

fesi bulunuşu, şeyhülislamın hükümete dahil oluşu, cereya­

nın kuvvetini arhrmışhr.

Bir düşünce akımı kimliğiyle İslamalığın tam olarak ne zaman başladığını söylemek mümkün değildir.

İslamcılık, yoğun olarak il. Abdülhamit döneminde kendisi ve rakipleri tarafından tarhşılmaya başlanmışhr.

il. Abdülhamit, İslamcılık politikasıyla hem Balkanlardaki

"Panslavizm"i etki�iz duruma sokmak, hem de içeride siyasal rakiplerinin halk içindeki gücünü kırmak istiyordu.

Fakat zaman zaman aynı silah kendisine karşı da kul­

lanılınışbr.

İslamcılara göre, Osmanlı İmparatorftığu'nda bir çöküş durumu vardı. Bunun sebebi, Bahcılann ileri sürdüğü gibi İslamiyet'ten kaynaklanmıyordu. Çünkü aslında İslamiyet bilime ve yeniliklere açık bir dindir.

Demokrasi, meşruti rejim ve en geniş özgürlükler İslamiyet'in özünde vardır. Bu yüzden İslamcılar meşruti-282 Tunaya, a.g.e, s.41 v.d.

31 MART AYAKLANMASI 1 54

yete karşı değillerdir. Ancak, rejimin memleket şartlarına uydurulması taraftarıdırlar.

Sait Halim Paşa'ya göre İslamlaşmak demek; İslam'ın, itikat, ahlak, içtimaiyat ve siyaset sistemini daima zaman ve muhitin ihtiyacına en muvafık bir surette tefsir ve bunlara uymaktır.

İslamcılar, Batı'nın Osmanlı Devleti'nden ileride oldu­

ğunu kabul etmişlerdi. Bu yüzden Batı'nın teknik ilericili­

ğinin alınmasının şart olduğunu savundular.

Buna karşılık ahlak ve maneviyat bakımından zayıf ol­

duğunu ileri sürüp Batı taklitçiliğine karşı çıktılar.

İslamcılar, milletlerarası politika alanında Batı'nın Os­

manlı İmparatorluğu ve diğer Müslüman ülkelere uy­

guladığı zorba politikaları engellemenin tek yolu olarak

"İttihad-ı İslam"ı görürler.

Ancak böyle bir birleşmenin kısa sürede başarılmasının mümkün olmadığını da bilirler. Diğer düşünce akımların­

dan Batıcıları, körü körüne bir taklitçilik peşinde olduğu için tenkit ederler.

İslamiyet'in "mani-i terakki" (ilerlemeye engel) olmadığı

ana ilkesinden hareket ederek partiler ve bazı kesimler içinde yaygın bir şekilde fikirlerini açıklamışhr. Belli baş­

lı temsilcileri arasında sadrazam Prens Mehmet Sait Halim Paşa, Şair Mehmet Akif, Babanzade Ahmet Naim, M.

Şemsettin (Günaltay) sayılabilir.

Cereyan mensupları muhafazakar ve modernist olarak iki gruba ayrılabilir.

Başlıca yayın organları önce Sırat-ı Müstakim, daha son­

ra Sebilürreşad adını almış olan dergidir. Aynca Beyan'ül Hak, Mahvel Livai İslam, Mekatip, Medaris gibi dergiler de vardır."283

283 Tunaya, a.g.e, s.41 v.d.

3-Türkçülük Hareketi

"Osmanlı devleti .her halde Rumeli'ye ve hele İstanbul'a yerleşip, içinde bir çok ulus bulunduran bir imparatorluk ol­

duktan sonra Türklük ve Türkçülük duygularına hemen hiç önem vermemiştir.

Devlette bağ Osmanlı hanedanı ve İslam dini idi.

Millet duygulan ve bunların söylenmeye başlanması Tanzimat'la başlar.

Bu yeni devirde ''Millet" sözü "Millet-i Osmaniye" gibi, ne din, ne de ırk bakımından bir birlik ifade etmiyordu.

Bunda gitgide ''Türk Milleti" kavramı çıkacak ve Cumhu­

riyet devrinde egemen bir duruma gelecektir.

Osmanlı'da Türk'ü aşağı görmenin "Kaba Türk" veya

"Etrak-i bi-idrak" gibi sözlerin yersizliği ve küstahlığı daha fazla duyulmaya başlanmış, hiçbir tarihi geçmişi olmayan ulusların "ulusçuluk" faaliyetleri sonunda, Türk'ün benliğini hiç anmamasında, onunla övünmemesinde, ondan kuvvet al­

mak istememesindeki saçmalık gitgide daha belli olmuştur."284 Tüm bu olumsuzluklar, Türkçülük hareketini doğurmuş­

tur.

"Özellikle Balkıµı Savaşı'ndan sonra Osmanlıcılık akı­

mının başarısız olmasıyla ortaya çıkan ideal boşluğunu dolduran Türkçülük akımının amacını genel hatları ile şu şekilde özetlemek mümkündür;

Osmanlı bayrağı alhnda bilinçsiz bir şekilde yaşayan Türkleri milli bir duygu ile bilinçlendumek ve milliyetini idrak ettirmektir.

Türk milletini İslam beynel milliyetine kuvvetli bir un­

sur olarak yeniden sokmak, aynı zamanda sarsılmış olan Osmanlı Saltanah'nın dayanaklarını yeniden kuvvetlendir­

mektir.

284 Bayur, a.g.e., C-1 , Kısım-2, s.:19 v.d.

31 MART AYAKLANMASI 1 56

Modernleşmek, ancak körü körüne bir Batı taklitçiliği içi­

ne girmemek, özellikle Tanzimat kafasının Türk toplumunu özünden uzaklaştırma hususunda büyük zararları olmuştur.

Bu yüzden, Batılılaşmanın ilk şartı olarak millet haline gelmek ilkesi görülmüştür.

Bu aşamadan sonra, Türk milletini Batı medeniyeti cami­

ası içinde durmadan ilerleyen, hiçbir milletten geri kalma­

yan bir seviyeye yükseltmektir.

Bu noktada Batı medeniyetine dahil olmak, milletlerara­

sı hayat içinde yaşamaktır. Milli hüviyetinden ve şahsiye­

tinden taviz vermek değildir.

Ziya Gökalp'in etrafında toplanmış olan Türkçüler, Genç Kalemler, Türk Yurdu, Küçük Mecmua gibi dergilere sahiptir.

Tek çıkar yolun "Türkleşmek" olduğunu kabul ediyor­

lardı.

Bunlar, Durckheim'in İçtimaiyat'ı yönünden etkilenmiş­

lerdir.

Bunlara göre, Milli bilince sahip olan bütün Türklerin birleşmesi gerekiyordu.

Cereyanın diğer temsilcileri; Akçuraoğlu Yusuf, Ömer Seyfettin, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Köprülüzade M.

Fuat, Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Tekin (M. Kohen), Kazım Nami (Duru)."285

285 Tunaya, a.g.e , s.41 v.d.

4-0smanlıcılık Hareketi

Osmanlıcılık, "Osmanlı İmparatorluğu içindeki tüm et­

nik grupların üzerinde bir "Osmanlılık" duygusunu ve bu duyguya paralel olarak bir "Osmanlı Milletini" ortaya çıkara­

rak Osmanlı Devleti'nin menfaatleri doğrultusunda gayret sarf etmelerini sağlamaya yönelik bir düşünce akımıdır.

Bu düşüncenin savunulmaya başlandığı Tanzimat dö­

neminde, İmparatorluk içindeki değişik etnik grupların Batı devletlerinin desteğini alarak bağımsızlığa yöneldikleri göz önüne alınırsa; Osmanlıcılık fikrini ileri süren devlet adamlarının bu yolla iç çekişmeleri yavaşlatmak ve dış baskıları da hafifletmeye çalışhkları görülecektir.

Yeni . Osmanlılar ve Jön Türkler, pek çok konuda bir­

birlerinden farklı düşünmelerine karşın; "Osmanlıcılık" fik­

rinin ana programı şu şekilde özetlenebilir;

Bütün Osmanlılar hukuken eşittir.

Hukuk ve hürriyetleri teminat altına alınır.

Toplum zulümden kurtulup, "ezel" ve beşer" olan ada­

lete mazhar edilir.

Bütil.n Osmanlı vatandaşları vatan sevgisi ile birleşti­

rilir.

Bu maksadin sağlanması için meşruti idareye getirilecek­

tir. Bu maksatların elde edilmesi için şiddet yoluna başvurul­

maz, fitne çıkarılmaz ve ikna yoluyla çalışılır.

Bu grubun fikir ve yayınlarında Osıııanlılığı esas ilke olarak kabul etmiştir. Dini esaslara bağlılık yönünden çok tu­

tucu değillerdir.

Yayın organlan Ali Kemal'in gazeteleridir. Düşünürü Rıza Tevfik, şairi Tevfik Fikret'tir."286

286 Tunaya, a.g.e, s.41 v.d.

3 1 MART AYAKLANMASI 1 58

5-Meslek-i İçtimai Hareketi

"Diğerlerine nispetle daha az yaygın olan bu cereyan, aynı zamanda ''Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet'' olarak da isimlendirilmiştir.

"Diğerlerine nispetle daha az yaygın olan bu cereyan, aynı zamanda ''Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet'' olarak da isimlendirilmiştir.

Benzer Belgeler