• Sonuç bulunamadı

Kuvvetlerin Nitelikleri: Etkinlik ve Tepkisellik

Belgede T.C. BARTIN ÜNİVERSİTESİ (sayfa 35-39)

3. GÜÇ İSTENCİ

3.2. Güç İstenci ve Kuvvet

3.2.1. Kuvvetlerin Nitelikleri: Etkinlik ve Tepkisellik

İçsel istençleri sayesinde birbirleriyle ilişkide olan kuvvetler, kendilerini göstermek ya da ifade etmek için diğer bir deyişle varlıklarını kanıtlayabilmek için birbirlerine bağlıdır.

Aralarındaki güç mücadelesi sayesinde, kendi güç miktarları görünür hale gelir. Bu ilişkinin görünen kısmı kuvvetlerin niceliğine karşılık gelmektedir; hükmeden ve itaat eden güç

28

miktarları. Fakat Nietzsche’ye göre her şeyin tamamen niceliğine indirgendiği bir dünya hareketsiz ve soğuk bir dünya olacaktır. Dolayısıyla, Nietzsche, nicelik bakımından daha büyük bir gücün etkinliğinin farklı olacağını düşünmektedir. Bu yüzden kuvvetlerin tüm niceliklerinin, niteliklere dair işaretler olduğunu ifade etmektedir.

Tüm nicelikler, niteliklere dair işaretler olamaz mı? Daha yüce bir güç, bize farklı bir bilinci, duyguyu, arzuyu, farklı bir bakış açısını dolaylı olarak göstermektedir; büyüme, bizzat daha çok olma arzusudur; nicelik açısından artma arzusunun kaynağı bir quale’dir, tamamen nicelikli bir dünyada her şey ölü, soğuk ve hareketsiz olurdu. — Bütün niteliklerin niceliklere indirgenmesi saçmalıktır (Nietzsche, 2010: 368-369).

Kuvvetler arasındaki nicel farklara karşılık gelen niteliklerin de olması gerekmektedir.

Hükmetme ve itaat etme ayrımında ortaya çıkan fark, sadece nicel bir farktır; kuvvetler nitelik olarak yine güç istencidirler. Yine aynı hakim olma, kendini gösterme arzusuna sahiptirler. Fakat önemli olan, bu niteliği yani güç arttırma isteğini, hangi nicelik içinde bulduğudur; gücünü arttırmaya çalışan, hükmeden kuvvet mi yoksa itaat eden kuvvet mi?

Bir bedende üstün ya da yöneten kuvvetler etkin, aşağı ya da yönetilen kuvvetler tepkisel olarak adlandırılır. Etkin ve tepkisel, kuvvetin kuvvetle ilişkisini ifade eden kökensel niteliklerdir. Çünkü ilişkiye geçen kuvvetlerden her birinin niceliksel farklılığına tekabül eden bir niteliği olmadığı sürece, bu kuvvetlerin bir niceliği de olamaz. Niceliklerine uygun nitelendirilmiş kuvvetlerin, etkin ve tepkisel kuvvetlerin arasındaki bu farkı hiyerarşi diye adlandıracağız (Deleuze, 2016a: 58).

Etkin olmak da tepkisel olmak da yine güç istencinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Fakat ne etkin kuvvet diğerini tam olarak özümseyebilir ne de tepkisel kuvvet kendi gücünden vazgeçebilir. Etki üretmek ve etkilere karşı direnmek kuvvetin özü olduğundan, direnmeyi bırakan kuvvet var olmayı da bırakacaktır. Bu yüzden itaat eden, yönetilen kuvvetin diğerine karşı direnişi yine de bir türden etkinliktir.

İtaatte bile direniş ne dereceye kadar mevcuttur, bireysel güç hiçbir şekilde teslim olmamıştır. Aynı şekilde verilen emirde, rakibin sahip olduğu

29

mutlak gücün mağlup olmadığına dair bir itiraf mevcuttur. ‘İtaat’ ve ‘emir verme’, mücadele biçimlerdir (Nietzsche, 2010: 411-412).

Nasıl ki kuvveti daha fazla güce, etkinliğe, hükmetmeye yönelten güç istenciyse, itaat etmesini sağlayan da yine aynı istençtir. İtaat eden kuvvet, itaat ettiği kuvvetle ilişkisinde bir beden yani bir güç merkezi oluşmaktadır. Bu güç merkezi, kendi gücünü ne kadar arttırırsa, itaat eden kuvvet, bu merkezin gücünden yararlanarak kendi gücünü arttıracaktır. Bu yüzden ilk olarak ‘varlığını koruyup’ gücünü arttırmak için itaat ettiği güce ‘uyum’

sağlamaktadırlar. Bu noktada Deleuze’ün tepkisel kuvvetlere ilişkin tespitini göstermek yerinde olacaktır:

İtaat etmek ve yönetmek, bir yarışmanın iki biçimidir. Aşağı kuvvetler tepkisel olarak tanımlanırlar; ama kuvvetlerinden, kuvvetlerinin miktarlarından hiçbir şey kaybetmezler. Kuvvetlerinin, işleyişlerini, ve amaçlarını güvence altına alarak, yaşam koşullarını ve işlevlerini sürdürerek, korunma, uyum ve yararlılık görevlerini yerine getirerek kullanırlar (Deleuze, 2016a: 59).

Etkin olan yani hükmeden kuvvet ise sürekli direnişler arayan ve her ilişkide yeni olanı kendine katma esnekliği gösteren kuvvettir.

Daha güçsüz olan, güçlü olana bir beslenme ihtiyacından dolayı baskı yapar. Emrinde olmak ister, mümkünse onunla bir olmak ister. Aksine, daha güçlü olan başkalarını uzaklaştırır; bu şekilde yok olmak istemez;

büyür ve büyürken kendini iki veya daha fazla parçaya böler. Birliğe yönelik dürtü ne kadar büyükse, zayıflığın var olduğu sonucuna o kadar kesin olarak varılabilir; çeşitliliğe, farklılaşmaya, içsel bozulmaya yönelik dürtü ne kadar büyükse, o kadar fazla güç mevcuttur. (Nietzsche, 2010:

346)

Bu sayede zayıf olan kuvvet, kendinden daha zayıf olanlara hükmetmek istemekte ve kendini daha güçlüye feda etmektedir. Zayıf olan yani tepkisel kuvvet, etkin kuvvete itaat edip uyum sağlayarak, mevcut konumunu korumak için olabildiğince dengeli bir ilişki istemektedir.

Bunun için onun temel etkinliği uyum sağlama ve düzenlemedir.

30

Esas olan şudur ki: güçlü kişi soygunculara karşı bir denge oluşturma sözü verir; zayıflar bunda bir yaşama olanağı görürler. Çünkü ya kendileri denge oluşturacak biçimde birleşmek ya da denge oluşturan birine boyun eğmek (başarımları karşılığında ona hizmet etmek) zorundadırlar. İkinci yola öncelik tanınır, çünkü temelde iki tehlikeli varlığın elini kolunu bağlamış olur: birincisini ikincisiyle ve ikincini de çıkar görüş açısıyla;

elbette ikincisinin çıkarı, yalnızca kendilerini değil, efendilerini de besleyebilsinler diye, boyun eğdirdiklerine iyi yürekli ya da merhametli davranmasını gerektirir. Bu sırada gerçekten de hâlâ sürekli sert ve yeterince gaddar olabilir; ama insanlar, daha önce her zaman mümkün olan tamamen yok edilmekle kıyaslandığında, bu durumda soluklanabilmişlerdir. (Nietzsche, 2020c: 20)

Kuvvettin temel istenci, güç istenci olduğundan ve güç merkezinin her güç artışında kendi gücünü attırdığından, itaat ettiği kuvvete direnir ve onun etkinliğini sınırlamaya çalışır. Etkin kuvveti niceliğine denk düşen yapabilirliğinden alıkoyarak ve onları da tepkisel-oluşa sürükleyerek üstün gelmeye çalışırlar (Deleuze, 2016a: 33-34). Nietzsche (2011: 37)’nin deyimiyle “güçten kendisini güç olarak açığa vurmamasını” sağlamaya çalışırlar. Etkin kuvvetler ise sürekli güce yönelen, direnişler arayan, yeni olanı kendine katan ve kendini onaylayan kuvvetlerdir. Başka bir deyişle sürekli yaratan ve gücü arttıran kuvvettir. Bu bağlamda, Nietzsche (2011:136)’ye göre “güçlülere en büyük felaketler güçlüler tarafından değil, en zayıflar tarafından gelmektedir.” Çünkü tepkisel kuvvet, etkin kuvvetin ne ise o olmasını sağlayan, etkinlikte bulunma, gücünü arttırma gibi niteliklerini olumsuz şekilde etkilemektedirler. Dolayısıyla onu kendine zararlı olanı seçmeye yöneltmektedirler.

Sonuç olarak Nietzsche’ye göre var olan her şey, içsel istenci güç istenci olan kuvvetlerden oluşmuştur. Bu kuvvetler, içsel istençlerinden ötürü birbirleriyle sürekli dinamik bir ilişkidedir. İlişkide olan kuvvetler farklı nicelikleri ve bu niceliklere denk düşen etkinlik ve tepkisellik gibi nitelikleri vardır. Etkin de olsa tepkisel de olsa kuvvet, daima etkiler üreten diğerinin üstünde efendi olmayı isteyen yapısından bir şey kaybetmemektedir. Bu bağlamda, aralarındaki ilişki hiçbir zaman statik değildir. Dünyayı oluşturan kuvvetlerin özelliklerine bağlı olarak Nietzsche’ye göre dünyanın kendisi de bu dinamik ilişkilerin toplamıdır. Bu yüzden Nietzsche dünyayı varlık dünyası değil, oluş dünyası olarak kabul etmektedir.

31

Belgede T.C. BARTIN ÜNİVERSİTESİ (sayfa 35-39)